Ey iman edenler, sizden olmayanları sırdaş edinmeyin. Onlar size kötülük ve zarar vermeye çalışıyor, size zorlu bir sıkıntı verecek şeyden hoşlanırlar. Buğz (ve düşmanlıkları) ağızlarından dışa vurmuştur, sinelerinin gizli tuttukları ise, daha büyüktür. Size ayetlerimizi açıkladık; belki akıl erdirirsiniz. (Al-i İmran Suresi, 118)
Münafık çok kahpedir. Müslümanların sırrını alır, küfre verir. Müslümanların başını belaya sokmak ister. Kötülük nedir? Müslümanların gücünü heyecanını kırmaya çalışır, aleyhlerinde propaganda yapar, manen kendince zarar vermeye çalışır. Hatta maddi kötülük de yapmak ister. İftira atar, hakaret eder, hatta öldürmeyi hedefler. Nefreti ifade eden herşeydir zarar verme isteği. Müslümanların tutuklanması, hapsedilmesi, hakaret edilmesi, haklarında dedikodu yayılması, tebliğ güçlerinin kırılması. Öfklerini mutlaka ifade eder münafıklar. Öfkeden dolayı ya konuşarak ya yazılı olarak bir şekilde o kinini ifade eder. Müslüman mutlaka münafıkla karşılaşır, sevap alması için karşılaşması gerekir. Müslümanın manevi yükselişi için gıda olur münafık. Münafık Müslümanı eleştiriyor, ama nezaketli gibi gösteriyor, tevazu görünümünde, bu onun postudur, tevazu postuna bürnür ama çok azgın ve saldırgandır. Doğrudan cinayet eğilimi vardır. Allah ayetlerimizi açıkladık diyor, münafıığn ve küfrün vasıflarını gösteriyorum iyi düüşnürseniz tam kavrarsınız demektir.
Sizler, işte böylesiniz; onları seversiniz, oysa onlar sizi sevmezler. Siz Kitab’ın tümüne inanırsınız, onlar sizinle karşılaştıklarında “inandık” derler, kendi başlarına kaldıklarında ise, size olan kin ve öfkelerinden dolayı parmak uçlarını ısırırlar. De ki: “Kin ve öfkenizle ölün.” Şüphesiz Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilendir. (Al-i İmran Suresi, 119)
Müslümanlara duydukları haset ve kıskançlıktan hissettikleri sinir, ızdırap parmak uçlarına kadar vuruyor, o acıyı gidermek için parmaklarını ısırıyorlar. Fiziki acı meydana geliyor öfkelerinden dolayı.
İyilik nedir, münafıkların kıskandığı; Müslümanların birbirlerine bağlılıklarının artması, İttihadı İslam'ın gelişmesi, Türk İslam Birliği'nin gelişmesi, her türlü zenginlik, bereket, bolluk onları tasalandırır. Müslümanların kadın sevgisi de kızdırıyor. Allah Kuran'da nezaketle söylüyor, kadın sevgisine kızdıklarını. “O Peygambere ne oluyor ki, yiyor içiyor, pazarlarda geziyor” diyorlar. Allah nezaketle söylüyor. Onlara göre dünyadan el etek çekmemesi, helal olarak hanımlarıyla beraber olmaması gerekir. Allah onları kızdırmak, öfkelendirmek için mutadın üstünde bir hak tanıyor Peygamberimiz (sav)'e ve Müslüman kadınları da teşvik ediyor. Uzun bir liste veriyor, halanın kızları, amcalarının kızları ve kendilerini hibe eden kadınlar diye. Hibe ediyor kadınlar kendilerini Peygamberimiz (sav)'e. “ister al ister alma ben seninim” diyor. Münafıklar çok kıskanıyor bunu. Buradaki aşk, Allah aşkı, derin bir aşk. Peygamberimiz (sav)'in Allah'ın tecellisi olarak kadından aldığı zevki kavrayamıyor münafık. Münafık için insan sevgisi yok, kadın sevgisi yok, çocuk sevgisi yok, hayvan sevgisi yok, çiçek sevgisi yok. Çiçeğe bakıyor, otun kilosu kaça diyor? Kadınlar Allah aşkından, tutkudan kendilerini hibe ediyorlar. Sevgisine doyamadıkları için. Allah Peygamberimiz (sav)'de müthiş tecelli ediyordu.
Sayın Adnan Oktar'ın 9 Mayıs 2010 tarihli röportajından Ali İmran Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Şeytandan Allah’a sığınırım, Al-i İmran Suresi, 118. “Ey iman edenler sizden olmayanları sırdaş edinmeyin” yani kafir olanları, Allah’a düşman olanları sırdaş edinmeyin. “Onlar size kötülük ve zarar vermeye çalışıyor.” Yani çok kahpedir münafıklar her an bir ahlaksızlık yapmak için bir fırsat kollarlar. Bir açığı var mı, bir gediği var mı bir yerden bir zarar verebilir miyiz? Bak “size kötülük ve zarar vermeye çalışıyor. Size zorlu bir sıkıntı verecek şeyden hoşlanırlar.” Mesela tutuklansanız, yaralansanız. Mesela şehit edilseniz, evlerinize zarar gelse yahut ekonomik yönden çökseniz. “Size zorlu bir sıkıntı verecek şeyden hoşlanırlar.” Yani böyle bir kahpe tiynettedir münafıklar. “Buğz ve düşmanlıkları ağızlarından dışa vurmuştur.” Yani müthiş bir nefret ve kin içinde ama sezdirmemeye çalışıyor ama ağzından taşar.
“Sinelerinin gizli tuttukları ise daha büyüktür” yani akıl almaz bir nefret, öldüresiye bir kin duyarlar diyor. “Size ayetlerimizi açıkladık, belki akıl erdirirsiniz” diye, diyor Allah. “Belki akıl erdirirsiniz” yani düşünürseniz, kavrarsınız diyor Allah.
Sayın Adnan Oktar'ın 19 Eylül 2010 tarihli röportajından Ali İmran Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: 3. Surenin, 118. ayetinde, bak diyor ki Cenab-ı Allah: “Ey iman edenler, sizden olmayanı sırdaş edinmeyin”. Münafık çok kahpedir, Müslümanların sırrını alır, gider küfre verir, onların başını belaya sokmak ister, muhbirlik yapar, ihbarda bulunur, her türlü ahlaksızlığı yapar. Kuran ona dikkat çekiyor, bak, “sizden olmayanı sırdaş edinmeyin. Onlar size kötülük ve zarar vermeye çalışıyorlar”, yani kötülük nedir? Topluluklarını dağıtmaya çalışırlar, Müslümanların gücünü kırmaya çalışırlar, heyecanını kırmaya çalışır, şevkini kırmaya çalışır, aleyhlerinde propaganda yapar, yani manen, kendince zarar verecek bir faaliyet içerisinde olur. Bak: “Onlar size kötülük ve zarar vermeye çalışıyor”, hatta kötülük derken, maddi kötülük de yapmak ister. Yani, mesela, öldürmek, yaralamak, saldırganlık, iftira, aklına gelen her şey, yani nefretini ifade eden her şey. “Size zorlu bir sıkıntı verecek şeyden hoşlanırlar” diyor. Zorlu bir sıkıntı nedir? Müslümanların mesela tutuklanması, hapsedilmesi, hakaret görmeleri, onlara saldırılması, haklarında dedikodu olması, veyahut Müslümanların gücünün kırılması, tebliğ güçlerinin kırılması, dini yayamayacak hale gelmeleri.
Bak, Allah ne diyor? “Size zorlu bir sıkıntı verecek şeyden hoşlanırlar. Buğz (ve düşmanlıkları) ağızlarından dışa vurmuştur” yani, öfkeden müthiş bir buğz var, düşmandırlar. O öfkeden dolayı, ya konuşarak, ya yazılı olarak, ya bir şekilde mutlaka o kinini ifade eder. Bak ayet diyor ki: “Buğz (ve düşmanlıkları) ağızlarından dışa vurmuştur”. Şimdi Müslüman, mutlaka münafıkla karşılaşacağı anlaşılıyor. Yani, olmasa da Allah münafığı yaratır. Ve Müslümanın mutlaka bunla karşılaşması gerekiyor sevap alması için. Bak: “Buğz (ve düşmanlıkları) ağızlarından dışa vurmuştur”. Müslümanın manevi yükselişi için bir gıdadır bu, mutlaka olacak, onun buğzunu görecek Müslüman, onun nefretini görecek. Ve dışa vurmuştur, gizlemiyorlar. “Sinelerinin gizli tuttukları ise, daha büyüktür” diyor. Yani, mesela, eleştiriyor ama, mesela nezaket çerçevesi içinde gibi yapmaya çalışıyor, tevazu görünümünde ki bu onun postudur. Yani öyle bir posta bürünür, tevazu postuna bürünür. Ama çok azgın ve saldırgandır. Bak: “Sinelerinin gizli tuttukları ise, daha büyüktür”, bunda da doğrudan cinayet eğilimi vardır. Yani, münafığın özelliğidir bu, kan dökücüdür.
OKTAR BABUNA: Evet Hocam, Habil’le Kabil’i örnek vermiştiniz.
ADNAN OKTAR: Evet, Habil Kabil kıssası, evet. Bak diyor ki Allah: “Size ayetlerimizi açıkladık; belki akıl erdirirsiniz”. Yani burada, “münafığın ve küfrün vasıflarını gösteriyorum” diyor Cenab-ı Allah, “iyi düşünürseniz, onları tam kavrarsınız” diyor Cenab-ı Allah. Bak, 3. Surenin, 119. ayetinde, “onlar sizinle karşılaştıklarında “inandık” derler” yani “ben zaten takvayım” diyor, “muttakiyim, yani Allah’tan korkuyorum, Allah için yaşıyorum ben” diyor. “Kendi başlarına kaldıklarında ise”, yani münafıklar zaten yalnızdırlar. Hep Bediüzzaman da buna dikkat çekmiştir, yalnızlığına. “Kendi başlarına kaldıklarında ise”, yani, yahut birkaç kişi, kendi kafalarında olan, “size olan kin ve öfkelerinden dolayı parmak uçlarını ısırırlar”. Yani, akıl almaz bir öfke ve kin içindedir. Allah onlarda da onu yaratıyor. Artık parmak ucunu ısırıyor. Yani, sinir, ızdırap parmaklarına kadar vuruyor, parmak uçlarına kadar vuruyor. O acıyı gidermek için, yani fiziki acıyı gidermek için, parmağının ucunu ısırıyor artık. Anlaşıldı mı? Yani, hani vardır ya böyle tipler vardır böyle, sürekli parmaklarını sıkar heyecan anında. Onlarda da fiziki ızdırap meydana geliyor. Yani, Müslümanlara olan kin ve öfkelerinden dolayı parmak uçlarını ısırırlar.
“De ki” diyor Cenab-ı Allah, “Kin ve öfkenizle ölün”. “Şüphesiz Allah, sinelerin özünde saklı olanı bilendir” Yani, onlar zaten o öfkeyle, bir çeşit hastalıklara yakalanıyorlar, kin ve nefretin etkisiyle bünyeleri çöküyor, yahut sebepsiz, onun sonucunda gerçekten bir ölüm meydana geliyor, ölüyorlar. Allah hayatlarını kısa tutuyor. Yahut uzun da tutsa, mutlaka onun sonucunda bir ölüm meydana geliyor. Bak: “Kin ve öfkenizle ölün” diyor Allah, “şüphesiz Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilendir” Yani, Allah öldürüyor, Müslüman karışmıyor. Bu kin ve öfkenin nedeni, parmak uçlarını, bak diyor ki: “Kendi başlarına kaldıklarında ise parmak uçlarını ısırırlar, sinelerinin gizli tuttukları kin daha büyüktür” diyor Allah, öfke daha, bunun nedenini açıklıyor ayette Cenab-ı Allah 3. Surenin 120. ayetinde: “Size bir iyilik dokununca tasalanırlar”, sağlık, sıhhat, zindelik, tebliğ gücü, İslam ahlakının yayılması, Müslümanların birbirine olan bağlılıklarının artması, Türk İslam Birliği’nin gelişmesi, İttihad-ı İslam’ın gelişmesi, Müslümanlara gelen her türlü zenginlik, bereket, bolluk, onların gücü, iktidarı, neşesi, hepsi.
Bak: “Size bir iyilik dokununca tasalanırlar”. Müslümanların kadınlara olan sevgisinden de çok ızdırap duyuyor münafıklar. Mesela Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e müthiş kin duyuyorlardı. Allah nezaketen öyle söylüyor, diyor ki bak: “Ne oluyor ki bu elçiye” diyor, “yiyor, içiyor, çarşılarda geziyor?” diyor. Aslında onların dedikleri: “Nasıl bir elçi ki” diyorlar, “kadınlarla da beraber oluyor” diyor. Çünkü onlara göre hiç olmaması gerekir, dünyadan el etek çekmesi gerekir. Çünkü, bir münafığın kafasına göre, o olağanüstü bir insan olduğuna göre, değil mi? Gülmemesi, neşelenmemesi, helal olarak hanımlarla beraber olmaması gerekir. Allah da onları öfkelendirmek için, daha da öfkelensinler diye, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e mutadın, normalin üstünde, yeni bir evleneceği liste veriyor Cenab-ı Allah. Diyor ki: “Teyzenin kızlarını, halanın kızlarını, dayının kızlarını” diyor ve ilaveten, “ve kendini hibe eden kadınları” diyor. Yani Allah Müslüman kadınları da ayrıca o konuda teşvik ediyor. Yani, kadın diyor ki: “Ben seninim” diyor Peygamber (s.a.v.)’e, hibe ediyor, ona ait oluyor. “İster al, ister alma” diyor, “ben seninim” diyor. Uzun bir liste veriyor Cenab-ı Allah, o işte parmaklarını ısırıyor münafıklar o zaman, yani acayip öfkeleniyorlar. Münafıklar genellikle kadın düşmanıdırlar.
Yani, sapıklığa çok yatkındırlar. Onlar birbirlerinledir münafıklar, yani öyle şeyleri vardır. Yani, şimdi detaylandırmayayım da, sapıktırlar. Yani kadından hoşlanmazlar münafıklar. Yani onlar birbirine hayrandırlar, değişiktir onların hepsi. Mesela, Hz. Hasan’a, Hüseyin’e karşı öfkelerinin nedeni o. Hz. Hasan, Hüseyin de öyle, 300’e yakın hanım kendini hibe etti Hz. Hasan’a, “seninim” dedi. Aşıklar hepsi, çok seviyorlar, “yanında olmak istiyoruz” diyorlar. Yani, “ayrı duramıyoruz” diyorlar, “illa ki seni göreceğiz”. Çünkü akıl almaz güzeldi Hz. Hasan ve ahlakı, terbiyesi, her şeyi çok mükemmeldi, aşık oldular kadınlar. Ve hepsi kendilerini hibe ediyorlar, 300’ün üzerinde. Acayip ızdırap verdi münafıklara, acayip bunaldılar. Münafıklarla, tabii muhatap olmuyor kadınlar, yani doğal olarak bir nefret duyuyor onlara karşı. Ve mümine karşı da doğal bir muhabbet duydukları için acayip ağırlarına gidiyordu, inşaAllah. Bu konu geniş, uzun da, ben bu kadarını şey yapayım, inşaAllah.
OKTAR BABUNA: Hz. Süleyman (a.s.)’ı da örnek vermiştiniz Hocam.
ADNAN OKTAR: Tabii, münafıklar kudurdular. 300 hanımı, 700 tane de cariyesi vardı. Onlar da kendini hibe ediyorlar, maşaAllah, maşaAllah. Aşk buradaki yani, aşk Allah aşkı. Yani, onlar zannediyor ki, sadece cinsel ilişki zannediyor. Aşk ayrı bir şeydir, derin bir aşk. Mesela, münafığa söyledin mi bunu, sırf cinsel ilişki olarak görüyor, “ya” diyor, “bir kadın sana bol bol yeter” diyor. Onlara bir kadın da fazla yani. Yüz kere fazla, bin kere fazla, zaten öyle bir şeyi yok adamın. Onun için anlayamıyorlar, yani oradaki Allah’ın tecellisi olarak kadından aldığı zevki Peygamberimiz (s.a.v.)’in, kavrayamıyor. Onu saf cinsellik olarak alıyor. Çünkü münafık için insan sevgisi diye bir şey yok ki, kadın sevgisi de yok, çocuk sevgisi de yok, hayvan sevgisi de yok, çiçek sevgisi de yok. Anlamaz münafık, çiçeğe baktı mı, “otun kilosu kaça?” der, onu satmaya çalışır, o anlamdadır. Yani, onlar aşkı bilmez, yani tutkuyu bilmez. Halbuki evlenen kadınlar, aşktan, Allah aşkından meydana gelen tutkudan onlarla beraber olmak istiyorlar. Yoksa bir kadın mesela, 300 kadın evli, 700 tane de cariye var. Nedir buradaki amaç? Burada açıkça belli ki saf olarak Allah aşkı var. Yani, doyamadığı için, sevgisine doyamadığı için, değil mi? Anlaşılmayacak bir yönü yok bunun, inşaAllah.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e de Allah aşkıdır, çünkü Allah çok müthiş tecelli ediyordu Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’de. Kadın da o Peygamberimiz (s.a.v.)’e dokunmak istiyor, yakın olmak istiyor, gözlerine bakmak istiyor, sesini duymak istiyor, bu Allah aşkıdır. Onun için münafıklar acayip öfkeleniyordu. Allah da öfkelendikleri şeyi daha da fazla Peygamber (s.a.v.)’e nasip ediyordu. Yani, müthiş kızdırıyordu münafıkları. Özellikle kadınların kendini hibe etmesi, kudurttu. Çünkü Hz. Hasan’ın öyle bir mal varlığı yoktu, yani böyle cariye alacak gibi durumu yoktu. Kadınlar kendini hibe ediyorlardı, Allah rızası için, sevdikleri için. Ama Hz. Hasan da Hz. Yusuf (a.s.) gibiydi. Yani, nefes kesecek bir güzelliğe sahip, Hz. Yusuf (a.s.) da öyleydi biliyorsunuz. Tabii, yani kadınlar, bakan kadın, yani aşık olmaktan kendini alamıyor, yani iradesini kullansa da gücü yetmiyordu Hz. Yusuf (a.s.)’a. Mesela direnmek istiyor kadın, direnemiyor, gücü yetmiyor. Ve Kuran’da Cenab-ı Allah onu överek anlatıyor. Oradaki, Allah aşkından kaynaklanan tecellidir. Ama Hz. Yusuf (a.s.), yani bu güzelliğini, bu etkisini, etten kemikten almıyordu, Allah onda ahlakının derinliğinden dolayı bir cazibe olarak tecelli ediyordu, yani o tarif edilmez.
Mesela erkek vardır, yakışıklıdır, boyu posu, geniş omuzlu falan, ağız burun falan düzgün, köşeli hatları falan vardır. Ama “kof kütük gibidir” diyor Allah ayette. Yani kof, kof insan vardır, içi boş. Yani o garip bir şeydir. Mesela yakışıklıdır ama kadını etkilemez, kadın tarif edemez nedenini. Koftur yani, ona o elektriği vermez. Hatta halk arasında söylenir yani, değil mi? Evlenmek istediğinde, yahut evlendiğinde, helali olduğunda, o elektriği bulamadığını söyler. Yani diyor mesela, “çok yakışıklı” diyor. Yahut mesela kadınla evleniyor, fakat kadın kof. Yani bakıyor, bir et kitlesi yani. Hakikaten et var, yani klasik anlamda et hakikaten belirli yerlerde birikmiş. Ama kof ve etkilenmiyor. Etkilenme iman derinliğiyle olur, Allah aşkıyla olur. Öyle olunca da görüyorsunuz rezaleti. Yok işte bilmem ne macunu yiyor, yok şunu alıyorum, yok bunu ilaç alıyorum. Allah aşkını ilaç sağlamaz, tutkuyu ilaç sağlamaz. Tutku imanla olur, akılla olur, derinlikle olur, kültürle olur, değil mi? Sevgi anlayışıyla olur, fedakarlıkla, yiğitlikle olur, fedakarlıkla olur ve çok yüksek ahlakla olur. Mesela bir kadın çok güzel ahlaklıysa, insan onu seviyor. Ama ahlaksız bir kadın ne kadar güzel olursa olsun, insan soğuduğunda mümkün değil, gücü yetmiyor. Yani, beyni isyan eder, yapamaz, beyni felç olur. Yani kadın olağanüstü güzel olabilir, olağanüstü. Beynin yapacağı hiçbir şey yoktur. Yani, ahlaksızsa beyin onu kitler, yani adamı, insanı kilitler.
Kadında da böyledir, mesela erkek ne kadar yakışıklı olursa olsun, basit ve adiyse, yani karaktersizse kadının beyni kitlenir. Yani istediği kadar uğraş, ne yaparsan yap etkilenmez. Hatta onlar derler ki: “Büyü mü yaptı?” falan derler. Ne büyüsü? Sen kendin ahlaksızlık yapıyorsun, o da senden tiksiniyor, ne büyüsü? İki taraf da birinin ahlaksızlığından kaynaklanıyor olay. Büyüden müyüden kaynaklanmaz. Yok sabunun üstüne bilmem ne yazmışlar da, örümceğin kanadından bilmem ne yapmışlar falan, ipe sapa gelmez şeyler böyle, değil mi? Yok köpek kulağına işte bilmem ne, bunlar hikaye. Bunların hiçbir etkisi olmaz. Direk Allah aşkı ve imanı kaybetmeyle ilgilidir. Ya kadın kaybetmiştir, ya erkek kaybetmiştir, Allah sonlandırır, konu budur. Münafıklarda bu çok şiddetlidir. Yani kadın onlar için bir et parçasıdır. Bir mana veremez münafık. Onun için, müminlerin sevgisine de bir mana veremez. Mesela, Peygamberimiz (s.a.v.)’le ilgili eleştiren dinsizlerin, münafıkların sitelerine bakıyorum. Tek konu, Peygamberimiz (s.a.v.)’in kadınlara olan düşkünlüğü. Başka varsa bana söyleyin, başka konu yok. Bayağı bir koymuş demek ki, bayağı bir koymuş. Bakın her zaman söylüyorum, helal olsun benim dedeme, helal olsun. Allah aşkıyla, Allah aşkıyla yanan bir insandı ve onu seven annelerimiz de Allah aşkıyla yanıyorlardı, Allah aşkıyla evlendiler onunla.
18-19 yaşında, 60 yaşındaydı Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Allah aşkıyla kendilerini hibe ettiler, evlendiler. Ne oldu? Evlenmeseler ne kazanacaklardı? Kemikleri yok şu an insanların. Bak 1400 yıl geçti, ondan sonra bir nesil daha geçti, bir nesil daha geçti, onların da kemikleri yok, onların da yok, onların da yok, onların da yok. Yani ne olurdu? Mesela saraylarda yaşasalar ne olurdu? En ala arabalara binip gezseler ne olurdu? Sonunda bak toprak oluyorlar. Kaç nesil geçmiş üstünden, değil mi? En az 14 nesil, en az yani, değil mi? İnşaAllah. Bak: “Size bir iyilik dokununca tasalanırlar”, İşte Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’de de çok ızdırap çektiler. Hz. Hasan ve Hüseyin’in şehit edilmesinin nedeni budur, Allah’ın onlara verdiği nimettir, kadınların onlara gösterdiği sevgi ve muhabbettir, insanların onlara gösterdiği muhabbettir. Münafıklar böyle sansar gibi onları izliyorlardı. Var ya böyle, saray sansarları, saray casusları olur böyle filmlerde falan, böyle tin tin tin tin gezer böyle, kuru kavruk böyle tipler. Uzaktan böyle sansar yürüyüşü gibidir onların yürüyüşleri, böyle hoplaya hoplaya yürürler böyle. Uzaktan seyreder, sansar böyle kulağını diker, bakar, değil mi? Böyle kaya porsuğu gibi. O yüzden şehit edilmişlerdir, yani sebep budur. Onların neşesi, sevinci, güzel hayat yaşamaları. Mesela, Hz. Hasan, Hüseyin, ikisi de ipek giyiyorlardı, acayip münafıklara koydu, acayip ızdıraptı. Müthiş şık giyiniyorlardı Hz. Hasan, Hüseyin.
Ama yani öyle pek tarif edilecek gibi değil. Yani, olağanüstü güzeldiler, Peygamberimiz (s.a.v.)’e çok benziyorlardı. Yani, Peygamber Efendimiz (s.a.v.), mesela baktı mı, hipnotize oluyordu bakanlar. Yani, bayılan çok fazla insan oluyordu. Öyle, yani insanlar herhangi bir insan gibi zannediyorlar Peygamber (s.a.v.)’i, öyle değil. Muazzam bir heybet vardı, yani bayılanlar var, konuşamayacak hale geliyorlardı, dili tutuluyor, konuşamıyor. Hiçbir şey yaptığı yok Peygamberimiz (s.a.v.)’in, şakacı da üstelik Peygamberimiz (s.a.v.), hoş sohbet. Diyor, “selamün aleyküm” diyor, adam “aleyküm selam” diyemiyor. Bayılıyor, şak diye aşağıya düşüyor yani, o kadar. Hatta Hıristiyanlar da mesela, geliyorlardı, heyet olarak geliyorlardı, Peygamberimiz (s.a.v.)’e bakıyorlar, normalde soru sorabilir, Peygamber mi, değil mi anlamaları için. Yani, haklarıdır, sorarlar. Bakıyor, “bu Peygamber” diyor, “belli” diyor. Yani, “ben soru sormayacağım” diyor, hiçbir şey demiyor, “yüzünden belli” diyor, “Peygamber olduğu” diyor. Öyle bir nur, öyle bir efendilik, öyle bir dürüst bir ifade, öyle bir derinlik var ki. Yani, normal aklı başında bir insanın ikinci bir ihtimal düşünmesi için deli olması lazım, mümkün değil. Bakar bakmaz anlıyorlar. Münafıklar Peygamberimiz (s.a.v.)’i kıskanıyorlar, hanımlarına bu sefer iftira atmaya başladılar.
Hz. Ayşe annemize, diğer annelerimize, ki Kuran’da da geçer. Daha hala hızını alamamışlardır. Bakarsınız eserlerde görürsünüz, Hz. Ayşe’ye hala iftira atmaya kalkarlar annemize. Kuran’la Allah garanti verdiği halde, bakın, ahlaksızlıklarına bakın, Kuran’da Allah garanti veriyor, buna rağmen, Müslümanım diyen adamlar bile terbiyesizlik yapıyorlar, ahlaksızlık yapıyorlar, daha hala iftira atmaya kalkıyorlar. Allah garanti veriyor artık, değil mi? Orada, Peygamberimiz (s.a.v.)’in mutluluğunu, ona duyulan sevgiyi ve aşkı hazmedememe vardır. Hatta, ehl-i kitap bu konularda çok katılardır. Münafıklarda bu özellik vardır yani. Özellikle aşktan, sevgiden, cinsellikten nefret eder münafıklar. Yani, onu bir suç olarak görür. Mesela Cennette de cinselliğin olmasını çok aşağılayıcı görüyorlar, haşa. Yani, çıkıyorlar, en aşağılık üsluplarla, onlara yakışan bir üslupla Allah’ın verdiği bu nimeti aşağılık bir üslupla telin ediyorlar, çok adice bir üslupla. Bak, Allah bunu bir nimet olarak söylüyor, diyor ki Allah, mesela “göğüsleri yeni tomurcuklanmış” diyor, Kuran ayeti, değil mi? “Saklı yumurta gibidirler” diyor Allah, “sadece bütün dikkatlerini eşlerine vermiş huril-iyn” diyor Allah, “iri, güzel gözlü ve eşlerine tutkuyla bağlı” diyor, tutkudan bahsediyor Allah. Ve tutkudan derin zevk alacaklarını söylüyor Kuran’da.
“Ve onlar çadırlar içerisindedirler”, üstleri kapalı ve “yüksek döşeklerdedirler” diyor. Acayip rahatsız ediyor münafıkları bu. Yani, cennetteki müminlerin kavuşacağı nimetten de rahatsızlar. Ve bir kere kafaya koymuş onu, yani cinselliğin adi bir şey olduğunu, insanları sevmenin, mesela kadını sevmenin adi bir şey olduğuna inanmış. Bu, bütün sapkın dinlerde vardır. Yani, Budistlerde de vardır, böyle sapkın inançların hepsini bak inceleyin, hepsinde bir kadın düşmanlığı vardır. Hatta, adam ölüyor, karısını da yakıyorlar beraber. Adam öldüğünde cayır cayır yakarlar kadını, sapkın bir inançtır. Bu, kadına güvenmeme ve kadın nefretinden kaynaklanır. Kuran’da da bunun tam tersi anlatılır. Hatta, Müslümanlar özgür eşlerinle beraber oluyorlardı yani, özgürce. Bunu, münafıklar bundan da rahatsız oldular. Onun üzerine ayet indi: “Kadınlar sizin tarlanızdır, istediğiniz gibi varın”, yani istediğiniz gibi özgür onlara karşı yaklaşabilirsiniz gibisinden, anlaşıldı mı? Acayip rahatsız oluyorlardı bundan. Halbuki orada bir hayvani içgüdü değil bu, aşktan kaynaklanan. Bir insan mesela, bir şeye sarılmak istediğinde bu şehvet midir? Mesela kediye sarılıp bağrına basıyorsun, şehvetten dolayı mı bağrına basıyorsun? Allah aşkındandır o. Ama ayrıca, şehvet gücü de verilmiştir insana, ilave olarak verilmiştir. Ama saf şehvet değildir bu, bu Allah aşkıdır. Yani, sarılmak ve bağrına basmak, öpmesi, koklaması sevgidir. Allah aşkından kaynaklanır.
Mesela insan, 3 yaşında çocuğu oluyor, değil mi? Bağrına sıkı sıkı basıyor, kokluyor, öpüyor, bu ne bu? Allah aşkıdır bu. Ama eşinde, helalinde de ekstradan Allah şehvet nasip eder. Ama şehvet orada zannedildiği gibi hakim güç değildir. Yani, münafıkların aptalca inancıdır o. Yani, ufak bir bölümüdür, yani ilave bir bölümüdür o. Asıl olan Allah aşkıdır. Tek başına şehvetin hiçbir gücü yoktur, hiçbir şey yapamazsın. Yani tam anlamıyla kuru kavruk olur, hiçbir şey olmaz. Saf şehvetle hiçbir şey olmaz. Yani, ne sevgi duyabilirsin, ne sarılma isteği olur, hiçbir şey yapamazsın. Zannedildiği gibi değildir şehvet. Allah onlara onu bela olarak vermiştir. Onun için münafıklar çok muzdariptirler, yani, bayağı hastadırlar. Onun için sapıtırlar. Mesela bak, Hz. İbrahim (a.s.) döneminde, biliyorsun o sapıkların konumunu, bir sebebi de budur. Asrımızdaki de, sapıkların bu hallere düşmesinin sebebi budur. Yani, saf şehvetle çıkınca Allah belasını verir. Ama Allah aşkıyla çıktığında, Allah nimet verir ve güzellik verir. Bunu ayırt edemedikleri için, saf şehvet gözüyle sürekli Peygamberimiz (s.a.v.)’i eleştiriyorlar, yani aptalca ve akılsızca. Oradaki Allah aşkının farkında değiller. Mesela cennetteki bütün hayat hep Allah aşkı üstüne kurulu. Cennet evlerine aşk duyuyorsun, cennet çocuklarına aşk duyuyorsun, cennet bahçelerine aşk duyuyorsun, cennet çiçekleri var, cennet müziği var, cennet kokusu var, yani aşk her yerini sarmış.
Cennet hurilerine de, vildanlar var, küçük çocuklar, ufak, bağrına basıyorsun, değil mi? Öpüp kokluyor, küçük 2-3 yaşında vildanlar var küçük, cennette koşuşturuyorlar. Bu nedir? Bu Allah aşkı değil mi bu? Değil mi? Ama helaline karşı ekstradan şehvet vardır. Ama diyorum yani, onun payı küçüktür. Zannedildiği gibi değildir, o ilave bir duygudur. Bütün olayı, yani ruhtaki o coşkuyu meydana getiren Allah aşkıdır. Bak, ayette diyor Allah: “Gözlerini eşlerine tutkuyla dikmiş” diyor ve “yalnız onlara” diyor. Bakın, yani aitlik çok etkileyicidir. Mesela bir kadın herkese aitse etkilemez insanı, herkese aitse. Mesela kadın öyle, mesela eşinin fahişe olmasını istemez, değil mi? Mesela kadınlar fahişe erkekten tiksinirler. Jigolo tarzı tiplerden, değil mi? Mesela müthiş iğrenirler, çok aşağılık görürler, elinde değildir yani. Mümin erkek de fahişeden tiksinir, elinde değildir, yani herkese aittir, yani o derinliği bulamaz. Kuran’da yasaklanmasının nedenlerinden bir tanesi de odur. Mesela Allah onun için diyor ayette, “sadece gözlerini eşlerine dikmiş” diyor, “eşlerine dikmiş”, bak devam ediyor, “ve tutkuyla” diyor Allah, “tutkuyla”. Tutku denen bir şey vardır. Mesela münafık tutkuyu bilmez, aşkı bilmez, kavrayamaz yani ne olduğunu anlayamaz. Onun için onu saf şehvet olarak anlar. O yüzden de Peygamberimiz (s.a.v.)’i sürekli suçluyorlar, Hz. Hasan’ı, Hüseyin’i, Hz. Ali’yi hep suçlamışlardır. Ve Kuran’da da sürekli cevap verilmiştir onlara, yani çok fazla ayetle cevap verilmiştir.
Sayın Adnan Oktar'ın 2 Ekim 2010 tarihli röportajından Ali İmran Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Ali İmran Suresi, 118. “Onlar size kötülük ve zarar vermeye çalışıyor, size zorlu bir sıkıntı verecek şeyden hoşlanırlar” Bak, “Onlar size kötülük ve zarar vermeye çalışıyor,” diyor Cenab-ı Allah. Yani ne tür zarar verebilir? Mesela gidip ihbarda bulunur, yalan şahitlik yapar, oyun oynar, gider Müslümanların arasında fitne karıştırır. Müslümanlara ayrı ayrı iftira tarzında bilgiler verir. Müslümanların Müslümanlarla bağlantısını kesmeye çalışır, ama her türlü zarar bu tabii. Yani maddi, manevi her türlü zararı vermeye çalışır. “Size zorlu bir sıkıntı verecek şeyden hoşlanırlar” Mesela Müslümanların tutuklanması, hapse atılması, cefa görmeleri, şehit edilmeleri, hepsi. “Buğz (ve düşmanlıkları) ağızlarından dışa vurmuştur,” diyor Allah. Yani adam kendini tutamıyor.
“Dışa vurmuştur, sinelerinin gizli tuttukları ise, daha büyüktür” diyor Allah. Yani içindeki volkanlar gibi çok şiddetli bir kin. Ama dışarıdan tabii nezaketli bir üslup kullanıyor, münafık buna çok dikkat eder. Çünkü öbür türlü yakalanır. Hem din üslubuyla, dinle Kuran’a uygun gibi görünen, hadise uygun gibi konuşması gerekiyor, hem de kendince kısmen nezaketli gibi konuşması gerekiyor. Münafık buna dikkat eder. Ama zaman zaman da sapıtır, onun için bak diyor ki; “sinelerinin gizli tuttukları ise, daha büyüktür” Ama “size sıkıntı verecek şeyden hoşlanırlar. Buğz (ve düşmanlıkları) ağızlarından dışa vurmuştur,” taşıyor artık. Taştığı için kontrol edemiyorlar, dışa vurmuştur. “Sinelerinin gizli tuttukları ise, daha büyüktür” Yani kahredici bir kin ve nefret içindedirler diyor Allah. “Size ayetlerimizi açıkladık; belki akıl erdirirsiniz” diyor Allah. Yani düşünün diyor Allah. Al-i İmran Suresi, 118.
Sayın Adnan Oktar'ın 2 Aralık 2011 tarihli röportajından Al-i İmran Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: “Ey iman edenler, sizden olmayanları sırdaş edinmeyin. Onlar size kötülük ve zarar vermeye çalışıyor” diyor Allah. Münafıkların sırdaş edinilmesi çok tehlikelidir. Çünkü o sırrı küfürle paylaşırlar, münafıklarla paylaşırlar. “Size kötülük ve zarar vermeye çalışıyorlar.” Nasıl kötülük yapacak? İşte ihbarda bulunacak, adilik yapacak, hakaret edecek, oyun oynayacak, Müslümanların sırlarını kendince açıklayacak. Sır derken, mesela Müslümanlara yapılacak bir saldırının teknik bilgisini, teknik altyapısını oluşturuyor münafıklar. “Size zorlu bir sıkıntı verecek şeyden hoşlanırlar.” Hafif bir sıkıntı değil, “zorlu bir sıkıntı vermek isterler” diyor. Acı vermek. “Buğz (ve düşmanlıkları) ağızlarından dışa vurmuştur.” Buğzdan ve düşmanlıktan artık kendilerini, kendi içlerini yemeğe başlıyorlar. Ama bir süre sonra dayanamıyor, bunu artık dışa vuruyor, söylüyor. Alenen, açıkça söyler hale geliyor. “Sinelerinin gizli tuttukları ise, daha büyüktür.” Dışa vurdukları kısım birse, içinde sakladıkları kısım bin oluyor. Yani müthiş bir nefret barındırıyorlar. “Size ayetlerimizi açıkladık; belki akıl erdirirsiniz.” diyor Allah, Al-i İmran Suresi,118’de.
Sayın Adnan Oktar'ın 23 Ocak 2016 tarihli sohbetinden münafıklarla ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Tartışmacı ve saldırgan olur münafıklar. Zuhruf Suresi, 58’de; “Hayır, onlar 'tartışmacı ve düşman' bir kavimdir.” Diyor, Allah. Yani nefret dolu ama sürekli tartışma ister. Mesela daha selamun aleykum desen, hemen onun felsefesine girer. Mesela otur, sıradan bir şey söyle. Mesela farz edelim bu teşbihin taşı dersin, gerçek taş. “Yok” der, o. “Gerçek taş değil o suni imal edildi der. İlla pislik yapsın. Yani tartışma münafığın vazgeçilmeyecek vasfı. Her şeye muhalefet eder. O ruhundaki asilik ve şeytanlık ruhundan dolayı, isyan ruhundan dolayı o manyaklığı bir türlü bırakmaz. Onun için Allah onların tartışmacı ve düşman bir topluluk olduğunu Zuhruf Suresi, 58’de belirtiyor. Hastadır. Pislik yapmadan, tartışmadan, laf sokmadan, kepazelik yapmadan duramaz.
Yine münafıklarla ilgili olarak Cenab-ı Allah, Ahzab Suresi, 19’da; “…hayra karşı oldukça düşkünlük göstererek” Yani mala, mülke, süs eşyalarına, çıkara, yiyeceğe. “düşkünlük göstererek sizi keskin dilleriyle (eleştirip inciterek) karşılarlar.” Yani bana niye şu alınmadı, niye bu alınmadı? Bak diyor ki; “hayra karşı oldukça düşkünlük göstererek” Bu ne? Mala, mülke, çıkara. “düşkünlük göstererek sizi keskin dilleriyle (eleştirip inciterek) karşılarlar.” Benim niye malım yok? Mesela, benim niye şuyum yok, niye buyum yok? Olsa bile, niye şöyle olmadı, niye böyle olmadı? Yok rengi tutmadı, yok şekli, biçimi tutmadı. Yani bu pisliği mutlaka yaparlar diyor Allah. “keskin dilleriyle (eleştirip inciterek) karşılarlar. İşte onlar iman etmemişlerdir;” diyor, Allah. “böylece Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır.” Yapıyorlar, Müslümanlara bayağı bir şey yapıyorlar. Ama Allah boşa çıkaracağım diyor. “Bu Allah'a göre pek kolaydır.” diyor, Cenab-ı Allah.
“Onlar size kötülük ve zarar vermeye çalışıyor,” diyor, Cenab-ı Allah. “size zorlu bir sıkıntı verecek şeyden hoşlanırlar.” Pislik yapmak. Mesela Müslüman’ı huzursuz edecek bir tartışma ortamı meydana getirmek. Bir laf sokmak. “Onlar için bu çok kolaydır” diyor, Allah. “Buğz (ve düşmanlıkları) ağızlarından dışa vurmuştur, sinelerinin gizli tuttukları ise, daha büyüktür. Size ayetlerimizi açıkladık; belki akıl erdirirsiniz.” (Al-i İmranSuresi, 118) İşte buna ihtiyaç var. Münafık olmasa, münafık olmazsa da imtihan olamazsın. Kafir olmazsa da imtihan olamazsın. Ağızlarından taşmıştır derken; zapt edemiyorlar kendilerini. Ahlaksızlıklarını sürekli vurguluyorlar. Nereye dönse pislik yapar münafık. Münafığı tanımak istersen, huzursuzluğundan, adiliğinden, çirkefliğinden, büyüklük iddiasından, en kaliteli olan en büyük insan olma iddiasından ve sürekli yalancılığından, ağlayarak, yerlere yatarak kepazelik çıkartmasından, ayım bayım olmasından, haysiyetsizliğinden, yüzündeki ifadeden, bozuk konuşmalarından…
Deminden beri ayetlere dayalı olarak anlattığım konuya özet olarak söylüyorum. Rahatça münafık anlaşılır. Münafık anlaşıldıktan sonra münafığın zararsız hale getirilmesi için münafıkla mücadele de Kuran’ın üslubunun kullanılması gerekiyor, akılcı hareket edilmesi. Çünkü ben Müslüman’ım dediği için, Müslüman ondan teberri edemiyor, kaçınamıyor. Ama zararsız hale getirebilir. Çünkü münafığın o zaman iddiası şu olur: “Ben Müslüman’ım. Sen de benimle görüşmüyorsun. Harama giriyorsun” der. Halbuki pislik zaten onun asıl istediği Müslümanlardan ayrılıp, Müslümanlara saldırmaktır. Münafıkta sürekli bir ayrılma özlemi vardır. Gece gündüz ruhunda vardır. Diyor ya ayette, bir yer bulsa, bir mağara bulsa, sığınacak bir yer bulsa, sürekli bilinçaltında bu istek oluyor. Münafığın kesintisiz ruhundaki taleptir bu. “Sığınacak bir yer olsa da, gitse ve haberlerinizi uzaktan alsa ve size karşı mücadele etse. İsteği budur” diyor münafığın. Ama sığınacak bir yer bulamadığı için Müslümanların yanında kalıp, pisliğine devam ediyor. Sığınacak yer bulduğunda hemen adiliğe başlıyor. Hemen pisliğe başlıyor.
Münafığın güzel ahlak göstermesi düşünülemiyor da ahlaksızlık yapmadığında şaşırtıcı olur. Ahlaksızlık yapmaması hayret verici oluyor münafığın. Yoksa mutlaka ahlaksızlık yapar, hastalıktır onda o.
Tevbe Suresi 56'da onların korkak olduğunu söylüyor Allah. “Gerçekten sizden olduklarına dair Allah adına yemin ederler.” Müslüman görünüyor. Çok yüzsüzdür. Münafık olduğu halde Müslüman gibi gösterir. “Oysa onlar sizden değildirler. Ancak onlar ödleri kopan bir topluluktur.” (Tevbe Suresi, 56) Sizinle alakası yok, Müslümanlıkla da alakası yoktur onların diyor Allah.
Sayın Adnan Oktar'ın 7 Mart 2016 tarihli sohbetinden Al-i İmran Suresi ile ilgili ayet açıklamaları.
ADNAN OKTAR: Münafık ruh hastası oluyor. Bir nevi akıl hastalığı içinde oluyor ama tarif edilecek gibi değil o. İç dünyası cehennem gibi kaynıyor. Dışarıya sadece o mat veyahut endişeli o deli bakışları kalıyor, o deli suratı kalıyor. Onun için de o kirli bedeninin içi vıcık vıcık pislik, rezillik, kepazelik, ahlaksızlık, lanetlik dolu oluyor. Gözünden kısmen o görülüyor. Ruhunun içini o kadar pislikle doldurması münafıkların, hayret edecek bir şey, bir mucize.
BERİL KONCAGÜL: Allah, sözlerinin de rahatsız edici olduğunu söylüyor. Ama “içinde besledikleri çok daha büyüktür” diyor.
ADNAN OKTAR: Sözleri evet ama Peygamber (s.a.v.)’den çekindikleri için tabii temkinli konuşuyorlar yine. Ayrıldıklarında çok itleşiyorlar, saldırganlaşıyorlar. O zaman o sivri dilleri tam ortaya çıkmış oluyor. Allah diyor ki; “Öfkeleri dillerinden taşmaktadır. Ama içlerinde olan çok daha şiddetlidir” diyor Allah. Konuşurken zaten onlar zırvalıyor. Pislik ağzından sıçrıyor sürekli böyle pislik. Ama asıl kaynayan o pislikten sıçrantılar. Asıl içi kaynıyor münafığın, çok şiddetli kaynıyor. O kadarını söyleyebiliyor.
BEYZA BAYRAKTAR: Ayette; “Size olan kin ve öfkelerinden parmak uçlarını ısırırlar” diye geçiyor.
ADNAN OKTAR: Evet. Münafık bir şey yapamamanın çaresizliği içinde oluyor. Bir pislik yapamamak, adilik yapamamak. Çünkü münafık her yolu dener. Her türlü iftirayı atar, oyunu yapar. Ama aptal olduğu için hep sürekli kafasını duvarlara çarpar. Bir oraya çarpar, bir oraya çarpar. Bir türlü beceremez. Netice alamaz münafık. Ayrılınca yine adilik yapmaya kalkar. Aptal olduğu için yine beceremez. Bir şey yapamamanın ıstırabı münafığı delirtir. Ömrü o azap ve o kaynama içinde geçer. Ve o haldeyken Allah canını alıyor, bir aşamasındayken. Oradan doğrudan cehenneme geçiyor. Cehennemde Allah sorgulamıyor. Çünkü zırvaya açık olduğu için. O gayya kuyusu denilen cehennemin bölümü var. Sürekli orada düşüyor. Bir derinlik o, cehennem derinliği o. Düşüyor da düşüyor, düşüyor da düşüyor. En dibine kadar gidiyor.