Ali İmran Suresi, 118-119 Ayetlerinin Tefsiri

(Münafıkların Müslümanlara düşmanlığı)

 

Ey iman edenler, sizden olmayanları sırdaş edinmeyin. Onlar size kötülük ve zarar vermeye çalışıyor, size zorlu bir sıkıntı verecek şeyden hoşlanırlar. Buğz (ve düşmanlıkları) ağızlarından dışa vurmuştur, sinelerinin gizli tuttukları ise, daha büyüktür. Size ayetlerimizi açıkladık; belki akıl erdirirsiniz. (Al-i İmran Suresi, 118)

Münafık çok kahpedir. Müslümanların sırrını alır, küfre verir. Müslümanların başını belaya sokmak ister. Kötülük nedir? Müslümanların gücünü heyecanını kırmaya çalışır, aleyhlerinde propaganda yapar, manen kendince zarar vermeye çalışır. Hatta maddi kötülük de yapmak ister. İftira atar, hakaret eder, hatta öldürmeyi hedefler. Nefreti ifade eden herşeydir zarar verme isteği. Müslümanların tutuklanması, hapsedilmesi, hakaret edilmesi, haklarında dedikodu yayılması, tebliğ güçlerinin kırılması. Öfklerini mutlaka ifade eder münafıklar. Öfkeden dolayı ya konuşarak ya yazılı olarak bir şekilde o kinini ifade eder. Müslüman mutlaka münafıkla karşılaşır, sevap alması için karşılaşması gerekir. Müslümanın manevi yükselişi için gıda olur münafık. Münafık Müslümanı eleştiriyor, ama nezaketli gibi gösteriyor, tevazu görünümünde, bu onun postudur, tevazu postuna bürnür ama çok azgın ve saldırgandır. Doğrudan cinayet eğilimi vardır. Allah ayetlerimizi açıkladık diyor, münafıığn ve küfrün vasıflarını gösteriyorum iyi düüşnürseniz tam kavrarsınız demektir.

Sizler, işte böylesiniz; onları seversiniz, oysa onlar sizi sevmezler. Siz Kitab’ın tümüne inanırsınız, onlar sizinle karşılaştıklarında “inandık” derler, kendi başlarına kaldıklarında ise, size olan kin ve öfkelerinden dolayı parmak uçlarını ısırırlar. De ki: “Kin ve öfkenizle ölün.” Şüphesiz Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilendir. (Al-i İmran Suresi, 119)

Müslümanlara duydukları haset ve kıskançlıktan hissettikleri sinir, ızdırap parmak uçlarına kadar vuruyor, o acıyı gidermek için parmaklarını ısırıyorlar. Fiziki acı meydana geliyor öfkelerinden dolayı.

İyilik nedir, münafıkların kıskandığı; Müslümanların birbirlerine bağlılıklarının artması, İttihadı İslam'ın gelişmesi, Türk İslam Birliği'nin gelişmesi, her türlü zenginlik, bereket, bolluk onları tasalandırır. Müslümanların kadın sevgisi de kızdırıyor. Allah Kuran'da nezaketle söylüyor, kadın sevgisine kızdıklarını. “O Peygambere ne oluyor ki, yiyor içiyor, pazarlarda geziyor” diyorlar. Allah nezaketle söylüyor. Onlara göre dünyadan el etek çekmemesi, helal olarak hanımlarıyla beraber olmaması gerekir. Allah onları kızdırmak, öfkelendirmek için mutadın üstünde bir hak tanıyor Peygamberimiz (sav)'e ve Müslüman kadınları da teşvik ediyor. Uzun bir liste veriyor, halanın kızları, amcalarının kızları ve kendilerini hibe eden kadınlar diye. Hibe ediyor kadınlar kendilerini Peygamberimiz (sav)'e. “ister al ister alma ben seninim” diyor. Münafıklar çok kıskanıyor bunu. Buradaki aşk, Allah aşkı, derin bir aşk. Peygamberimiz (sav)'in Allah'ın tecellisi olarak kadından aldığı zevki kavrayamıyor münafık. Münafık için insan sevgisi yok, kadın sevgisi yok, çocuk sevgisi yok, hayvan sevgisi yok, çiçek sevgisi yok. Çiçeğe bakıyor, otun kilosu kaça diyor? Kadınlar Allah aşkından, tutkudan kendilerini hibe ediyorlar. Sevgisine doyamadıkları için. Allah Peygamberimiz (sav)'de müthiş tecelli ediyordu.

 


Ali İmran Suresi, 118-120 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 19 Eylül 2010 tarihli röportajından Ali İmran Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: 3. Surenin, 118. ayetinde, bak diyor ki Cenab-ı Allah: “Ey iman edenler, sizden olmayanı sırdaş edinmeyin”. Münafık çok kahpedir, Müslümanların sırrını alır, gider küfre verir, onların başını belaya sokmak ister, muhbirlik yapar, ihbarda bulunur, her türlü ahlaksızlığı yapar. Kuran ona dikkat çekiyor, bak, “sizden olmayanı sırdaş edinmeyin. Onlar size kötülük ve zarar vermeye çalışıyorlar”, yani kötülük nedir? Topluluklarını dağıtmaya çalışırlar, Müslümanların gücünü kırmaya çalışırlar, heyecanını kırmaya çalışır, şevkini kırmaya çalışır, aleyhlerinde propaganda yapar, yani manen, kendince zarar verecek bir faaliyet içerisinde olur. Bak: “Onlar size kötülük ve zarar vermeye çalışıyor”, hatta kötülük derken, maddi kötülük de yapmak ister. Yani, mesela, öldürmek, yaralamak, saldırganlık, iftira, aklına gelen her şey, yani nefretini ifade eden her şey. “Size zorlu bir sıkıntı verecek şeyden hoşlanırlar” diyor. Zorlu bir sıkıntı nedir? Müslümanların mesela tutuklanması, hapsedilmesi, hakaret görmeleri, onlara saldırılması, haklarında dedikodu olması, veyahut Müslümanların gücünün kırılması, tebliğ güçlerinin kırılması, dini yayamayacak hale gelmeleri.

Bak, Allah ne diyor? “Size zorlu bir sıkıntı verecek şeyden hoşlanırlar. Buğz (ve düşmanlıkları) ağızlarından dışa vurmuştur” yani, öfkeden müthiş bir buğz var, düşmandırlar. O öfkeden dolayı, ya konuşarak, ya yazılı olarak, ya bir şekilde mutlaka o kinini ifade eder. Bak ayet diyor ki: “Buğz (ve düşmanlıkları) ağızlarından dışa vurmuştur”. Şimdi Müslüman, mutlaka münafıkla karşılaşacağı anlaşılıyor. Yani, olmasa da Allah münafığı yaratır. Ve Müslümanın mutlaka bunla karşılaşması gerekiyor sevap alması için. Bak: “Buğz (ve düşmanlıkları) ağızlarından dışa vurmuştur”. Müslümanın manevi yükselişi için bir gıdadır bu, mutlaka olacak, onun buğzunu görecek Müslüman, onun nefretini görecek. Ve dışa vurmuştur, gizlemiyorlar. “Sinelerinin gizli tuttukları ise, daha büyüktür” diyor. Yani, mesela, eleştiriyor ama, mesela nezaket çerçevesi içinde gibi yapmaya çalışıyor, tevazu görünümünde ki bu onun postudur. Yani öyle bir posta bürünür, tevazu postuna bürünür. Ama çok azgın ve saldırgandır. Bak: “Sinelerinin gizli tuttukları ise, daha büyüktür”, bunda da doğrudan cinayet eğilimi vardır. Yani, münafığın özelliğidir bu, kan dökücüdür.

OKTAR BABUNA: Evet Hocam, Habil’le Kabil’i örnek vermiştiniz.

ADNAN OKTAR: Evet, Habil Kabil kıssası, evet. Bak diyor ki Allah: “Size ayetlerimizi açıkladık; belki akıl erdirirsiniz”. Yani burada, “münafığın ve küfrün vasıflarını gösteriyorum” diyor Cenab-ı Allah, “iyi düşünürseniz, onları tam kavrarsınız” diyor Cenab-ı Allah. Bak, 3. Surenin, 119. ayetinde, “onlar sizinle karşılaştıklarında “inandık” derler” yani “ben zaten takvayım” diyor, “muttakiyim, yani Allah’tan korkuyorum, Allah için yaşıyorum ben” diyor. “Kendi başlarına kaldıklarında ise”, yani münafıklar zaten yalnızdırlar. Hep Bediüzzaman da buna dikkat çekmiştir, yalnızlığına. “Kendi başlarına kaldıklarında ise”, yani, yahut birkaç kişi, kendi kafalarında olan, “size olan kin ve öfkelerinden dolayı parmak uçlarını ısırırlar”. Yani, akıl almaz bir öfke ve kin içindedir. Allah onlarda da onu yaratıyor. Artık parmak ucunu ısırıyor. Yani, sinir, ızdırap parmaklarına kadar vuruyor, parmak uçlarına kadar vuruyor. O acıyı gidermek için, yani fiziki acıyı gidermek için, parmağının ucunu ısırıyor artık. Anlaşıldı mı? Yani, hani vardır ya böyle tipler vardır böyle, sürekli parmaklarını sıkar heyecan anında. Onlarda da fiziki ızdırap meydana geliyor. Yani, Müslümanlara olan kin ve öfkelerinden dolayı parmak uçlarını ısırırlar.

“De ki” diyor Cenab-ı Allah, “Kin ve öfkenizle ölün”. “Şüphesiz Allah, sinelerin özünde saklı olanı bilendir” Yani, onlar zaten o öfkeyle, bir çeşit hastalıklara yakalanıyorlar, kin ve nefretin etkisiyle bünyeleri çöküyor, yahut sebepsiz, onun sonucunda gerçekten bir ölüm meydana geliyor, ölüyorlar. Allah hayatlarını kısa tutuyor. Yahut uzun da tutsa, mutlaka onun sonucunda bir ölüm meydana geliyor. Bak: “Kin ve öfkenizle ölün” diyor Allah, “şüphesiz Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilendir” Yani, Allah öldürüyor, Müslüman karışmıyor. Bu kin ve öfkenin nedeni, parmak uçlarını, bak diyor ki: “Kendi başlarına kaldıklarında ise parmak uçlarını ısırırlar, sinelerinin gizli tuttukları kin daha büyüktür” diyor Allah, öfke daha, bunun nedenini açıklıyor ayette Cenab-ı Allah 3. Surenin 120. ayetinde: “Size bir iyilik dokununca tasalanırlar”, sağlık, sıhhat, zindelik, tebliğ gücü, İslam ahlakının yayılması, Müslümanların birbirine olan bağlılıklarının artması, Türk İslam Birliği’nin gelişmesi, İttihad-ı İslam’ın gelişmesi, Müslümanlara gelen her türlü zenginlik, bereket, bolluk, onların gücü, iktidarı, neşesi, hepsi.

Bak: “Size bir iyilik dokununca tasalanırlar”. Müslümanların kadınlara olan sevgisinden de çok ızdırap duyuyor münafıklar. Mesela Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e müthiş kin duyuyorlardı. Allah nezaketen öyle söylüyor, diyor ki bak: “Ne oluyor ki bu elçiye” diyor, “yiyor, içiyor, çarşılarda geziyor?” diyor. Aslında onların dedikleri: “Nasıl bir elçi ki” diyorlar, “kadınlarla da beraber oluyor” diyor. Çünkü onlara göre hiç olmaması gerekir, dünyadan el etek çekmesi gerekir. Çünkü, bir münafığın kafasına göre, o olağanüstü bir insan olduğuna göre, değil mi? Gülmemesi, neşelenmemesi, helal olarak hanımlarla beraber olmaması gerekir. Allah da onları öfkelendirmek için, daha da öfkelensinler diye, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e mutadın, normalin üstünde, yeni bir evleneceği liste veriyor Cenab-ı Allah. Diyor ki: “Teyzenin kızlarını, halanın kızlarını, dayının kızlarını” diyor ve ilaveten, “ve kendini hibe eden kadınları” diyor. Yani Allah Müslüman kadınları da ayrıca o konuda teşvik ediyor. Yani, kadın diyor ki: “Ben seninim” diyor Peygamber (s.a.v.)’e, hibe ediyor, ona ait oluyor. “İster al, ister alma” diyor, “ben seninim” diyor. Uzun bir liste veriyor Cenab-ı Allah, o işte parmaklarını ısırıyor münafıklar o zaman, yani acayip öfkeleniyorlar. Münafıklar genellikle kadın düşmanıdırlar.

Yani, sapıklığa çok yatkındırlar. Onlar birbirlerinledir münafıklar, yani öyle şeyleri vardır. Yani, şimdi detaylandırmayayım da, sapıktırlar. Yani kadından hoşlanmazlar münafıklar. Yani onlar birbirine hayrandırlar, değişiktir onların hepsi. Mesela, Hz. Hasan’a, Hüseyin’e karşı öfkelerinin nedeni o. Hz. Hasan, Hüseyin de öyle, 300’e yakın hanım kendini hibe etti Hz. Hasan’a, “seninim” dedi. Aşıklar hepsi, çok seviyorlar, “yanında olmak istiyoruz” diyorlar. Yani, “ayrı duramıyoruz” diyorlar, “illa ki seni göreceğiz”. Çünkü akıl almaz güzeldi Hz. Hasan ve ahlakı, terbiyesi, her şeyi çok mükemmeldi, aşık oldular kadınlar. Ve hepsi kendilerini hibe ediyorlar, 300’ün üzerinde. Acayip ızdırap verdi münafıklara, acayip bunaldılar. Münafıklarla, tabii muhatap olmuyor kadınlar, yani doğal olarak bir nefret duyuyor onlara karşı. Ve mümine karşı da doğal bir muhabbet duydukları için acayip ağırlarına gidiyordu, inşaAllah. Bu konu geniş, uzun da, ben bu kadarını şey yapayım, inşaAllah.

OKTAR BABUNA: Hz. Süleyman (a.s.)’ı da örnek vermiştiniz Hocam.

ADNAN OKTAR: Tabii, münafıklar kudurdular. 300 hanımı, 700 tane de cariyesi vardı. Onlar da kendini hibe ediyorlar, maşaAllah, maşaAllah. Aşk buradaki yani, aşk Allah aşkı. Yani, onlar zannediyor ki, sadece cinsel ilişki zannediyor. Aşk ayrı bir şeydir, derin bir aşk. Mesela, münafığa söyledin mi bunu, sırf cinsel ilişki olarak görüyor, “ya” diyor, “bir kadın sana bol bol yeter” diyor. Onlara bir kadın da fazla yani. Yüz kere fazla, bin kere fazla, zaten öyle bir şeyi yok adamın. Onun için anlayamıyorlar, yani oradaki Allah’ın tecellisi olarak kadından aldığı zevki Peygamberimiz (s.a.v.)’in, kavrayamıyor. Onu saf cinsellik olarak alıyor. Çünkü münafık için insan sevgisi diye bir şey yok ki, kadın sevgisi de yok, çocuk sevgisi de yok, hayvan sevgisi de yok, çiçek sevgisi de yok. Anlamaz münafık, çiçeğe baktı mı, “otun kilosu kaça?” der, onu satmaya çalışır, o anlamdadır. Yani, onlar aşkı bilmez, yani tutkuyu bilmez. Halbuki evlenen kadınlar, aşktan, Allah aşkından meydana gelen tutkudan onlarla beraber olmak istiyorlar. Yoksa bir kadın mesela, 300 kadın evli, 700 tane de cariye var. Nedir buradaki amaç? Burada açıkça belli ki saf olarak Allah aşkı var. Yani, doyamadığı için, sevgisine doyamadığı için, değil mi? Anlaşılmayacak bir yönü yok bunun, inşaAllah.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e de Allah aşkıdır, çünkü Allah çok müthiş tecelli ediyordu Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’de. Kadın da o Peygamberimiz (s.a.v.)’e dokunmak istiyor, yakın olmak istiyor, gözlerine bakmak istiyor, sesini duymak istiyor, bu Allah aşkıdır. Onun için münafıklar acayip öfkeleniyordu. Allah da öfkelendikleri şeyi daha da fazla Peygamber (s.a.v.)’e nasip ediyordu. Yani, müthiş kızdırıyordu münafıkları. Özellikle kadınların kendini hibe etmesi, kudurttu. Çünkü Hz. Hasan’ın öyle bir mal varlığı yoktu, yani böyle cariye alacak gibi durumu yoktu. Kadınlar kendini hibe ediyorlardı, Allah rızası için, sevdikleri için. Ama Hz. Hasan da Hz. Yusuf (a.s.) gibiydi. Yani, nefes kesecek bir güzelliğe sahip, Hz. Yusuf (a.s.) da öyleydi biliyorsunuz. Tabii, yani kadınlar, bakan kadın, yani aşık olmaktan kendini alamıyor, yani iradesini kullansa da gücü yetmiyordu Hz. Yusuf (a.s.)’a. Mesela direnmek istiyor kadın, direnemiyor, gücü yetmiyor. Ve Kuran’da Cenab-ı Allah onu överek anlatıyor. Oradaki, Allah aşkından kaynaklanan tecellidir. Ama Hz. Yusuf (a.s.), yani bu güzelliğini, bu etkisini, etten kemikten almıyordu, Allah onda ahlakının derinliğinden dolayı bir cazibe olarak tecelli ediyordu, yani o tarif edilmez.

Mesela erkek vardır, yakışıklıdır, boyu posu, geniş omuzlu falan, ağız burun falan düzgün, köşeli hatları falan vardır. Ama “kof kütük gibidir” diyor Allah ayette. Yani kof, kof insan vardır, içi boş. Yani o garip bir şeydir. Mesela yakışıklıdır ama kadını etkilemez, kadın tarif edemez nedenini. Koftur yani, ona o elektriği vermez. Hatta halk arasında söylenir yani, değil mi? Evlenmek istediğinde, yahut evlendiğinde, helali olduğunda, o elektriği bulamadığını söyler. Yani diyor mesela, “çok yakışıklı” diyor. Yahut mesela kadınla evleniyor, fakat kadın kof. Yani bakıyor, bir et kitlesi yani. Hakikaten et var, yani klasik anlamda et hakikaten belirli yerlerde birikmiş. Ama kof ve etkilenmiyor. Etkilenme iman derinliğiyle olur, Allah aşkıyla olur. Öyle olunca da görüyorsunuz rezaleti. Yok işte bilmem ne macunu yiyor, yok şunu alıyorum, yok bunu ilaç alıyorum. Allah aşkını ilaç sağlamaz, tutkuyu ilaç sağlamaz. Tutku imanla olur, akılla olur, derinlikle olur, kültürle olur, değil mi? Sevgi anlayışıyla olur, fedakarlıkla, yiğitlikle olur, fedakarlıkla olur ve çok yüksek ahlakla olur. Mesela bir kadın çok güzel ahlaklıysa, insan onu seviyor. Ama ahlaksız bir kadın ne kadar güzel olursa olsun, insan soğuduğunda mümkün değil, gücü yetmiyor. Yani, beyni isyan eder, yapamaz, beyni felç olur. Yani kadın olağanüstü güzel olabilir, olağanüstü. Beynin yapacağı hiçbir şey yoktur. Yani, ahlaksızsa beyin onu kitler, yani adamı, insanı kilitler.

Kadında da böyledir, mesela erkek ne kadar yakışıklı olursa olsun, basit ve adiyse, yani karaktersizse kadının beyni kitlenir. Yani istediği kadar uğraş, ne yaparsan yap etkilenmez. Hatta onlar derler ki: “Büyü mü yaptı?” falan derler. Ne büyüsü? Sen kendin ahlaksızlık yapıyorsun, o da senden tiksiniyor, ne büyüsü? İki taraf da birinin ahlaksızlığından kaynaklanıyor olay. Büyüden müyüden kaynaklanmaz. Yok sabunun üstüne bilmem ne yazmışlar da, örümceğin kanadından bilmem ne yapmışlar falan, ipe sapa gelmez şeyler böyle, değil mi? Yok köpek kulağına işte bilmem ne, bunlar hikaye. Bunların hiçbir etkisi olmaz. Direk Allah aşkı ve imanı kaybetmeyle ilgilidir. Ya kadın kaybetmiştir, ya erkek kaybetmiştir, Allah sonlandırır, konu budur. Münafıklarda bu çok şiddetlidir. Yani kadın onlar için bir et parçasıdır. Bir mana veremez münafık. Onun için, müminlerin sevgisine de bir mana veremez. Mesela, Peygamberimiz (s.a.v.)’le ilgili eleştiren dinsizlerin, münafıkların sitelerine bakıyorum. Tek konu, Peygamberimiz (s.a.v.)’in kadınlara olan düşkünlüğü. Başka varsa bana söyleyin, başka konu yok. Bayağı bir koymuş demek ki, bayağı bir koymuş. Bakın her zaman söylüyorum, helal olsun benim dedeme, helal olsun. Allah aşkıyla, Allah aşkıyla yanan bir insandı ve onu seven annelerimiz de Allah aşkıyla yanıyorlardı, Allah aşkıyla evlendiler onunla.

18-19 yaşında, 60 yaşındaydı Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Allah aşkıyla kendilerini hibe ettiler, evlendiler. Ne oldu? Evlenmeseler ne kazanacaklardı? Kemikleri yok şu an insanların. Bak 1400 yıl geçti, ondan sonra bir nesil daha geçti, bir nesil daha geçti, onların da kemikleri yok, onların da yok, onların da yok, onların da yok. Yani ne olurdu? Mesela saraylarda yaşasalar ne olurdu? En ala arabalara binip gezseler ne olurdu? Sonunda bak toprak oluyorlar. Kaç nesil geçmiş üstünden, değil mi? En az 14 nesil, en az yani, değil mi? İnşaAllah. Bak: “Size bir iyilik dokununca tasalanırlar”, İşte Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’de de çok ızdırap çektiler. Hz. Hasan ve Hüseyin’in şehit edilmesinin nedeni budur, Allah’ın onlara verdiği nimettir, kadınların onlara gösterdiği sevgi ve muhabbettir, insanların onlara gösterdiği muhabbettir. Münafıklar böyle sansar gibi onları izliyorlardı. Var ya böyle, saray sansarları, saray casusları olur böyle filmlerde falan, böyle tin tin tin tin gezer böyle, kuru kavruk böyle tipler. Uzaktan böyle sansar yürüyüşü gibidir onların yürüyüşleri, böyle hoplaya hoplaya yürürler böyle. Uzaktan seyreder, sansar böyle kulağını diker, bakar, değil mi? Böyle kaya porsuğu gibi. O yüzden şehit edilmişlerdir, yani sebep budur. Onların neşesi, sevinci, güzel hayat yaşamaları. Mesela, Hz. Hasan, Hüseyin, ikisi de ipek giyiyorlardı, acayip münafıklara koydu, acayip ızdıraptı. Müthiş şık giyiniyorlardı Hz. Hasan, Hüseyin.

Ama yani öyle pek tarif edilecek gibi değil. Yani, olağanüstü güzeldiler, Peygamberimiz (s.a.v.)’e çok benziyorlardı. Yani, Peygamber Efendimiz (s.a.v.), mesela baktı mı, hipnotize oluyordu bakanlar. Yani, bayılan çok fazla insan oluyordu. Öyle, yani insanlar herhangi bir insan gibi zannediyorlar Peygamber (s.a.v.)’i, öyle değil. Muazzam bir heybet vardı, yani bayılanlar var, konuşamayacak hale geliyorlardı, dili tutuluyor, konuşamıyor. Hiçbir şey yaptığı yok Peygamberimiz (s.a.v.)’in, şakacı da üstelik Peygamberimiz (s.a.v.), hoş sohbet. Diyor, “selamün aleyküm” diyor, adam “aleyküm selam” diyemiyor. Bayılıyor, şak diye aşağıya düşüyor yani, o kadar. Hatta Hıristiyanlar da mesela, geliyorlardı, heyet olarak geliyorlardı, Peygamberimiz (s.a.v.)’e bakıyorlar, normalde soru sorabilir, Peygamber mi, değil mi anlamaları için. Yani, haklarıdır, sorarlar. Bakıyor, “bu Peygamber” diyor, “belli” diyor. Yani, “ben soru sormayacağım” diyor, hiçbir şey demiyor, “yüzünden belli” diyor, “Peygamber olduğu” diyor. Öyle bir nur, öyle bir efendilik, öyle bir dürüst bir ifade, öyle bir derinlik var ki. Yani, normal aklı başında bir insanın ikinci bir ihtimal düşünmesi için deli olması lazım, mümkün değil. Bakar bakmaz anlıyorlar. Münafıklar Peygamberimiz (s.a.v.)’i kıskanıyorlar, hanımlarına bu sefer iftira atmaya başladılar.

Hz. Ayşe annemize, diğer annelerimize, ki Kuran’da da geçer. Daha hala hızını alamamışlardır. Bakarsınız eserlerde görürsünüz, Hz. Ayşe’ye hala iftira atmaya kalkarlar annemize. Kuran’la Allah garanti verdiği halde, bakın, ahlaksızlıklarına bakın, Kuran’da Allah garanti veriyor, buna rağmen, Müslümanım diyen adamlar bile terbiyesizlik yapıyorlar, ahlaksızlık yapıyorlar, daha hala iftira atmaya kalkıyorlar. Allah garanti veriyor artık, değil mi? Orada, Peygamberimiz (s.a.v.)’in mutluluğunu, ona duyulan sevgiyi ve aşkı hazmedememe vardır. Hatta, ehl-i kitap bu konularda çok katılardır. Münafıklarda bu özellik vardır yani. Özellikle aşktan, sevgiden, cinsellikten nefret eder münafıklar. Yani, onu bir suç olarak görür. Mesela Cennette de cinselliğin olmasını çok aşağılayıcı görüyorlar, haşa. Yani, çıkıyorlar, en aşağılık üsluplarla, onlara yakışan bir üslupla Allah’ın verdiği bu nimeti aşağılık bir üslupla telin ediyorlar, çok adice bir üslupla. Bak, Allah bunu bir nimet olarak söylüyor, diyor ki Allah, mesela “göğüsleri yeni tomurcuklanmış” diyor, Kuran ayeti, değil mi? “Saklı yumurta gibidirler” diyor Allah, “sadece bütün dikkatlerini eşlerine vermiş huril-iyn” diyor Allah, “iri, güzel gözlü ve eşlerine tutkuyla bağlı” diyor, tutkudan bahsediyor Allah. Ve tutkudan derin zevk alacaklarını söylüyor Kuran’da.

“Ve onlar çadırlar içerisindedirler”, üstleri kapalı ve “yüksek döşeklerdedirler” diyor. Acayip rahatsız ediyor münafıkları bu. Yani, cennetteki müminlerin kavuşacağı nimetten de rahatsızlar. Ve bir kere kafaya koymuş onu, yani cinselliğin adi bir şey olduğunu, insanları sevmenin, mesela kadını sevmenin adi bir şey olduğuna inanmış. Bu, bütün sapkın dinlerde vardır. Yani, Budistlerde de vardır, böyle sapkın inançların hepsini bak inceleyin, hepsinde bir kadın düşmanlığı vardır. Hatta, adam ölüyor, karısını da yakıyorlar beraber. Adam öldüğünde cayır cayır yakarlar kadını, sapkın bir inançtır. Bu, kadına güvenmeme ve kadın nefretinden kaynaklanır. Kuran’da da bunun tam tersi anlatılır. Hatta, Müslümanlar özgür eşlerinle beraber oluyorlardı yani, özgürce. Bunu, münafıklar bundan da rahatsız oldular. Onun üzerine ayet indi: “Kadınlar sizin tarlanızdır, istediğiniz gibi varın”, yani istediğiniz gibi özgür onlara karşı yaklaşabilirsiniz gibisinden, anlaşıldı mı? Acayip rahatsız oluyorlardı bundan. Halbuki orada bir hayvani içgüdü değil bu, aşktan kaynaklanan. Bir insan mesela, bir şeye sarılmak istediğinde bu şehvet midir? Mesela kediye sarılıp bağrına basıyorsun, şehvetten dolayı mı bağrına basıyorsun? Allah aşkındandır o. Ama ayrıca, şehvet gücü de verilmiştir insana, ilave olarak verilmiştir. Ama saf şehvet değildir bu, bu Allah aşkıdır. Yani, sarılmak ve bağrına basmak, öpmesi, koklaması sevgidir. Allah aşkından kaynaklanır.

Mesela insan, 3 yaşında çocuğu oluyor, değil mi? Bağrına sıkı sıkı basıyor, kokluyor, öpüyor, bu ne bu? Allah aşkıdır bu. Ama eşinde, helalinde de ekstradan Allah şehvet nasip eder. Ama şehvet orada zannedildiği gibi hakim güç değildir. Yani, münafıkların aptalca inancıdır o. Yani, ufak bir bölümüdür, yani ilave bir bölümüdür o. Asıl olan Allah aşkıdır. Tek başına şehvetin hiçbir gücü yoktur, hiçbir şey yapamazsın. Yani tam anlamıyla kuru kavruk olur, hiçbir şey olmaz. Saf şehvetle hiçbir şey olmaz. Yani, ne sevgi duyabilirsin, ne sarılma isteği olur, hiçbir şey yapamazsın. Zannedildiği gibi değildir şehvet. Allah onlara onu bela olarak vermiştir. Onun için münafıklar çok muzdariptirler, yani, bayağı hastadırlar. Onun için sapıtırlar. Mesela bak, Hz. İbrahim (a.s.) döneminde, biliyorsun o sapıkların konumunu, bir sebebi de budur. Asrımızdaki de, sapıkların bu hallere düşmesinin sebebi budur. Yani, saf şehvetle çıkınca Allah belasını verir. Ama Allah aşkıyla çıktığında, Allah nimet verir ve güzellik verir. Bunu ayırt edemedikleri için, saf şehvet gözüyle sürekli Peygamberimiz (s.a.v.)’i eleştiriyorlar, yani aptalca ve akılsızca. Oradaki Allah aşkının farkında değiller. Mesela cennetteki bütün hayat hep Allah aşkı üstüne kurulu. Cennet evlerine aşk duyuyorsun, cennet çocuklarına aşk duyuyorsun, cennet bahçelerine aşk duyuyorsun, cennet çiçekleri var, cennet müziği var, cennet kokusu var, yani aşk her yerini sarmış.

Cennet hurilerine de, vildanlar var, küçük çocuklar, ufak, bağrına basıyorsun, değil mi? Öpüp kokluyor, küçük 2-3 yaşında vildanlar var küçük, cennette koşuşturuyorlar. Bu nedir? Bu Allah aşkı değil mi bu? Değil mi? Ama helaline karşı ekstradan şehvet vardır. Ama diyorum yani, onun payı küçüktür. Zannedildiği gibi değildir, o ilave bir duygudur. Bütün olayı, yani ruhtaki o coşkuyu meydana getiren Allah aşkıdır. Bak, ayette diyor Allah: “Gözlerini eşlerine tutkuyla dikmiş” diyor ve “yalnız onlara” diyor. Bakın, yani aitlik çok etkileyicidir. Mesela bir kadın herkese aitse etkilemez insanı, herkese aitse. Mesela kadın öyle, mesela eşinin fahişe olmasını istemez, değil mi? Mesela kadınlar fahişe erkekten tiksinirler. Jigolo tarzı tiplerden, değil mi? Mesela müthiş iğrenirler, çok aşağılık görürler, elinde değildir yani. Mümin erkek de fahişeden tiksinir, elinde değildir, yani herkese aittir, yani o derinliği bulamaz. Kuran’da yasaklanmasının nedenlerinden bir tanesi de odur. Mesela Allah onun için diyor ayette, “sadece gözlerini eşlerine dikmiş” diyor, “eşlerine dikmiş”, bak devam ediyor, “ve tutkuyla” diyor Allah, “tutkuyla”. Tutku denen bir şey vardır. Mesela münafık tutkuyu bilmez, aşkı bilmez, kavrayamaz yani ne olduğunu anlayamaz. Onun için onu saf şehvet olarak anlar. O yüzden de Peygamberimiz (s.a.v.)’i sürekli suçluyorlar, Hz. Hasan’ı, Hüseyin’i, Hz. Ali’yi hep suçlamışlardır. Ve Kuran’da da sürekli cevap verilmiştir onlara, yani çok fazla ayetle cevap verilmiştir.

 


Ali İmran Suresi, 118-119 Ayetlerinin Tefsiri

(Münafıkların çirkin konuşma üslubu)

 

Sayın Adnan Oktar'ın 7 Mart 2016 tarihli sohbetinden Al-i İmran Suresi ile ilgili ayet açıklamaları.

 

ADNAN OKTAR: Münafık ruh hastası oluyor. Bir nevi akıl hastalığı içinde oluyor ama tarif edilecek gibi değil o. İç dünyası cehennem gibi kaynıyor. Dışarıya sadece o mat veyahut endişeli o deli bakışları kalıyor, o deli suratı kalıyor. Onun için de o kirli bedeninin içi vıcık vıcık pislik, rezillik, kepazelik, ahlaksızlık, lanetlik dolu oluyor. Gözünden kısmen o görülüyor. Ruhunun içini o kadar pislikle doldurması münafıkların, hayret edecek bir şey, bir mucize.

BERİL KONCAGÜL: Allah, sözlerinin de rahatsız edici olduğunu söylüyor. Ama “içinde besledikleri çok daha büyüktür” diyor.

ADNAN OKTAR: Sözleri evet ama Peygamber (s.a.v.)’den çekindikleri için tabii temkinli konuşuyorlar yine. Ayrıldıklarında çok itleşiyorlar, saldırganlaşıyorlar. O zaman o sivri dilleri tam ortaya çıkmış oluyor. Allah diyor ki; “Öfkeleri dillerinden taşmaktadır. Ama içlerinde olan çok daha şiddetlidir” diyor Allah. Konuşurken zaten onlar zırvalıyor. Pislik ağzından sıçrıyor sürekli böyle pislik. Ama asıl kaynayan o pislikten sıçrantılar. Asıl içi kaynıyor münafığın, çok şiddetli kaynıyor. O kadarını söyleyebiliyor.

BEYZA BAYRAKTAR: Ayette; “Size olan kin ve öfkelerinden parmak uçlarını ısırırlar” diye geçiyor.

ADNAN OKTAR: Evet. Münafık bir şey yapamamanın çaresizliği içinde oluyor. Bir pislik yapamamak, adilik yapamamak. Çünkü münafık her yolu dener. Her türlü iftirayı atar, oyunu yapar. Ama aptal olduğu için hep sürekli kafasını duvarlara çarpar. Bir oraya çarpar, bir oraya çarpar. Bir türlü beceremez. Netice alamaz münafık. Ayrılınca yine adilik yapmaya kalkar. Aptal olduğu için yine beceremez. Bir şey yapamamanın ıstırabı münafığı delirtir. Ömrü o azap ve o kaynama içinde geçer. Ve o haldeyken Allah canını alıyor, bir aşamasındayken. Oradan doğrudan cehenneme geçiyor. Cehennemde Allah sorgulamıyor. Çünkü zırvaya açık olduğu için. O gayya kuyusu denilen cehennemin bölümü var. Sürekli orada düşüyor. Bir derinlik o, cehennem derinliği o. Düşüyor da düşüyor, düşüyor da düşüyor. En dibine kadar gidiyor.

 


Ali İmran Suresi, 119. Ayetinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 11 Ağustos 2010 tarihli röportajından Ali İmran Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

OKTAR BABUNA: Şeytandan Allah’a sığınırım. “Sizler, işte böylesiniz; onları seversiniz, oysa onlar sizi sevmezler. Siz Kitabın tümüne inanırsınız, onlar sizinle karşılaştıklarında ‘inandık’ derler, kendi başlarına kaldıklarında ise, size olan kin ve öfkelerinden dolayı parmak uçlarını ısırırlar. De ki: ‘Kin ve öfkenizle ölün.’ Şüphesiz Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilendir.”

ADNAN OKTAR: O zaman biz de Cenab-ı Allah’ın bu ayetine uygun olarak; Allah bütün münafıkları kin ve öfkesi ile öldürsün, inşaAllah. Kin ve öfkesi ile Allah onları helak etsin. Kin ve öfkeleriyle kalplerinin içlerini yaksın Allah, beyinlerini, ruhlarını yaksın, inşaAllah. Allah emrediyor, ben de onu söylüyorum. Sen şimdi ayeti bana bölüm bölüm söylersen ben de oradan şerh edeceğim, inşaAllah.

OKTAR BABUNA: İnşaAllah Hocam. “Sizler işte böylesiniz; onları seversiniz, oysa onlar sizi sevmezler.”

ADNAN OKTAR: Şimdi bir kısım Müslümanlar, münafığı anlamadığı için kan bağı yoluyla onlara şefkat duyuyor, ilgi duyuyor, alaka duyuyor, onu korumak istiyor, kan bağı yoluyla. İman yoluyla değil. Allah bunu telin ediyor, Kuran’da. O “ama onlar sizi sevmez” diyor. Çünkü çıkar varlığı olarak görür. Yani yemek veren bir makine gibi görür. Para basan bir makine, darphane gibi görür, değil mi? Dolayısıyla insanı, insan olarak seven bir mahlûk değildir, münafıklar. Münafık, menfaat üzerine kurulmuştur ama Kuran’ı kendince hâşâ kullanmaya kalkar. Şimdi devam edelim.

Münafık öyle cins bir varlıktır. Mesela çok arsızdır münafık. Müslüman’ın dine göre hareket ettiğine inanmadığı için, o, kan bağına menfaat bağına göre olayları değerlendirir. Mesela, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) zamanında da öyleydi. Ondan sonraki daha önceki devirlerde de öyledir. Oğlu, çocuğu Müslüman oluyor veya kardeşi Müslüman oluyor, dindar. Kendi münafık, dinsiz. Mesela ona “beraber iş yapalım” diyor. “Niye?” diyor. “Biz kan kardeşiyiz, kan bağımız var. Aynı anneden aynı babadan doğduk” diyor. İman kardeşliği var mı? O yok. “O önemli değil” diyor. Kan bağının her şeyi halledeceğine inanır münafık. Yani ona bir türlü aklı yatmaz. Hâlbuki Hz. Nuh, “benim oğlum” diyor, Cenab-ı Allah diyor ki, “senin oğlun değil” diyor. “Akrabalık bağı kalktı” diyor Allah. Değil mi? Akrabalık bağı imanladır. Münafığın akrabalık bağı olmaz. Münafıksa bitti, akrabalık kalkar. Kanla, ilikle, kemikle falan olacak iş değildir o inşaAllah. Değil mi? Çünkü onun kanını, kemiğini toprak zaten yutacak. Ruh bağıdır, ruh bağı da imana göredir. İmanını kaybettiyse veya münafık olduysa, küfre düştüyse bir bağı kalmaz. İnşaAllah. Mesela, Kuran’ı dikkatlice inceleyecek olursak, Hz. Lut’un hanımı aynı şekildedir. Daha hala mesela onlar bağın devam ettiğini zannediyorlar. Hâlbuki küfrünü ilan ettikten sonra, konu bitmiştir. Olay kapanır, inşaAllah.

OKTAR BABUNA: “Siz Kitabın tümüne inanırsınız, onlar sizinle karşılaştıklarında “inandık” derler.”

ADNAN OKTAR: Şimdi bak, Müslüman Kuran’ın tümüne, muhkem ayetlere, açık hükümlere uyuyor. Karşılaştığında da “ben de uyuyorum” diyor o. Münafığın özelliğidir. Yani o onu Kuran’la kendini örtmeye çalışır. Kendini gizler. Evet.

OKTAR BABUNA: “Kendi başlarına kaldıklarında ise, size olan kin ve öfkelerinden dolayı parmak uçlarını ısırırlar.”

ADNAN OKTAR: Bak, kendi başına, münafık zaten hep kendi başına yaşayan, kendi içinde kendini parçalayan bir varlıktır. Bak Kuran ona dikkat çekiyor. Bak “parmak uçlarını” yani kendi kendini yer. Bak Kuran onu çok veciz bir üslupla Cenab-ı Allah açıklamış, değil mi? Bir insanın kendi kendinin parmak ucunu ısırması ne demek, kendi kendini yiyip bitirmesidir. Ve kin ve öfkeden çünkü bir şey yapamamak, bakıyor Müslümanlar güçlü kuvvetli, neşeli, atak, yaman, eziyor, muzaffer, nimet içinde, bolluk içinde, güzellik içinde, bunu gördükçe münafık yanar, yanar, yanar, yanar. İçten yanar, içten yakan bir ateş onu kaplar. Demin anlattım bu konuyu. İşte Kuran bunu çok güzel Cenab-ı Allah, çok veciz bir şekilde Cenab-ı Allah açıklamış. Kendi kendini yiyen bir mahlûktur. İçinde erir, erir, erir, yakar ve sonunda helak olur münafık. Evet, devam et.

OKTAR BABUNA: “De ki: “Kin ve öfkenizle ölün”.

ADNAN OKTAR: Kin ve öfkeden dolayı ölürler. Bu dua, Cenab-ı Allah’ın dediği bu dua ne demek biliyor musunuz? Münafık sonunda kin ve öfke nedeniyle ölüyor. Yani kin ve öfke onun vücudunu kansere çeviriyor, kanserleştirir, ruh hastası yapar, sıkıntı yapar, bütün vücut azaları bozulur, saçlarına etki eder, gözüne etki eder, sinir sistemine etki eder, karaciğerine, midesine, her yerine saldırır o öfke ve onu çeşitli hastalıklara düçar eder ve o hastalıklar nedeni ile de ölür o. Fakat sebebi kin ve öfkedir. Kuran bu mucizeye dikkat çekiyor. Yani yavaş yavaş içten helak ederek, mesela hiç ummadığı bir yerde kanser başlar, hiç ummadığı bir yerde bir şey başlatır Allah. Müminde bir imtihandır, münafıkta da bir beladır, inşaAllah. Ama Allah münafıkta kin ve öfkeyi vesile ediyor. Müminde doğrudan yaratır Cenab-ı Allah. Orada vesile var inşaAllah. Oktar Hocam devam et.

Münafık kendi içinde Allah tarafından çürütülen, şeytani bir mahlûktur. Münafık olduktan sonra Allah ondan hidayeti kaldırıyor. “Artık onlar hidayet bulmazlar” diyor, Allah’ın dilemesi dışında. Ve kendi içinde, kendi sisteminde o yavaş yavaş çürür. Kendi kendine saldırır münafık. Önce Müslümanlara saldırmaya kalkar şeytanın etkisiyle. Başarılı olamadıkça daha da Müslümanların güçlendiklerini gördükçe daha da içine çöküp daha da yanmaya başlar. “Yürekleri içten yakan bir ateş” ten bahsediyor Allah Kuran’da, inşaAllah. İşte bu ateş münafıklara musallat oluyor dünyada, bunun benzeri bir ateş. Onları içten yakar ve çürütür.

Yalnızlığın acısını çeker münafık. Münafık 100.000 kişinin içinde de olsa yalnızdır. Çünkü Allah’tan büyük gördüğü için kendini, Peygamberden daha büyük gördüğü için o acıyı, enaniyet acısını şiddetle hisseder. Enaniyet onu boğar. Bediüzzaman diyor ki, “bütün vücudu ene kesilir artık” diyor. Ve o ene etkisi altında gittikçe beden çöker. Eneyi kaldırmaz vücut. Bütün vücut ene kesildiğinde, vücut komple ruhen kanser olmuş demektir. Artık vücut kendine saldırıyor. Hakikaten hem fizik olarak çöker, hem ruh olarak çöker. Allah onu bir nevi delirtir. Yani delirtinceye kadar da bırakmaz Allah. Bütün münafıkların sonu budur. Yani böyle yavaş yavaş yavaş yavaş helak olarak çöker. Kuran’da Allah ona işareten diyor ki, “hiç bilmeyecekleri bir yönden, yavaş yavaş onları helake sürükleriz” diyor.

Mesela münafık zannediyor ki hiçbir şey olmayacak. Çünkü münafık ne yapar? Tehlikeden korkuyor, riskten korkuyor, “aman bana zarar gelmesin, keyfime zarar gelmesin, malıma, mülküme zarar gelmesin” gibi düşünüyor. Kendince at sineği gibi kaçar o. Mesela domuzun da böyle çirkin yerlerine sinek konar ve emer orada, kan emer. Münafıklar da böyle domuzun çirkin yerlerine konmuş sinek gibidir, at sineği gibi orada emer onu. Ama o pisliği de çeker, o pis ortamı, o iğrençliği de yaşar aynı zamanda. Kanı emer ama iğrenç kanı fakat o pis ortam da onu çökertir. Münafığın kendine has pis bir kokusu vardır. Pis bir elektriği vardır. O, onu yakar. Allah işte Kuran’da buna işareten -tabii birçok hikmeti vardır- “yavaş yavaş onları helake sürükleriz” diyor. Yavaş yavaş kendi içinde kavrulur ve çöker. “Cehennemde de sonsuz azap vereceğim” diyor Allah. “Sonsuza kadar azap vereceğim” diyor. Güya tehlikeden kurtulmuş oluyor ama en büyük tehlike ve belanın içine girmiş oluyor. Orada tehlike var, orada direk olayın kendi var. Direk belanın içine girmiş oluyor.

Münafık kendi detayda boğulan ama aynı zamanda Müslümanları detayda boğmaya çalışan bir varlıktır. Yani Müslümanları da kendi kafasına çekmeye çalışır. Onları da boğmaya çalışır. Ama Müslüman Kuran’ın feraseti ile Kuran’ın İslam’ın sade, net bir din olduğunu bilir. Kuran kendi içinde kendini korur zaten. Kuran’a tabi olan da kendini çok iyi korur, etkilenmez. Yani bağnazlığa, yobazlığa kaymaz Müslüman, münafıklığa kaymaz. Kuran çelik zırhtır. Kuran’a sarıldın mı bitti. Bütün ayetler muhkemdir Kuran’da, açıktır. Allah’ın hükümleri çok açıktır. Münafık muhkem ayetleri saptırıp Müslümanları böyle çelişkiye, açmaza, yeni yeni hükümlerle yeni yeni yasaklarla yeni yeni açıklamalarla boğmaya çalışır kendi aklınca. Fakat bunu beceremeyince yeni yeni ataklara geçer. En sonunda da yalnız başına çıldırır münafık. En son şeyi budur, inşaAllah.

 


Ali İmran Suresi, 119. Ayetinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 2 Ekim 2010 tarihli röportajından Ali İmran Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Al-i İmran Suresi, 119. Şeytandan Allah’a sığınırım. “Kendi başlarına kaldıklarında ise, size olan kin ve öfkelerinden dolayı parmak uçlarını ısırırlar. De ki: ‘Kin ve öfkenizle ölün.’” diyor Cenab-ı Allah, yani akıl almaz öfkeye açık oluyorlar. Nefrete akıl almaz açık oluyorlar. Yani böyle bir sapık kini vardır, sapık öfkesi vardır, delice bir öfke. Onun için, öfkenin şiddetinden cinayet eğilimli oluyor, o kadar yüksektir. Münafıklarda hep cinayet eğilimi vardır, yatkındırlar. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) zamanında da, suikast planladılar. Hz. Ali (r.a.) yatağına yattı, hiçbir şey yapamadılar, inşaAllah. Defalarca suikast girişiminde bulundular. Çünkü münafıklarda acayip bir sapık gerilim vardır, yani öfke. Şiddetli bir öfke vardır Müslümanlara karşı.

 


Ali İmran Suresi, 119. Ayetinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 13 Aralık 2010 tarihli röportajından Ali İmran Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Al-i İmran Suresi, 119. Şeytandan Allah’a sığınırım. Bakın Cenab-ı Allah diyor ki: “Siz kitabın tümüne inanırsınız,” Şimdi bakın bu çok hayati bir şey. Siz Kuran’ın tamamına inanırsınız, Kuran’ı yeterli görürsünüz ve Kuran’la hareket edersiniz, Müslüman’ın vasfı bu. Kuran’a tam tabi oluyor, hurafe kabul etmiyor. Bana ilave vahyi geldi dediğinde ona inanmıyor. Zırvlarla, hurafelerle, uydurmalarla hiç muhatap olmuyor, ne yapıyor? Sadece Kuran’ın hükümlerine göre hareket ediyor. “Onlar sizinle karşılaştıklarında ‘inandık’ derler,” biz de inanıyoruz, diyorlar. “Kendi başlarına kaldıklarında ise, size olan kin ve öfkelerinden dolayı parmak uçlarını ısırırlar.” Münafığın en şiddetli konsantre olduğu dönem ve yer, kendi başına kaldığı dönemdir, yerdir. Mesela evine gider, odasına girdiğinde şeytanlık bütün şiddeti ile üzerinde belirmeye başlar, azgınlaşır. Şimdi ayetten anladığımız, Müslümanlar Kitap’ın tümüne inanıyor, münafıklar tümüne inanmıyor, Kuran’ı yetersiz görüyorlar, bakın bu çok hayati. Münafık Kuran’ı yetersiz görür, Kuran’da her şeyin açıklandığına inanmaz, Allah’ın hükümlerinin hepsinin Kuran’da olduğuna inanmaz, Kuran’a mutlaka ilave ister. İlave ve hurafe ister. Müslümanlara da inandık diyorlar ama; inandık derken tabii bu, burada Kuran’ın anlattığı ifade çok geniş. Bir bakıyorsun, kafada takke, elinde tespih, sürekli sessiz bir şekilde tespih çekiyor, yüzüne uhrevi bir hava veriyor, masum ve efendi bir görünüşü var, güya. Sürekli Allah’tan bahseden muttaki havasında. Sürekli etrafa namus dersi verir; işte şöyle fendi olun, böyle dürüst olun, işte İslam’ı şöyle yaşayın, böyle şeyleri anlatır, münafığın özelliğidir.

“İnandık derler”in anlamı budur. “Kendi başlarına kaldıklarında ise” münafık kendi başına kalmayı çok ister. Kudurmuş köpek de öyle, hayvan kalabalığın içerisine girmez. Köpek kudurduğunda tek yaşamak ister. Müslümanlar’dan nefret ettiği için, münafık da münafıklardan da nefret ettiği için tek olmak ister. Münafık kalabalıktan hiç hoşlanmaz, yani çıkarı nefsi ve kendisidir. Onun için sık sık tek başına kalır, tek başına kaldığında da kin ve öfkenin onu sardığını görüyoruz. Bakın, “öfkelerinden dolayı parmak uçlarını ısırdılar.” O kadar şiddetli bedeni acı çekiyor ki, o acıyı dindirmek için ikinci daha yüksek bir acı meydana getirir ve diğer acıyı dindirmeğe çalışır. Bazen insanlarda oluyor ya, başı ağrır başını sıktırır. Daha kuvvetli sıktırır ki, o ağrı diğer ağrıyı bastırsın diye, yani o ağrı devreye girsin gibi mesela. Münafığın da şiddetli acı çektiğini Allah belirtiyor. O da karşı acıyla, yani kendine zarar vererek acıyı dindirmeye çalışıyor. Münafığın bir özelliği de kendine çok ciddi zarar verir. “De ki: “Kin ve öfkenizle ölün.” Bakın de ki, bu Allah’ın bize bir emri. Biz de o zaman diyoruz ki; Yarabbi bütün münafıkları kin ve öfkeleri ile öldür. Yarabbi diyorsunuz bakaın; ne kadar münafık varsa Allah kin ve öfkesi ile hepsini öldürsün. “Şüphesiz Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilendir.”

Al-i İmran Suresi, 119. Mesela kafirler için bu denmiyor. Mesela bir komüniste denmez, bir dinsize denmez, sataniste demiyorsun açık çünkü. Münafık apayrıdır, en kahpe ve kalleş mahluktur. Müslümanlar bi tek onlara düşman oluyor, ciddi anlamda düşman ve Müslüman’ın ona karşı duası; kin ve öfkenizle ölün, şeklinde oluyor. Demek ki münafıkta müthiş bir kin oluyor ve muazzam bir öfke oluyor, bütün vücudunu sarıyor. Kin ve öfke ne yapıyor? Onun kendi vücudunu tahrib ediyor, Kuran’ın bize açıkladığı bu. Kin ve öfkesi karşı tarafa zarar vermesi gerekirken, kin ve öfke onu boğuyor. Mesela damar sistemi bozuluyor, kas sitemi bozuluyor, kemik sistemi bozuluyor, vücudundaki bütün sistemler bozuluyor. Vücudu kendine aldırıyor, Kuran buna işareten “kin ve öfkenizle ölün” diyor. Allah onları psikolojik azapla çökerteceğini söylüyor ve mübafıklarda da hep bu vardır, psikolojik azapla çökerler.

 


Ali İmran Suresi, 119. Ayetinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 2 Aralık 2011 tarihli röportajından Al-i İmran Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: “Sizler, işte böylesiniz; onları seversiniz, oysa onlar sizi sevmezler.” Gizlice kin duyarlar size karşı. “Siz kitabın tümüne inanırsınız,” yani Kuran’ın bütününe inanırsınız, “onlar sizinle karşılaştıklarında “inandık” derler.” “Biz de Müslüman’ız elhamdülillah, bir eksik yok” diyorlar. “Kendi başlarına kaldıklarında ise,” kendi aralarında ekip olarak konuştuklarında ise, “size olan kin ve öfkelerinden dolayı,” niye kin duyuyor? Müslümanların imkanına, rahatlığına, iyiliğine, güzelliğine, imanına özellikle kin duyuyor. “Öfkelerinden dolayı parmak uçlarını ısırırlar.” Yani şiddetli bir acı çektikleri anlaşılıyor, kinden dolayı. Mesela şiddetli acıda bazen insanlar parmak ucunu ısırır ya, onun gibi bir acı. “De ki: “Kin ve öfkenizle ölün.”“ O kadar şiddetli bir kin meydana geliyor ki, o kin ve öfke onların artık sağlığını bozuyor. Hasta yapıyor onları, dengesiz hale getiriyor. Kin ve öfkeden vücut metabolizmaları bozuluyor. “Şüphesiz Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilendir.” “Allah kalplerde olanı, gizli olanı bilendir” diyor Cenab-ı Allah.

 


Küfrün Ana Konusu Müminlerle Alay Etmektir

 

Sayın Adnan Oktar'ın 4 Haziran 2015 tarihli sohbetinden cahiliye insanlarının alaycılığı ile ilgili açıklamalar.

 

BÜLENT SEZGİN: “Seni gördükleri zaman, seni yalnızca alay konusu edinmektedirler: “Allah'ın, elçi olarak gönderdiği bu mu?” (Furkan Suresi, 41)

ADNAN OKTAR: Küfür dünyada Müslümanlar için mühim bir imtihan vesilesi. Bu adamların ana konusu Müslümanlar’la alay etmektir. Ama ne türde olursa olsun. Zengin-fakir, bilgili-bilgisiz Müslüman oldun mu, Allah dedin mi hemen başlar sırıtmaya. Mesela “inşaAllah” diyor sırıtıyor, “maşaAllah” diyorsun sırıtıyor, “Allah’a hamd olsun” diyor sırıtıyor, “Allah’ın izniyle” diyorsun sırıtıyor, “Kuran okuyorum” diyorsun sırıtıyor, “namaz kılıyorum” diyorsun sırıtıyor. Neyine sırıtıyorsun? Ölüp gideceksin. Ahirete gideceksin. Hadi inanmadığını düşünelim. Sonsuza kadar yok olacağını düşünüyorsun, felaket zaten senin için bu, facia yani. Mahvolacaksın demektir. Neyine sırıtıyorsun bunun? Sen inançsızsın o inançlı. Ama bu alaycılık dünyanın ilk yıllarından beri olduğunu Cenab-ı Allah gösteriyor. Şimdi Mehdiyet dedin mi adamlar sırıtıyor, Mehdi (a.s) dedin mi. “Falancayı mı kastettiniz?” “Ne zaman çıkıyor?” gözünün önünde gelişiyor da haberin bile yok. Allah gözünü kör etmiş, aklın gitmiş yani. İslam cayır cayır dünyaya hakim oluyor gözünün önünde fark edemiyorsun. Allah basiretini ferasetini bağlamış. Aklın gitmiş.

Ben çocukluğumda da bilirim hep dindarlarla alay ederlerdi hakikaten. Başörtülüyle alay eder, sakallıyla alay eder. Sanki mecburmuş gibi. Bana ne de diyebilir. Ama mutlaka alay etme yönüne gidiyor. Allah ona ilham ediyor. Kaderinde var. Mesela biz bir komünistle alay etmiyoruz yahut bir Budist’le alay etmiyoruz. Müslüman’ın aklının ucundan bile geçmez. Ama dinsiz, Müslüman gördü mü alay etmek ihtiyacı duyuyor, bu çok acayip. Normalde dinsiz ne diyecek? “Bana ne, işime gücüme bakayım” demesi gerekir. Çünkü onu ilgilendiren bir şey yok zaten. Ama bir mucize olarak alay konusu ediniyor. Mesela “İsa Mesih inecek” diyoruz alay konusu ediyorlar. Diyor ki Cenab-ı Allah ayette; “İsa Mesih’ten sen bahsedince” diyor “inecek” diyor ya Peygamberimiz (s.a.v.), “gelecek” diyor. “Sen bahsedince, senin ümmetin hemen kahkahalarla gülmeye başlıyorlar” diyor Allah. Gördüğünü söylüyor Allah onları “kahkahalarla.” Neyine gülüyorsun? Acizliğine gül, zavallılığına gül. Neyine gülüyorsun? Hayır, bir de mantık da yok inanmıyorsan “inanmıyorum” dersin. Gülünecek bir olay da yok ayrıca. Onun açısından da yok, küfri açıdan da yok. Adam inanıyor “inecek” diyor alametler de olmuş, alametleri de var, delilleri de var. İşi gücü bırakıyor, normalde keyfine bakması lazım. Ama tabii küfür keyif yapamaz, acı çeker. O insanlara ve kendine pislik yapmak eğiliminde oluyor küfür.

Zuhruf Suresi, 57’de Cenab-ı Allah; “Meryem oğlu (İsa) bir örnek olarak verilince, senin kavmin hemen ondan (keyifle söz edip) kahkahalarla gülüyorlar.” (Zuhruf Suresi, 57) Bak kahkaha. “Tebessüm ediyor” demiyor Cenab-ı Allah. Sesli gülme.

ADNAN OKTAR: Bak, diyor ki ayette, Maide Suresi, 58 “Onlar, siz birbirinizi namaza çağırdığınızda” “hadi namaza gidiyoruz” diyorlar. “onu alay ve oyun (konusu) edinirler...” (Maide Suresi, 58) Sen yemek yemeğe gidiyorsun. Biz seni alay konusu ediniyor muyuz? Etmiyoruz. “Gezmeye gideceğim” diyorsun. “Oynamaya, eğlenmeye gideceğim” diyorsun. “Spor yapmaya gideceğim” diyorsun. Adamın namazı senin niye komiğine gidiyor? Ama işte vahyettiği için Allah, onu mecbur ettiği için, öyle yarattığı için kanun bu. Onu yapıyor. Mümin ona sabredecek. Bak, tahammül değil, sabır. Onu da yaratanın Allah olduğunu bilip ibadet heyecanıyla olayı seyredecek.

OKTAR BABUNA: Allah bir ayette şeytandan Allah’a sığınırım. “…Düşük akıllıların iman ettiği gibi mi iman edelim?” derler. Bilin ki, gerçekten asıl düşük-akıllılar kendileridir; ama bilmezler.” (Bakara Suresi, 13)

ADNAN OKTAR: Geçenlerde biri yazıyor ya, hayret ettim, aynısı. Bakara Suresi, 14-15’te diyor ki, “…derler ki: “Şüphesiz, sizinle beraberiz.” Küfür için, diyorlar. Müslümanlar için şöyle diyorlar; “Biz (onlarla) yalnızca alay ediyoruz.” “Allah’a şükür Hocam” diye geliyor mesela “Müslüman’ız biz” diyor. “Namaz kılacak yer arıyoruz biz” diyor. Ama kıs kıs gülüyor. Bak, diyor ki; “Biz (onlarla) yalnızca alay ediyoruz. (Asıl) Allah onlarla alay eder ve taşkınlıkları içinde şaşkınca dolaşmalarına (belli bir) süre tanır.” (Bakara Suresi, 14-15) diyor Allah. Bak, “(Asıl) Allah onlarla alay eder” o alay ettiğini zanneder ama Allah “öyle değil” diyor. “(Asıl) Allah onlarla alay eder” çünkü Allah yaratıyor onları zaten. “…ve taşkınlıkları içinde şaşkınca dolaşmalarına (belli bir) süre tanır.” Diyor Allah.

Rum Suresi 10’da, “Sonra kötülük yapanların uğradıkları son, Allah'ın ayetlerini yalanlamaları ve alay konusu edinmeleri” Bak, ayetiyle de alay ediyor. Ayet seni nasıl ilgilendiriyor da yani gülmene sebep oluyor? Yani birçok fikir, düşünce vardır. Mesela okuyor gülmüyor adam. Ama ayet, onunla alay etme isteği duyuyor.”…ve alay konusu edinmeleri dolayısıyla çok kötü oldu.” Diyor Allah. “Allah'ın ayetlerini yalanlamaları ve alay konusu edinmeleri dolayısıyla çok kötü oldu.” Diyor Allah. Cehennemde de birbirlerine soruyorlar. Diyorlar ki; 38/63. Sad Suresi, 62-64’e kadar. 38/63 “Biz onları bir alay konusu edinmiştik;” Bak, sanki mecburmuş gibi Cenab-ı Allah öyle yaratıyor. “…yoksa gözler mi onlardan kaydı?” “Onlar neredeler?” diyor. Cehennemde soruyor. “Ve derler ki: “Bize ne oluyor ki, kendilerini şerir (kötü)lerden saydığımız adamları göremiyoruz.” “Neredeler bunlar?” diyor. “Alay ediyorduk biz onlarla.” “Biz onları bir alay konusu edinmiştik; yoksa gözler mi onlardan kaydı?” Yani “bizim gözümüze bir şey mi oldu?” diyor. “Bu, cehennem halkının birbiriyle çekişmesi kesin bir gerçektir.” Diyor Allah. Sonra bir bakıyorlar Müslümanlar tahtlarda oturuyorlar, bunları seyrediyorlar gülerek. “Aradığınız adamlar burada” diyor Cenab-ı Allah. Yani onlar arayıp bulamıyorlar. Cenab-ı Allah diyor; “bakın” diyor “aradığınız adamlar burada.” “Ama Müslümanlar gülüyorlar onların haline tahtlara oturmuş” diyor.

BÜLENT SEZGİN: Aralarındaki konuşmayı Müslümanlar duyuyor değil mi cennetten?

ADNAN OKTAR: Tabii ki. Ama onların haberi yok. Onlar yani Müslümanlar orada cehennemden kaçmaya çalışıyorlar. Ayette de var. Onda çok komik durumlara düşüyorlar. Ona Müslümanlar bayağı gülüyorlar. Mesela merdiven gibi yerden devriliyor, düşüyor aşağıya. Bir deliğin içine giriyor orada sıkışıp kalıyor. Kaçmaya çalışıyor. Yani cehennemden çıkabileceğini zannediyor bir şekilde. Kendini uyanık zannediyor ya. Yahut hiç bilmediğimiz şeylerle de Allah güldürecek tahmin etmediğimiz. Bunları rezil edecek.

ERDEM ERTÜZÜN: Allah bir ayetinde şöyle buyuruyor Hocam. “Eğer sizi ele geçirecek olurlarsa, size düşman kesilirler, ellerini ve dillerini kötülükle size uzatırlar...” (Mümtehine Suresi, 2)

ADNAN OKTAR: Bir daha.

ERDEM ERTÜZÜN: “Eğer sizi ele geçirecek olurlarsa, size düşman kesilirler, ellerini ve dillerini kötülükle size uzatırlar...” (Mümtehine suresi, 2)

ADNAN OKTAR: Ellerini ve dillerini. Yani döver, söver, ateş eder veyahut çirkin sözler eder. Kızdırmaya çalışır. Alay etmeye kalkar.

GÖKALP BARLAN: “…size olan kin ve öfkelerinden dolayı parmak uçlarını ısırırlar…” (Al-i İmran Suresi, 119) diyor Allah.

ADNAN OKTAR: Tabii. Cenab-ı Allah diyor ki Bakara Suresi 212’de “İnkâr edenlere dünya hayatı çekici kılındı (süslendi).” Bak, inkâr edenlere. “Onlar, iman edenlerden kimileriyle alay ederler.” Hastalık.”Oysa korkup sakınanlar,” müminler “kıyamet günü onların üstündedir.” (Bakara Suresi, 212) Onlar zavallıca cehennemde azap çekecekler. Müminler de tahtlarda onları seyredecekler. Ayet onu söylüyor. Bakara Suresi, 212. “Kendilerine hak gelince, onu yalanladılar” Mehdiyet için bunu söyleyebiliriz. “…fakat alaya aldıklarının haberleri onlara gelecektir.” (Enam Suresi, 5) Yani Hz. Mehdi (a.s)’la mesela alay ediyorlar, gelecek. İsa Mesih’le alay ediyorlar, gelecek. İttihad-ı İslam’ı alaya alıyorlar, gelecek. Ki gelmek üzere, çok az bir şey kaldı.

“…onlara bir elçi gelmeyegörsün,” bir tebliğci, bir Mehdi “mutlaka onunla alay ederlerdi.” (Yasin Suresi, 30) Diyor. Ama mutlaka, yani tarihin hiçbir döneminde bu şaşmamış. Yasin Suresi, 30. “Şüphesiz o alay edenlere (karşı) Biz sana yeteriz.” (Hicr Suresi, 95) diyor Cenab-ı Allah. Silindir gibi eziyor Müslümanlar ilimle, irfanla, akılla, fikirle. Hicr Suresi, 95’te.

GÖKALP BARLAN: Diğer iddiaları da delilik iddiası Hocam. Her gelen elçiye mutlaka “deli” diyorlar.

ADNAN OKTAR: Hayrettir, her peygambere “deli” diyorlar istisnasız. Yani bir tanesine “deli” demedikleri yok. Hepsiyle alay ediyorlar. İllaki bir “deli” diyorlar. Ne hikmetse o? Kimin akıllı, kimin deli olduğunu da ahirette öğreniyorlar tabii.

ENDER DABAN: Bir ayette Allah şu şekilde bildiriyordu; “Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?” (Bakara Suresi, 214) diyor Allah.

ADNAN OKTAR: MaşaAllah.

 


Ali İmran Suresi, 119. Ayetinin Tefsiri

(Münafık mümine gıdadır. Mümin de münafığa zehirdir)

 

Sayın Adnan Oktar'ın 6 Ağustos 2016 tarihli sohbetinden münafık karakteri ile ilgili ayet açıklamaları.

 

ADNAN OKTAR: Münafık olmadan ne olur? Tamam, daha sakin, meskenetli bir ortam olur. Sevap çok az olur. Münafıkta beyin gelişir, aktivite gelişir, meskenet kalkar, kalplere inşirah gelir, şevk gelir, müminin cesareti artar, gayreti artar, tedbir gücü artar, sanatçı gücü artar, savunma gücü artar. Sağlığı sıhhati artar, her şeyi artar. Münafık mümine gıdadır. Mümin de münafığa zehirdir. Yüzüne bakar, canı yanar. Zenginliğini görür, canı yanar ve çöker ama. “Canı yanar” derken çöker yani. Elbisesini görür, canı yanar. Konuşmalarını görür, canı yanar. İhtişamını, hâkimiyetini görür, canı yanar. Hayat ona zehir olur. Acayip acı çeker. İşte Allah diyor ya; “…öfkenizle ölün...” (Al-i İmran Suresi, 119) Yani onda yıkıcı, yakıcı, tahrip edici bir etki yapar. Müminde de dinçleşme, gençleşme, güçlenme olur, tam tersi etki yapar. Bu Allah’ın bir mucizesidir, hayret edecek bir şeydir bu yani, bir mucize.