Sayın Adnan Oktar’ın 10 Nisan 2015 tarihli sohbetinden Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: “Böylece ikisi, iki (deniz)in birleştiği yere ulaşınca balıklarını unuttular; (balık) denizde bir akıntıya doğru (veya bir menfez bulup) kendi yolunu tuttu.” (Kehf Suresi, 61) Ama bir ülkenin yıkılması kararı var öncesinde. Bir toplantı yapılmadan olmuyor. O devrin mebusanı, manevi mebusanının olduğu bir toplantı oluyor. Hz. Hızır (a.s)’ın katıldığı bir toplantı, ondan sonra yıkım kararı veriliyor. “Böylece ikisi, iki (deniz)in birleştiği yere ulaşınca” iki, iki, ebcedi de; 1984 tarihini veriyor, “balıklarını unuttular” Balıklarını niye unutuyorlar?
ENDER DABAN: “Balık çağı bitiyor, yeni bir çağa geçiyor” diye söylemiştiniz Hocam daha önce.
ADNAN OKTAR: Birincisi o. Denizde bir akıntıya doğru niye gidiyor balık? Bilen var mı? Yani balık normal de gider. Herhangi bir yöne doğru gider. Ama bir akıntıya doğru gidiyor. Bir menfez buluyor. “Kendi yolunu tuttu” diyor. Kendi özel yolunu tutuyor. Bu nasıl bir balık Tarkan sence? Değişik bir şey değil mi?
TARKAN YAVAŞ: Evet.
ADNAN OKTAR: “(Varmaları gereken yere gelip) Geçtiklerinde (Musa) genç-yardımcısına dedi ki:” Bak, sürekli “genç yardımcı” diye geçiyor. "Yemeğimizi getir bize, andolsun, bu yaptığımız-yolculuktan gerçekten yorulduk." (Kehf Suresi, 62) “(Genç-yardımcısı) Dedi ki: "Gördün mü, kayaya sığındığımızda, ben balığı unuttum.” Bu hangi kaya biliyor musunuz? “Kayaya sığındığımızda, ben balığı unuttum. Onu hatırlamamı şeytandan başkası bana unutturmadı; o da şaşılacak tarzda denizde kendi yolunu tuttu.” (Kehf Suresi, 63) Yani bir balığın denizde yolunu tutması normal. Ama “şaşılacak bir tarzda” diyor “denizde yolunu tuttu” diyor. Garip bir balık yani.
“(Musa) Dedi ki: "Bizim de aradığımız buydu." Böylelikle ikisi izleri üzerinde geriye doğru gittiler.” (Kehf Suresi, 64) Yani geldikleri yere, geri gidiyorlar. “Bizim de aradığımız buydu.” “İşaret bekliyordum ben” diyor zaten. O anlam çıkmıyor mu? Bizimde aradığımız buydu diyor. O balığı zaten yiyemezler onlar, isteseler de yiyemezler. O balık değil çünkü. Balığa benziyor ama balık değil. Yani bayağı korkarlar, o birden bir şekil alsaydı. Allah korumuş.
“Derken, Katımız'dan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz” ledün ilmi, ilmi batın öğrettiğimiz “kullarımızdan bir kulu buldular.” (Kehf Suresi, 65) Hz. Hızır (a.s) karşılaşma yerine benim gördüğüm balık şeklinde geri dönüyor. Balık şeklinde de yanlarında gezmiş. Haberleri yok onların. Hz. Musa da yiyeceğini düşünüyor. Yiyemez o balığı, öyle o tarz bir balık değil. “Şaşılacak tarzda” diyor zaten. Yani bütün hareketleri balığın acayip zaten. Ve olay yerine dönüyor balık zaten. Yani toplanacağı yere gidiyor balık. Başka ne şekil alır? Masa şeklini alabilir. Başka? Güzel bir insan şeklinde görülebilir. Çeşitli.
“Musa ona dedi ki: "Doğru yol (rüşd) olarak sana öğretilenden bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim?” (Kehf Suresi, 66) Hz. Hızır (a.s) “Dedi ki: "Gerçekten sen, benimle birlikte olma sabrını göstermeye güç yetiremezsin.” (Kehf Suresi, 67) Bunu söylediği? Ulul-azım bir peygambere söylüyor. Balık şeklinde geliyor. İnsan şekli alıyor. Sonra da böyle konuşuyor. Ama geldiklerinde tabi onu balık olarak görmüyorlar. İnsan olarak. Ama o Musa daha önce de bilgili, biz diyor zaten bu işareti bekliyorduk diyor. Bizim beklediğimiz de buydu diyor.
“Böyleyken özünü kavramaya kuşatıcı olmadığı şeyi nasıl sabredebilirsin”, yani insanlar da bu vardır hep anlamaz itiraz eder, anlamaz itiraz eder. “Musa inşaAllah beni sabreden biri olarak bulacaksın”, bak inşaAllah diyor. “Hiçbir işte sana karşı gelmeyeceğim”, istisnasız. “Dedi ki; “eğer bana uyacak olursan hiçbir şey hakkında bana soru sorma” ama hiçbir şey hakkında. Ben sana öğütle anlatıp söz edinceye kadar sormayacaksın. “Böylece ikisi yola koyuldu”. Genci bırakıyorlar. Onu İstanbul'da bırakmışlar. Vahiy ile hareket ediyor. “Böylece ikisi yola koyuldu. Nitekim bir gemiye bindiklerinde o Hızır gemiyi yaralıyor”. Kırıyor tahtalarını. Deliyor.
“Musa dedi ki; “içindekilerini batırmak için mi onu deldin?” Bismillah yani. Daha ilk aşama. “Andolsun sen şaşırtıcı bir iş yaptın” diyor. “Dedi ki; “gerçekten benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetirmeyeceğini sana söylemedim mi?” Hazır (a.s). “Beni unuttuğumdan dolayı sorgulama. Ve bu işimden dolayı bana zorluk çıkarma dedi” ve tamam diyor Hızır (a.s) ama vahiy ile bildirilmiş yani ne konuşacağını ne itiraz edeceğini nereden cevap edeceğini biliyor Hızır yani Hz. Musa bu bilgiye sahip değil. Ama Hızır biliyor. Yani dayanamayacağını, itiraz edeceğini hepsini biliyor.
“Böylece ikisi yine yola koyuldular. Nitekim bir çocukla karşılaştılar. O hemen tutup o çocuğu öldürdü” Hızır. “Dedi ki; “bir cana karşılık olmaksızın tertemiz bir canımı öldürdüm. Andolsun sen kötü bir iş yaptın”. Harama girdin diyor. “Dedi ki; “gerçekte benimle birlikte olma sabrını göstermeye”, bak “kesinlikle güç yetiremeyeceğini sana söylemedim mi?” Kesinlikle. Bu kesinlik nerden kaynaklanıyor mu? Vahiyden kaynaklanıyor. Allah diyor yani o kesinlikle sabredemeyecek diyor. Söylüyor. Musa için. Ben söylememiş miydim sana diyor.
“Musa bundan sonra sana bir şey soracak olursam artık benimle arkadaşlık etme”. Sağlama alıyor, halbuki bu da vahiyle ona bindirilmiş bir durum 3 sorun dışında 3 iddianım dışında yok. “Benden yana bir özre ulaşmış olursun dedi”.
77. Ayet. “Böylece ikisi yola koyuldu. Nihayet bir kasabaya gelip yemek istediler. Fakat kasaba halkı onları konuklamaktan kaçındı”. Her Mehdi topluluğunun özelliğidir. Kendi vatanlarında rahat edemezler. Her peygambere kendi milleti isyan etmiştir. Dolayısıyla Mehdi'ye de rahat vermeyecekler. Kaderi öyle. Kasabalı onları konuklamaktan kaçındı.
“Onda kasabada yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular. Hemen onu inşa etti”. Mesela onu ilgilendiren bir şey yok. Duvar, yani yıkık bir duvar olabilir orada. Ama yani onu inşa etmesi gerektiğini vahiy ile bildiği için inşa ediyor. Bayağı da güçlü, kuvvetli. Bir insanın duvarı inşa etmesi öyle kolay iş değildir. Gemiyi delmek de kolay iş değildir. Duvar bulur hemen onu inşa etti. Nasıl? Evet duvar ustası. Masonluk buradan alıyor bu hikmetli konuyu. O dul kadının çocukları da var burada. Dul kesesine de işaret oluyor burada. Demek ki Masonluk da Müslümanların kontrolünde olacak. Bu anlaşılıyor.
“Musa dedi ki; “eğer isteseydin gerçekten buna karşı bir ücret alabilirdin”. Yani ücretsiz durduk yere yaptın diyor duvarı. Bu duvar sıradan bir duvar değil. Habere geziyorlar. Belki Süleyman'ın mabedinin duvarı. O ilk taşı belki o koydu. Orada bir taş var biliyor musun? Süleyman'ın mabedinde. Adamlar daha hala sırrını çıkaramıyor. Kim bunu getirdi bu taşı buraya? Jilet gibi kesilmiş. Araya kağıt bile sokulamıyor. O kadar düzgün. Yani teknik olarak da getirilmesi imkansız. Blok tek bir kaya. Bunu diyorlar kim getirdi acaba buraya? Daha hala onun sırrını çözmeye çalışıyorlar. Bakın internetten göreceksiniz.
“Dedi ki; “işte bu benimle senin aranda ayrılma zamanımız”. Vahiy ile bildirildiği için söylüyorum. Zaman geldi diyor zamanımız. “Sana üzerine sabır göstermeyen güç yetiremeyeceğin bir yorumu haber vereceğim”. Yani bu yorumlara bile dayanamazsın diyor. Bak sabır göstermeye güç yetiremeyeceğin bir yorumu haber vereceğim. Yani hikmetlerini sana açıklayacağım neden yaptığımı diyor.
“Gemi denizde çalışan yoksullarındı. Onu kusurlu yapmak istedim çünkü ilerlerinde her gemiyi zorbalıkla ele geçiren bir kral vardı”. Demek ki Cenabı Allah bazen bazı şeyleri zayıf göstertebiliyor. Mesela Hz. İbrahim ne diyor? Ben hastayım diyor. Hasta mı? Değil. Ama adamlar korkup kaçıyorlar Hz. İbrahim'den. Belki deli olduğunu söyledi. Belki ben deliyim, hastayım dedi. Onlar da korkup kaçtı da. Bu ledün ilmidir. Batın ilmidir. Yani bir şeyi zayıf göstertmek onu korumak amacı da yapılabilir. Ayrıca Ahir zamanda yoksulluğun artacağı, zorbaların da olacağına işaret var. Yani dikta yönetimlerinin olacağına işaret ediliyor.
“Çocuğa gelince anne ve babası mümin kimselerdi. Bundan dolayı onun kendilerine azgınlık ve inkar zorunu kullanmasına endişe edip korktuk”. Bak kendilerine azgınlık ve inkar zorunu. Demek ki, Hızır bir şahsa bakıp ya bu adam İslam'a, Kur'an'a zarar verecek, İttihat-ı İslam'ın hakimiyetini engelleme yeteneği var diye onun hakkında karar verebiliyor vahiy ile. Ve faili meçhulle öldürür. Hızır'ın özelliğidir. Yani çok fazla cinayetin kökeninde Hz. Hızır vardır. Faili meçhul. Asla da bulunamaz. O kendine göre hüküm verir ve öldürür. Vahiyle. Bak gerekçesi de ne? Azgınlık ve inkar zorunu kullanması ileride. Azgınlık ve inkar. Yani İslam'a zarar vermesinden endişe etmek. Endişe demek şüphe etmek. Yani çok güçlü delille şüphe etmek. O şüpheyi kim söylüyor? Allah söylüyor. O zaman şüphe değil gerçek. Tehlikeli, gerçekten tehlikeli. Ve öldürülmesi gerekiyor. Allah Hızır kanadı ile öldürüyor.
“Böylece onlara Rablerinin ondan temiz olmak bakımından daha hayırlısı, merhamet bakımından daha yakın olanının vermesini diledik”. Cenab-ı Allah çocuğu öldürtüyor ama yerine de daha efendi yani daha efendi, dindar merhametli temiz dine yakın olan birini onlara nasip ediyor Cenab-ı Allah. Yani Hızır mağduriyetle meydana getirmiyor bir şey yaptığında. Yani mesela gemi tahrip ediyor ama adamları kurtarmış oluyor. Çocuğu öldürüyor ama Allah daha hayırlısını o aileye veriyor. “Duvar ise şehirde iki öksüz çocuğundu”. Yani dul kadının çocukları, iki tane. Altında onlara ait bir define vardı. İşte bu da Masonların define sandığı var ya şeyde sembolleri ya dul kesesi ona işaret ediyor.
“Babaları salih biriydi. Rabbin diledi ki onlar ergenlik çağına erişsinler ve kendi definelerine çıkarsınlar”. Define Ergenlik çağına erişmek. Olgunluk. Taş ustalığı. Taşın yontulması, salih insan, iki yetim yani dul bir kadının çocuğu bunlar iki tane. Diyor ki, “bu Rabbinin bir rahmettir”, rahmet olarak yaptı Cenab-ı Allah bunları diyor. “Bunları ben kendi işim özel görüşüm olarak yapmadım”. Yani kendi kanaatim değil hepsini vahiy ile yaptım diyor. “İşte senin sabır göstermeye güç yetiremediğin şeylerin yorumu bu diyor”.
“Sana ey Muhammed Zülkarneyn hakkında sorarlar de ki; “size ondan öğüt ve hatırlatma olarak bazı bilgileri vereceğim”. Zülkarneyn doğrudan Mehdi'dir. Mehdi'den bahsediliyor. Bak “size öğüt ve hatırlatma olarak bazı bilgileri vereceğim”, diyor peygamberimiz. Yani Musevilerin sormasının nedeni de onlar da işte Moşiyah'ı bekliyorlar. Aynı konu.
Sayın Adnan Oktar'ın 4 Aralık 2010 tarihli röportajından Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Kehf Suresi, 65. ayet. Hızır Kıssası.
“Derken, Katımız'dan kendisine bir rahmet verdiğimiz”, rahmet apayrı bir şeydir. Cenab-ı Allah’ın rahmet, Rahman ve Rahim ismi. Rahmet de her şeyi kucaklayıcıdır. Yani Musevi’ye de, Hıristiyan’a da hepsine Allah rahmet gözüyle yaklaşır. Rahmet hepsini kurtarmayı amaçlayandır, hepsinin iyi olmasını isteyendir inşaAllah. “rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz” demek ki bütün ilimleri Allah öğretir hepsini. “kullarımızdan bir kulu buldular.” Bunu daha önce de söylemiştim, tam 2010 yılını veriyor. “Musa ona dedi ki: "Doğru yol (rüşd) olarak sana öğretilenden bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim?" Ama bak “doğru yol” doğru yol nedir? Kuran’dır. Yani demek ki onun doğru yolda olduğunu biliyor. Hakkı savunacağını biliyor. Kuran’a uygun, o zamanki hak kitaba uygun hareket edeceğini biliyor. “Sana öğretilenden” kim öğreten? Allah. Allah’ın öğrettiğini de biliyor. “öğretilenden bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim?"
Sana öğrenci olabilir miyim? Hızır (a.s.) diyor ki: “Dedi ki: "Gerçekten” bak “gerçekten” diyor. “sen, benimle birlikte olma sabrını göstermeye güç yetiremezsin." O zaman bunu asrımıza bakarsak Mehdi (a.s.)’a talebe olma gücüne sen güç yetiremezsin. Yani böyle bir kabiliyet göstermen çok güçtür. Çünkü Mehdi (a.s.)’’ın zahirdeki görünümü, batındaki görünümü insanlara değişik etkiler yapacaktır inşaAllah. “(Böyleyken) "Özünü kavramaya kuşatıcı olamadığın şeye nasıl sabredebilirsin?" Demek ki özü önemli bir şeyin, özünün üstünde durmak lazım. Kabukla ilgilenip insanları kabuğun üstüne boğarsan, özü yapamazsın. Özün uygulanmasını Allah esas aldığını burada gösteriyor değil mi? "Özünü kavramaya kuşatıcı olamadığın şeye nasıl sabredebilirsin?" Yani “zahir gözüyle bakacaksın” diyor, derinliğini göremeyeceksin, özünü göremeyeceksin, onun için reddedersin, inkar edersin, kabul etmezsin, karşı gelirsin” diyor. Bu Mehdi (a.s.)’ın da özelliğidir.
ALTUĞ BERKER: Üstad “acip şahıs” diyor.
ADNAN OKTAR: Tabi. Bediüzzaman diyor ki; “O Ahir zaman’ın acip şahsı gibi hiçbir cihette olamam” diyor. “Acip şahıs” diyor evet. “(Musa:) "İnşaAllah” Bak bu inşaAllah bütün Peygamberlerin bildiği bir husustur Allah’ın izniyle inşaAllah. Yani ilk defa Müslümanlar demiyor inşaAllah’ı, Hz. Musa (a.s.) da söylüyor, Hz. İbrahim (a.s.) da söylemiştir. “İnşaAllah, beni sabreden (biri olarak) bulacaksın. Hiçbir işte sana karşı gelmeyeceğim" dedi.” Mehdi (a.s.)’a cahil cühela takımı her adımında karşı geleceklerdir, anlayamayacakları için. “ Dedi ki: "Eğer bana uyacak olursan, hiçbir şey hakkında bana soru sorma” istisnasız “ hiçbir şey hakkında bana soru sorma, ben sana öğütle-anlatıp söz edinceye kadar." “Ben sana anlatırken, öğütle anlatacağım” diyor, herhangi bir anlatma da yapmayacağım” diyor, “öğütle anlatacağım oraya kadar sabret” diyor. “Böylece ikisi yola koyuldu.” En etkili yöntem, ikili anlatımdır. Üçüncü bir kişide insanın zihni dağılır. En etkili sohbet, en etkili anlatma yöntemi odur yani ikili birebir. İnşaAllah. “ İkisi yola koyuldu. Nitekim bir gemiye binince” deniz kenarında bir yere gelmişler. İlk geldiği yer neresi? Deniz kenarı. Mehdi (a.s.) nereye geliyor? İstanbul’a. Nereye geliyor? Deniz kenarına.
ALTUĞ BERKER: İki denizin birleştiği yer.
ADNAN OKTAR: İki denizin birleştiği yer. Bak ayette ilk nereye dikkat çekilmiş? Gemilere, denize dikkat çekilmiş. “Nitekim bir gemiye binince, o bunu (gemiyi) deldi.” Gemiyi hatalı gösteriyor. “(Musa) Dedi ki: "İçindekilerini batırmak için mi onu deldin? Andolsun, sen şaşırtıcı bir iş yaptın." Bir de yemin ediyor bak: “sen şaşırtıcı bir iş yaptın." Bak harama girdin demiyor, “şaşırtıcı bir iş yaptın" diyor, dikkatli konu şu. Normalde Tevrat’a göre harama girdin derdi ama demiyor. “Sadece şaşırdım yaptığına” diyor. Yani doğru yolda olduğunu bildiği için. Bu batın ilminin bir gereğidir. Bir şeyi gerektiğinde zayıf göstermek veyahut zayıfı güçlü göstermek, ikisi de batın ilminin bir gereğidir. “Dedi ki: "Gerçekten benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini sana söylemedim mi?" Çünkü kaderi öyle. Daha o doğmadan, Hz. Musa (a.s.) doğmadan buna sabredemeyeceği belliydi. Yani Kuran Hızır (a.s.)’dan önce vardı Kuran. Kuran’da Hz. Musa (a.s.)’ın ne yapacağı zaten belli. Yani bu konuların hiçbirine sabredemeyeceği biliyor. Zaten bak okuyoruz sabredemeyeceği biliniyor. Hızır (a.s.) zamanda gezen bir insan.
Mesela Hz. İbrahim (a.s.) zamanına da gidiyor, geçmiş zamanlara da gider. Her zamana gidebilen insan. Kuran’da bildirilen bu özelliğini biliyor Hz. Musa (a.s.)’ın. Yani bu konuların hiçbirine sabredemeyeceğini biliyor, onun için bak “kesinlikle” diyor. Çünkü Allah’ın hükmü var. “Kesinlikle sabredemeyecek” diyor Allah. O da bunu bildiği için “kesinlikle sabredemeyeceksin” diyor. Yani istisna koymuyor, belki demiyor. Bakın ifadelerde bunu görürsünüz ayette; “hiçbir şekilde bunu yapamayacaksın” diyor ayette “kesinlikle” diyor. Kaderini bildiği için, Hz. Musa (a.s.)’ın kaderini ve ne cevaplar vereceğini biliyor. “Gerçekten benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini sana söylemedim mi?" diyor, “daha önce hatırlattım” diyor. “(Musa:) "Beni, unuttuğumdan dolayı sorgulama” Unutturan kim? Allah unutturuyor. “sorgulama ve bu işimden dolayı bana zorluk çıkarma" yani baya kararlı Hz. Musa (a.s.) ilim konusunda, batın ilmini öğrenme konusunda kararlı, bak vazgeçmiyor o da. Başkası olsa tamam der, o zaman olmuyorsa bırakalım der. Değil mi? Demek ki talebelik konusunda ısrar ve kararlılık miminin bir vasfıdır. Her ne pahasına olursa olsun, ilmi bırakmayacak. “bu işimden dolayı bana zorluk çıkarma dedi.” diyor.
“Böylece ikisi” bak hep iki, iki, iki geliyor. “ikisi (yine) yola koyuldular. Nitekim bir çocukla karşılaştılar, o hemen” beklemeden, “tutup o çocuğu öldürdü” diyor. “ (Musa) Dedi ki: "Bir cana karşılık olmaksızın, tertemiz bir canı mı öldürdün? Andolsun, sen kötü bir iş yaptın." Bu sefer net söylüyor, “kötü bir iş yaptın” yani “cinayet işledin sen” diyor, “kötü bir iş yaptın” şeriatı da iyi bildiği için Tevrat şeriatını, şeriata göre olsa, Tevrat’a göre olsa helal olmuş olacak. Bir karşılığı yok” diyor yani bu bir suç işlemiş değil, “olmadığı halde öldürdün” diyor, “sebepsiz öldürdün” diyor. Ama bir de yemin ediyor, “sen kötü bir iş yaptın” diyor. Halbuki daha önce söz veriyor itiraz etmeyeceğine dair. “Dedi ki: "Gerçekte benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle” diyor bak “güç yetiremeyeceğini sana söylemedim mi?" Çünkü vahiyle aldığı için, imkanı yok ikinci bir şey yapamayacak. Ama Hz. Musa (a.s.) bilmiyor bunu fakat Hz. Hızır (a.s.) biliyor, bildiği içinde o şaşırmıyor, fakat kendisi şaşırıyor. O diyor ki: “şaşırtıcı bir iş yaptın” diyor. Ama Hz. Hızır (a.s.)’ın şaşırdığına dair bir ifade yok. O gayet emin kendinden ve ne zaman ayrılacağını da biliyor. Hangi aşamada ayrılacağını da biliyor.
“(Musa:) "Bundan sonra sana bir şey soracak olursam, artık benimle arkadaşlık etme.” Yani “seni bu konuda artık soruyla muhatap etmeyeceğim”, “artık benimle arkadaşlık etme. Benden yana bir özre ulaşmış olursun.” “Ben artık bundan sonra kabul edeceğim” diyor. Ama tabi o da azmediyor yani itiraz etmemeye azmediyor, her seferinde azmediyor. “ (Yine) Böylece ikisi yola koyuldu.” Tabi bu ikiler çok manidardır. İki iki Kuran bunu özellikle vurguluyor bu ikileri. Yani Cenab-ı Allah Kuran’da özellikle vurguluyor inşaAllah. “Nihayet bir kasabaya gelip yemek istediler,” yani bir köy gibi bir yer kasaba. Bak şehirde değil kasaba. “ fakat (kasaba halkı) onları konuklamaktan kaçındı.” Mehdi (a.s.)’ı da konuklamaktan kaçınacaktır insanlar. Mehdi(as.)’da bir köyden çıkıyor, bir köy, köyden çıkar. Ve halkta onu konuklamaktan kaçınacaktır. Yani istemeyecekler Mehdi (a.s.)’ı.”Onda (kasabada) yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular,” Şu anki Süleyman Mescidi’nin bulunduğu yer, yıkılmaya yüz tutmuştur duvarlar. Yani yıkılmıştır. Yani artık tamamen yıkılmaya da yüz tutmuştur. Hatta diyorlar; Mescid-i Aksa da yıkılabilir her an” diyorlar değil mi?
Altındaki yapının oynaklığı yüzünden yani alt yapının sürekli oyulduğu için alt kısmı yıkılmaya müsait diyorlar. Ne diyor ayette; “yıkılmaya yüz tutmuş”, Mescid-i Aksa da şu an bir tek orası için özellikle bu söyleniyor, “yıkılmaya yüz tutmuş” diyorlar, herkes bunu söylüyor. Mescid-i Aksa ki, Müslümanlar için çok hayati bir noktadadır. “bir duvar buldular” ve orada bir duvar var, ağlama duvarı var. “hemen onu inşa etti.” İşte Mehdi (a.s.)’ın yapacağı budur. O Süleyman Mescid’ini inşa etmesi, yapması. “(Musa) Dedi ki: "Eğer isteseydin gerçekten buna karşılık bir ücret alabilirdin." Yine boş bulunuyor. Yani kaderinde bu bunu yapacak, illa yapacak. "Eğer isteseydin gerçekten buna karşılık bir ücret alabilirdin." Halbuki Müslüman, Allah rızası için iş yapar, o da Allah rızası iş yaptığı için ücret almıyor değil mi? İnşaAllah. Kendisi Hz. Musa (a.s.), o koyunları suladığında gidiyor, koyunları suluyor, kadınlardan ücret istiyor mu? İstemiyor. Ona herhangi birisi soruyor mu niye ücret istemedin diye? Sormuyor. Neden? Allah aşkıyla yaptı da onun için. Annesi onu küçük sandığa koyduğunda suyun içine bıraktı, onu öldürmek için mi bıraktı? Normalde ölür çocuk.
Yani bir çocuğu ırmağa mesela Yeşilırmak’ın içerisine, Kızılırmak’a bir çocuğu bıraksan, ufak bir kutunun içerisinde, sandığın içine bir anne bıraksa çocuk öldürmeye teşebbüsten yargılanır. Çocukta yüzde çok büyük bir ihtimalle ölür, çok büyük bir ihtimalle. Çocuğun kalktığını düşünelim yani ayağa kalktığını düşünelim; suya düşer o zaman ikinci bir ihtimal yoktur. Değil mi yani doğrulmaya kalksa bitti suyun çine düşer. Annesi onu öldürmek için mi koydu oraya? Yok, kurtulması için koydu. O zaman o gemiyi niye deldi? Oradakileri kurtarmak için yaptı değil mi? Aynı Ledün-i ilim. Aynı ilim, onu yapan Allah aynısını yapıyor. O bir adam öldürmüştü yani değimli tevafuken öldürdü, vurdu adam öldü. Bir cana karşılık mı yaptı? Yok kaderindeydi. Hz. Hızır (a.s.) niye öldürdü? Kaderi öyle, Allah emrettiği için öldürüyor. Değil mi? Onu sorguladılar mı Hz. Musa (a.s.)’ı? Sorgulamadılar. Niye öldürdün demediler. Orada da onun sorgulamaması gerekiyordu. Aynı şeylerle, paralellerle zaten kendisi karşılaşmış. Paralel olayları Allah meydana getirmiş. Hiçbirinde sorgulanmamış ama o hepsinde Hz. Hızır (a.s.)’ı sorguluyor inşaAllah.
“Dedi ki: "İşte bu, benimle senin aranda ayrılma (zamanı)mız.” Hz. Hızır, Mehdi (a.s.)’dan sonra, Hz. İsa (a.s.)’dan sonra Kıyamet geliyor zaten, ondan sonra çekiliyor. Ayrılma vaktidir. Yani Hz. Hızır (a.s)’ın dünyadan ayrılma vaktine de işaret ediyor, ayrılma vaktidir. Yani Ahir zaman’ın özelliğidir. “ Sana, üzerinde sabır göstermeye güç yetiremeyeceğin bir yorumu haber vereceğim.” Şimdi hepsinin sana hikmetlerini açıklayacağım” diyor Hızır (a.s.). "Gemi, denizde çalışan yoksullarındı, onu kusurlu yapmak istedim, (çünkü) ilerilerinde, her gemiyi zorbalıkla ele geçiren bir kral vardı." Bir kere 1979’a işaret ediyor 79. ayet. 79’daki geminin yanıp İstanbul’u gündüz gibi aydınlatmasına da işaret ediyor. Geminin yandığı dönemde “her gemiyi zorbalıkla ele geçiren bir kral vardı." diyor Anarşinin, azgınlığın ve zorbalığın en yüksek olduğu dönemdir 79. Değil mi? Zorbalığın en şiddetli olduğu dönemdi, Kuran buna işaret etmiş oluyor. "Çocuğa gelince, onun anne ve babası mü'min kimselerdi. Bundan dolayı, onun kendilerine azgınlık ve inkar zorunu kullanmasından endişe edip-korktuk." Hızır (a.s.), Mehdi (a.s.)’a zarar verileceğini anladığı bir insan olduğunda, gider onu gizlice öldürür söyleyeyim. Yani İslam Birliğini engelleyecek, Mehdi (a.s.)’a zarar vereceğine inandığı bir kişi olursa, bakın bir sır olarak söylüyorum, Hızır (a.s.) o şahsı öldürür ve hiç kimsede bulamaz.
Yani bulunması mümkün değil, çünkü metafizik bir varlıktır bulamaz. “Böylece, onlara Rablerinin ondan temiz olmak bakımından daha hayırlısı, merhamet bakımından da daha yakın olanını vermesini diledik." Yani Deccal’in öldürülmesine bakıyor o çocuğun öldürülmesi, yani Deccaliyet daha çocukluk safhasındayken öldürülecek. Yani dünyayı tamamen kaplayıp istila etmeden, dünyayı mahvetmeden öldürülecek. Onun yerine 1981’de, ki Mehdi (a.s)’ın çıkış tarihidir. “Rablerinin ondan temiz olmak bakımından daha hayırlısı, merhamet bakımından da daha yakın olanını” Mehdi (a.s.)’ın iki vasfıdır; temiz ve merhametli olması. “yakın olanını vermesini diledik." Tertemiz bir çocuk geliyor onun yerine. Yani 81’de “Deccaliyet’in bitişi, münafıkhane sistemin bitişidir” diyor Bediüzzaman zaten değil mi Mehdi (a.s.)’ın çıkışı. Duvar ise, şehirde iki öksüz çocuğundu”, iki öksüz çocuk, ikisinin de Hz. İsa (a.s.) zaten değil mi annesi babası olmayacak geldiğinde, Mehdi (a.s.)’ın da babası yok, o da yetimdir. “İki öksüz çocuğun” biri Mehdi (a.s.), biri İsa (a.s.)’ın. Duvar onların yani ikisi de Süleyman Mescidi’nde, Mescid-i Aksa’da namaz kılacaklar. Hadislerde bu açıkça geçiyor, ona işaret ediyor. “altında onlara ait bir define vardı.” Şimdi bunu söylemeyim diyorum ama illa ki söyleyeceğiz, mecbur olduk.
Süleyman Mescid’inin, Mescid- Aksa’nın altında bir yerde, Hz. Süleyman (a.s.)’ın belki de bazı emanetleri var. İsrail geceli-gündüzlü arıyor. Geceli-gündüzlü altını böyle tünellerle oydular. Biliyorlar orada olduğunu. Kuran’dan anladılar yani Kuran’ı incelediler, Kuran’ın işaretini anladılar, orada olduğunu biliyorlar. O kadar fazla tünel var ki altında, o yüzden çökme tehlikesi var. Mescid-i Aksa’nın çökme tehlikesinin sebebi odur. Girmedik yer bırakmadılar. Bulamıyorlar. Halbuki Allah bir detay veriyor, diyor ki: “Onu melekler taşır” diyor. Bunu düşünemiyorlar. Meleğin taşıdığını sen nasıl bulacaksın? Bulamazsın. Oradan alır oraya götürür, oradan alır oraya götürür. Bulamaz. Sen bulacağım dediğin yere girersin, girdiğin yerden alır başka yere götürür. O yüzden bulamıyorlar ve bulamayacaklar. Bulacak olan Mehdi (a.s.)’dır. Yerini söyleyeyim orada yani inşaAllah. İllaki söylemek gerekiyorsa inşaAllah Allah-u alem orada. “babaları salih biriydi. Hz. İbrahim (a.s.)’a bakar inşaAllah. Hz. İbrahim (a.s.)’ın Salih ve temiz olduğunu Kuran’da söylüyor. Her ikisi de Hz. İbrahim (a.s.)’in soyundandır, Mehdi (a.s.)’da, Hz. İsa (a.s.)’da. “Rabbin diledi ki, onlar erginlik çağına erişsinler” yani ilgili tarih gelsin, ilgili vakit gelsin, o çağ gelsin. “Ergenlik çağı” bu çağdır yani Ahir zaman.
Peygamberimiz (s.a.v.)’in hadislerde belirttiği, Bediüzzaman’ın belirttiği bu çağ, “benden bir yüz yıl sonra” dediği bu çağdır. “ve kendi definelerini çıkarsınlar.” İşte bu kutsal emanetler. “Onda bir sekinet, bir huzur vardır” diyor Allah. Onu gördüğünde Müslümanlar’ın bütün sinirleri sakinleşecek, yüzde yüz kanaatleri gelecek çünkü çok açık delil. Hepsi var içinde çünkü kutsal emanetlerin. Hz. Süleyman (a.s.)’ın kutsal sandığı bulunacak. Yani Tevrat’ın orijinal tabletleri taş oyma, taştan oyulmuş Cenab-ı Allah tarafından oyulmuş taş tabletlerin hepsi bulunuyor inşaAllah. Hepsi derken bir veya birkaç tanesi. “Bu Rabbinden bir rahmettir.” Bak ne diyor ayetin başında; “Derken katımızdan kendisine bir rahmet verdiğimiz” diyor değil mi 65. ayette. 82. de ne diyor Cenab-ı Allah; “Bu Rabbinden bir rahmettir.” Allah’ın koruyuculuğundan, Allah’ın size olan sevgisinden yaptığı bir güzelliktir. Bu çok büyük bir mucizedir. Aranıp bulunmaması diye bir konu olmaz. İsrail devlet olarak arıyor bakın kutsal sandığı, devlet olarak. Teberiye gölünün dibi kontrol edildi. Yani manyetik olarak kontrol edildi. Define aracılarının kullandıkları cihazlar var ya, hiçbir işaret alamadılar. Halbuki metal. Metal olduğu için bilinmesi, altından sandık. Yani baya ses verir altın olsa. Bulamadılar. Antakya’yı da aradılar, orada da bulamadılar, bulamazlar inşaAllah.
Bak “kendi definelerini çıkarsınlar; (bu,) Rabbinden bir rahmettir.” “Bu defineleri onlara bulduracağım” diyor Allah, Hz. İsa Mesih ve Mehdi (a.s.). “kendi definelerini çıkarsınlar; (bu,) Rabbinden bir rahmettir. Bunları ben, kendi işim (özel görüşüm) olarak yapmadım.” diyor, “vahiyle yaptım.” “İşte, senin sabır göstermeye güç yetiremediğin şeylerin yorumu." Bu olayın hemen arkasından, “Sana (Ey Muhammed,) Zu'l-Karneyn hakkında sorarlar.” Dünyanın doğusuna ve batısına hakim olan Zülkarneyn “iki taraflı” demektir, iki taraf, dünyanın doğusu ve batısı ve iki zamanlı. Yani zamanları da yaşayan insan inşaAllah. “Zu'l-Karneyn hakkında sorarlar. De ki: "Size, ondan 'öğüt ve hatırlatma olarak' (bazı bilgiler) vereceğim.” Sonra dünya hakimiyetinden bahsetmeye başlıyor Cenab-ı Allah. Önce küçük bir talebe topluluğu ailelerinden kaçmış, ailelerinden hicret etmiş bir arada yaşayan küçük bir talebe topluluğu, sonra Hızır (a.s.)’ın batın ilmi ve insanlar tarafından Hz. Hızır (a.s.)’ın dışlanması ve ondan uzak durmalarını görüyoruz, arkasından dünya hakimiyeti. Baştan sona Kehf Suresi, Mehdiyet’i anlatır. Zaten Peygamberimiz (s.a.v.) diyor; “Deccal çıktığında Kehf Suresini okuyun” diyor. Bu ne demektir? Çözüm orada. Ne demek? Mehdiyet Kehf Suresinde anlatılıyor demektir. Çok fazla hadis var “Kehf Suresini okuyun” diyor Peygamberimiz (s.a.v.).
Sayın Adnan Oktar'ın 1 Ekim 2011 tarihli röportajından Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Kehf Suresi 65-“Derken, Katımız'dan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu buldular.” Onun için ledün ilmi, vahiyle olur. Falanca şahıs ledün ilmi biliyor diyemeyiz. Ledün ilminin benzerini biliyordur. Yani onu andırır. Ledün ilmi için vahiy gerekir. Herhangi bir kişinin bileceği bir şey değildir ledün ilmi. Çünkü gaybden haber alınması da gerekiyor. Allah bildirecek, öyle olmaz.
66-“Musa ona dedi ki: ‘Doğru yol (rüşd) olarak sana öğretilenden’” kim öğretiyor? Allah öğretiyor, vahiyle, “sana öğretilenden bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim?
67-Dedi ki: ‘Gerçekten sen, benimle birlikte olma sabrını göstermeye güç yetiremezsin.’" Nereden biliyor? Gaybı biliyor da onun için söylüyor onu. Gayb bilgisi gerekir. Mesela bu da ledüni bir bilgidir. Yoksa bilemez. Ulu’l azim bir peygambere böyle nasıl desin? Net biliyor, gaybı bildiği için.
68-“(Böyleyken) ‘Özünü kavramaya kuşatıcı olamadığın şeye nasıl sabredebilirsin?’" Demek ki neymiş? Bilginin özü önemli. Hz. Mehdi (a.s)’da olay nedir? Özlü bilgidir. Zülkarneyn’de konu nedir? Özlü bilgi. “Özünü kavramaya kuşatıcı olamadığın şeye nasıl sabredebilirsin?” İnsanlar biliyorsunuz sabretmede zorlanırlar, sabır güç gelir insanlara. Bakın “inşaAllah.” Biz diyorlar ki; “niye inşaAllah diyorsunuz?” Bak, peygamber söylüyor.
69-“(Musa:) ‘İnşaAllah, beni sabreden (biri olarak) bulacaksın.’” ‘Allah’ın izniyle’ diyor. ‘Beni sabreden bulacaksın’ demiyor. ‘İnşaAllah beni sabreden bulacaksın’ diyor. Peygamber üslubu. “Hiçbir işte sana karşı gelmeyeceğim’ dedi.” Bazı kişiler vardır, “şunda uyarım şunda uymam” falan. Bak, istisna koymuyor. Diyor ki; “Hiçbir işte karşı gelmeyeceğim”, imama böyle uyulur. Hz. Mehdi (a.s)’a da bu şekilde uyulacak. Hiçbir işte karşı gelmek yok. Peygamberimiz (s.a.v.)’e de bu şekildeydi.
70-“Dedi ki: ‘Eğer bana uyacak olursan,’” şartını söylüyor, “hiçbir şey hakkında bana soru sorma,” yani şu niye oldu, şu niye böyle oldu soru sorma. “ben sana öğütle-anlatıp söz edinceye kadar." ‘Ben sana gerekirse açıklarım’ diyor. Ama onun dışında imam baş edemez. Her şeyin hikmetini söyleyecek. “Şunu niye yaptın?” “Bunu niye böyle söyledin?” olur mu? Güveneceksin. “Şu niye şöyle oldu?” Hüsn-ü zan edeceksin, hayra yoracaksın. “Hayra yoramıyorum” diyorsun. O zaman doğru yolda olmazsın.
71-“Böylece ikisi yola koyuldu.” Tebliğde en etkili yöntem teke tek anlatımdır. Dikkat dağılmaz. “Nitekim bir gemiye binince, o bunu (gemiyi) deldi” Demek ki, Hz. Hızır (a.s) halkın bildiği gibi sürekli fakirlere yardım eden, sürekli iyilik yapan biri değil. Bak gemiye sabotaj yapıyor, parçalıyor gemiyi, adam öldürüyor orada da. Yani Hz. Hızır (a.s), bazı insanlarca yanlış biliniyor. “İçindekilerini batırmak için mi onu deldin?” diyor, Hz. Musa (a.s). Bakın, “içindekileri batırmak için mi deldin?”. “Andolsun, sen şaşırtıcı bir iş yaptın." Bakın yemin ediyor. Ama ‘harama girdin’ demiyor. Bakın, ‘harama girdin, günaha girdin’ demiyor. ‘Şaşırtıcı bir iş yaptın’ diyor. Ama yemin ederek. Doğru, şaşırtıcı tamam ama hani itiraz etmeyecekti? “İçindekileri batırmak için mi onu deldin?” diyor. Bu çok ağır bir suçlama olmuş oluyor. Zaten fakir- fukara adamlar, onları batırmak için olmayacağı belli. Ama diyor Hz. Musa (a.s), heyecanlı, yerinde duramıyor. Çok tatlı peygamber.
72-“Dedi ki: ‘Gerçekten benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini ben sana söylemedim mi?’” Çünkü vahiyle almış bilgiyi.
73-“(Musa:) ‘Beni, unuttuğumdan dolayı sorgulama.’” ‘Unuttum’ diyor. Tamam, unutturan, Allah. “’ve bu işimden dolayı bana zorluk çıkarma’ dedi.” diyor. Yani daha konuşmayacağını zannediyor. O da şimdi cevap veriyor.
74-“Böylece ikisi (yine) yola koyuldular.” İkisi. “Nitekim bir çocukla karşılaştılar, o hemen tutup onu öldürdü.” Bakın adam öldürüyor durduk yere; hikmete binaen, vahye dayalı olarak. “(Musa) Dedi ki: ‘Bir cana karşılık olmaksızın,” yani kısas olmaksızın “tertemiz bir canı mı öldürdün?’” Yani ‘cinayet mi işledin?’ diyor Hz. Hızır (a.s)’a. Yine suçlama yapıyor. “Andolsun, sen kötü bir iş yaptın" diyor. ‘Bu sefer de kötü iş yaptın’ diyor. Onda şaşılacak bunda ‘kötü iş yaptın’ diyor. Yani net konuşuyor bu sefer.
75-“Dedi ki: ‘Gerçekte benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini ben sana söylemedim mi?’" diyor. Vahiyle bildirildiği için.
76-“(Musa:) ‘Bundan sonra sana bir şey soracak olursam, artık benimle arkadaşlık etme.’” ‘Kabul ediyorum. İrademi kullanacağım, söylemeyeceğim bir şey’ diyor. “’Benden yana bir özre ulaşmış olursun’ dedi.
77-(Yine) Böylece ikisi yola koyuldu. Nihayet bir kasabaya gelip yemek istediler,” Hz. Hızır (a.s) zaman zaman yemek yer, bazen zaman zaman yemez. Kendi isteğine bağlıdır. “fakat (kasaba halkı) onları konuklamaktan kaçındı.” Garip görüyorlar, konuklamaktan kaçınıyorlar, dışlıyorlar. “Onda (kasabada) yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular, hemen onu inşa etti.” Duvarcı ustası Hz. Hızır (a.s), aynı zamanda duvarcı ustası. Masonların da piridir biliyorsun, inşaAllah. “(Musa) Dedi ki: ‘Eğer isteseydin gerçekten buna karşılık bir ücret alabilirdin.’" Allah rızası için yapıyor. “Ücret alabilirdin” diyor.
78-“Dedi ki: ‘İşte bu, benimle senin aranda ayrılma (zamanı)mız.’” Çünkü kendi söylüyor, “artık ayrılabilirsin” diyor. “Sana, üzerinde sabır göstermeye güç yetiremeyeceğin bir yorumu haber vereceğim.” ‘Yaptığım yoruma da sabredemeyeceksin’ diyor. Hz. Musa (a.s) olduğu için çok hareketli.
79-"Gemi, denizde çalışan yoksullarındı, onu kusurlu yapmak istedim, (çünkü) ilerilerinde, her gemiyi zorbalıkla ele geçiren bir kral vardı." Halbuki küçükken kendisi de, annesi onu küçük bir kayığa koydu, sala koydu, denize bıraktı. Annesi onu öldürmek için mi yaptı? Hayır, kurtarmak için yaptı, değil mi? Firavun’un ailesi de onu ele geçirdi. Bak ne diyor? “Zorbalıkla ele geçiren bir kral vardı” her gemiyi, o da onu ele geçiriyor.
80-"Çocuğa gelince, onun anne ve babası mü'min kimselerdi.” Müslümanlar. ”Bundan dolayı, onun kendilerine azgınlık ve inkar zorunu kullanmasından endişe edip-korktuk." Çocuğun gelecekte dinsiz olacağını biliyor, durduruyor vahiyle. İslam’a, Kuran’a zarar vereceğini biliyor. Allah vahyediyor, öldürüyor çocuğu. Kendisi de bir adam öldürüyor, yumruk vuruyor öldürüyor Hz. Musa (a.s), değil mi? Onu soruyorlar mu Hz. Musa (a.s)’a? Hz. Hızır (a.s) soruyor mu niye öldürdün diye? Sormuyor, hikmetle öldürdüğünü biliyor. “Gemi niye annen seni bıraktı, öldürmek için mi bıraktı?” demiyor, değil mi? Güveniyor annesine.
81-“Böylece, onlara Rablerinin ondan temiz olmak bakımından” maddi, manevi temiz “daha hayırlısı” Hz. Mehdi (a.s)’a işaret var burada, “merhamet bakımından da daha yakın olanını vermesini diledik." Bu deccalın ölümüne işaret ediyor, üstteki. Hz. Hızır (a.s)’ın görevidir deccalı öldürmek. O da Hz. Mehdi (a.s)’a yardım edeceğine işaret ediyor. Bakın diyor ki; “Böylece, onlara Rablerinin ondan temiz olmak bakımından daha hayırlısı, merhamet bakımından da daha yakın olanını vermesini diledik." Hz. Mehdi (a.s) biliyorsunuz, çok merhametli. Ana özelliklerindendir.
82-"Duvar ise, şehirde iki öksüz çocuğundu,” Hz. Mehdi (a.s) ve Hz. İsa Mesih (a.s), ona işaret ediyor. Ama demek ikisi de duvarcı ustalarıyla bağlantıda olacaklar, ona da işaret var. Demek ki, Hz. İsa Mesih (a.s)’ın da talebeleri, masonların içine girecek, Hz. Mehdi (a.s)’ın talebeleri de masonların içine girecekler, ona işaret var. “iki öksüz çocuğundu,” yani yetim, Hz. Mehdi (a.s) da yetimdir, Hz. İsa Mesih (a.s) da yetimdir, babası yok. “altında onlara ait bir define vardı;”Hz. Mehdi (a.s) devrinde, bütün defineler ortaya çıkacak, biliyorsunuz. Ayrıca Hz. Süleyman (a.s)’ın, o meşhur Tabut-u Sekine’si bulunacak. Kuran ona da işaret ediyor, “babaları salih biriydi.” Babaları her ikisinin de Hz. İbrahim (a.s)’dır. Kuran’da salih olduğu geçiyor. Hz. Mehdi (a.s)’ın da soy olarak, babası Hz. İbrahim (a.s)’dır. Hz. İbrahim (a.s) da, aynı soydan geliyorlar. “Rabbin diledi ki, onlar erginlik çağına erişsinler” olgunluk çağına erişsinler, ona da işaret var. “kendi definelerini çıkarsınlar” Hz. İsa Mesih (a.s) da, Hz. Mehdi (a.s) da defineleri ortaya çıkaracaklar; Tevrat’ın orijinalini, İncil’in orijinalini, Tabut-u Sekine’yi, mannanın orijinalini, “(bu,) Rabbinden bir rahmettir. Bunları ben, kendi işim (özel görüşüm) olarak yapmadım.” Yani ‘düşünerek bulduğum, zekamla- aklımla bulduğum şeyler değil, vahiyle alıyorum ben bunları’ diyor. “İşte, senin sabır göstermeye güç yetiremediğin şeylerin yorumu." Ama ‘güç yetiremediğin şeylerin yorumu’ diyor, inşaAllah.
83-“Sana (Ey Muhammed,) Zu'l-Karneyn hakkında sorarlar. De ki: ‘Size, ondan 'öğüt ve hatırlatma olarak' (bazı bilgiler) vereceğim.’” Yani Hz. Mehdi (a.s), inşaAllah.
84-“Gerçekten, Biz ona yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik” Müthiş bir dünya hakimiyeti olacak Hz. Mehdi (a.s) devrinde, “ve ona her şeyden bir yol (sebep) verdik.” Her türlü imkan Allah tarafından Hz. Mehdi (a.s)’a verilecek.
85-“O da, bir yol tuttu.
86-Sonunda güneşin battığı yere kadar ulaştı ve onu kara çamurlu bir gözede batmakta buldu, yanında bir kavim gördü. Dedik ki: ‘Ey Zu'l-Karneyn, (istiyorsan onları) ya azaba uğratırsın veya içlerinde güzelliği (geçerli ilke) edinirsin.’" Hz. Mehdi (a.s)’ın da şefkatle davranacağını, Mehdiyet gereği, Müslümanlık gereği güzel huylu olacağını biliyoruz. Kuran ona işaret ediyor. Ama 86’da da, Mehdiyet’e bir saldırı olacağı anlaşılıyor. 1986’ya işaret var. Çünkü güneş’in batmasından bahsediyor, bir de “kara çamurlu bir gözede” yani Hz. Mehdi (a.s)’ın kaybolmasına işaret ediyor. Ya hapishanede veyahut herhangi bir şekilde kaybolmasına işaret ediyor, inşaAllah.
Sayın Adnan Oktar'ın 30 Nisan 2011 tarihli röportajından Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Kehf Suresi 65. ayet, şeytandan Allah’a sığınırım; “Derken, Katımız'dan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu buldular.” Bakın Allah, rahmet verdiğini başta söylüyor. Önce Allah’ın rahmeti, sonra bir ilim. O ilmin ne olduğunun söylemiyor Allah, bir ilim. “Bir kulu buldular.” Ebcedi; 2010. “Musa ona dedi ki: "Doğru yol (rüşd) olarak sana öğretilenden bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim?" Müslüman nedir? Müslüman daima doğru yoldadır, onun da istediği o, rüşd; doğru yol. “Dedi ki: "Gerçekten sen, benimle birlikte olma sabrını göstermeye güç yetiremezsin. (Böyleyken) “Özünü kavramaya kuşatıcı olamadığın şeye nasıl sabredebilirsin?" Bende de kardeşlerimiz bana sık sık soru soruyorlar. “Hocam onu niye böyle yapıyorsun?” diyorlar. Ben de onlara diyorum ki bakın; “Özünü kavramaya kuşatıcı olamadığın şeye nasıl sabredebilirsin?"
“(Musa:) "İnşaAllah, beni sabreden (biri olarak) bulacaksın. Hiçbir işte sana karşı gelmeyeceğim" dedi. Dedi ki: "Eğer bana uyacak olursan, hiçbir şey hakkında bana soru sorma, ben sana öğütle-anlatıp söz edinceye kadar. Böylece ikisi yola koyuldu. Nihayet bir gemiye binince” hep gemili yerler, Hz. Mehdi (a.s) olduğu yerler gemili, Hz. Musa (a.s)’ın, Hz. Hızır (a.s) ile karşılaştığı yerler gemili. İkisi. Gemiyi tahrif ediyor Hz. Hızır (a.s). “Dedi ki: "İçindekilerini batırmak için mi onu deldin? Andolsun” yemin ediyor, “sen şaşırtıcı bir iş yaptın. Dedi ki: "Gerçekten benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini ben sana söylemedim mi?" Ben de diyorum ki; "Gerçekten benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle herkes güç yetiremez" diyorum inşaAllah. Onun için benim çevremde de az insan vardır, kardeşlerimiz çok az. Çok başarılıyız ama az insan var çevremizde, 300 kişi falandır. Her zaman böyledir, aşağı yukarı 300’ün çevresinde kalır ne fazlalaşır, ne azalır inşaAllah.
“(Musa:) "Beni, unuttuğumdan dolayı sorgulama” unuttuğunu bahane olarak onu söylüyor. “Bu işimden dolayı bana zorluk çıkarma" dedi. Böylece ikisi” üçüncü bir kişi yok, sadece ikisi. Ledün ilminde sır vardır, sır; teke tek söylenir, kalabalıkta söylenmez. Adam da bana alenen sır söyle diyor, “televizyondan bana sır söyle” diyor. Söylemem, ledüni bir sır olduğuna göre, eğer layıksa teke tek söylerim, bire birken söylerim. Adam odun, bir şeyin hikmetini çıkaramıyor, “Hocam şunu niye şöyle söyledin?” diyor. Anlayamıyorsan, ben sana ne diyeyim.
“Böylece ikisi (yine) yola koyuldular. Nitekim bir çocukla karşılaştılar, o hemen tutup onu öldürdü. Dedi ki: "Bir cana karşılık olmaksızın, tertemiz bir canı mı öldürdün? Andolsun, sen kötü bir iş yaptın." Hz. Hızır (a.s) izinlidir, Hz. Mehdi (a.s) kan akıtmaz. Ama Hz. Hızır (a.s) kan akıtır. Hz. Mehdi (a.s) kan durdurur, Hz. Hızır (a.s) kan akıtır, bina yıkar, devlet yıkar, Hz. Hızır (a.s)’ın özelliğidir. Melekler de öyle, Hz. Mehdi (a.s) kan akıtmaz ama Hz. Mehdi (a.s)’ın emrindeki, Hz. Mehdi (a.s)’a yardımcı olan melekler, ki yaklaşık 70 bin melektir, bunlar kan akıtırlar, kan revan içinde bırakırlar dünyayı.
Hz. Mehdi (a.s) muhaliflerini vururlar; özellikleridir. Hz. Mehdi (a.s) şahsı ve talebeleri kan akıtmaz, kanı durdurmak için müdahale ederler. Ama meleklerin konumu öyle değil. Peygamberimiz (s.a.v); “Meleklerin, Hz. Mehdi (a.s) muhaliflerinin boynunu vuracağını” hadislerde söylüyor. Feci şekilde öldürürler. Eğer dünyaya dikkatlice bakarsanız, bilmediğiniz olayların devam ettiğini görürsünüz. Allah öldürür. Melekleri ile öldürür. Allah bina yıkar melekleriyle. Hızır'ın özelliğidir aynı zamanda. Hızır da hem bina yıkar, insan da öldürür. Özelliğidir.
Ama Mehdi de uyuyan kişiyi dahi uyandırmaz. Son derece şefkatli ve merhametlidir. Antikandır. Zaten adı üstünde Mehdi Üldem. Kan durduran Mehdi. İnşaAllah.
ALTUĞ BERKER: Hadis-i şerif okuyabilir miyim? Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuş. “Allah onu, Hazreti Mehdi (as)'ı 3000 melekle destekleyecektir. O melekler Hazreti Mehdi'ye muhalefet dediğinin yüzüne ve arkasına vuracaktır. O melekler Hazreti Mehdi'ye muhalefet dediğinin yüzüne ve arkasına vuracaktır”. Tekrarlıyor inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Yani Mehdi'ye muhalefet denen derken onun anlattığı dini İslam'a karşı mücadele edenlere, Kur'an'a karşı mücadele edenlere Allah meleklerle böyle karşılık vereceğim diyor. Yani bunu dikkatlice bakanlar göreceklerdir. Ama Mehdi bak diyor “şiddetle karşıdır kana”. Allah onu öyle yaratmıştır. Bütün devletlerin yıkılışında Hızır görev alır. Hızır Aleyhisselam. Zaten bak ayetin akışında 59. ayette başlıyor Kehf suresinde. Şimdi kapatabiliriz.
“İşte ülkeler” diyor bak. Şeytandan Allah'a sığınırım, “ve onların halkları zulmettikleri zaman”. Bak gerekçe ne? Zulmetmek. Yani Kur'an'a uymamak, İslam'a uymamak, Mehdiyet’e uymamak, İsa Mesih'e uymamak, İsa Mesih'i sevmemek. “Zulmettikleri zaman onları yıkıma uğrattık”, devletleri yıkacağım diyor Allah, kimle? Hızır'la. “Ve yıkımları için bir buluşma zamanı tespit ettik”, yani Hızır'la olan buluşma Hızır'la buluşmanın arkasından o devlet yıkılır. Bana örnek ver derseniz örnek vermeyeyim. Vermem. Ama bu olaylar oluyor. Yani şu an dünyada oluyor bu. Ve devlet kuruluşunda görev alır. Devlet kuruluşunda. Atatürk'e yardım etmiştir. Fatih Sultan Mehmet'e yardım etmiştir. Fatih İstanbul'u fethettiğinde surların üstünde oturuyordu Hızır Aleyhisselam. Etrafı seyrediyor.
ALTUĞ BERKER: Mısır'daki görüntüyü göstereyim.
ADNAN OKTAR: Evet. Bakalım. Amerikalılar da pek bir anlam veremediler buna. Hıristiyanlar da, Museviler de bir anlam veremediler. Bakın atın üstünde bir şahıs fulü olarak o birdenbire netleşiyor, net insan haline gelir. Hızır Aleyhisselam'ın özelliğidir o. İncil'de de geçiyor, “fulü görünümlü atlı” diyor. Fulü görünümlü atlı. Hızır Aleyhisselam. Bak Cenab-ı Allah diyor ki, “Andolsun”, şeytandan Allah'a sığınırım. “Bu Kur'an'da insanlar için her örnekten çeşitli açıklamalarda bulunduk. İnsanlar her şeyden çok tartışmacıdır”. Televizyonlarda tartışma programları var ya, her yerde, evlerde değil mi? Babasıyla tartışır, annesiyle tartışır, okulda arkadaşıyla tartışır, maç tartışmaları yok, şu kazandı, bu kazanacak. Allah ne diyor? “İnsan her şeyden çok tartışmacıdır”. Yani bir zaafıdır bu insanların.
“Andolsun bu Kur'an'da insanlar için her örnekten çeşitli açıklamalarda bulunduk”. Yani her türlü bilgiyi verdim diyor Allah. Biz elçileri 56. ayet. 1956'ya bakıyor aynı zamanda. Biz elçileri müjde vericiler ve uyarıcılar olmak dışında başka bir amaçta göndermeyiz yeryüzüne. “İnkar edenler ise hakkı batılla geçersiz kılmak için mücadele ediyorlar”. Darwinist, materyalistler hakkı batılla geçersiz delillerle etkisiz kılmak için İslamiyet'le mücadele ediyorlar. “Onlar benim ayetlerime uyarıldıkları azabı alay konusu edindiler”. Kur'an'ı da alay konusu edindi. Uyarıldıkları azabı da diyor, alay konusu edindiler diyor.
“Senin Rabbin rahmet sahibi ve bağışlayıcıdır. Eğer kazandıktan dolayı onları bir azapla yakalasaydı şüphesiz onları azabı bir an önce çabuklaştırırdı. Hayır. Onlar için bir buluşma zamanı vardır”. Hemen yıkmıyor Allah devletleri. Zamanı yedi. Mesela bakın Libya'nın yıkılması gerekiyorsa zamanı gelince yıkar Allah Libya'yı. Suriye'nin yıkılması gerekiyorsa zamanı gelince yıkar. Yıkılışında Hızır görev alır. Sistem budur. Yani örnek istiyor olabilirsiniz belki. Ben kapalı bu kadarını söyleyeyim.
“Hani Musa genç yardımcısına demişti ki; “iki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar”. Şimdi İstanbul'da iki deniz bir daha birleştirilecek biliyorsunuz. Yani Kur'an'daki bu ayete belirtilen olay. Bak “iki denizin birleştiği yer” bu pek rastlanan bir şey değildir en gerçek anlamda iki deniz birleşik dünyada en çaplı iki denizin birleşmesi olacak yaklaşık 2023 Mehdi'nin zuhur ettiği yılda iki deniz birleştirilmiş olacak. Şu an onun çalışmaları başladı.
Bak “iki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim ya da uzun zamanlar geçireceğim. Böylece ikisi iki denizin birleştiği yere ulaşınca”, Bak 2-2. “Balıklarını unuttular”. Bazen Hızır balık suretine de girer. Bazen eşya görünümü de alır. Bak, “denizde bir akıntıya doğru kendi yolunu tuttu” diyor. Mehdi çok şefkatli, merhametlidir yani öyle şeylerden şiddet de kaçınır kandan ama Allah kaçınmaz Allah kandan kaçınmaz. Mehdi kaçınır onu söyleyeyim yani Mehdi kan akıtmaz derken Allah kan akıtmayacak demiyorum. Allah kan akıtır hem de feci şekilde kan akıtır. Mehdi akıtmaz. Ve talebeleri akıtmaz.
Allah ona vahiy etmiş, ilham etmiş kalbine. Vahiy derken yani peygamberde yapılan vahiy gibi değil, vicdana yapılan ilham, ilhamat. Şefkatli olacaktır, merhametli olacak. Allah onda Rahman ve Rahim ismiyle tecelli edecek Mehdi'de. Ama meleklerde Cabbar ismiyle tecelli ediyor Allah. Kahhar ismiyle tecelli eder. Allah'ın isimleri çeşitli tecelliler vardır. Mehdi'de Hadi ismiyle tecelli ediyor. Rahman ve Rahim ismiyle tecelli ediyor. Kahhar ve Cabbar isimler de ona yardım edecek meleklerde tecelli ediyor. Hızır Aleyhisselam derler ya böyle ak saçlı bir ihtiyar hep insana yardım eder. Tamam da devlet yıkar, adam öldürür Hızır. Bir de o özellikleri vardır. Yani bundan kimse bahsetmiyor. Allah muhaliflerinin, Kur'an muhaliflerinin, din muhaliflerine vurur. Mehdi muhaliflerine vurur. İsa (as)'ın muhaliflerine vurur. Özelliğidir bu. O Allah'ına göre vermiş.
“Böylece ikisi yola koyuldu” bak hep iki kişi yani ledin ilminde üçüncü bir kişiye yer yoktur, o zaman o ledin ilmi olmaz gizli söylenir ledin ilmi. Hatta masonlar da öyle tefekkür hücresinde mason sırrı verirken teke tek verirler masonlar sırrı. İnsan kafatası koyuyorlar. Tuz koyuyorlar biraz kabın içerisine. Bir mum yakarlar. Gerçek kafatası kullanıyorlar tabi. Çok ürkütücü. Allah vermesin. Gerçek insan kafatası koyuyorlar. Her yer simsiyah. Duvarlar simsiyah. Zifiri karanlık sadece tek mum yakıyor. Orada onlara Mason sırrı veriyorlar.
“Böylece ikisi yolda koyuldu. Nihayet bir kasabaya girip yemek istediler. Fakat kasaba halkı onları konuklamaktan kaçındı. Onda kasabada yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular”. Hızır Aleyhisselam onu inşa ediyor. Hızır Aleyhisselam bir özelliği neymiş? Duvarcı ustası olması. Masonların piri. Hızır Aleyhisselam. Dünya Masonların piridir. Ama imanlı, gerçek Masonların piridir. Allah'ı seven, Allah'tan korkan, Müslüman olan Masonların piri, inşaAllah. Tabi Müslümanların da piridir, hak edenlerin. Yani Mason derken biz Müslüman Mason değil mi? O zaman zaten hepsi Müslüman olmuş oluyor fark etmez. Yani ister tapınak şövalyesi olsun ister başka şey olsun. Müslüman olduktan sonra konu bitmiştir. Ama iyi duvarcı ustasıdır. Hızır Aleyhisselam. Güzel duvar yapar yani. Şakul. İhtiyaç duymaz. İnşaAllah.
“Dedi ki; “eğer isteseydin gerçekten buna karşılık bir ücret alabilirdin”. Allah rızası için hizmet olduğu için Hızır (as) hiçbir şeyi karşılıklı yapmaz. Allah rızası için yapar. “Dedi ki; “işte bu benimle senin aranda ayrılma zamanımızdır. Sana üstünde sabır göstermeye güç yetirmeyeceğin bir yoruma haber vereceğim”. Yani yorumuna bile şimdi diyor sabır gösteremezsin diyor. İnşaAllah. “Gemi denizde çalışan yoksullarındı”, 79. ayet 1979'da gemi patlaması olayına Mehdi'nin devrini ona işaret ediyor. “Onu kusurlu yapmak istedim”. Demek ki o gemiyi bir yakan var. Demek ki o gemiyi infilak ettiren biri var. Gemi durduk yere yanmaz. Demek ki onu o ateşin çıkmasını sağlayan birisi var. Ona işaret var.
Bak, “gemi denizde çalışan yoksullarında onu kusurlu yapmak istedim. İlerlerinde her gemiyi zorbalıkla ele geçiren bir kral vardı”. Demek 79'larda zorbalık hakim olacak. Kur'an'dan işaretler bak. Krallık gibi bir sistem olacak. Yani bazı yerlerde. “Onu kusurlu yapmak istedim. Çocuğa gelince anne babası mümin kimselerdi. Bundan dolayı onun kendine azgınlık ve inkar zorunu kullanmasından endişelenip korktuk. Böylece onlara Rablerinin ondan temiz olmak bakımından daha hayırlısı, merhamet bakımından daha yakın olanı vermesini dedik”. Müslüman'da bir temizlik, iki merhamet. Çok önemli. Hızır (a.s) üstünde durduğu konular bakın. Temizlik ve merhamet. Merhamete çok önem veriyor. Şimdi bakan da Hazreti Hızır (haşa) merhametsiz zanneder. Adam öldürüyor. Ama müthiş merhamet sahibi. Son derece temiz bir insan. Acayip titizdir Hızır (as). Tertemiz keser. Çok şefkatlidir. Bayağı akıllıdır ama devlet yıkar Allah'ın emriyle. Zaten diyor bak sonunda.
“Duvar ise şehirde iki öksüz çocuğundu”. İki öksüz çocuk işte Mehdi ve İsa (as). “Altında onlara ait bir define vardı”. Mehdi devrinde bol miktarda define bulunacak. Şimdi bu dikili taşların altında, piramitlerin altında, Nemrut dağındaki o Nemrut harabelerinin altındaki taş yığmasıdır. Altında müthiş deliller, müthiş hazineler bulacak insanlar. “Babaları salih biriydi. Rabbin diledi ki onlar ergenlik çağına erişsinler ve kendi definelerini çıkarsınlar”. Vakti gelince bu çıkacak. Ne zaman çıkacakmış? Mehdi ve İsa (as)'ın ergenlik çağında inşaAllah. Yani olgunluk çağlarında. Hakimiyet çağlarında. İslamiyet’in hakimiyet çağlarında.
“Kendi defnini çıkarsınlar. Bu Rabbinden bir rahmettir”. Bak Allah'tan bir rahmet bu diyor. Rahmettir. “Bunları ben kendi işim, özel görüşüm olarak yapmadım” diyor Hızır (as). Kendi kendime yapmıyorum. Nasıl yapıyormuş? Allah'ın emriyle yapıyordum diyor. “İşte senin sabrı göstermeye güç yetirmeden şeylerin yorumu. Sana Ey Muhammed Zülkarneyn hakkında sorarlar. De ki size ondan öğüt ve hatırlatma olarak bazı bilgileri vereceğim”. Şimdi öğüt de var, Müslümanlara öğüt de var ve hatırlatma da var. “Gerçekten biz ona yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik”, dünya hakimiyeti verdik. Bu alenen Mehdi'ye bakan bir ayettir. Ebcedi 2017 tarihini veriyor. MaşaAllah. Bir tane tarih veriyor.
“Ona her şeyden bir yol, bir sultan verdik”, bir sebep verdik. “O da bir yol tuttu. Sonunda güneşin battığı yere kadar ulaştı ve onu kara çamurlu bir göze de batmakta buldu”. Kara çamurlu bir denizde. Güneşi batmakta buldu. Bu Japonya'da olan olayı işaret ediyor. Japon bayrağı biliyorsunuz güneştir. Güneş batmayan imparatorluk denir. Kara çamurlu bütün şeyleri gördünüz televizyonda. Simsiyahtı deniz. “Yanında bir kavimi gördü”. Yani televizyondan görüyor adeta. Bak buradaki anlatım öyle. Yani bizzat giderek görmüş gibi değil buradaki anlatım. Oradan oraya, oradan oraya. Sanki bir tuşa basıyor onu görüyor. Bir tuşa basıyor onu görüyor. Bir tuşa basıyor onu görüyor gibi buradaki anlatım. Gezdi demiyor zaten ayette.
“Dedi ki; “kim zulmederse biz onu azaplandıracağız”. Kim azaplandırıyor? Melekler. Kim azaplandırıyor? Hızır (as). “Sonra Rabbine döndürülür. O da onu görülmemiş bir azapla azaplandırır”. Allah ayrıca belanızı verir diyor. Bu da 2007 tarihini veriyor ebcedi. “Kim iman eder ve salih amelde bulunursa”, yani istenen budur diyor Allah. İman etmesi ve samimi olması. “Onun için güzel bir karşılık vardır”. Dünyada ve ahirette bir kurtuluş vardır. “Ona buyruğumuzdan kolay olan söyleyeceğiz”. Yani yobazlık bitecek. Kolay olan yani dinde tahlif olacak. Ferahlık olacak. “Sonra yine bir yol tuttu”. Bir sultan. Bir sebep. Yani bir seyahate çıktı demiyor buradaki ayette.
“Sonunda güneşin doğduğu yere kadar ulaştı. Ve onu güneşi kendileri için bir siper kılmadığımız bir kavim üzerine doğmaktayken buldu”. Bunu sonra açıklayacağım. “İşte böyle onun yanında özü kapsayan bilgi olduğunu büsbütün kuşatmıştık”. Özü kapsayan bilgi. Bak genel değil özü. Ledün ilmi. Yine burada da aynı olayla karşılaşıyoruz. Özü kapsayan bilgi. Hızır (as)da da aynı şey var. Burada da var. “Büsbütün kuşatmıştık”. Tamamen bana ait diyor Allah bilginin tamamını. “Sonra bir yol tuttu”. Yine bir sultan. Bir sebep. “İki seddin arasına kadar ulaştı. Onların sedlerinin önünde hemen hemen hiçbir sözü kavramayan bir kavim buldu”. Bu da 2015. İnşaAllah bu PKK'nın yerle bir olacağı tarih Allah'ın izniyle.
“Dediler ki; “Ey Zülkarneyn gerçekten Yecuc ve Mecuc yeryüzünde bozgunculuk çıkarıyor”. Anarşist ve teröristler bozgunculuk çıkarıyorlar. “Bizimle onlar arasında bir set inşa etmek için sana vergi verelim mi?”, seni iktidara getirelim demek istiyorlar. Kendi talep etmiyor Zülkarneyn. Seni iktidara getirelim yani dünya hakimi yapalım diyorlar. “Dedi ki; “Rabbim beni kendisinde sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığı güç, nimet ve imkan daha hayırlıdır. Madem öyle bana insani güçle yardım edin”. Yani bana tabi olun siz diyor. Yani tam tabi olun. Biat edin diyor.
“Sizinle onun arasında sapasağlam bir engel kalayım”. Anarşi ve terörü doldururum diyor. Tamamen doldururum diyor. “Bana demir kütleleri getirin. İki dağın arası eşit düzeye gelince körükleyin dedi. Onu ateş haline getirinceye kadar bu işi yaptı. Dedi ki; “bana getirin üzerine eritilmiş kıtran dökeyim”. Katran dökeyim diyor. “Böylelikle ne onu aşabildiler ne de onu delmeye güç yetirebildiler”. İki arası eşit oluncaya kadar demir kütleler. Ne yapacak Mehdi? Ne kadar tank, top varsa teknik aletler bu. Savaşta kullanacak teknik aletler hepsini eritecektir. Ve hepsi ağır sanayide kullanılacaktır. Buradaki demir kütlelerinden kasıt bu. Çünkü tanklar bir uzun ton hesabı inandır. Çelik, demir. Bütün tanklar eritilecek, bütün toplar eritilecek dünyada. Mehdi devrinde. İsa Mesih devrinde. Kılıçlar, silahlar hepsi eritilecek. Yani silah bırakılmıyor. Yani insan öldürmede kullanılan hiçbir silah bırakmayacak Mehdi. Burada o ayette ona işaret ediyor inşallah.
Bak “böylelikle ne onu aşabilir, ne onu devirmeye güç getirebilir”. Artık anarşi ve terör tamamen duruyor, bitiyor. Çünkü silah olmadın mı, iman oldun mu, güzel ahlak oldun mu, zulüm de olmuyor. İnşaAllah. “Dedi ki; “bu benim Rabbimden bir rahmettir”. Allah'ın rahmetiyle ben yaptım. Yani kendi gücüm olarak yapmadım. “Rabbimin vaadi geldiği zaman o bunu dümdüz eder. Rabbimin vaadi haktır”. Rabbimin vaadi geldiği zaman. Kıyamet olur. “Biz o gün bir kısmını bir kısmı için dalgalanaca bırakmışız o zaman. Sura'da üfürülmüştür artık onların tümünü bir araya getirmişiz” diyor Allah. Hemen Ahir zamanla ilgili olduğu için, ayet hemen ahir zamana, kıyamete geçiyor. Kıyamet zamanı. Kıyamete yakın dönemi anlattığı için. Evet. Bakın, yobaz takımına Cenab-ı Allah ne diyor?
“Onların dünya hayatındaki bütün çabaları boşa gitmişken, kendilerini gerçekte güzel iş yapmakta olduklarını sanıyorlar.” Bak, Yobaz takımına işarettir. “Onların dünya hayatındaki bütün çabaları boşa gitmişken, kendilerini gerçekte güzel iş yapmakta oluyor”. Yani tam ehli sünnet üstünde, tam doğru oldukları karar içinde oluyor. Adam. Sarık tamam, cübbe tamam. Öbürleri ahlak, vefa, sadakat, cehd etmek, İttihat-ı İslam, Tür-İslam Birliği, şefkat, merhamet sayarım da sayarım. Bunlar var mı? Yok. Yobazdan kastımız Kur'an'ı yeterli görmeyip hurafelerine iştigal eden adamlar. Dini zorlaştıran adamlar.
Sayın Adnan Oktar'ın 28 Ekim 2012 tarihli sohbetinden Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Kehf Suresi, şeytandan Allah’a sığınırım; “Gemi, denizde çalışan yoksullarındı.” Gemi var, deniz var, çalışanlar var, yoksul olanlar var. Mesela ahir zamanda köylü kardeşlerimiz, işçi kardeşlerimiz çok çalışmalarına rağmen çoğu yoksullar; ahir zamanın bir özelliği. Çünkü zekat, fitre, sadaka, sosyal yardımlaşma zayıfladığı için, zenginlerle fakirler arasında bir fark oluşmuş oldu. Yani bazı yerlerde uçurum tarzında bir fark var. Hz. Mehdi (a.s) bu uçurumu biliyorsunuz ortadan kaldıran bir insandır. Hz. Mehdi (a.s) sosyal uçurumu, maddi farklılıkları, zenginlikleri dengeleyecektir, inşaAllah. “Onu kusurlu yapmak istedim.” Demek ki Hz. Hızır (a.s) bazen böyle şeyler yapıyor. Belki bir savaş çıkarıyor, belki bir binanın çökmesine vesile oluyor, belki çok büyük bir olay meydana getirebiliyor. “(Çünkü) ilerilerinde, her gemiyi zorbalıkla ele geçiren bir kral vardı.” Demek ki ahir zamanda zorbalar olacak. Yönetimler adeta krallığı andıracak. Diktatörler olacak. Suriye’de bir diktatör var, halen görevde. Libya’da diktatör vardı. İslam ülkelerinin büyük bölümü diktatörler tarafından yönetiliyordu. Kuran’da da ona dikkat çekiliyor. ‘Zorba kral’; zorba, gasp eden. Ama bak diyor ki; “Her gemiyi zorbalıkla ele geçiren…” Komünist zihniyette devlet mala el koyar. Orada da devlet mala el koyuyor. Özel mülkiyet yok. Yani şahısların kendine ait mal edinme gücü olmuyor. Devletçi, komünist bir sistem var.
“Çocuğa gelince, onun anne ve babası mü'min kimselerdi. Bundan dolayı, onun kendilerine azgınlık ve inkar zorunu kullanmasından endişe edip-korktuk.” Anarşinin, terörün, Darwinist-materyalist düşüncenin iki zehirli meyvesi var. Nedir onlar? Azgınlık, saldırganlık, yani terör, anarşi ve inkar; Allah’ın varlığını, Peygamber (s.a.v)’in varlığını inkar. Çünkü Darwinist-materyalist olduğunda Marksist, Leninist oluyor. Marksist, Leninist olunca da Stalinist oluyor. Yani pratik uygulayıcısı oluyor ve anarşiye, teröre yatkın, hatta bizzat uygulayan bir yapı geliştiriyorlar. “Endişe edip korktuk.” Demek ki şüphe üstüne, eğer bir felaket gelecekse, bu hissediliyorsa tedbir alınabilir. Kuran’da buna dikkat çekiyor Cenab-ı Allah. “Böylece, onlara Rablerinin ondan temiz olmak bakımından daha hayırlısı,” bak bir kere hayırlı, bu Hz. Mehdi (a.s)’a bakıyor, “merhamet bakımından da daha yakın,” Hz. Mehdi (a.s) çok merhametli, yine Hz. Mehdi (a.s)’a bakan bir ayet, bir yönüyle, “daha yakın olanını vermesini diledik.” Nerede? 81. ayette. 1981’e işaret, inşaAllah. “Duvar ise, şehirde iki öksüz çocuğundu.” Hz. Süleyman (a.s)’ın sarayının yıkık duvarını Hz. Mehdi (a.s) ve Hz. İsa Mesih (a.s) yapacak.
Her ikisi de öksüzdür. “Altında onlara ait bir define vardı.” Demek ki o duvarın bulunduğu yerde hazine. Kuran ona işaret ediyor. Yani orada önemli alametler var. Zaten kazdıkça çıkıyor. Ama daha bulamadılar. Onların hiç bilmediği bir dehlizde o, tahmin edemedikleri bir dehlizde. “Babaları salih biriydi.” Hepsinin ortak atası Hz. İbrahim (a.s). Hz. İbrahim (a.s)’ın salih olduğu Kuran’da geçer. “Rabbin diledi ki, onlar erginlik çağına erişsinler.” Hz. Mehdi (a.s) da, Hz. İsa Mesih (a.s) da belirli bir vakitte ortaya çıkıyorlar. Vakti geldiğinde. “Ve kendi definelerini çıkarsınlar.” Hz. İsa Mesih (a.s) ve Hz. Mehdi (a.s) devrinde bütün defineler ortaya çıkacak. Hadiste var. “(Bu,) Rabbinden bir rahmettir.” Allah rahmetiyle bu nimeti sağlıyor. “Bunları ben, kendi işim (özel görüşüm) olarak yapmadım” diyor Hz. Hızır (a.s). “İşte, senin sabır göstermeye güç yetiremediğin şeylerin yorumu.” Demek ki Mehdiyet devrinde Hz. Hızır (a.s) görevde; definenin bulunmasında, savaşlarda, bazı binaların yıkılmasında. "Sana (Ey Muhammed,) Zu'l-Karneyn hakkında sorarlar.” İki zamanlı, iki zamana ait. 1900’leri bitiriyor; milenyum, ikinci bin yıla giriyor. Hz. Mehdi (a.s) hangi devirde?
Hem 1900’lerin insanı hem 2000’lerin insanı; iki büyük çağın insanı. Yani bin ve ikinci bin yılın insanı. Tam bin ve iki binin ortasında göreve geliyor, inşaAllah. Yani 1980’lerden 2000’li tarihlere. Bir başka deyişle iki bin yılını bitirip üçüncü bin yılın içerisinde faaliyet yapıyor. “Sorarlar” diyor. Demek ki insanlar çok soracak. Hz. Zülkarneyn (a.s)’ı soracaklar, Ashab-ı Kehf’i soracaklar. Zaten sorma üstüne iniyor Kehf Suresi. Ashab-ı Kehf’i soruyorlar, Hz. Zülkarneyn (a.s)’ı soruyorlar, Hz. Mehdi (a.s)’ı soruyorlar. Hz. İsa Mesih (a.s)’ı soruyorlar. Hepsine cevap veriyor Resulullah (s.a.v). “Deccal devrinde, deccal çıktığında ne yapacağız Ya Resulullah (s.a.v)?” diyorlar. “Kehf Suresi’ni okuyun” diyor. “Ashab-ı Kehf Hz. Mehdi (a.s)’ın yardımcılarıdır” diyor. Yani bu sureyle Mehdiyet’i bağlantılı gösteriyor Peygamberimiz (s.a.v). İç içe olduğunu gösteriyor. Yani “Kehf Suresi Mehdiyet’i anlatıyor” diyor özetle, bunu anlıyoruz. Ona güçlü şekilde işaret ettiğini anlıyoruz.
Sayın Adnan Oktar'ın 27 Kasım 2010 tarihli röportajından Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Bismillah, şeytandan Allah’a sığınırız. Kehf Suresi, 65
“Derken, Katımız'dan kendisine bir rahmet verdiğimiz” Allah’ın bak özel olarak rahmet verdiği “ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu buldular.” 2010 yılını veriyor ebcedi. 2010, bu bulunduğumuz yılı veriyor. “Musa ona dedi ki: "Doğru yol (rüşd) olarak sana öğretilenden bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim?” Bak doğru yol olarak sana öğretilenden, Allah’ın sana öğrettiklerinden bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim, soruyor. “Dedi ki: "Gerçekten sen, benimle birlikte olma sabrını göstermeye güç yetiremezsin."” Bu Mehdiyet özelliğidir, zaten Kehf Suresi Mehdiyet’i anlatır. Adam diyor ki; ben Mehdi (a.s)’ye talebe olabilir miyim? Kardeşim zordur. Yok çok kolay yaparım, diyor. Yapamazsın. Okulunla çatışır, hayatınla çatışır, işinle çatışır, keyfinle çatışır, korkularınla çatışır, inaçlarınla çatışır. Çünkü Mehdi (a.s.) mutlak müceddit ve mutlak müçtehiddir. Medine’nin imamı bile, İstanbul’daki alim bile Mehdi (a.s)’ye karşı çıkıyor, değil mi? Kendini Allah’a adadığını iddia eden alim bile Mehdi (a.s)’ye karşı savaş açıyor. Kolay değildir. “Böyleyken” bakın "Özünü kavramaya kuşatıcı olamadığın şeye nasıl sabredebilirsin?" Derinliğindeki asıl hikmeti, inceliğini bilmediğin şeye nasıl sabredersin, diyor. Demek ki özünü kavratacak Mehdi (a.s). Yani özünü insanlar kavrayamadıkları için itiraz edecekler Mehdi (a.s)’ye. "İnşaAllah, beni sabreden (biri olarak) bulacaksın.” İnşaAllah demenin önemini burada da görüyoruz.
“Beni sabreden biri olarak bulacaksın,” demek ki Mehdi (a.s)’nin yaptıklarında sabır gerekiyor, bir hikmet arayacaksın ve sabredeceksin. “Hiçbir işte sana karşı gelmeyeceğim" dedi.” İstisnasız. “Dedi ki: "Eğer bana uyacak olursan, hiçbir şey hakkında bana soru sorma” Yani eleştiri yapmak, niye bunu böyle yapıyorsun, niye şöyle yapıyorsun, bunu yapma. “Ben sana öğütle-anlatıp söz edinceye kadar." Ben sana gerekirse söylerim. Ama sürekli itiraz edip acayibine giderse, sen samimi olarak zaten itaat etmiş olmazsın, diyor. Bağlanmış olmazsın. Mehdiyet’in stilini, yöntemini Allah göstermiş oluyor. Mehdiyet de aynısıdır, inşaAllah. Bayağı benzer, aynısı demiyeyim de bayağı benzer. 71: “Böylece ikisi yola koyuldu. Nitekim bir gemiye binince, o bunu (gemiyi) deliverdi.” Hasar verdi, gemiye hasar verdi, deldi gemiyi. “(Musa) Dedi ki: "İçindekilerini batırmak için mi onu deldin? Andolsun, sen şaşırtıcı bir iş yaptın.” Mehdi (a.s)’ye yapılacak itirazlardan bir tanesidir. Mehdi (a.s)’ye insanların karşı olmasının nedeni, 313 kişi olmasının nedeni Hızır (a.s) özellikleri taşımasıdır Mehdi (a.s)’nin. Hemen hemen her yaptığını acayip karşılayacaklar. O yüzden de ona tabi olmak, talebe olmak çok zordur. Bak Hz. Musa (a.s)’da da bunu görüyoruz. “Gemiyi içindekileri batırmak için mi deldin.” Baktın mı öyle gibi görünüyor, yani zahiren öyle. Ama batınında hak yaptığı, doğru. “Dedi ki: "Gerçekte benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini ben sana söylemedim mi?” Çok zordur bu diyor, değil mi? “(Musa:) "Beni, unuttuğumdan dolayı sorgulama ve bu işimden dolayı bana zorluk çıkarma" dedi.” Bana kolaylık göster, beni sorgulama, diyor “Böylece ikisi (yine) yola koyuldular.” Bak hep iki iki gidiyor dikkat ederseniz.
“Nitekim bir çocukla karşılaştılar, o hemen tutup onu öldürdü. “(Musa) Dedi ki: "Bir cana karşılık olmaksızın, tertemiz bir canı mı öldürdün? Andolsun, sen kötü bir iş yaptın." Yani cinayetle suçlamış oluyor, çok ağır bir itham. Ama tabii bir hikmeti var. “Andolsun, sen kötü bir iş yaptın." diyor. Halbuki tabi olması gerekiyor ve hiç itiraz etmemesi gerekiyor. “Dedi ki: "Gerçekte benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini ben sana söylemedim mi?" Daha önce de söylemiştim, diyor. “(Musa:) "Bundan sonra sana bir şey soracak olursam, artık benimle arkadaşlık etme. Benden yana bir özre ulaşmış olursun" dedi. Böylece ikisi yola koyuldu.” Bak yine iki, hep iki iki gidiyor. “Nihayet bir kasabaya gelip yemek istediler, fakat (kasaba halkı) onları konuklamaktan kaçındı. Onda (kasabada) yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular, hemen onu inşa etti.” 77. ayette “(Musa) Dedi ki: "Eğer isteseydin gerçekten buna karşılık bir ücret alabilirdin.” Allah için yapılan hizmetlerde ücret olmaz, buna işaret ediyor ayet. “Dedi ki: "İşte bu, benimle senin aranda ayrılma (zamanı)mız. Sana, üzerinde sabır göstermeye güç yetiremeyeceğin bir yorumu haber vereceğim. Gemi, denizde çalışan yoksullarındı” Mehdi (a.s) ne yapacak? Yoksulları koruyacak. Hızır (a.s) ne yapıyor? Yoksulları koruyor. Gemiden anladığımız Mehdi (a.s) denizin bulunduğu, gemilerin bulunduğu bir yerde zuhur edecek. Nerede zuhur edecek? İstanbul’da. Geminin işareti aynı zamanda denizi anlatıyor. Mehdi (a.s)’nin bulunacağı yere işaret ediyor. “denizde çalışan yoksullarındı” yoksulları korumanın önemini ve Mehdi (a.s)’nin yoksulları nasıl koruyacağına da Kuran işaret etmiş oluyor. “Onu kusurlu yapmak istedim” Zarar verdirmemek için, bazen insanları korumak içİn bu tarz yöntemleri kullanabileceğini Kuran işaret ediyor.
ALTUĞ BERKER: Daha önceki bir tefsirlerinizde de 79 yılında bir gemi olayının olduğuna işaret etmiştiniz hocam, inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Aslında daha önce bunu açıklamıştım ama daha detaylara girmiyorum. Yoksa mesela burada Hızır (a.s)’ın duvarcı ustası olduğunu görüyoruz aynı zamanda. Efendim, yıkık duvar mesela masonlukta bir semboldür. Duvar yapılması bir semboldür. İki yetimden bahsediliyor. Masonlukta çok önemlidir, yetimler. Dul kadın, mesela çok önemlidir. İki öksüz çocuk, yani biri Mehdi (a.s), biri İsa (a.s). Bu öksüz çocukların annesi de dul kadın. Masonlarda biliyorsunuz çok önemlidir. Dul kadın ve iki öksüz çocuk, iki yetim, yani sembollerler remzedilir. Masonlar o sembollerini açıkladığımda nefesleri kesildi. Şimdi binlerce mason görüşmek istiyormuş, onların yazıları geldi. Çok fazla görüşmek isteyen, inşaAllah. “Altında onlara ait bir define vardı” yine bu da masonluğun sembolüdür, define, define sandığı. “Babaları salih biriydi. Rabbin diledi ki, onlar erginlik çağına erişsinler ve kendi definelerini çıkarsınlar; (bu,) Rabbinden bir rahmettir. Bunları ben, kendi işim (özel görüşüm) olarak yapmadım. İşte, senin sabır göstermeye güç yetiremediğin şeylerin yorumu.”
Mesela burada itiraz etmeme, mürşide tam tabi olma var. Ve bununla ilgili dilini tutmak, ketum olmak masonlukta çok önemlidir, ketum olmak, sır tutmak. Bir şey görüp onu muhafaza etmek, onu söylememek, ona da burada işaret var. Mesela burada Hızır (a.s) üstaddır. Masonlukta da üstadlık vardır. Onlar Mehdi(a.s)’yi de üstad olarak alıyorlar. Mason efsanelerinde, mason inancında; 1000 yılllık, 2000 yıllık eski inançlarında, İstanbul’da iki büyük ustadan biriyle karşılacaklarına inanıyorlar, yani Mehdi (a.s) ile. İstanbul’da; kutsal şehir bizim için İstanbul, yani yer olarak zaten belli, diyorlar. Şehir İstanbul’dur. Orada biz bir ustayla karşılaşacağız, diyorlar. Yani bütün masonlara lider olacak bir usta. Usta diyorlar onlar Mehdi (a.s)’ye. İkinci usta da İsa (a.s) onlar için. Ona da usta diyorlar. Onunla da karşılaşacaklarına inanıyorlar, inşaAllah. Tapınak şövalyeleri diyorlar, y bizim binlerce yılllık kehanetimiz budur, biz Mehdi (a.s)’yi gördüğümüzde ona yardım etmekle mükellefiz. İsa (a.s)’yı gördüğümüzde ona yardım etmekle mükellefiz, bizim görevimiz bu, diyorlar. Yani tek Allah inancının dünyaya hakim olması, İslam’ın dünyaya hakim olması, bunun için şu ana kadar biz vardık, diyorlar. Ve inşaAllah öyle olacaklar.
ALTUĞ BERKER: Ve Adoni, Adonay’dan anlatmıştınız hocam daha evvel.
ADNAN OKTAR: Evet. Mesela masonlukta yine başka sırlar var onlar da yine Kuran’da var. Anlaşılıyor ki masonluk birçok ritüelini Kuran’dan almış. Ve Hz. Süleyman (a.s)’den almışlar ve Tevrat’tan almışlar. Bu kıssada yine masonluğun birçok sembolünü görüyoruz. Mesela çapada masonlukta bir semboldür, gemi çapası, inşAllah. Şimdi o konulara girersek olay bambaşka bir şekle girecek onun için ben bu kadarla şimdilik bu konuyu bitirelim, inşAllah. “Sana (Ey Muhammed (s.a.v)) Zu'l-Karneyn hakkında sorarlar.” Mehdi (a.s.) Zulkarneyn (a.s.). Dünyaya hakim olan Zulkarneyn (a.s.). Peygamberimiz (s.a.v) iki kişi Müslüman’dı, ikisi kafirdi, diyor. Beşinci olarak benim evlatlarımdan Mehdi (a.s.) hakim olacak dünyaya, diyor.
Sayın Adnan Oktar'ın 24 Eylül 2010 tarihli röportajından Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Şeytandan Allah’a sığınırım, “Sana (Ey Muhammed,) Zu’l-Karneyn hakkında sorarlar” diyor Cenab-ı Allah. “De ki: “Size, ondan ‘öğüt ve hatırlatma olarak’ (bazı bilgiler) vereceğim. Gerçekten, Biz ona yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik ve ona her şeyden bir yol verdik.” Bu, açıkça Mehdi (a.s.)’den bahsediyor aslında burada, burada bahsedilen konu odur, Mehdi (a.s.)’dir. “Yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik”, hani diyorlar ya: “Mehdi (a.s.)’den bahsetmiyor Kuran”. İşte bak bahsediyor, Mehdiyettir bu. “Ve ona her şeyden bir yol verdik. O da, bir yol tuttu. Sonunda güneşin battığı yere kadar ulaştı”. 86’da bir güneşin batması var, güneş bir yere hapsediliyor, 86’da o görülüyor.
Bak: “Onu kara çamurlu bir gözede batmakta buldu”, kara çamurlu, karanlık bir yerde, Mehdiyete işaret var yani, “kara çamurlu bir yerde”, kara ve çamurlu. “Yanında bir kavim gördü. Dedik ki: “Ey Zu’l-Karneyn, (istiyorsan onları) ya azaba uğratırsın veya içlerinde güzelliği (ilke) edinirsin.”” Mehdi (a.s.) güzelliği ilke edinir. Yani, isterse güç kullanabilir Mehdi (a.s.), yani askeri gücü olacaktır. Yani 30 milyon kişilik falan yaklaşık askeri gücü olacaktır, dünyanın en büyük askeri gücü olacaktır. Ama Mehdi (a.s.) kullanmaz, Mehdi (a.s.) delikanlıdır, hissettirir sadece, onar da yapmaz, inşaAllah. “Dedi ki: “Kim zulmederse biz onu azaplandıracağız, sonra Rabbine döndürülür, O da onu görülmemiş bir azapla azaplandırır.”
Bak: “Kim zulmederse biz onu azaplandıracağız, sonra Rabbine döndürülür, O da onu görülmemiş bir azapla azaplandırır.” Yani, Cenab-ı Allah’ın, zulmedenleri azaplandıracağına işaret ediliyor. “Kim iman eder ve salih amellerde bulunursa, onun için güzel bir karşılık vardır.” Bak dikkat edin: “Ona buyruğumuzdan kolay olanını söyleyeceğiz”. Dinde zorlama yoktur, “Hz. İbrahim’in dini gibi kolaydır” diyor Cenab-ı Allah. “Allah sizin için zorluk dilemez”, şeytandan Allah’a sığınırım, bak, “Allah sizin için zorluk dilemez, kolaylık diler”. Yobazlıkta ne vardır? Zorluk vardır, her şey zorlaştırılmıştır. Sevgi zordur, sanat zordur, bilim zordur, düşünmek zordur, yiyemezsin, içemezsin, gezemezsin, konuşamazsın, her şey yasaktır aşağı yukarı.
Bak: “Ona buyruğumuzdan kolay olanını söyleyeceğiz”, tahfif, kolaylaştırıcı. “Sonra (yine) bir yol tuttu. Sonunda güneşin doğduğu yere kadar ulaştı ve onu (güneşi), kendileri için bir siper kılmadığımız bir kavim üzerine doğmakta iken buldu.” Yani, Ahir zamanda insanlar, biliyorsun yani, bu kadar güneşe açık bir toplum hiç olmamıştır dünya tarihinde. Yani, bu kadar güneşe yönelik bir hayat, güneşle içi içe olan bir hayat. İnsanlar genellikle denizden uzak, güneşten uzak yaşamışlardır ama şu an dünyada güneşe karşı eğilimin çok yüksek olduğunu biliyoruz. Ama güneşin zararlı olduğuna da Kuran işaret ediyor.
Bakın diyor ki: “Onu (güneşi), kendileri için bir siper kılmadığımız bir kavim üzerine doğmakta iken buldu”. Mesela diyorlar ki: “Güneş son derece faydalıdır, sıhhat için iyidir” falan. Gidip geçin gibi yanıyorlar, cilt ne olur? Mahveder cildi güneş. Yani cilt çok incecik bir şey. Çok naziktir insan cildi. Güneş çok delici ve yırtıcı bir yapı vardır güneşin yapısında. Değil mi? Ve kanserojendir. Yani çok rahat kanseri oluşturur. Lekeler oluşur. Güneş lekeler oluşur. Kabarcıklar oluşur. Garip şeyler oluşur ciltte.
Hiç ummadığın yani tahmin edilmediği şeyler oluşturur Güneş lekeleri oluşur. Yanlış biliyorum. Mesela solaryum bilakis daha ehven bir şeydir solaryum. Solaryum zaten cilt tedavisi için icat edilmiş bir cihazdır. Solaryumu zararlı zannediyorlar. Güneşi faydalı zannediyorlar. Tam tersine güneş zararlıdır. Solaryum faydalıdır. Ama faydalarken gidip orada simsiyah yanıp geceli gündüzlü değil. Az miktarda kullanılırsa solaryum faydalıdır. Ama güneş çok tehlikelidir. Mesela en fazla 10 dakika, 15 dakika. O da o koruyucu kremlerle falan peş mekân. Değil mi? İnşaAllah. Tabii temiz yerlerde uygun yerlerde yani gidip mikrop yuvası olan yerlerde demedik inşaAllah. Tabii herkes inancına göre hareket edecektir. İnşaAllah. İnancına göre hareket eden insanlar da.
“İki seddin arasına kadar ulaştı. Onların sedlerin önünde hemen hemen hiçbir sözü kavramayan bir kavim buldu”. Bu 2015 tarihini veriyor. “İki seddin arasına kadar ulaştı”. PKK'ya çözümün 2015'ler gibi olacağı anlaşılıyor. İki seddin arasındadır PKK'nın faaliyeti. Dağlık bölgedir ve sed arasında inşaAllah. “Dediler ki; “ey Zülkarneyn gerçekten Yecüc ve Mecüc yeryüzünde bozgunculuk çıkarıyorlar”. Demek ki dünya çapında bozgunculuk çıkarana “Yecüc-Mecüc” deniyor. Dünya çapında. Bak şartı ne? Yeryüzünde olması. İkinci şart ne? Bozgunculuk çıkartması. Üçüncüsü de baş etmenin zor olması.
“Bizimle onlar arasında bir sed inşa etmek için sana bir vergi verelim mi?” Ancak sedle yani çelik sedle, demir sedle durdurulabiliyor. Bunu nerede gördük biz? 1. dünya harbinde, 2. dünya harbinde gördük. Her bir tepeden akın ediyorlar. Kur'an'da diyor her bir tepeden akın ettiklerini görürsün diyor. Alman orduları, faşist orduları, komünist ordular, dağlardan, tepelerden tanklarla, motosikletlerle, şunlarla, bunlarla yoğun olarak akın ettiler. Ve dünya çapındaydı. Dünya çapında bir savaştı. Ve bozgunculuk çıkarıyorlardı. Sed inşa edildi. Mesela majino hattı kuruldu. Birçok hatlar kuruldu. Çelik hatlar. Mesela majino hattı ünlüdür. Onun özelliği nedir? Bol çelik kullanılarak elde edilen bir hattır. Yani savunma hattıdır. Her yerde, 1. dünya harbinde, 2. dünya harbinde de savunma hatlarında genellikle yoğun olarak çelik kullanıldı. İnşaAllah.
“Dedi ki; “Rabbimin beni kendisine sağlam bir iktidarda yerleşik kıldığı güç ve nimet imkan daha hayırlıdır”. Bunun ebcedi 1987 yılını veriyor, net 1987. “Madem öyle bana insanı güçte yardım edin de sizinle onlar arasında sapasağlam bir engel kılayım.” Demek ki o devirde de böyle savaş çıkartan, kepazelik çıkartan, dünya çapında olay çıkartan tipler vardı. Ve akın oluşturuyorlardı ve durdurulamıyordu. Bak “bana demir kütleleri getirin iki dağın arasında eşit düzeye gelince körükleyin dedi. Onu ateş haline getirinceye kadar dedi ki; “bana getirin üzerine eritilmiş kıtran dökeyim”. Bakır da diye geçiyor ama kıtrandır. Arapça özellikle kıtran. Katran. Demirden set. Demirin oksit olmasını ne engeller? Katran engeller. Demirden set oluşturulduğunu, onun üstünün izole olmasından bahsediyor. İnşaAllah.
“Böylelikle ne onu aşabilirler ne onu delmeye güç yetirebildiler”. Yani Ahir zamanda büyük dünya savaşlarının çıkacağına Kur'an işaret ediyor. Büyük fitne çıkacağına. Ve katran dökülerek izole olan demirin yani okside olmayan demirin, geniş çapta, Ahir zamanda kullanılacağı anlaşılıyor. E bunu gördük. İnşaAllah. “Dedi ki; “bu benim Rabbimden bir rahmettir. Rabbimin vaadi geldiği zaman, o bunu dümdüz eder”. Rabbimin vaadi haktır. Yani kıyamet vaktinde, bütün bu hatlar, kullanılan bütün bu sedler, mesela Çin seddi vardır. Biliyorsunuz kilometre uzaydan da görülüyor. Buna benzer sedlerin tamamı kıyamette yıkılacak yerle bir olacaktır diyor Cenab-ı Allah.
“Ki onlar beni zikretme konusunda gözleri bir perde içindeydi. Kur'an'ı dinlemeye katlanamazlardı”. Kur'an'ı dinleyen insanlarda Müslümanlarda içi açılır. Hoşuna gider. Ama bir kısım insanlar bayağı bunaltır Kur'an. Katlanamazlar. Kapat şu radyoyu. Kapat şu televizyonu. Dinlemek istemez. Yani özetle bilim 1. dünya harbinde, 2. dünya harbidir. Yecüc ve Mecüc. İkisi de yani dünya çapında başka bir büyük savaş olmamıştır. Peygamber Efendimiz de söylüyor zaten. Mehdi çıkmadan önce büyük dünya savaşları olacak diyor. Dünya savaşları. Bunları gördük. 1. dünya harbinde, 2. dünya harbinde büyük dünya savaşlarını gördük. Özelliği neydi? Binaları yıkmasıydı. On binlerce yüz binlerce bina yıkıldı.
Milyonlarca insan şehit edildi veyahut katledildi. Değil mi? Yaklaşık 350 milyonun üstünde insan. Böyle bir tahribat dünya tarihinde görüldü mü? Görülmedi. O zaman böyle mühim bir olaya Kur'an'ın işaret ettiğini anlıyoruz. Anarşi ve terör çıkartmaları, kan dökmeleri, her tepeden akın etmeleri, iki kere tekrarlaması, biri Yecüc, biri Mecüc. Buna bakıyor. Yani Yecüc ile Mecüc zaten aynısıdır. Yecüc birincisi, Mecüc ikincisidir. Yani birinci dünya harbi Yecüc'dür, ikinci dünya harbi Mecüc'dür. İki büyük savaş. Dünyanın, mesela on bin yıllık tarihine bakalım, böyle bir felaket hiç görülmemiştir. Ve bundan sonra da olmayacaktır. Mesela Armagedon diyorlar ama öyle Armagedon yapılmayacak. Armagedon denilen şey Irak savaşıdır. Irak'ta yapılan, Amerikan'ın yaptığı işgaldir. İnşaAllah.
Sayın Adnan Oktar'ın 28 Ekim 2012 tarihli sohbetinden Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Şeytandan Allah’a sığınırım. “Sana (Ey Muhammed,) Zu'l-Karneyn hakkında sorarlar. De ki:” Bak, Allah vahiy ile bildiriyor. “Size, ondan 'öğüt ve hatırlatma olarak' (bazı bilgiler) vereceğim.” Demek ki bütün Müslümanlara öğüt var ve bu öğüte Müslümanlar uymakla mükellef. Bu öğüt farz. “Öğüt” diyor çünkü Allah. “Ve hatırlatma,” hatırlatmaya uymak da farz. Buradaki hükümler ahir zamanla da ilgili olduğu için çok önemli. “Gerçekten, Biz ona yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik.” Ancak Mehdiyet devrinde olacak bir şey bu. Sapasağlam iktidar. Bütün iktidarlar her an gidecek gibidir. Bir tek Hz. Mehdi (a.s)’ın iktidarı sapasağlamdır. Yıkılması mümkün değil, inşaAllah. 110 ayet Kehf Suresi. Bediüzzaman da ona işareten 2010 diyor. Mehdiyetin en güçlü atağa geçtiği tarih. Hükümet bile 4 yıl önce verdiğimiz tarihi veriyor, “2023’de evelAllah tamam” diyor hükümet. 1071 Malazgirt, 2071 dümdüz dünya hakimiyeti, inşaAllah. Bunu da Başbakan söylüyor, inşaAllah. Devlet bu olayın bilinçli olarak farkında; Turgut Özal da farkındaydı, Demirel de farkındaydı. İttihad-ı İslam’ın olacağını ve Türkiye’nin öncü olacağını herkes biliyor.
Sayın Adnan Oktar’ın 11 Nisan 2015 tarihli sohbetinden Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Kur'an'da Peygambere çok nadir böyle kısa sorma var. Bir Kehf konusunda var. Diyor ki Cenab-ı Allah, “sen yoksa şaşıracak ayetlerimizden mi sandın? Kehf ve Rakim ehlini”. Ama Zülkarneyn'i sana sorarlar diyor. Bak kafayı insanlar sağlam yerlere bağlamıştır o devirde. Hep imani konuları söylüyor ama hep İşin doğrusu konu Mehdilik. Yani Kuran'ın açık ifadesi de görülüyor. Yani birçok konu varken, niye sana Zülkarneyn'den soruyorlar diyor. Dünyada milyonlarca konu var ya. Değil mi? Peygamber'e niye onu sorsun adam? Zülkarneyn bide bilecekleri bir konu da değil. Yani bu isim o kadar bilinecek bir isim değil. Gizli bir isim. Dünya hakimiyetini anlatan bir kısa dünya hakimiyeti. Alenen Mehdi'yi tanıtır diyor. Ne diyor Cenab-ı Allah?
“Sana sorarlar diyor.” Sordular demiyor. Sorarlar. Merak var. Genel merak var. “Sana ey Muhammed Zülkarneyn hakkında sorarlar”. Çok soran var diyor. “De ki; “size ondan”, kimden? Zülkarneyn'den. “Öğüt ve hatırlatma olarak bazı bilgileri vereceğim”. Madem bu şahsı bu kadar merak ediyorsunuz diyor. Size bilgi vereceğim diyor. Mehdi merakı 1400 sene önce de aynı. 5000 yıl önce de yine aynı. Hz. Musa devrinde de hep aynı. “Gerçekten biz ona” Zülkarneyn yani Mehdi, asrın Mehdisi, “biz ona yeryüzünde”, Dünya üzerinde, nasıl bir iktidardan bahsediyor Allah? Sapa sağlam. Tepmez devrilmez. Yıkılmaz bir iktidar. “Bir iktidar verdik ve ona her şeyden”, Her şeyden ama “Bir yol sebep verdik”. Öyle kafalı bir insan ki, öyle geniş imkan var ki her şey hakkında Cenab-ı Allah bilgi veriyor. Ebcedi 2017 tarihini veriyor. MaşaAllah. Bu ayet. Harika değil mi? 2017.
“O da bir yol tuttu”. 85. 86. “Sonunda güneşin battığı yere kadar ulaştı” başında değil sonunda ulaşıyor. Sonunda, güneşin battığı yere kadar ulaştı. “Onu kara çamuru bir göze de batmakta buldu”. Yanında bir kavim gördü. Baktığını bak. Bakıyor ama yanında bir kavim görüyor. Bak “sonra da güneşin battığı yere kadar ulaştı ve onu kara çamurlu bir göze de batmakta buldu” güneşi. Yanında bir kavim gördü. “Dedik ki; “ey Zülkarneyn istiyorsan onlara ya azaba uğratırsın veya içlerinde güzelliği ilke edinirsin”. Güneşin battığı yer. Güneşin battığı yer neyse şu an dünyada Japonya olarak görünüyor. Evet. “Kara çamurlu bir göze”. Orada bir tsunami olay oldu biliyorsunuz. Kara çamurlu bir görüntü oldu. Müthiş bir kara çamur oluştu. Güneşin de battığını gösterdiler o kara çamurda. Nerede? Televizyonda.
“Yanında bir kavim gördü”. Bak. Düğmeyi ayarladıkça bir görüntü ulaşıyor. Önce güneşin battığı yeri görüyor. Sonra bir ayarlıyor yanında bir kavim görüyor. “Dedi ki; ya Zülkarneyn onları ya azaba uğratırsın veya işlerinde güzelliği ilke edinirsin”. Mehdi için de bu geçerlidir. İsterse savaşta da netice alabilir. Ama güzellikle de netice alabilir. Mehdi neyi tercih ediyor? Güzelliği. Yani savaş helal. Gerektiğinde değil mi? Devlet karar verir, savaşırsın. Ama güzelliği de yapabilirsin diyor, güzellikle. Zülkarneyn kimi neyi tercih ediyor? Güzelliği. Şiddeti tercih etmiyor. Süleyman gibi.
ENDER DABAN: Mehdi için damla kan akıtmaz diyor.
ADNAN OKTAR: Evet. Burada ona işaret ediyor. “Dedi ki Zülkarneyn; “kim zulmederse biz onu ağalandıracağız. Sonra Rabbine döndürülür. O da onu görülmemiş bir azapla azaplandırır”. Aynı Süleyman, Hz. Süleyman'daki gibi. Bir tehdit var sadece. Ama uygulama yok. Süleyman'da da tehdit var. Uygulama yok. “Kim iman eder ve salih amellerde bulunursa”, iman ediyor ama samimi davranışlar bulunursa, “onun için güzel bir karşılık vardır”. Bir karşılık değil mi? Güzel bir karşılık. “Ona buyruğumuzdan kolay olanı söyleyeceğiz”. Yani Allah'ın hükümlerinde ne varsa onları anlatacağız. Ama tahfif olacak diyor. Kolaylık yapacağız. Din tahfif olacak. Kolay olan ne hüküm varsa onu bildireceğiz. Ya size zorluk bildirmeyeceğiz. Mesela namazsa namaz en kolay haliyle. Oruçsa en kolay haliyle. Zekat en kolay haliyle. Cihat en kolay haliyle.
89'da, “sonra yine bir yol tuttu”. Bunlar çeşitli dönemler. Belki 1989'a işaret ediyor. “Sonunda güneşin doğduğu yere kadar ulaştı”. Sonunda. “Ve onu kendileri için siper kılmadığımız bir kavim üzerine doğmaktayken buldu.” Ne diyor? “Güneşi kendi için bir siper kılmadığımız bir kavim üzerine doğmaktayken buldu”. Yani görüntü sürekli kayıyor. Sürekli bir akış var. Muhtemelen bunlar da Afrika'daki insanlar. Veyahut plaj görüntülerine getirmiş olabilir. Plajlar, çeşitli plajları görüyor olabilir. Çünkü bak, güneşi kendileri için bir siper kılmadığımız yani açıkça güneşle temasta olan bir kavim üzerine doğmaktayken buldu. Onların üzerine güneşle temasta olan bir kavim üzerine doğmakta iken buldu. Onların üzerine güneş doğuyor.
“İşte böyle onun yanında özü kapsayan bilgi olduğunu biz büsbütün kuşatmıştık”. Özü kapsayan bilgi yani zırvalar yok, hurafeler yok. Özü kapsayan bilgi nedir? Kur'an'dır. Kur'an'ın özlü hükmü. Kur'an'ın özlü kıssaları. Zülkarneyn de bilinecek bir konu değil ayrıca yani peygambere sorulması çok manidar. Soran da manidar, ekibi de manidar, sordurdukları. Bir başı var bunların belli, soranların bir de sordurdukları var, bir ekip oluşturuyor yani Zülkarneyn o devirde bilinecek birisi değil. Kaynaklara baktığınızda bulamazsınız yani Tevrat'ta çok ince araştırıldığında işaretler görülüyor. Kehf'i de bulamazsınız yani özel birileri bunlar. Soran da özel birisi demek ki. Peygamberimiz Hızır çok karşılaşıyor. Her seferinde bilmek mecburiyetinde değil. Her seferinde de Hızır kendini tanıtmak mecburiyetinde değil. Ama böyle işleri sever Hızır. İnşaAllah.
Bak “işte böyle onun yanında özü kapsayan bilgi olduğunu biz büsbütün kuşatmıştık”. Belki özü kapsayan bilgi onun kitapları, eserleri, onun yanında olan. “Büsbütün kuşatmıştık”, her yerdeydi. Allah hepsinden haberim var diyor. Sonra bir yol daha tuttu 92. “İki seddin arasına kadar ulaştı. Onların sedlerin önünde hemen hemen hiçbir sözü kavramayan bir kavim buldu”. Bak “iki seddin arasına kadar ulaştı”. Şimdi Güneydoğu'ya gittiğimizde silsileler var. Dağ silsileleri. Zaten o PKK'ların oldukları yer tamamen bir sed alanı. Yani o dağlık bölge, sığındıkları dağlık bölge. Bir sed alanı.
“Onların önünde hemen hemen hiçbir sözü kavramayan bir kavim buldu”. E bu adamlar laf söz dinlemiyor, anlamıyorlar. Anarşik bir kavim değil mi? “Dediler ki; “ey Zülkarneyn gerçekten Yecüc ve Mecüc”, Yani bu anarşist ve teröristler. “Yeryüzünde bozgunculuk çıkarıyorlar”. Yani terör, anarşi çıkarıyorlar. “Bizimle onlar arasında bir sed inşa etmen için sana para verelim mi?” Vergi verelim mi? Mehdi'den en hoşlanmadığı şey paradır. Para teklif edilmez. Bir sed yani bu şeyi engelleyecek bir sistem. Bu anarşist ve teröristlerin saldırısını durduracak bir sistem.
“Zülkarneyn dedi ki; “Rabbim beni kendisinde sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığı”, bak, “Rabbimin beni kendisinde sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığı güç ve nimet ve imkan daha hayırlıdır”. Benim param, şeyim, her şeyim var diyor. Maddi güce ihtiyacım yok diyor. “Madem öyle” diyor, zor durumdasınız, “bana insani güçle yardım edin”. Yani insan toplulukları, bana itaat edin diyor. Bana bağlan. Yani parayı verip köşeye çekilmeyin de para sizde kalsın ama bana itaat edin. İnsan gücüyle itaat edin. Onların işi tembelce. Parayı verelim, köşeye çekilelim diyorlar. Sen hallet. Paranız sizde kalsın. Siz benim yanıma gelin. Benim adamım olun, askerim olun, sözümü dinleyin. Ben sizlerle bu işi hallederim diyor.
“Madem öyle bana insani güçte yardım edin de sizinle onun arasında bir sapasağlam engel kılayım”, bak “sizinle onlar arasında sapasağlam bir engel kılayım” yani anarşiyi terör hepsini kaldırayım. Anarşi, terörist hiçbir şey bırakmayayım. “Bana demir kütleleri getirin”. Silah. Büyük, çaplı silahlar. “İki dağın arası eşit düzeye gelince, körükleyin dedi”, yani ateş. “Onu ateş haline getirinceye kadar bu işi yaptı. Sonra dedi ki; “bana getirin üzerine eritilmiş bakır dökeyim”. Yani teknolojiyle bu iş hallolur. Silah gücü, ateş gücü. Değil mi? Ateşten bahis var. Demirden bahis var. Demirlerin ateşinden bahis var.
“Bana getirin üzerine üretilmiş bir bakır dökeyim”. Kıtran. Kıtran. Hem bakır işaret var hem katrana işaret var. Ama daha ziyade işte elektronik eşyada biliyorsunuz katran yerine de kablolar var. Kaplayıcı olarak, plastik. Ama en ziyade bakır. Yani elektrik aksamında bakır kullanılıyor. “Böylelikle ne onu aşabildiler ne onu denmeye güç yetirebildiler”. Demek ki ne aşılabilecek gibi olacak ne de denmeye güç yetirecekler. Yani sapasağlam olacak her şey. Askeri gücün kahredici olması gerekiyor.
Zülkarneyn'den bahis var Kur'an'da fakat tarihte Zülkarneyn kim olduğu bilinmiyor. O zaman Ahir zamanda gelecek birisinden bahsediliyor. Çünkü tarihte böyle biri yok. Yani tarihe baktığımızda böyle bir şahsiyetten karşılaşılmıyor. O zaman gelecekteki bir şahsiyetten bahsediliyor. Zaten buradaki anlatımda alenen televizyondaki adamın görüntüleri tespiti şeklinde. Sonra şuraya bastı, şuraya geçiyor. Sonra şuraya geçiyor, şuraya geçiyor. Böyle bir anlatım var. Anarşi ve terör. Ahir zamanın özellikleri. Ahir zamanda anarşi ve terörü durduran bir adam var. Demir. Tank, top, roket hep demirden. Ateşten bahis var. Ve bakırın kullanıldığı aksan. Bunla hallediyor.
Zülkarneyn kim diyorlar, nedir? Gelecekle ilgili bir ifade yok orada. Geçmişi de sorabilir. Yani sorarlar. Sorabilir mi derler ki mesela geçmişte Zülkarneyn diye birisi varmış. Kim bu derler. Geçmiş gelecek falan demiyorlar. Sadece soruyorlar. Kim bu Zülkarneyn diyorlar. Zülkarneyn iki cihette demektir. İki asra bakan, karn asr demektir asr. Hem 1900'lü yılların hem 2000'li yılların müceddidi. Çünkü tam orta değil mi? Hem 1900'lü yıllar bir bin yıllık dönem hem de üçüncü bin yıla geçiş. İkinci bin bitmiş. Üçüncü binine geçiş. Mehdi neresinde? Bunun ortasında. O zaman iki cihet doluyor. Hem 2000'lere bakıyor. 1900'lü yıllar. Hem 2000'li yıllara bakıyor. İki büyük karn devresi, binlik yıllara bakıyor.
“Dedi ki; “bu benim Rabbimden bir rahmettir”. Yani güç tamamen Allah'a aittir. Yani böyle bir güç meydana gelen güç Allah'a ait. “Rabbimin vaadi geldiği zaman O bunu dümdüz eder, Rabbimin vaadi haktır”. Yani bütün bu sistemleri ortadan kaldırır kıyamet geldiğinde. Alınan tedbirler, sedler her şey ortadan kalkar. Ama ikinci anlamı da yani ayetin ikinci anlamı da “Rabbimin vaadi geldiği zaman” yani Mehdi geldiği zaman, vaad edilen Mehdi geldiği zaman, “o bunu dümdüz eder” anarşi ve terörü dümdüz eder. Anarşistleri yerle bir eder hepsini etkisiz hale getirir bu anlama da gelebilir.
“Biz o gün bir kısmını bir kısmı içinde dalgalanırcasına sana bırakmışız”. Bir kısmını bir kısmı içinde dalgalanırcasına bırakmışız. Yani müthiş bir mücadele. İki taraf birbirine mücadele ediyor. İman edenler de etmeyenler. İki tarafın şiddeti mücadelesi. “Sura üfürülmüştür” artık kıyamet son devir. “Artık onların tümünü bir araya getirmişiz”. Herkes, bütün Müslümanlar, küfür. “Ve o gün cehennemi inkar edenlere tam bir sunuşla sunmuşuz”. Yani çekindikleri konu, kabul etmedikleri konu cehennem inkar edenlere tam bir sunşla, bütün şiddetiyle, bütün ihtişamıyla cehennem sunuluyor.
“Ki onlar beni zikretme konusunda gözleri bir perde içindeydi. Kur'an'ı dinlemeye katlanamazlardı”. Kur'an'ı duydun mu aman şu kapat şu televizyonu. Bir yerde birisi İslam'dan Kur'an'dan bahsetti mi aman aman kapat. Hurafe olduğunda ooo ne kadar güzel ya diyor. Bak Kur'an'ı dinlemeye katlanamazlardı diyor. Hurafeyi dinlemeye katlanamazlardı demiyor. Şimdi mesela bu bağnazlar hurafe anlatıyor. Adamlar, binlerce adam yutkunarak büyük bir heyecandan dinliyor. Ama Kur'an anlatıldığında, Kur'an'ın yeterliliği anlatıldığında adam buna tahammül etmiyor. Bu dinsiz ya diyor. Duydun mu diyor. Kur'an'ın yeterliliğinden bahsediyor. Haşa ya diyor. Bunun dini imana gitmiş diyor.
“İnkar edenler beni bırakıp kullarımı, veliler edindiklerimi sandılar”. Adam diyor ki, veli zaten diyor. Kul bir insan, veli. Kur'an'a uyuyor, yok diyor, ben falanca veliye uyarım diyor. O falanca velinin, yani falanca veli, alim olan anlattıkları başka diyor. Sen Kur'an'ı yeter diyorsun ama böyle bir şey yok. Ben veliye olan kişiye uyarım diyor. Ayette diyor bak “inkar edenler beni bırakıp kullarımı veliler mi edindiklerini sandılar”. Beni bırakıp ne diyorum Kur'an. Kur'an'ı bırakıp kullarımı yani işte falanca müceddid, müştehid dediği adamlara veli ediniyor. Allah böyle diyor diyorsun Kur'an'da olsun diyor, alimde böyle diyor diyor. Ya Kur'an Allah'ın hükmü diyorsun burada açık. Allah'ın hükmü var yok diyor. Verinin dediği önemlidir diyor. Bak ayette diyor ki “kullarımı beni bırakıp kullarımı verilir edindiklerini mi sandılar” diyor.
“Onların dünya hayatındaki bütün çabaları boşa gitmişken kendilerini gerçekte güzel iş yapmakta sanıyorlar”. Mesela misvaklanıyor, cübbeyi güzelce böyle yavaş yavaş giyiyor, sarığını takıyor. Ona baksana o çok doğru yolda. Diğerleri kafir zannediyor. Bak ayette diyor ki, “inkar edenleri bana bırak kullarını veliyeler edinir mi sandılar? Onların dünya hayatındaki bütün çabaları boşa gitmişken”, çaba ama bayağı bir çaba yapıyor. Namaz kılıyor, oruç tutuyor, zekat veriyor, bayağı bir uğraşıyor. Ya uğraşıyor değil mi de emek veriyor yani İslam'a. Allah affetsin. Çabaları boşa gitti diyor ama Allah. Çünkü Kuran'a uymuyor.
“Kendilerini gerçekten güzel iş yapmakta sanıyorlar” diyor. Yani Fırkayı Naciye, kurtulan insan, evliya, veli falan çok doğru yolda zannediyor. Falan demeyeyim. Allah affetsin. “İşte inkar etmeleri”, yani Kur'an'ın yeterli olduğunu kabul etmemeleri, “ayetlerimi ve elçilerimi alay konusu edinmelerinden dolayı onların cezası cehennemdir”. Çünkü Allah'ın peygamberi ne diyor? Kur'an yeterlidir diyor. Kur'an ne diyor? Kur'an yeterlidir diyor. Alay ediyor adam. Diyor ki ben hadiste duydum diyor. Bir kişi koltuğuna oturmuş. Kur'an yeterlidir diyecek diyor. Hadis bu. Bak Kur'an yeterlidir diyecek. Siz diyor onu diyen kişiyi öldürün. Onu dinleyenleri de öldürün diyor. Bak görüyor musun? Şeytan nasıl tedbir almış. Nasıl sağlama bağlıyor. Kur'an yeter diyenleri öldürün diyor. Özetle. Adamlar diyor ya 1400 seneden beri sizin kadar akıllı adam çıkmadı mı? Çıkmış ama öldürmüşler adamları işte. Çıkmaz olur mu? Öldürün diyor yani.
Sayın Adnan Oktar’ın 12 Haziran 2015 tarihli sohbetinden Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Kehf Kıssası’ndan Zülkarneyn bahsini aç oku, açıklayalım, anlatalım konuşalım, inşaAllah.
BÜLENT SEZGİN: Kehf Suresi 83. Ayet. Şeytandan Allah’a sığınırım: “Sana (Ey Muhammed,) Zu'l-Karneyn hakkında sorarlar.”
ADNAN OKTAR: Demek ki önemli görmüşler ki, o devirde ismiyle bilerek soruyorlar. Hristiyanlar, Museviler herkesin bildiği bir isim Zülkarneyn. Onun için Tevrat ve İncil’e de bakmak lazım. Evet.
BÜLENT SEZGİN: “De ki: "Size, ondan 'öğüt ve hatırlatma olarak' (bazı bilgiler) vereceğim.” [Kehf Suresi, 83]
ADNAN OKTAR: Bazı bilgiler, yani kapsamlı değil, ilgili bilgiler. Niçin, amaç ne? Bir; öğüt, iki; hatırlatma. Neyi hatırlayacak? Ahir zamanı hatırlayacak. Ahir zamandaki olaylarla, o ayeti kıyaslayacak, diyecek ki; ne kadar benziyor diyecek ve hatırlamış olacak. Evet.
BÜLENT SEZGİN: “Gerçekten, biz ona yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik.”
ADNAN OKTAR: Sapa sağlam. Zayıf iktidar rahatsızlık verir. Sapa sağlam olması için çok güçlü bir inanca dayalı olması gerekiyor. Sağlam inanca dayalı olmadığında hiçbir iktidar sapa sağlam olmuyor. Güçlü bir iman ve güçlü bir inanca dayalı olursa sapa sağlam olur. Mesela Süleyman'ın iktidarı güçlüydü, çok sağlam bir inanca dayanıyordu. Ama sağlam inanca dayanmayıp çeşitli inançların karışımı olursa o zayıf oluyor. Parçalanmış kuvvetler oluyor. Onlar bir araya gelse de yine bir bütün gibi etki edemiyor. Evet.
BÜLENT SEZGİN: “Ve ona her şeyden bir yol verdik”.
ADNAN OKTAR: Kim yolu gösteriyormuş? Allah. Her şeyi kim yaratıyormuş? Allah. Demek ki, Zülkarneyn kendi yeteneği değil. Kendinden bir insanda yetenek olmuyor. Allah ona o gücü vermiş.
BÜLENT SEZGİN: “O da bir yol tuttu”.
ADNAN OKTAR: Allah'ın gösterdiği bir yol. Kaçıncı ayet? 85-86. Demek ki, olayların başladığı tarih. 1985'e 1986'ya bakıyor. Yani atağın ve canlılığın, Mehdiyet’in en güçlü olarak kendini gösterttiği, deccaliyetin de en canının yandığı yıllar. 1985 ve 86. Evet.
BÜLENT SEZGİN: “Sonunda güneşin battığı yere kadar ulaştı. Ve ona kara çamurlu bir göze de batmakta buldu”.
ADNAN OKTAR: Sonunda güneşin battığı yere kadar ulaştı. Yani her yere ilmi, irfanı yetişecek demek ki Mehdiyet'in. Kitapları yetişecek. Bilgileri yetişecek. Yani Japonya'sından tut, Çin'den çık. Her yere o bilgi yetişecek. Güneşin battığı yere de, doğduğu yere de, yani dünyanın her tarafına o bilginin, o gücün ulaşacağını işaret etmiş oluyor. İnşaAllah. Evet.
BÜLENT SEZGİN: “Onu kara çamurlu bir gözede batmakta buldu. Yanında bir kavim gördü”.
ADNAN OKTAR: Kara çamurlu bir göze. Evet. Bu Japonya'da olan tsunamide bütün deniz kara çamurluydu. Güneşin batışını da gösterdiler. Kara çamurlu bir göze de batıyordu adeta. Müthiş bir felaketti bu. Muazzam bir felaketti. Kur'an bir yönüyle ona işaret ediyor. Güneş gibi olan Mehdiyet'in de bir süre kara çamurlu, mesela bir hapishanede tutulacağını da işaret etmiş oluyor. Sembolik anlamında. Çünkü o güneş gibi bir varlık fakat kara çamurlu bir yerde yani kötü bir yerde onun bir süre tutulacağını işaret edilmiş oluyor. Kaçıncı ayet? 86'da Mehdiyet’e yönelik demek ki bir şey olacak. 1986 yılında. Mehdiyet belki hapisle karşılaşacak. Kara çamurlu göze denilen karanlık bir hücrede tutulacak demek. Yani hapis gibi işte tecrit gibi ona benzer kirli bir yer yani karanlık bir yerde o zor durumda bırakılacak. Ama güneşliğini muhafaza edecek Mehdiyet. Evet. 1986 yılında da bir işaret var burada. 1986. Evet.
BÜLENT SEZGİN: “Dedik ki; “Ey Zülkarneyn ya azaba uğratırsın veya içlerinde güzelliğe edinirsin”.
ADNAN OKTAR: Yani başkomutan olarak isterse savaşta da kan dökerek de olayları halledebilir. Ama isterse barışla, kardeşlikle, sevgiyle, nezaketle de yapabilir. Mehdi sevgiyle, nezaketle, akılla, irfanla yapmayı tercih edecek. Normalde kendini savunma hakkı da var. Yani isterse yerle bir eder. Ama bunu yapmayacak. Sevgiyle halledecek. Buna işaret ediyor. Evet.
BÜLENT SEZGİN: “Dedi ki; “kim zulmederse biz onu azaplandıracağız”.
ADNAN OKTAR: “Kim zulmederse biz onu azaplandıracağız”. Öldüreceğiz, asacağız, keseceğiz demiyor. Zulmederse, PKK zulmettiğinde ne oluyor? Hapse giriyor. Azap bu. Hapis azabıyla karşılaşıyor. Evet.
BÜLENT SEZGİN: “Sonra Rabbine döndürülür”.
ADNAN OKTAR: Sonra da ölüyor bu adamlar. Ama asıl ceza ahirette olmuş oluyor. Bu dünyada sadece azaplandırmış oluyor.
BÜLENT SEZGİN: “O da onu görülmemiş bir azapla azaplandırır”.
ADNAN OKTAR: Bak. “Görülmemiş bir azapla azaplandırır”. Bak. Görülmemiş bir azap. Dünyadaki azap hiç kalıyor yanında. Ahiret azabının yanında.
BÜLENT SEZGİN: “Kim iman eder ve salih amellerde bulunursa onun için güzel bir karşılık vardır”.
ADNAN OKTAR: İman edecek Allah'a. Bu nasıl olur? İman hakikatlerle, Kur'an mucizeleri ile, vicdanını kullanarak bunu elde edecek. Arkasından ne yapacak? Samimi olacak. Samimi olmazsa olmuyor. İman ve samimiyet iç içe gelir. Yani bir bütündür. Evet.
BÜLENT SEZGİN: “Ona buyruğumuzdan kolay olanını söyleyeceğiz”.
ADNAN OKTAR: Mehdiyet nasıl bir çalışma yapacakmış? Dini kolaylaştıran bir çalışma yapacak. Kuran buna işaret ediyor. Dini kolaylaştırmak. Mehdi'nin de görevi bu olacak. Çünkü bir zaman bir olaydan bahsediyor. Yani Zülkarneyn kasası, geçmişte olan bir hikayeyi bize anlatıp bir masal bu, işte dinleyin, kabilinden bir şey değil. Bak Allah orada ibret, örnek ve hatırlatma olduğunu söylüyor. Yani biz hatırlayacağız onu. Kıyas yapacağız. Diyeceğiz ki bak bu aynısı. Mehdiyet’te de aynı şeyler oluyor diyeceğiz. İnşaAllah. Evet.
BÜLENT SEZGİN: “Sonra bir yol tuttu.”
ADNAN OKTAR: Kaçıncı ayet?
BÜLENT SEZGİN: 89.
ADNAN OKTAR: Demek ki bir dönemeç noktası 89. Evet. 89, 99, 2009, 2019. Evet.
BÜLENT SEZGİN: 88'de kolaylaştıracağız diyor.
ADNAN OKTAR: 88'de bir ferahlık var demek ki. Evet.
BÜLENT SEZGİN: “Sonunda güneşin doğduğu yere kadar ulaştı. Ve onu kendileri için bir siper kılmadığımız bir kavim üzerine doğmaktayken buldu”.
ADNAN OKTAR: Demek ki, deniz kenarında bir yere gelecek. Çünkü deniz kenarında plajlar vardır, insanlar kıyafetle gezmezler. Daha açıktır mesela hanımlar dekolte olur. Beyler denize girerler. Değil mi? Evet.
BÜLENT SEZGİN: “İşte böyle. Onun yanında özü kapsayan bilgi olduğunu biz büsbütün kuşatmıştık”.
ADNAN OKTAR: Yani Mehdi demagojiyle konuşmayacak. Özlü ve kısa konuşacak. Tam hedefe yönelik. Hikmetli. Böyle hacı emmiler gibi lafı uzatıp kendini beğendirmeye çalışan değil, tam konunun özüne matuf, hikmetli, kısa, etkileyici, tam çevreleye ve tam çözen konuşmalar yapacak. İnşaAllah. Evet.
BÜLENT SEZGİN: “Sonra bir yol tuttu”.
ADNAN OKTAR: Kaçıncı ayet?
BÜLENT SEZGİN: 92.
ADNAN OKTAR: 92'de bir dönemeç demek ki. Evet.
BÜLENT SEZGİN: “İki seddin arasına kadar ulaştı”.
ADNAN OKTAR: Yani PKK ile mücadeleye girecek sonunda, iki sed. Dağlık bölge olan Türkiye ile Irak arasındaki sed var biliyorsunuz orada mayınlı araziler var, dikenli teller var bu seddir. Bu Suriye ile olan sed var. İki sed. Yani Suriye ve Irak sınırı. Orada iki sedler nasıl oluyor? Genellikle mayın kullanılıyor. Mayınlı arazi. Dikenli tel çekiliyor veyahut betondan duvar yapılıyor. Bir sed olarak. Oraya kadar ulaştı diyor. Yani orada bile faaliyetlerine devam edecek. Deccaliyete karşı bir mücadele verecek.
BÜLENT SEZGİN: Allahualem ebcedi 2015.
ADNAN OKTAR: 2015. Tamam bak tam içinde bulunduğumuz tarihi veriyor. Bu tarihte demek ki, PKK ile mücadele yoğunlaşacak. Mehdiyet’in öncülüğünde müthiş bir yoğunlaşma olacak. Evet.
BÜLENT SEZGİN: “Onların önünde hemen hemen hiçbir sözü kavramayan bir kavim buldu”.
ADNAN OKTAR: Yani PKK'lılar. Yani başka dilde konuşmaya ısrarla dikkat ediyor. Türkçe konuşmamaya dikkat ediyor. Bildiği halde. Laf söz dinletemiyorsun. Konuyu anlatıyorsun anlamazdan geliyor. PKK'ya işaret eden bir ayet. Mehdiyet yönünden baktığımızda. Evet.
BÜLENT SEZGİN: “Dediler ki; “gerçekten Yecüc ve Mecüc yeryüzünde bozgunculuk çıkarıyorlar”.
ADNAN OKTAR: Demek ki işte bu Marksist, Komünist takımı PKK'lılar yeryüzünde bozgunculuk, fesat ve terör çıkaracaklar. İnsanlara ızdırap acı verecekler. Sonunda insanlar Mehdi'ye gelecekler. Yani bu konuyu hallet. Bu konuyu düzelt diye Mehdi'ye müracaat edecekler. Bu anlaşılıyor.
BÜLENT SEZGİN: “Bizimle onlar arasında bir sed inşa etmen için sana vergi verelim mi?”
ADNAN OKTAR: Mehdi'ye para teklif ediyorlar. Kur'an'ın işareti bu. Mehdi böyle bir şey asla kabul etmez. Ama aramıza bir sed, manevi sed, ilmi, akılcı bir sed. Bu terörü, anarşiyi durduracak her şey. Askeri çözümü dahil, ilmi çözümü dahil. Manevi sed. Sungur abi diyor, sen diyor, seddi Zülkarneyn oldun. O seddi aşıp gelemiyorlardı. Ne demek istiyor? Manevi sed. Maddi ve manevi sedlerin toplamı. Orada kastedilen. Biz de Mehdi öncüsü olarak Deccaliyete karşı hakikaten bir sed oluşturuyoruz. Bir nevi sed. Ama Mehdi tam anlamıyla sed oluşturacak. İnşaAllah. Evet.
BÜLENT SEZGİN: “Dedi ki; “Rabbimin beni kendisinde sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığı daha hayırlıdır”.
ADNAN OKTAR: Evet, benim zaten rahatım yerinde diyor. Öyle bir şey yok. Sizden köşk, saray, bir şey istemiyorum. Para da istemiyorum. Siz bana insan gücüyle yani kafanızla, sözünüzle, bedeninizle yardım edeceksiniz. Yani askeri güçle, efendim propaganda gücünüzle, tebliğ gücünüzle, konuşma gücünüzle, radyonuzla, televizyonunuzla bana yardım edin diyor. Bu anlaşılıyor.
BÜLENT SEZGİN: “Madem öyle bana güçle yardım edin de sizinle onlar arasında sapasağlam bir engel kılayım”.
ADNAN OKTAR: Evet güç işte bu askeri güç. Sapasağlam engel de yine askeri engel. Hem manevi çalışma hem askeri engel. Evet.
BÜLENT SEZGİN: “Bana demir kütleleri getirin. İki dağın arası eşit düzeye gelince körükleyin dedi”.
ADNAN OKTAR: Demir kütleleri nedir? Tanklar demir kütleleridir. Toplar nedir? Demir kütleleridir. Silahlar nedir? Demir kütleleridir. Tank mesela ne? 20 ton ağırlığında falan demir kütlesi. Obüs topları falan da yani 5 ton 10 ton ağırlığında demir kitleleri. Bunlar bana hiç demir kitlesi ama yani o devirde kullanacak ağır silahlar. Evet.
BÜLENT SEZGİN: “Onu ateş haline getirinceye kadar dedi bana getirin üzerine eritilmiş bakır dökeyim”.
ADNAN OKTAR: Yani o körükleyin diyor. Körükleyin onun ateş etmesi onların. Ateş haline gelmesi. Çünkü silah soğuk ve sakin bir cisimdir. Ama ateşlendin mi ağzından alevler, ateşler saçar. Ve sonucunda düşmanları etkisiz hale getirir. Bir yönüyle oraya bakıyor. Yani silah gücüne, silahın meydana getireceği ateşe bakıyor. Getirin üzerine de kıtran dökeyim diyor. Yani iyice sağlamlaştıracağı, sistemi iyice oturtacağı anlaşılıyor. Yani bu mücadeleden sonra sistemin üstüne ikinci bir sed daha oluşturacağı anlaşılıyor. Kıtran da bakırdır. Yani bir elektronik sed daha yapılacağı yani elektronik yönden önlemler de alınacağına da işaret etmiş oluyor. Bir nevi baktığımızda bir yönüyle. Evet.
BÜLENT SEZGİN: “Böylelikle ne onu aşabildiler ne onu delmeye güç yetirebildiler”.
ADNAN OKTAR: Yani böyle bir sağlam bir savunma ve öyle sağlam bir yıkım yapıyor ki PKK için. Bir daha onu ne aşabiliyorlar ne de o sistemi delebilecek bir yapılar oluyor. Yani artık şey sistem tam kamerandan da oturuyor. Deccaliyet yani PKK kafası o firavun zihniyeti tamamen ortadan kalkmış oluyor. Evet.
BÜLENT SEZGİN: “Dedi ki; “bu benim Rabbimden bir rahmettir. Rabbimin vaadi geldiği zaman o bunu dümdüz eder. Rabbimin vaadi haktır”.
ADNAN OKTAR: Her şeyi Allah yapıyor diyor. Bunu da Allah yaptı diyor. Bir daha oku ayeti.
BÜLENT SEZGİN: “Dedi ki; “bu benim Rabbimden bir rahmettir”.
ADNAN OKTAR: İşte rahmet Allah'ın sevgisinden bir güzellik. Allah meydana getiriyor. Vakti zamanı gelince de ne PKK kalır ne onlar için yapılan askeri önlemler, sistemler kalır. Hiçbir şey kalmaz. Hepsi darmadağın olur. Ayet onu işaret ediyor. Evet.
BÜLENT SEZGİN: “Rabbimin vaadi geldiği zaman o bunu dümdüz eder. Rabbimin vaadi haktır”.
ADNAN OKTAR: Yani kıyamet zaten çok yakın diyor. İşte Mehdiyet’e baktığını da oradan anlıyoruz. Yani bu tip ayetlerde hemen kıyamete geçiriyorsa olay Mehdiyet’le ilgilidir. Ahir zamanla ilgilidir. Yani Yecüc, Mecüc konusunda, Dabbe konusunda hepsinde hep kıyametten bahsedilir sonunda. Yani ayetin bakımından hemen anlaşılıyor. Doğrudan Ahir zamandan ilgisi olduğunu oradan anlıyoruz. Yani kıyamet alameti, kıyamet öncesi olaylar olduğu anlaşılıyor. Bakın Kur'an'ın tamamında bu şekildedir. Duhan zuhurunda da bu şekildedir. Aynı şekildedir. Duhan zuhuru da işte anarşi, terör, pahalılık yani buhran anlamında duhan. Duhan. Yani sıkıntı her türlü. Şu an dünyada oluşan işte buhran bu. Ayette söylenen duman zuhuru budur. Yani bildiğimiz klasik duman anlamında değil. Yani şiddetli sıkıntı. Şiddetli rahatsızlık. Ekonomik krizler, anarşi, terör her türlü sıkıntı. Evet dinliyorum.
BÜLENT SEZGİN: “Biz o gün bir kısmını bir kısmı içinde dalgalanırcasına bırakıvermişiz. Sura da üfürülmüştür. Artık onların tümünü bir araya getirmişiz”.
ADNAN OKTAR: O küfür yani artık şeyden yerden diriltilip kaldırılacaklar. Onlar birbirine karışacaklar. Dalgalanırcasına dediği o. Yani akıl almaz bir kalabalık şeklinde olacak. Bir hedefe doğru koşuyorlar sonunda zaten. Dalgalar şeklinde gelirler diyor. Dalgalanırcasına diyor. Ayette de o şey yapıyor. Yani böyle çekirge sürüleri gibi diyor zaten ayette. Çekirge sürüleri nasıl dalgalanır böyle. Onlar diyor dalgalanarak gidecekler diyor. Birbirleri içerisinde dalgalanacaklar diyor. O zaten kıyamet. Yani kıyametteki dirilişlerindeki aldıkları hal bahsediliyor. Ondan bahsediliyor. İnşaAllah. Evet.
BÜLENT SEZGİN: “Ve o gün cehennemi inkar edenlere tam bir sunuşla sunmuşuz”.
ADNAN OKTAR: Cenab-ı Allah nasıl intikam alacağını da söylüyor. Tam bir sunuş. Yani her yönüyle cehennemi onları tam sarmış oluyor içine girdikleri için. Dört taraftan cehennemce kuşatılmış oluyorlar.
BÜLENT SEZGİN: “Ki onlar beni zikretmede gözleri bir perde içindeydi”.
ADNAN OKTAR: İşte PKK dinsiz, imansız, Allahsız, kitapsız olduğu için o komünist zihniyette olduğu için Kur'an o mantığın ilk haline dikkat çekiyor. Dünyadaki haline dikkat çekiyor. Evet.
BÜLENT SEZGİN: “Dinlemeye katlanamazlardı”.
ADNAN OKTAR: Şu an dinlemeye katlanabiliyor musun? Konuşamıyorsun. Mardin'e gidemiyorsun. Siirt’e gidemiyorsun. Bir şey söyletmiyorlar. Allah'tan bahsettirmiyor. Kitapları hem Mardin'de hem Siirt’te yaktırdılar bizim kitapları. Hiçbir şekilde hakkı ve doğruyu söylettirmiyorlar. Söyleyene de silahlı saldırı oluyor. Evet.
BÜLENT SEZGİN: “İnkar edenler beni bırakıp kullarımı veliler edindiklerini mi sandılar?”
ADNAN OKTAR: Mesela Abdullah Öcalan'ı kendisine veli ediniyor. Allah'ı bırakıp onu haşa ilah gibi görüyor. Zaten o da diyor “ben Tanrı oldum” diyor. Onlar da onu Tanrı gibi görüyorlar. Ona tabi oluyorlar. O ne derse onu dinliyorlar. Ayetin ifadesi açık. Bir yönde tabi.
BÜLENT SEZGİN: “Gerçekten biz cehennemin kafirler için bir durak olarak hazırlamışız”.
ADNAN OKTAR: Cenab-ı Allah intikam alacağını söylüyor. Müminlerin gönlünün rahat olması için. Yani gücü yoktur küfrün. Eninde sonunda gidecekleri son yer cehennemdir. Bütün dinsiz, imansız takımı hepsini Allah onlara müjde ver diyor zaten. Hepsini cehennemde konaklayacağım diyor. Konaklayacaklar. Orada onlardan intikam alacağım diyor ve her yönden onları saracağım diyor Allah. Cehennem ateşiyle. Evet.
BÜLENT SEZGİN: “De ki; “davranış bakımından en çok hüsrana uğrayacak olanları size haber vereyim mi?”
ADNAN OKTAR: Evet. Cenab-ı Allah önce dikkat çekiyor.
BÜLENT SEZGİN: “Onların dünya hayatındaki bütün çabaları boşa gitmişken kendilerini gerçekte güzel iş yapmakta sanıyorlar”.
ADNAN OKTAR: Mesela PKK'lılar bu dinsiz imansız takımı akıl almaz bir gayret gösteriyor ve çok isabetli hareket ettiklerini doğru düşündüklerini iddia ediyorlar ve hakikaten kahraman olduklarına, yiğitlik yaptıklarına işte insanları kurtardıklarına inanıyorlar. Koyulan ayeti ona dikkat çekiyor.
BÜLENT SEZGİN: “İşte onlar Rablerinin ayetlerini ve ona kavuşmayı inkar edenlerdir”.
ADNAN OKTAR: Zaten açık açık söylüyorlar. Allah'ı inkar ettiklerini, ayetini inkar ettiklerini. Açık açık söylüyorlar.
BÜLENT SEZGİN: “Artık onların yapıp ettikleri boşa çıkmıştır. Kıyamet gününde onlar için bir tartı tutmayacağız”.
ADNAN OKTAR: Boşa çıkıyor tabii. Bütün yapıp ettikleri. Bütün ömrü dağlarda geçiyor. Acılar içerisinde geçiyor. Ama boşa çıkıyor yapıp ettikleri. Bir tartı tutmayacağız dedi. Sorgu suali de yapmayacağız diyor. Zaten suçu malum ortada olduğu için. Doğrudan cehenneme sokacağım diyor Allah. Sorgulamayacağım diyor.
BÜLENT SEZGİN: “İşte inkar etmeleri ayetlerimi ve elçilerimi alay konusu edinmelerinden dolayı onların cezası cehennemdir”.
ADNAN OKTAR: Namazla alay ediyorlar ya. Kur'an'la alay ediyorlar. Peygamberle alay ediyorlar. İşte bu yaptıklarınızın karşılığı siz cehenneme dolduracağım diyor. Gördünüz filmini de gördünüz. Ayette Kur'an'la, dinle, peygamberle alay ediyorlar. Evet.
BÜLENT SEZGİN: “İman edip salih amellerde bulunanlar, Firdevs cennetleri onlar için bir konaklama yeridir”.
ADNAN OKTAR: Mehdiyet ruhuyla hareket edenler onların yeri de cennet. Firdevs cennetleri Adnen cennetleri. Cennetül Adnen, cennetül Firdevs. Evet.
BÜLENT SEZGİN: “Onlar ebedi olarak kalıcıdırlar”.
ADNAN OKTAR: Sonsuza kadar İnşaAllah.
BÜLENT SEZGİN: Bazı kişilerin soruları oluyor. Acaba cennette insan sıkılır mı sıkılmaz mı şekilde?
ADNAN OKTAR: Yani asla. Aklın ucuna bile geçmez.
Sayın Adnan Oktar'ın 20 Kasım 2016 tarihli sohbetinden Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: “Sana (Ey Muhammed,) Zu'l-Karneyn hakkında sorarlar.” Zu’l Karneyn de Zul iki demektir. Bak, yine burada iki çıkıyor. İki yönlü, iki zamanlı anlamına geliyor Zu’l Karneyn. “De ki: “Size, ondan 'öğüt ve hatırlatma olarak' (bazı bilgiler) vereceğim.”” (Kehf Suresi, 83) Bak, öğüt ve hatırlatma şimdi farz bilgiler değil, ahkama ait konular değil; öğüt ve hatırlatma. Öğüt ve hatırlatma nedir? İbret alınacak konular. “Gerçekten, Biz ona yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik” İşte Hz. Mehdi (as)’da beklediğimiz yapı bu, yeryüzünde sapasağlam bir iktidar. Şu an bütün İslam ülkelerinde sapasağlam hiçbir iktidar yok, paramparçalar. Paramparça zaten sapasağlam olmayı ortadan kaldıran bir durum.
“Ve ona her şeyden bir yol (sebep) verdik.” (Kehf Suresi, 84) Sebep çok önemli. Cenab-ı Allah’ın gücü sebeple ortaya çıkıyor. Zu’l Karneyn’de de meydana gelen bütün olaylar onun gücünden kaynaklanmıyor. Yani onun hiçbir gücü yok. “Ben verdim” diyor Allah. “her şeyden bir yol (sebep) verdik.” Diyor. Dolayısıyla insanlar Zu’l Karneyn, Mehdi deyince olağanüstü varlık olarak görüyorlar. Bütün güç Allah tarafından veriliyor. Yani onun şahsına ait hiçbir güç yoktur. Yani şirk koşmaya meraklı tipler var ya “Mehdi mi bizi kurtaracak?” diyor. Mehdi kurtarmıyor, Allah kurtarıyor onu kullanıyor Allah. O bedeni kullanıyor. Yani diyor ki; “yapsa peygamber yapardı.” Peygamberi de putlaştırıyor. Peygambere bütün gücü veren Allah. Hz. Mehdi (as)’ı da bir kul olarak Allah kullanıyor sadece, o kadar.
“O da, bir yol tuttu.” (Kehf Suresi, 85) “Sonunda güneşin battığı yere kadar ulaştı ve onu kara çamurlu bir gözede batmakta buldu, yanında bir kavim gördü. Dedik ki: "Ey Zu'l-Karneyn, (istiyorsan onları) ya azaba uğratırsın veya içlerinde güzelliği (geçerli ilke) edinirsin." (Kehf Suresi, 86) Hz. Mehdi (as) hangisini tercih ediyor? Güzelliği ilke ediniyor. Yani azap yok onun şeyinde. Bak, iki yön gösteriyor Allah. İstese azap da gösterebilir, şiddet de gösterebilir. Ama güzelliği de ilke edinebilir. Güzelliği ilke edinmek esas oluyor. “Dedi ki: "Kim zulmederse biz onu azaplandıracağız, sonra Rabbine döndürülür, O da onu görülmemiş bir azapla azaplandırır.” (Kehf Suresi, 87) “Kim iman eder ve salih amellerde bulunursa, onun için güzel bir karşılık vardır.” Yani Hz. Mehdi (as) yanlısı olan, İslam’dan, Kuran’dan yana olanlara bir müjde var burada.
“Kim iman eder ve salih samimi amellerde bulunursa onun için güzel bir karşılık vardır”. Nasıl güzel karşılık? Hem dünyada hem ahirette olağanüstü güzellikler. Onu, bak “ona buyruğumuzdan kolay olanını söyleyeceğiz. Ona buyruğumuzdan kolay olanını söyleyeceğiz”. Şimdi Mehdiyet’in yöntemi ne? Dini kolaylaştırma. Burada ne anlatılıyor ayette? Ona buyruğumuzdan kolay olanını söyleyeceğiz. Dinin kolaylaştırılması. Tahfif. Diyor ya Cenab-ı Allah, şeytandan Allah'a sığınırım. “Hz. İbrahim dini gibi kolaydır. Allah sizin için zorluk dilemez, kolaylık diler”. Gelenekçi sistem dini alabildiğine zorlaştırma üstüne kuruludur. Mehdiyet de dini alabildiğine kolaylaştırma üstüne kuruludur. Bak aradaki fark budur. Gelenekçi sistem deccalın etkisiyle dini alabildiğine zorlaştırır. İçinden çıkılmayacak hale getirir. Mehdiyet de, Mehdiyet’in bereketinin dini alabildiğine kolaylaştırır. Bu da Allah'ın bir rahmeti müminlere.
“Sonra da güneşin doğduğu yere kadar ulaştı ve onu güneşi kendilerinin için bir siper kılmadığımız bir kavim üzerine doğmaktayken buldu. İşte böyle onun yanında özü kapsayan bilgi olduğunu biz ilmimizde biz bütün kuşatmıştık”. Bak yine aynı bilgi burada da geçiyor görürsünüz. Özü kapsayan bilgi olduğunu biz ilmimizde biz bütün kuşatmıştık. Bak yine aynı bilgi burada da geçiyor görürsünüz. Özü kapsayan bir bilgi. Mehdi'de olan da bu. Zülkarneyn'de de olan bu. Yani gelenekçi zırvaları değil. Gelenekçi demagojisi değil. Özlü, kısa doğru bilgi. “İki seddin arasına kadar ulaşıyor”. Burada başka dil konuşan insanlar kadar ulaşıyor. Burada başka dil konuşan insanlarla karşılaşıyor. Sonra Yecüc ve Mecüc olayı karşısına çıkıyor. Yani anarşist ve teröristler çıkıyor. Halk ne diyor? İnsanlar ne diyor?
“Bizimle onlar arasında bir sed inşa etmek için sanayi vergi verelim mi?” E diyorlar ki öndere gerek yok. Kurtarıcıya gerek yok. Peki halk burada işte kurtarıcı alıyor. Bir kişiyi seçiyorlar. Bizi kurtar diyorlar. Biz kurtulamadık diyorlar. Beceremedik. Sen bizi kurtar diyorlar. Hani yoktu? “Dedi ki; “Rabbim beni kendisine sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığı güç, nimet ve imkan daha hayırlıdır”. Allah bana her türlü imkanı verdi diyor. Madem öyle bana insani güçle yardım edelim. Biat edin, bağlanın diyor. “Sizinle onlar arasında sapa sağlam bir engel kılayım”. Teröristler, anarşistleri yok edeyim diyor. E halk yapamıyor işte. Başlarına lider istiyorlar. Lider olarak da Zülkarneyn seçiyorlar. Terörü ve anarşiyi durdurması için. Evet. Bu konuyu daha geniş soruna işleyeceğiz.
Sapasağlam iktidar nur suresinin 55. ayetinde de geçiyor biliyorsunuz. Sapasağlam iktidar burada da var yani Mehdiyetle bağlantısı çok açık salih görülüyor. Ahir zamanda dünyanın son zamanlarında bütün dünyaya İslam’ın hakim olacağını nur suresinin 55. ayetinde anlıyoruz. Zülkarneyn’de de aynı şeyi görüyoruz. Hızır kıssasında da aynı şeyi görüyoruz.
ERDEM ERTÜZÜN: Talut-Calut kıssasını da örnek vermiştiniz. Peygamberin yaşadığı dönemde.
ADNAN OKTAR: Evet, peygamber olmadığı halde. Değil mi? Peygamber de ona uyuyor. Peygamberin ümmeti de ona uyuyor.
Sayın Adnan Oktar’ın 5 Mayıs 2014 tarihli sohbetinden Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Zülkarneyn, bakalım Kuran’da nasıl geçiyor? “Sana Zülkarneyn hakkında sorarlar. De ki: Size ondan öğüt ve hatırlatma olarak bilgi vereceğim.” “Sonra bir yol daha tuttu. İki seddin arasına kadar ulaştı. Onların önünde hemen hemen hiçbir sözü kavramayan bir kavim buldu.” Bu ayetler, zaten sembollerle ahir zamanı anlatan ayetler. Uzayda olan, insanların bir daha karşılaşmayacağı, bilmeyeceği, meçhul bir olayı Kuran anlatmaz. İnsanların asla karşılaşamayacağı, hayatta uygulamayacakları, insanları hiçbir şekilde ilgilendirmeyen bilgi Kuran’da olmaz. Mutlaka hayatla bağlantılıdır. İki set; bir kere dağlık bölge olduğunu anlıyoruz. “Onların önünde hemen hemen hiçbir sözü kavramayan bir kavim buldu.” “Dediler ki: Ey Zülkarneyn, gerçekten Yecuc ve Mecuc yeryüzünde bozgunculuk çıkarıyor. Bizimle onlar arasında bir sed inşa etmen için sana bir vergi verelim mi?” Para verelim mi? Diyorlar. Şimdi ahir zamanda ne var, Mehdiyet’le ilgili, bağlantılı? Güneydoğu’da dağlık, set oluşturan bir bölge var. Bu bölgede Yecüc ve Mecüc. Ne Yecüc ve Mecüc Güneydoğu’da, kimler? PKK yani komünist-Stalinist yapılanma. Bunlara şu an güç yetiyor mu? Yetmiyor. Devletin gücü yetmiyor şu an. Şu ana kadar yetmediği görüldü, bir dereceye kadar. Bu fitneyi ve belayı Mehdi (a.s)’ın ortadan kaldıracağını anlıyoruz. Kuran’da buna işaret ediliyor. Bunlar da bozgunculuk çıkarıyor.
“Bizimle onlar arasında bir sed inşa etmen için…” Yani saldırıyı durdurmak, onların Türkiye’ye giriş-çıkışını engellemek, Türkiye’de çıkardıkları fitneyi durdurmak için, “sana bir vergi verelim mi?” Hz. Mehdi (a.s) para kabul eder mi? Etmez. Zülkarneyn, Hz. Mehdi (a.s)’ı ifade eden bir açıklamadır. Zülkarneyn, Hz. Mehdi (a.s)’ın diğer ismidir. Yani iki zamanlı. Hem 1900’lülerin hem 2000’lerin Mehdi’si. İki büyük karnın, iki büyük zaman diliminin ortasına geliyor, Hz. Mehdi (a.s). 1900’ler ve 2000’ler, tam onun kesişme noktasında Mehdi (a.s)’ın görev yeri. “Dedi ki: Rabbimin beni kendisinde sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığı güç ve imkan daha hayırlıdır.” Demek ki, Hz. Mehdi (a.s)’a Cenab-ı Allah sağlam bir iktidar, sağlam bir güç, sağlam yerleşik bir yapı verecek. Dolayısıyla paraya ihtiyacı olmayacak Hz. Mehdi (a.s)’ın. “Madem öyle bana güçle yardım edin de” Yani insani güçle. “Sizinle onlar arasında sapasağlam bir engel kılayım." Ben bunu yaparım, durdururum diyor. Ama siz bana insan desteği sağlayacaksınız diyor. Demek ki daha önce bir insan desteği yok Mehdi (a.s)’a. Sonra insanların desteği sağlanıyor. Ayetten bunu anlıyoruz.
“Bana demir kütleleri getirin", iki dağın arası eşit düzeye gelince, "Körükleyin" dedi. Onu ateş haline getirinceye kadar (bu işi yaptı, sonra:) dedi ki: "Bana getirin, üzerine eritilmiş bakır dökeyim." Şuan kalekollar yapılıyor biliyorsunuz kale şeklinde. Ki bizim tavsiyemizden sonra bu oldu. Kalekolun özelliği nedir? Demirden yapılmış kaleler. İçinde çok kalın demir katmanlarının olduğu, tank mermisinin dahi delemediği, kurşun geçirmez kaleler. Ve elektronik aksamı da bakırdan yapıldı. “Böylelikle, ne onu aşabildiler, ne onu delmeye güç yetirebildiler.” Demek ki, Hz. Mehdi (a.s) devrinde çok güçlü bir savunma sistemi yapılacak. Hem maddi hem manevi Mehdi (a.s) bu PKK engelini ortadan kaldıracak. İki sette budur. Yani Türkiye’nin sınır bölgesi işaret edilmiş oluyor. Yoksa gökte dumandan bir dağ oldu. Onlar birbirine. Bunlar insanları ilgilendiren bir konu olmamış olur. Çünkü insanların asla bilmeyeceği bir şey. Kuran bunu anlatmaz. Hayata geçecek, pratik olan, mutlaka görülecek olan şeyleri anlatır. Zülkarneyn yani iki özellik, iki zaman. Hem madde olan hem mana olabilen. Hem madde olabilen hem nur kesilebilen. Hem 1900'lerin, hem 2000'lerin görevlisi anlamına geliyor, inşaAllah.
Saçını ortadan ayırdığı için de Zülkarneyn deniyor. Yani saçını ortadan ayırıyor Zülkarneyn. Peygamberimizde olduğu gibi. İki belik saçlı anlamına da geliyor. Yani ima gibi olmasın da ben daha önce üniversitedeyken. Uzun yıllar saçlarım ortadan ayrılırdı benim. Ben sonra şey yaptım. Uzundu saçlarım. MaşaAllah. Demek ki biz de Zülkarneyn talebesiyiz ki biz de öyle saçlarımızı ayırıyoruz. Hatta bizim üniversitede öğrenciler bizim çocukların hepsi saçlarımızdan ayrılıyor değil mi? Mustafa senin de saçlarının ortadan ayrılıyordu. Senin saçlarının ortasından ayrılmıştı. Değil mi? O dönemde çocukların hepsinin saçlarının ortasından ayrıktı. Altuğ Berker'in saçlarının ortasından ayrıktı. Evet noktadaki haberde de zaten görülüyor.
Ona da Zül, karn. Karn zaman demek. Zül iki zamanlı. Ama iki cihetle demek anlamına da geliyor. Zül iki. Zü'den geliyor zül. Karn zaman. İki zamanlı. Ama asıl 1900'lerin ve 2000'lerin insanı anlamına geliyor. Çünkü iki büyük zaman bak. Bir 1900'ler bir 2000'ler. Kesişme noktasında Mehdi. Bütün gelen Mehdi'ler şu ana kadar hep kendi asrının adamı olmuştur. İki asrın kesişme noktasında bir müceddid yok. Bir tek Mehdi'de var bu, İnşaAllah. Allah Mehdi'ye sapasağlam bir iktidar vereceği ve her şeyden bir yol vereceği anlaşılıyor 84. ayette. Zaten hep Mehdi'nin çıkışına uygun tarihler. Bak 84, 85, 86, 87, hep öyle gidiyor. Yani zaten Süleyman kısasının diğer kıssalar hep böyle. Yani Mehdiyet'in tarihiyle uyumludur. Kur'an'ın ayet numaraları. Ebcedler zaten tam mutabık.
Yecüc ve Mecüc aynı zamanda hem komünizme hem faşizme bakıyor. Yani Ahir zamanın iki büyük belası. İkisini de yeneceğine işaret. Yani Kur'an zaten bunların sembolik anlamını çözmemizi ister. Yani akıl kullanmamız, kafa kullanmamızı ister. Bu Tevrat'ta da öyle. Tevrat alimleri Tevrat üstüne çok derin düşünürler. Böyle yer altında onların çilehaneleri oluyor. Tevrat okumaları için salonlar oluyor. Role halinde Tevrat geliyor. O Tevrat üstünde onlar sürekli düşünürler. Yani oradaki sembolik anlam nedir? Allah neyi kastetti? Onu bulmaya çalışırlar. Burada da bu açık açık yani Yecüc ve Mecüc. Komünizm ve faşizm. İki büyük bela Ahir zamanın. Ona karşı mücadele edeceği anlaşılıyor.