Müminlere Kuran'da bildirilen en önemli ibadetlerden biri de Allah'ın elçilerine itaattir. Allah, elçilerini, kendilerine itaat edilmeleri için gönderdiğini bildirmiştir ve her dönemde iman edenler elçiye itaat etmekle denenmişlerdir. Elçiler Allah'ın sözünü, emirlerini insanlara ileten, insanları Allah'ın ayetleri ve ahiret günü ile uyarıp korkutan, Allah'ın insanlar arasından seçerek diğerlerine göre üstün kıldığı, insanlara takvaları, tavırları ve ahlakları ile en güzel örnek olan, samimi, Allah'ın dostu ve yakını olan mübarek insanlardır. Elçilere itaat Allah'ın ayetinde de bildirdiği gibi gerçekte Allah'a olan itaatin bir göstergesidir.
Kim Resûl'e itaat ederse, gerçekte Allah'a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, Biz seni onların üzerine koruyucu göndermedik. (Nisa Suresi, 80)
Elçiye itaatsizlik ise, o insanın Allah'a ve dine karşı olduğunu, Müslüman olduğunu söylemesine rağmen inancında samimi olmadığını gösterir. Bu Allah'ın Kuran'da bildirdiği önemli sırlardan biridir. Allah bir ayetinde elçiye itaat edenlerle etmeyenlerin durumlarını şöyle bildirmiştir:
Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır. Kim Allah'a ve elçisine itaat ederse, onu altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokar. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur. Kim Allah'a ve elçisine isyan eder ve onun sınırlarını aşarsa, onu da içinde ebedi kalacağı ateşe sokar. Onun için alçaltıcı bir azab vardır. (Nisa Suresi, 13-14)
Allah Kuran'da elçiye olan itaat ile ilgili birçok detay bildirmiştir ve bu detaylar ile gerçek itaat ve teslimiyet ruhunun nasıl olması gerektiğini, hangi itaatin Allah Katında kabul göreceğini insanlara göstermiştir. Bu ayetlerden de görüleceği gibi, bir insanın dinin tüm hükümlerine uyuyor, din için çok fazla hizmet ediyor gibi görünmesi yeterli değildir. Eğer bu insan, elçiye itaat konusunda Allah'ın bildirdiği ahlak ve tutuma uymuyor, elçiye itaatte Kuran'a göre kusur işliyorsa, Allah onun bütün yaptıklarını geçersiz kılabilir. Bu konuyla ilgili ayetlerden bazıları şöyledir:
Elçiye tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar
Allah, Nisa Suresi'nde insanlara çok önemli bir sırrı bildirir. Bu ayet şöyledir:
Hayır öyle değil; Rabbine andolsun, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp sonra senin verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar. (Nisa Suresi, 65)
Bu ayet, bize peygambere olan itaatin nasıl olması gerektiği konusunda önemli bir sır vermektedir. İnsanların birçoğu itaat kavramını tanır ve bilir. Ancak, elçiye itaat, insanın bildiği tüm itaat şekillerinden farklıdır. Allah'ın bu ayetinde de bildirdiği gibi, bir mümin elçiye, gönülden, içinde hiçbir kuşku veya tereddüt olmadan itaat etmelidir. Eğer bir insan elçinin söylediklerine karşı içinde bir kuşku duyuyorsa, kendi aklını daha çok beğenip, kendi fikrinin daha doğru ve iyi olduğunu zannediyorsa, bu o insanın Allah'ın ayetinde bildirdiği gibi iman etmediğini gösterir.
Gerçek imanda ve teslimiyette, müminler elçinin her söylediğinin kendileri için en hayırlısı ve en güzeli olduğunu bilirler. Söylenenler çıkarları ile çatışsa dahi bunları büyük bir şevk ve istekle kabul ederek uygularlar. Bu ahlak, gerçek imanın bir göstergesidir ve Allah, bu şekilde teslimiyetle itaat edenlerin kurtuluşa ereceklerini müjdeler. Allah'ın bu müjdeyi verdiği ayetlerden bazıları şöyledir:
Kim Allah'a ve Resul'e itaat ederse, işte onlar Allah'ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, doğrular (ve doğrulayanlar), şehidler ve salihlerle beraberdir. Ne iyi arkadaştır onlar? (Nisa Suresi, 69)
Kim Allah'a ve Resûlü'ne itaat ederse ve Allah'tan korkup O'ndan sakınırsa, işte 'kurtuluşa ve mutluluğa' erenler bunlardır. (Nur Suresi, 52)
De ki: “Allah'a itaat edin, Resûl'e itaat edin. Eğer yine yüz çevirirseniz, artık onun (peygamberin) sorumluluğu kendisine yüklenen, sizin sorumluluğunuz da size yüklenendir. Eğer ona itaat ederseniz, hidayet bulmuş olursunuz. Elçiye düşen, apaçık bir tebliğden başkası değildir.” (Nur Suresi, 54)
Allah'ın yukarıdaki ayette de bildirdiği gibi, elçiye itaat edenler hidayet bulacaklardır. Tarih boyunca tüm insanlar Allah'ın elçilerine uyup uymamaları ile denenmişlerdir. Allah elçilerini hep insanların arasından seçmiştir. Bazı sığ görüşlü ve akılsız kimseler ise kendi aralarından çıkan veya malca diğerlerine göre fazla zengin olmayan bir insana itaat etmeyi kavrayamamışlardır. Oysa, Allah elçilerini seçmiş, Kendi Katından her yönüyle güçlendirmiş, onlara ilim ve kuvvet vermiştir. Bu insanların kavrayamadıkları mühim gerçekse, seçimin Allah'a ait olduğudur. Samimi bir mümin, Allah'ın seçtiği insana gönülden itaat eder, ona gönülden bağlanır ve saygı duyar. Elçinin sözüne her uyduğunda ise, aslında Allah'a uyarak itaat ettiğini bilir. Allah'a ve dine teslim olanlar, Allah'ın elçisine de tam bir teslimiyetle teslim olurlar. Allah Kendisi'ne teslim olanlar içinse ayette şöyle bildirir:
Hayır, kim (güzel davranış ve) iyilikte bulunarak kendisini Allah'a teslim ederse, artık onun Rabbi Katında ecri vardır. Onlar için korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır. (Bakara Suresi, 112)
Sesini peygamberin sesinin üzerinde yükseltenlerin amelleri boşa gider
Allah Kuran'da şöyle buyurur:
Ey iman edenler, seslerinizi peygamberin sesi üstünde yükseltmeyin ve birbirinize bağırdığınız gibi, ona sözle bağırıp-söylemeyin; yoksa siz şuurunda değilken, amelleriniz boşa gider. Şüphesiz, Allah'ın Resûlü'nün yanında seslerini alçak tutanlar; işte onlar, Allah kalplerini takva için imtihan etmiştir. Onlar için bir mağfiret ve büyük bir ecir vardır. (Hucurat Suresi, 2-3)
Allah'ın elçisi, her zaman müminleri hak yola, en doğru ve en güzel olana çağırır. Elçilerin bu çağrıları elbette ki, çevrelerindeki insanların nefisleri ile zaman zaman çatışır, ancak mümin olanlar ve elçiye itaat edenler, en zor koşullarda dahi nefislerine değil, Allah'ın, elçisinin ve Kuran'ın sözüne uyarlar. İmanı zayıf veya nefsine hakim olamayan insanlar ise, elçinin hakka olan çağrısı karşısında itaatsiz veya zayıf davranışlar gösterebilirler. Ayette de bildirildiği gibi, ses tonları, konuşma üslupları, seçtikleri kelimeler, onların kalplerindeki hastalığı, itaatteki zayıflıklarını ortaya çıkartacak şekilde olabilir. Saygısızca, peygamberin söylediğine muhalefet ederek, seslerini yükseltme akılsızlığını gösterebilirler. İşte, Allah bu insanların amellerinin boşa gideceğini bildirmektedir. Bu insan, daha önce de söz ettiğimiz gibi, gece gündüz din ahlakının yayılması için çalışıyor olsa da, itaatsizliği nedeniyle Allah onun bu çalışmalarının boşa gideceğini bildirmiştir.
Bu, Kuran'da pek çok ayetle bildirilen çok önemli bir sırdır. Allah insanlara hayırlı amellerde bulunmalarını, İslam'ın menfaati için kararlı bir şevk ve hizmet içinde olmalarını, güzel ahlak göstermelerini, fedakar, sabırlı, hoşgörülü, doğru sözlü, sadık insanlar olmalarını emretmiştir. Kuşkusuz bunların tümü insana ahireti için fayda sağlayacak çok önemli ibadetlerdir. Ancak yukarıda belirttiğimiz Hucurat Suresi'ndeki ayette görüldüğü gibi, insanın tüm amelleri Allah'ın elçisine karşı gösterdiği saygıdan uzak bir hareketle boşa çıkabilmektedir. Kuşkusuz bu da, Allah'ın elçilerine gösterilen itaat ve saygının ne kadar önemli olduğunu bir kez daha hatırlatmaktadır.
Allah, elçiye itaat etmeyenlerin güçlerini alır
Allah'ın Kuran'da haberini bildirdiği Talut ve ordusu ile ilgili olay, Allah'ın elçisine itaatin önemini gösteren hatırlatmalardan bir diğeridir. Kuran'da bildirildiğine göre, Allah'ın elçisi olan Talut, ordusu ile birlikte düşman ordusuna doğru yol alırken, ordusundakileri uyarmış ve ileride karşılaşacakları ırmaktan su içmemelerini söylemiştir. Konu ile ilgili ayet şöyledir.
Talut, orduyla birlikte ayrıldığında dedi ki: “Doğrusu Allah sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim bundan içerse, artık o benden değildir ve kim de -eliyle bir avuç alanlar hariç- onu tadmazsa bendendir. Küçük bir kısmı hariç (hepsi sudan) içti. O, kendisiyle beraber iman edenlerle (ırmağı) geçince onlar (geride kalanlar): “Bugün bizim Calut'a ve ordusuna karşı (koyacak) gücümüz yok” dediler. (O zaman) Muhakkak Allah'a kavuşacaklarını umanlar (şöyle) dediler: “Nice küçük topluluk, daha çok olan bir topluluğa Allah'ın izniyle galib gelmiştir; Allah sabredenlerle beraberdir.” (Bakara Suresi, 249)
Ayette de görüldüğü gibi, Talut'un emrine uymayanlar güçsüz kalmışlardır. Talut'a uyanlar ise güç kazanmışlar ve Allah'ın izniyle sayıları çok az kalmasına rağmen galip gelmişlerdir. Bunlar Allah'ın Kuran'da bildirdiği sırlardır. İnsanların sandığı gibi güç, zafer ve üstünlük, maddi imkanlarda, sayıca üstünlükte, mevki-makamda ya da fiziksel özelliklerde değildir. Kim Allah'ın sınırlarına uyar, Allah'a ve elçisine itaat ederse, Allah o insanı tüm insanların üzerinde güçlü kılar, o insanı akıl, sağlık, güzellik, rızık, zenginlik gibi sayısız nimetle ödüllendirir. Onlar için ahirette ise çok daha güzel ve ihtişamlı sonsuz bir hayat hazırlanmıştır.
İman edenler için Allah'ın yarattığı mucizelerden biri de, iman edenlerin az sayıda olmalarına rağmen, Allah'ın izniyle daima üstün gelmeleridir. Bu, Allah'ın birçok ayetiyle bildirdiği önemli bir sırdır ve inkar edenlerin aldanmasına neden olan bir özelliktir. Önceki sayfalarda Talut kıssasında da görüldüğü gibi, Allah, iman edenleri itaatlerinden dolayı, az sayıda olmalarına rağmen üstün konuma getirmiş onlara zafer vermiştir. Allah'ın Talut kıssasının sonunda hatırlattığı ayet şöyledir:
Nice küçük topluluk, daha çok olan bir topluluğa Allah'ın izniyle galib gelmiştir; Allah sabredenlerle beraberdir.” (Bakara Suresi, 249)
Sabretmek müminlere büyük bir güç kazandırır
Bu kitapta da sık sık üzerinde durulduğu gibi, Allah'ın Kuran'da bildirdiği birçok ayette sırlar gizlidir. Bunlardan biri de sabırla ilgilidir. Allah, sabredenlerin güçlerinin artacağını müjdeler. Unutmamak gerekir ki, dünyadaki gücün ve imkanların tamamı Allah'a aittir. Allah'a karşı olan bir insanın gücü dahi aslında Allah'ın gücüdür. Allah o insanı ve diğerlerini denemek için, o insanda güç yaratır, dilediğinde de o gücü alır. Bu nedenle, Allah dilediğine dilediği zaman güç ve zafer verir. Allah, ayetinde sabredenlerin güçlü olacağını, yani o insanlara güç kazandıracağını bildirmektedir. Bununla ilgili ayetlerden biri şöyledir:
Evet, eğer sabrederseniz, sakınırsanız ve onlar da aniden üstünüze çullanıverirlerse, Rabbiniz size meleklerden nişanlı beş bin kişiyle yardım ulaştıracaktır. (Al-i İmran Suresi, 125)
Yukarıdaki ayette de bildirildiği gibi, Allah insanları dilerse görülmez ve sezilmez yollarla destekleyerek zafere ulaştırabilir. Örneğin bir insan Allah'ın dinini savunurken, Allah onu görülmez yollarla destekleyip, en güzel ve en hikmetli şekilde konuşturabilir, insanların kalbinde o insanın konuşmasına karşı bir etki ve duyarlılık yaratabilir. Sonuçta hiçbir başarı, zafer veya etki, bir insana ait olamaz. İnsana düşen, Allah'ın emirlerine uymak, O'nun sınırlarını korumaktır. Tüm zaferlerin, başarıların ve kalplerdeki etkinin sahibi Allah'tır. Allah başka bir ayetinde ise, müminlere, aslında çok önemli bir güce sahip olmanın yollarını bildirmektedir:
Ey peygamber, mü'minleri savaşa karşı hazırlayıp-teşvik et. Eğer içinizde sabreden yirmi (kişi) bulunursa, iki yüz (kişiyi) mağlub edebilirler. Ve eğer içinizden yüz (sabırlı kişi) bulunursa, kafirlerden binini yener. Çünkü onlar (gerçeği) kavramayan bir topluluktur. Şimdi, Allah sizden (yükünüzü) hafifletti ve sizde bir za'f olduğunu bildi. Sizden yüz sabırlı (kişi) bulunursa, (onların) iki yüzünü bozguna uğratır; eğer sizden bin (kişi) olursa, Allah'ın izniyle (onların) iki binini yener. Allah, sabredenlerle beraberdir. (Enfal Suresi, 65-66)
Allah'ın bu ayetlerinde de bildirildiği gibi, eğer müminler kendi içlerinde bir zaaf taşımazlarsa, sabır ve takvada güçlü olurlarsa bir müminin gücü, 10 kişiye bedel olabilir. Bu güç fiziksel güç olarak düşünülebileceği gibi, daha birçok anlamda da düşünülebilir. Örneğin bir müminin insanlara din ahlakını anlatma, onları Allah'ın yoluna çağırma konusundaki çabası, on kişinin anlatmasına bedel olabilir. Bir müminin ilmi, on kişinin ilmine bedel olabilir. Bir müminin Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için yapacağı bir hayır işi, on kişinin biraraya gelip yapacağı bir işe bedel olabilir. Bir mümin, on kafirin saptırdığı kadar insanı Allah'ın doğru yoluna çağırıp, ıslah olmalarına vesile olabilir. Bir mümin, on inkarcının anlattığı inkarı bozup yerine hakkı getirebilir.
Allah'ın Kuran'da bildirdiği bu sır son derece önemlidir. Çünkü her Müslüman, Allah'ın izniyle, eğer takvada ve güzel ahlakta üstünlük yarışında olursa, sayıları ne kadar az olursa olsun fark etmez, Allah onları her giriştikleri işte üstün duruma getirecektir. Örneğin karşılarında inkar eden bir dünya dolusu insan, üniversiteler dolusu profesör olsa ve bunlar yine şehirler, kıtalar dolusu insanı inkara sürüklese de, Allah çok az sayıda Müslümanı, tüm bu insanlara hakkı ve gerçeği gösterecek kadar güçlü, yetenekli, akıllı kılar, küfrün işlerini zorlaştırırken, onların işlerini kolaylaştırıp çabuklaştırır.
Bu sırrı bilen müminler, “benim çabamdan veya benim küçük bir katkımdan ne olur ki” dememeli, sadece Allah'ın hoşnutluğu için samimi olarak yaptıkları her amelin etkisinin çok fazla olacağından emin olmalıdırlar. Belki Allah'ın varlığını anlatan samimi bir yazı, Allah'a çağıran bir söz ya da güzel ahlaklı bir tavır birçok insanın kurtuluşuna ve Allah'ı sevip O'ndan korkup sakınmalarına vesile olabilir. Hiç unutmamak gerekir ki, dünya hayatında geçerli olan kurallar ve sebepler sadece Allah'ın Kuran'da bildirdikleridir. Sadece Kuran'a göre düşünen her insan, Allah'ın yaratışındaki bu sırları kavrayarak, Allah'ın izniyle, tüm insanların üzerinde bir güce ve akla sahip olabilir. Allah, gerçekten iman edenleri gevşeklik göstermedikleri sürece üstün geleceklerini bir ayetinde şöyle müjdeler:
Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer (gerçekten) iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz. (Al-i İmran Suresi, 139)
Ayetlerde görüldüğü gibi, Allah üstünlük ve zafer sağlamak ve dünyada ve ahirette kazançta olmak için sadece samimi imanı şart koşmuştur. Allah'ın bunun için bildirdiği sırlardan biri de Allah'a şirk koşmadan iman etmektir.
Sayın Adnan Oktar'ın 2 Aralık 2010 tarihli röportajından Bakara Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Bakara Suresi 249, “Talut, orduyla birlikte ayrıldığında dedi ki: “Doğrusu Allah sizi bir ırmakla imtihan edecektir”. Talut o devrin Mehdi’si, Peygamber değil, o devrin Mehdi’si. ““Doğrusu Allah sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim ondan içerse, artık o benden değildir ve kim de -eliyle bir avuç alanlar hariç- onu tadmazsa bendendir”. Mesela suyu içmek helaldir, suyun başına giden bir insan istediği kadar içer. Ama demek ki, lider olan insan helal olan bir şeyi de gerekirse, dinin menfaati varsa, İslam’ın menfati varsa kısıtlayabilir, faydası açıksa hareket kısıtlaması yapabilir. “Küçük bir bölümü hariç (hepsi sudan) içti” dinlemiyorlar. İmama, lidere itaatin önemini Kuran vurguluyor. “O, kendisiyle beraber iman edenlerle (ırmağı) geçince onlar (geride kalanlar): “Bugün bizim Calut'a” o devrin deccaline, “ve ordusuna karşı” deccalin ordusuna karşı “koyacak gücümüz yok” dediler”. Bunun ebcedi de 1942 yılını veriyor, 2. Dünya Harbi dönemi.
“(O zaman) Muhakkak Allah'a kavuşacaklarını umanlar (şöyle) dediler: “Nice küçük topluluk, daha çok olan bir topluluğa Allah'ın izniyle galib gelmiştir” Bak, “Nice küçük topluluk, daha çok olan bir topluluğa Allah'ın izniyle galib gelmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir.” Bunun ebcedi 2010 tarihini veriyor. Tam 2010, inşaAllah. Talut’un ordusu, Peygamberimiz (s.a.v.)’in hadislerinden de bellidir 313 kişidir. Hatta Peygamberimiz (s.a.v.) diyor, Hz. Mehdi (a.s.)’nn talebelerinin sayısı belirtirken, “Talut’un ordusu kadardır” diyor. Talut’un ordusu ne kadar? 313 kişi. Burada o zaman Talut’tan kastedilen Hz. Mehdi (a.s.) kastedilmiş oluyor, Hz. Mehdi (a.s.)’ye işaret edilmiş oluyor. Bu ayet doğrudan Hz. Mehdi (a.s.)’ı işaret eden bir ayettir. “Onlar, Calut ve ordusuna karşı,” Calut, o devrin deccali. “Ve ordusuna karşı meydana (savaşa) çıktıklarında, dediler ki: “Rabbimiz, üzerimize sabır yağdır, adımlarımızı sabit kıl (ayaklarımızı güçlü kıl, kaydırma) ve kafirler topluluğuna karşı bize yardım et.” Demek ki, Müslümanlar’a bir saldırı olduğunda Müslümanlar ne diyecek? “Rabbimiz üzerimize sabır yağdır, adımlarımızı sabit kıl,” ayaklarımızı sabit kıl, “kaydırma ve kafirler topluluğuna karşı bize yadım et,” deccal ordusuna karşı bize yardım et.
“Böylece onları, Allah'ın izniyle yenilgiye uğrattılar.” Şeddesiz 1999, şeddeli 2029 tarihini veriyor. “Böylece onları, Allah'ın izniyle yenilgiye uğrattılar.” İnşaAllah 2029’da bitmiş olacak. “Davud Calut'u öldürdü” o devrin deccalini öldürmüş oluyor. “Allah da ona mülk ve hikmet verdi; ona dilediğinden öğretti. Eğer Allah'ın, insanların bir kısmı ile bir kısmını def'i (engellemesi) olmasaydı, yeryüzü mutlaka fesada uğrardı. Ancak Allah, alemlere karşı büyük fazl (ve ihsan) sahibidir”. “Eğer Allah'ın, insanların bir kısmı ile bir kısmını def'i (engellemesi) olmasaydı,” deccal ordusunu Mehdi (a.s.) ordusu ile Allah engelliyor işte, ortadan kaldırıyor. Kuran ona işaret ediyor. “Ancak alemlere karşı Allah büyük fazl ve ihsan sahibidir”. İşte bunlar, Allah'ın ayetleridir; onları sana bir hak olarak okuyoruz. Sen de gönderilen elçilerdensin. İşte bu elçiler; bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. Onlardan, Allah'ın kendileriyle konuştuğu ve derecelerle yükselttiği vardır. Meryem oğlu İsa'ya apaçık belgeler verdik” bu da 2017 tarihini veriyor. Hz. İsa (a.s.)’nın faaliyetlerinin en yoğun olduğu yıllar, inşaAllah.
“O’nu Ruhu'l-Kudüs'le (Kutsal Ruh ile) destekledik.” Kutsal ruhla destekledik. “Şayet Allah dileseydi, kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra, onların peşinden gelen (ümmet)ler, birbirlerini öldürmezdi”. Alevi-Şii kavgası, Vahabi-Sünni kavgaları veyahut diğer Protestanların, Evanjeliklerin Katoliklerle olan savaşları. “Birbirlerini öldürmezdi. Ancak ihtilafa düştüler; onlardan kimi inandı, kimi inkar etti. Allah dileseydi birbirlerini öldürmezlerdi.” Onu kaderde yaratan Benim diyor Allah. “Ama Allah dilediğini yapandır.” “Artık kim tağutu” deccaliyeti, “tanımayıp Allah'a inanırsa, o, sapasağlam bir kulba yapışmıştır”, Urvet-ül Vuska, Hablillahi’l Metin, Allah’ın ipi. “Bunun kopması yoktur”. Allah’ın kopmaz, koparılmaz ipi, Kuran, doğru yol. “Allah işitendir, bilendir.”
Sayın Adnan Oktar'ın 12 Kasım 2012 tarihli röportajından Bakara Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Bakara Suresi 247. Şeytandan Allah’a sığınırım. “Allah size Talut’u Melik olarak, kral olarak, lider olarak gönderdi.” Yani Hz. Mehdi (a.s), Hz. Mehdi (a.s)’a işaret ediyor. Bakın hayrettir, bir tane ebcedi var; 1979 Hicri 1400’ü veriyor. Çok acayip. Sadece Hz. Mehdi (a.s)’in tarihini veriyor o kadar, başka yok. Talut kıssası bir tane, bir kraldan, bir liderden bahsediliyor ki direkt Hz. Mehdi (a.s)’ı anlatıyor, inşaAllah. Hz. Mehdi (a.s)’a işarettir. “Allah size Talut’u Melik olarak” yani Mehdi olarak “gönderdi.” Şeddeli; 1979-Hicri 1400. Net. Bakın yobazlar kaldıramıyorlar onun liderliğini o devirde, “Biz hükümdarlığa, ona göre daha çok hak sahibiyiz” diyorlar. Daha çok ilim var bizde, hocalar var, alimler var, o kim oluyor? diyorlar haşa. Bir de mal sahibiyiz diyorlar, mülk sahibiyiz, imkan sahibiyiz, siyasi gücümüz var, imkanımız var, biz varken ne alaka diyorlar, niye ona oluyor ki diyorlar.
Peygamber diyor ki: “O şöyle demişti: “Doğrusu Allah size onu seçti.” 1996 tarihini veriyor. Hayrettir. “Doğrusu Allah size onu seçti.” 1996. “Allah kime dilerse mülkünü verir.” 1989. “Allah rahmeti geniş olandır, bilendir.” 2036. Ayet peş peşe. Mehdiyet’in tarihini veriyor Kuran adeta. Ebcedle peş peşe. Ve Tabutun-Kutsal Sandığın bulunmasından bahsediyor Allah burada, ki, Hz. Mehdi (a.s) çıkaracaktır biliyorsunuz. “Onun hükümdarlığının belgesi” Mehdiliğinin belgesi, “size Tabut’un gelmesi olacaktır.” Allah diyor bakın Kuran’da, Tabut’u Sekine, Kutsal Sandık. Hz. Musa (a.s)’ın sandığı. “Onda Rabbinizden bir güven duygusu ve huzur” kalbinize bir ferahlık ve huzur, iman güvencesi gelecek diyor, kalbiniz rahatlayacak diyor. ‘Mehdi Tabutu getirip Mescid-i Aksa’nın önüne koyunca, bütün Hıristiyan ve Müslüman kitle olduğu gibi Müslüman oluyorlar. Çok büyük bir kitle Müslüman olur” diyor Peygamberimiz (s.a.v.) Mehdi devrinde. Daha Mehdi devrinde, Hz. İsa Mesih çıkmadan, Tabutu görmeyle. Tabutu Sekine, o Kutsal Sandık’tan bahsediliyor.
“Musa ailesinden ve Harun ailesinden” bakın çok manidar, “Musa ailesinden ve Harun ailesinden arta kalanlar var;” eşyalar, o Sandığın içinde duruyor diyor Allah. “Onu melekler taşır” diyor, melekler koruyor diyor Allah. Şu an saklı bu Sandık, muhafaza oluyor. “Eğer inanmışlarsanız, bunda şüphesiz sizin için bir delil vardır.” Neye delil var? Hz. Mehdi (a.s)’in hak olduğuna. Hz. İsa Mesih (a.s)’ın hak olduğuna inşaAllah. O devirde de Allah, Cenab-ı Allah delil olarak gösteriyor Tabut’u, Tabut-u Sekine’yi. “Musa ailesinden ve Harun ailesinden arta kalanlar var” Dolu içi. Bir kase manna, kapalı orijinal, o devrin mannası. Hz. Musa (a.s)’a gelen o tabletlerden bir tanesi, bir parçası. Hz. Süleyman (a.s)’ın asası, parçası ama parçası olarak var, bütün değil. Gömlekleri, kıyafetler. Çok fazla kutsal emanet onun içerisinde. O Sandığın bir özelliği de, bozulmayı önlüyor. Allah öyle bir mucize meydana getirmiş, maşaAllah. Bozulmuyor içindeki maddeler. Zaten bozulacak gibi malzeme de değil onlar, yani çürüyecek gibi malzeme değil. Manna zaten bozulacak bir şey değil. Alenen Mehdiyet anlatılıyor, alenen. Bakın “Doğrusu Allah size onu seçti.” 1996. Bir tane tarih var. Mehdiyet’in en zorlu yılları, inşaAllah. Şeddeli 2027 tarihini veriyor. O da, dünya hakimiyeti, inşaAllah. “Allah kime dilerse mülkünü verir.” Yani dünya mülkü. Kime verecek? Hz. Mehdi (a.s)’a, inşaAllah. Mülk; hem siyasi güç, hem mal, her şey anlamına gelir, inşaAllah.
“Allah rahmeti ve gücü geniş olandır.” Bakın “Allah size Talut’u Melik olarak gönderdi.” Kral olarak-Mehdi olarak gönderdi. Net tarih; 1979, açıp bakın. Yobazlar da, o zaman da bir türlü hazmedememişler o devrin Mehdisini. Diyorlar: “İlim bizde, irfan bizde, mal bizde, mülk bizde, siyasi güç bizde. O kim oluyor? Talut nasıl olur?” diyorlar. “Allah size onu seçti” diyor Cenab-ı Allah. Ve “Tabut’u ona delil olarak veriyorum” diyor. Alenen Mehdiyet anlatılıyor açıkça, çok net, sarahaten. Talut ve Calut; yani Talut; o devrin Mehdisi, Calut; o devrin deccali. “Böylece onları, Allah’ın izniyle yenilgiye uğrattılar.” Ebcedi 2029 tarihini veriyor. Yani bu mucize. Niye 3418 değil? Niye 1515 değil? Niye 4758 değil? 2029 tarihini veriyor. “Davud Calut’u öldürdü.” Yani manen deccaliyeti yok ediyor, yerle bir ediyor, inşaAllah. “Allah da ona mülk ve hikmet verdi.” Yani hakimiyet, hakimiyet ve hikmet, güzel konuşma verdi. “Ona dilediğinden öğretti. Allah, alemlere karşı büyük fazl ve ihsan sahibidir.” 2024, ebcedi. Dolu ayetler, maşaAllah. “İşte bunlar, Allah'ın ayetleridir; onları sana bir hak olarak okuyoruz” diyor Cenab-ı Allah,şeytandan Allah’a sığınırım. “Sen de gönderilen elçilerdensin.” Mehdilerdensin diyor Peygamberimiz (a.s.v.)’e Cenab-ı Allah. “Bugün bizim Calut'a ve ordusuna karşı (koyacak) gücümüz yok' dediler.” Zayıflık anını anlatan bir şey, güçsüzlük. Onun ebcedi de 1942’yi veriyor, İkinci Dünya Harbi’nin devri. “Bugün bizim Calut'a ve ordusuna karşı (koyacak) gücümüz yok' dediler” diyorlar; deccaliyetin başlangıç yılları, deccaliyetin en azgın yılları, 1942’yi veriyor.
Hayrettir, Bakara Suresi, dolu. “Meryem oğlu İsa'ya da apaçık belgeler verdik.” (Bakara,253). 2017. “O’nu Ruhul Kudüs ile destekledik. Tağutu tanımayıp, Allah’a inanırsa bir insan için o sapasağlam bir kulpa yapışmıştır.” Hablullahul metin. Urvetul vuska. Allah’ın kopmaz koparılmaz ipi. Sıratul müstakim. Şeytandan Allah’a sığınırım. “O sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Bunun kopması yoktur” diyor Cenab-ı Allah. “Kopmaz” diyor. Allah’ın Kitabı’na bağlandın mı, kopmak yıkılmak yok. “Allah işitendir bilendir” Bakara Suresi’nin içi, sırlarla dolu. Bir tane iki tane on tane yirmi tane değil. Gün gelecek, rahat rahat anlatacağız. Ama şu an söyleyemiyoruz, nasıl söyleyeyim. Çok fazla konu var. Harun ailesinden arta kalanlar. Şimdi açsak bu ayeti, bambaşka anlamlar çıkacak, anlatamıyoruz. Vakit gelince anlatabiliriz, inşaAllah. Bakın bunu hiç kimse unutmasın; “Allah size Talut’u Melik (Mehdi) olarak, olarak gönderdi” diyor Allah. Bir tane ebcedi var; 1979 çok net. Bin dört yüz senelik tarihte. Değil mi? 1978 olabilirdi, 1977 olabilirdi. İllaki Mehdinin tarihini veriyor. Tam geldiği tarih. “Allah size Talut’u Melik olarak gönderdi” diyor Allah. Bir yerden bir yere geldi. Vazifeye başladı 1979. “Doğrusu Allah size O’nu seçti” (1996). “Ve O’nun bilgisini ve gücünü artırdı. Allah kime dilerse mülkünü verir. Doğrusu Allah size O’nu seçti” şeddeli; 2027 tarihini veriyor. 1996 ve 2027, Mehdiyet’in iki önemli tarih ve dönüm noktası, inşaAllah. “Allah kime dilerse mülkünü verir.” Haset etsen de çırpınsan da, Mehdiyet’i durdurmak istesen de, şahs-ı manevi desende, Mehdi öldü mezarın altında desende, üç yüz sene sonra gelecek desende, niye bizim tarikattan çıkmıyor desende, yine durduramazsın, illaki Mehdi çıkar. Bak” O’nun hükümdarlığının gelmesi, size tabutun gelmesi olacaktır”. Çok net ifade.
Tabutu gördüğünüzde “O’dur” diyor Cenab-ı Allah. Kutsal sandık. “Onda Rabbinizden bir güven duygusu ve huzur vardır.” Ferahlayacaksınız diyor Allah, içinize bir güven duygusu gelecek, kalbinize bir ferahlık gelecek diyor. Üzerinizdeki o ağırlık, sıkıntı gidecek, kuşkular gidecek, kesin kanaatiniz gelecek diyor Allah, ferahlayacaksınız diyor. “Musa ailesinden ve Harun ailesinden arta kalanlar var.” Listesini Resulullah (s.a.v.), uzun uzun vermiş, o kutsal emanetlerin neler olduklarını. Bütün parçalarını tek tek sayıyor Resulullah, şu Şu Şu, hepsini sayıyor. “O’nu melekler taşır” diyor Allah. İstediğiniz kadar arayın. İsrail arıyor, gece gündüz arıyor,şu anda da faaliyet devam ediyor. Sürekli bu kutsal sandık aranıyor. Masonlar arıyor, tapınak şövalyeleri ayrı arıyor, İsrail hükümeti çok büyük bir bütçe ayırdı bulabilmek için kutsal sandığı. Arıyorlar. Allah ne diyor “O nu melekler taşır.” Allah meleklere korutuyor. Görsen de, göremezsin. Girersin mağaranın içine, gözünün önündedir, üstünü bir toz kaplamıştır, kaya zannedersin, göremezsin. Yedi sülalen bir araya gelse, yine göremezsin, inşaAllah. Üstüne çıkıp oturuyor, haberi olmuyor. Yok burada ya diyor. “Eğer inanmışsanız bunda sizin için bir delil vardır” diyor Allah. Bunda bir delil var diyor size. O delili hiç kimse görmezden gelemez. Üç bin yıl sonra kutsal sandık bulunacak. Üç bin yıl sonra, inşaAllah. Aynı orijinal haliyle, tabi zaman zaman o sandık çıkarılmıştır. Tarihin çeşitli bölümlerinde fakat üç bin yıllık orijinal haliyle. Akasya dalındandır sapı ve altın kaplama, büyük sandık. Hz. Musa küçük canım benim o sandığın içindeydi. Annesinin içine koyduğu sandık, akasya ağacından yapılma, sağlam bir sandık. Firavun onu saklamış, o sandığı, çocukluğunun bir hatırası olsun diye. Hz. Musa (a.s)’ı bulduklarında saklamışlar, çünkü yanlarında baktılar Hz. Musa (a.s)’a, o sandığı saklamışlar.
İşte o sandık, kutsal sandık oldu sonra. Üstü altın kaplandı, akasya dalıyla kulplar yapıldı, kanatlı çocuk motifleri var üstünde, küçük çocuk motifleri, saf altın ile kaplandı. Ama özel bir yapısı var, içinde özel bir taş var, yeşil bir taş, onu da göreceğiz. İlginç bir sandık, acip bir sandık, her hangi bir insan açar. Sahibi açmazsa, adamı yakar söyleyeyim. İllaki sahibi açacak, onun açılışı içinde özel izin gerekir, Cenab-ı Allah’tan, inşaAllah. Evet vahiyle imar etmiştir Hz. Musa (a.s) sandığı, düzenlemiştir. Akasya ağacından, şitaym denilen ağaçtan yapılmıştır. İbranice şitaym, dörtgen bir kutu gibi. Bu sandukanın içi ve dışı saf altın ile kaplanmıştır. Yirmi dört ayar altın, saf altın. O levhalardan biri içerisinde, taş levhalardan bir tanesi. Altın bir kasede. Orijinali aşağı yukarı benziyor. Asası Hz. Harun (a.s)’ın asası var içinde, inşaAllah. Normalde üstü çadırla örtülü. Ulu orta herkese göstertilmiyor. Çadır ile kapalı üstü, üstü bir örtü ile kapalı ayrıca. Eğer, farz edelim izinsiz birisi açarsa, sandıktaki oluşan elektrik, o insanı etkisiz hale getiriyor. Öyle bir düzeneği var sandığın. Her hangi bir sandık değil. İstediğin gibi kapağını aç, öyle değil. Ve o vasfını sürekli muhafaza eden bir sandık. Bu sandık, Hz. Musa (a.s) tarafından götürülmüştür. Firavun’un en bozulduğu nokta bu olmuştur. Acayip ızdırap duymuştur, sandığı götürdü diye. Firavun çok önem veriyordu o sandığa çünkü. Hiç kimsenin dokunmasına müsaade edilmemiştir. Çölde beraber taşımışlardır, Hz. Musa (a.s) kırk yıl çölde gezdi ya, sürekli yanında taşımıştır o sandığı. Yani kırk yıl yanında gezdirdi, inşaAllah.
Gizli bir mağarada saklandığı söyleniyor. Mabet dağıldığı zaman hasar görmedi, yani hiçbir şey olmadı, muhafaza ediliyor. Bir ferahlık veriyor. Yani bu büyük bir mucizedir. Yanına gelen yaklaşan insanlarda, sinirsel bir ferahlama, ağarlık varsa üstünden gidiyor. Sinirsel bir gerginliği varsa, üstünden gidiyor. Alenen bir ferahlık ve huzur duyuyor. Onun için Tabutu Sekine denir. Sükunet sandığı. Bir mucizedir bu. Adam asabi gergin, ve yahut psikolojik bir rahatsızlığı var. Sandığın yanına geldiğinde ferahlıyor birden. Kuran’da da bu geçiyor zaten. Açık açık söylüyor Cenab-ı Allah. Şeytandan Allah’a sığınırım; “Rabbinizden bir huzur duygusu ve huzur” güven duygusu geliyor insana, birde huzur, ferahlık duyuyor şahıs. Yani sadece o sandığın yanına gelmesiyle. Allah’tan gelen ferahlığın mahiyetiyle ilgilenmiş müfessirler, insan suretine sahip hoş bir esintiye benzetmişlerdir. Yani güzel bir nefes gibi, sandığın yanına gelince, insanlarda bir ferahlık oluşuyor. Peygamberlerin kalplerinin içerisinde yıkandığı bir leğen gibi diyorlar müfessirler, maşaAllah.
Hz. Musa (a.s)’ın asası, Hz. Harun (a.s) ve Hz. Musa (a.s)’ın ayakkabı ve elbiseleri, sandalet tarzında ayakkabı, köseleden, altı köseleden yapılmış ayakkabı. Ve elbiseleri, gömlekler, yani büyük sandık, dolu içi. Manna yani kudret helvasından bir kap, orijinal manna, orijinal Tevrat levhası. Bu teberi tefsirinde geçiyor. Tusi ve fahre’nin aynı Suyuti’nin eserinde var. Suyuti’nin 1/563. Daha önce sandığı Filistinliler ele geçirmişler, fakat acayip felaket ve bela yağmış. O zaman korkup geri götürüp vermişler. O zaman Filistinliler putperestler, onun için Filistin ismini alması doğru değil Filistinlilerin. Putperest bir kavmin ismidir Filisti. Onlar gittiler durduk yere Müslüman topluluk, Filisti ismini aldılar. Biz mesela bir Müslüman’a Nemrudi der miyiz? Firavuni der miyiz? Ne gerek kardeşim öyle isim alıyorsunuz. Elhamdülillah isminiz Müslüman. Hiç alakası yok, sonradan o ismi aldılar. İsmaili’dir, İsmailiye onların ismi. İsmaili Müslümanlar. Hz. İsmail (a.s)’ın soyundan gençler, insanlar.
Sayın Adnan Oktar'ın 22 Mayıs 2015 tarihli sohbetinden Bakara Suresi ilgili açıklamalar.
BÜLENT SEZGİN: Hocam Allah ayette, “Nice az topluluk, Allah'ın izniyle çok olan topluluğa galip gelmiştir”.
ADNAN OKTAR: Nice az topluluk.
BÜLENT SEZGİN: “Allah'ın izniyle çok olan topluluğa galip gelmiştir”.
ADNAN OKTAR: Bu da Kur'an mucizesidir. Az topluluk nasıl yenebilir? Yeniyor. Yani fiili anlamda da yeniyor. Zihni, fikri anlamda da yeniyor. Mesela bak biz çok küçük bir arkadaş topluluğuyuz. Darwinizm, dünya tarihinin gelmiş geçmiş en büyük deccal hareketidir. Yani dünyanın kuruldu kurulalı böyle bir deccal hareketi yok. Bu kadar Allah'ı geniş çaplı inkar eden ve bu kadar da kabul gören bir deccal hareketi hiç olmamış. Dünya tarihinin en şedit, etki bakımından da en şiddetli deccal hareketidir.
Mesela faşizmi doğurmuştur, komünizmi doğurmuştur, vahşi kapitalizmi doğurmuştur Darwinizm ve dünyayı mahvetmiştir. Hem arkasında milyonlarca, yüz milyonlarca ölüm getirmiştir, bak yüz milyonlarca, hem de milyarlarca insan imanını yok etmiştir. Eskiden yine insanlar puta tapıyordu. Putla Allah'la bağlandıklarında inanıyorlardı. Şu an tamamen Allah'ı inkar ediyorlar. Yani tam inkar var. İnkar-ı mutlak, mutlak inkar tarzında. Kendi kafalarına göre vicdanında kabul ediyor.
BÜLENT SEZGİN: Sizin ilk mücadeleye başladığınızda tek başınızaydınız, inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Mesela tabii ki. Çok küçük bir arkadaş, halen küçük bir arkadaş grubuyuz. Ama koskoca dünyada, 7 milyarlık dünyada Darwinizm’i bağırta bağırta yendik. Bağırta bağırta. Ufacık bir topluluk Deccaliyete galip geldi. Yani şu an Darwinizm’i hiçbir gazete, hiçbir dergi savunamıyor. Eskiden sürekli halkayı bulduk, simiti bulduk, şamata yaparlardı. Hatırlıyorsunuz değil mi? Hafta sekiz, gün dokuz. Sahte resimler yayınlarlar falan. Cesaret edemiyorlar. Ben mahcup edeceğim diye. Çünkü her seferinde yalanları ortaya çıkarttım. Her seferinde de özür dilediler. Dünya çapında özür dilediler. Büyük gazetelerle, büyük dergilerle, Amerikan gazetelere, İngiliz gazetelere özür dilediler. Biz dediler attık. Yalanı kim ortaya çıkarttı onu söylemiyor mu? Mühim değil söyleme de. Düzeldiğini söyle. Yalan söylemeyeceğini ikrar et tamamdır. Ama yine iyi yalan söylediklerini ikrar ediyorlar. Yani işi pişkinliğe verip devam edebilirler de. Edemiyorlar.
GÖKALP BARLAN:Bu kadar da anlatamıyoruz. Öğrenciler inanmıyor. Avrupa'da zaten. İngiltere'de.
ADNAN OKTAR: Fransa tarihimizin en büyük felaketi diyor. Gelmiş geçmiş en büyük felaket diyor. Fransız tarihi böyle bir felaket görmedi diyor. Yaratılış atlasın dağıtılması için. Ama hepsinin eline geçti. Şimdi bu öyle tehlikeli bir şey ki onlar için. Şimdi geliyor profesör, Darwinizm’i anlatmaya kalkıyor ama bütün millet de kuşkuyla bakıyor. Ya yaratılış atlası ellerine geçtiyse diye. Çünkü yaratılış atlası ellerine geçtiyse çok komik duruma düşecek, aşağılanmış olacak. Rezalet çıkacak. E eline geçme ihtimali de çok yüksek olduğu için anlatamıyor. Sadece bakıyor. Diyor ya hoca Darwinizm’i anlatmak için adam çağırdım diyor. Yok diyor, bulamıyoruz diyor. Biri geldi diyor, beni çekti içeriye diyor. Ya diyor sen hakikaten inanıyor musun bu işe? Diyor. O zaman anladım vaziyetin çok zor olduğunu diyor. Çok zor değil de yattığını. O vaziyetin yattığını diyeceksiniz. Zor değil. İş bitmiş yani.
GÖKALP BARLAN:Genç profesör dersine girecek öğrenci bulamıyormuş.
ADNAN OKTAR: Yani ya yalan dinlemeye takat olur mu ya? Sıkılıyor öğrenciler.
Sayın Adnan Oktar'ın 18 Şubat 2013 tarihli sohbetinden Bakara Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Bakara Suresi 249- “Nice küçük topluluk, daha çok olan bir topluluğa Allah'ın izniyle galib gelmiştir.” Mesela Hz. Süleyman (a.s)’ın küçük bir topluluğu vardı, hakim oldular, dünya hakimiyeti oldu. Hz. Zülkarneyn (a.s)’ın küçük bir topluluğu vardı, dünyaya hakim odular. Talut-Calut kıssasında da mesela Talut’un küçük bir ordusu vardı 313 kişiydi ama Calut’un binlerce kişilik ordusunu yok ettiler. Ehli Bedir’de Peygamberimiz (s.a.v)’in yanında 313 kişi vardı, küfür binlerceydi, yok ettiler. “Allah sabredenlerle beraberdir.” Ebcedi; 2010 tarihini veriyor. Bediüzzaman ne diyor; “Şimdi hatıra geldi ki, eğer şeddeli “lâmlar” ve “mim” ikişer sayılsa, bundan bir asır sonra zulümatı dağıtacak zâtlar ise, Hazret-i Mehdi'nin şakirdleri olabilir” diyor. “1910 tarihine yüz yıl ekleyin” diyor Bediüzzaman “Hz. Mehdi (a.s)’ın talebelerinin vaktini verir” diyor. 1910’a 100’ü eklediğimizde; 2010 ediyor, inşaAllah.
Sayın Adnan Oktar'ın 7 Mayıs 2013 tarihli sohbetinden Bakara Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: “Nice küçük topluluk, daha çok olan bir topluluğa Allah'ın izniyle galip gelmiştir; Allah sabredenlerle beraberdir.” (Bakara Suresi, 249) Mesela “galip gelmiştir” cümlesi 2010 tarihini veriyor.
“Böylece onları, Allah'ın izniyle yenilgiye uğrattılar.” 2029 tarihini veriyor. Şeddesiz 1999 tarihini veriyor. “Böylece onları, Allah'ın izniyle yenilgiye uğrattılar.” Demek ki 2029’da konu bitiyor. 1999’da muazzam bir ivme kazanıyor. 2029’da dünya hakimiyeti, inşaAllah. “Allah, alemlere karşı büyük fazl (ve ihsan) sahibidir.” 2024. Dünyanın zengin olduğu, fakirliğin kalmadığı tarih. 2024. Bak, “Allah, alemlere karşı büyük fazl (ve ihsan),” Allah ihsan ediyor, ihsan ediyor, “sahibidir.” 2024. Bakara Suresi, 251’de. “Alemlere,” dünyadaki bütün alemlere, inşaAllah, “karşı büyük fazl (ve ihsan) sahibidir.”