Ali İmran Suresi, 118-120 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 19 Eylül 2010 tarihli röportajından Ali İmran Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: 3. Surenin, 118. ayetinde, bak diyor ki Cenab-ı Allah: “Ey iman edenler, sizden olmayanı sırdaş edinmeyin”. Münafık çok kahpedir, Müslümanların sırrını alır, gider küfre verir, onların başını belaya sokmak ister, muhbirlik yapar, ihbarda bulunur, her türlü ahlaksızlığı yapar. Kuran ona dikkat çekiyor, bak, “sizden olmayanı sırdaş edinmeyin. Onlar size kötülük ve zarar vermeye çalışıyorlar”, yani kötülük nedir? Topluluklarını dağıtmaya çalışırlar, Müslümanların gücünü kırmaya çalışırlar, heyecanını kırmaya çalışır, şevkini kırmaya çalışır, aleyhlerinde propaganda yapar, yani manen, kendince zarar verecek bir faaliyet içerisinde olur. Bak: “Onlar size kötülük ve zarar vermeye çalışıyor”, hatta kötülük derken, maddi kötülük de yapmak ister. Yani, mesela, öldürmek, yaralamak, saldırganlık, iftira, aklına gelen her şey, yani nefretini ifade eden her şey. “Size zorlu bir sıkıntı verecek şeyden hoşlanırlar” diyor. Zorlu bir sıkıntı nedir? Müslümanların mesela tutuklanması, hapsedilmesi, hakaret görmeleri, onlara saldırılması, haklarında dedikodu olması, veyahut Müslümanların gücünün kırılması, tebliğ güçlerinin kırılması, dini yayamayacak hale gelmeleri.

Bak, Allah ne diyor? “Size zorlu bir sıkıntı verecek şeyden hoşlanırlar. Buğz (ve düşmanlıkları) ağızlarından dışa vurmuştur” yani, öfkeden müthiş bir buğz var, düşmandırlar. O öfkeden dolayı, ya konuşarak, ya yazılı olarak, ya bir şekilde mutlaka o kinini ifade eder. Bak ayet diyor ki: “Buğz (ve düşmanlıkları) ağızlarından dışa vurmuştur”. Şimdi Müslüman, mutlaka münafıkla karşılaşacağı anlaşılıyor. Yani, olmasa da Allah münafığı yaratır. Ve Müslümanın mutlaka bunla karşılaşması gerekiyor sevap alması için. Bak: “Buğz (ve düşmanlıkları) ağızlarından dışa vurmuştur”. Müslümanın manevi yükselişi için bir gıdadır bu, mutlaka olacak, onun buğzunu görecek Müslüman, onun nefretini görecek. Ve dışa vurmuştur, gizlemiyorlar. “Sinelerinin gizli tuttukları ise, daha büyüktür” diyor. Yani, mesela, eleştiriyor ama, mesela nezaket çerçevesi içinde gibi yapmaya çalışıyor, tevazu görünümünde ki bu onun postudur. Yani öyle bir posta bürünür, tevazu postuna bürünür. Ama çok azgın ve saldırgandır. Bak: “Sinelerinin gizli tuttukları ise, daha büyüktür”, bunda da doğrudan cinayet eğilimi vardır. Yani, münafığın özelliğidir bu, kan dökücüdür.

OKTAR BABUNA: Evet Hocam, Habil’le Kabil’i örnek vermiştiniz.

ADNAN OKTAR: Evet, Habil Kabil kıssası, evet. Bak diyor ki Allah: “Size ayetlerimizi açıkladık; belki akıl erdirirsiniz”. Yani burada, “münafığın ve küfrün vasıflarını gösteriyorum” diyor Cenab-ı Allah, “iyi düşünürseniz, onları tam kavrarsınız” diyor Cenab-ı Allah. Bak, 3. Surenin, 119. ayetinde, “onlar sizinle karşılaştıklarında “inandık” derler” yani “ben zaten takvayım” diyor, “muttakiyim, yani Allah’tan korkuyorum, Allah için yaşıyorum ben” diyor. “Kendi başlarına kaldıklarında ise”, yani münafıklar zaten yalnızdırlar. Hep Bediüzzaman da buna dikkat çekmiştir, yalnızlığına. “Kendi başlarına kaldıklarında ise”, yani, yahut birkaç kişi, kendi kafalarında olan, “size olan kin ve öfkelerinden dolayı parmak uçlarını ısırırlar”. Yani, akıl almaz bir öfke ve kin içindedir. Allah onlarda da onu yaratıyor. Artık parmak ucunu ısırıyor. Yani, sinir, ızdırap parmaklarına kadar vuruyor, parmak uçlarına kadar vuruyor. O acıyı gidermek için, yani fiziki acıyı gidermek için, parmağının ucunu ısırıyor artık. Anlaşıldı mı? Yani, hani vardır ya böyle tipler vardır böyle, sürekli parmaklarını sıkar heyecan anında. Onlarda da fiziki ızdırap meydana geliyor. Yani, Müslümanlara olan kin ve öfkelerinden dolayı parmak uçlarını ısırırlar.

“De ki” diyor Cenab-ı Allah, “Kin ve öfkenizle ölün”. “Şüphesiz Allah, sinelerin özünde saklı olanı bilendir” Yani, onlar zaten o öfkeyle, bir çeşit hastalıklara yakalanıyorlar, kin ve nefretin etkisiyle bünyeleri çöküyor, yahut sebepsiz, onun sonucunda gerçekten bir ölüm meydana geliyor, ölüyorlar. Allah hayatlarını kısa tutuyor. Yahut uzun da tutsa, mutlaka onun sonucunda bir ölüm meydana geliyor. Bak: “Kin ve öfkenizle ölün” diyor Allah, “şüphesiz Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilendir” Yani, Allah öldürüyor, Müslüman karışmıyor. Bu kin ve öfkenin nedeni, parmak uçlarını, bak diyor ki: “Kendi başlarına kaldıklarında ise parmak uçlarını ısırırlar, sinelerinin gizli tuttukları kin daha büyüktür” diyor Allah, öfke daha, bunun nedenini açıklıyor ayette Cenab-ı Allah 3. Surenin 120. ayetinde: “Size bir iyilik dokununca tasalanırlar”, sağlık, sıhhat, zindelik, tebliğ gücü, İslam ahlakının yayılması, Müslümanların birbirine olan bağlılıklarının artması, Türk İslam Birliği’nin gelişmesi, İttihad-ı İslam’ın gelişmesi, Müslümanlara gelen her türlü zenginlik, bereket, bolluk, onların gücü, iktidarı, neşesi, hepsi.

Bak: “Size bir iyilik dokununca tasalanırlar”. Müslümanların kadınlara olan sevgisinden de çok ızdırap duyuyor münafıklar. Mesela Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e müthiş kin duyuyorlardı. Allah nezaketen öyle söylüyor, diyor ki bak: “Ne oluyor ki bu elçiye” diyor, “yiyor, içiyor, çarşılarda geziyor?” diyor. Aslında onların dedikleri: “Nasıl bir elçi ki” diyorlar, “kadınlarla da beraber oluyor” diyor. Çünkü onlara göre hiç olmaması gerekir, dünyadan el etek çekmesi gerekir. Çünkü, bir münafığın kafasına göre, o olağanüstü bir insan olduğuna göre, değil mi? Gülmemesi, neşelenmemesi, helal olarak hanımlarla beraber olmaması gerekir. Allah da onları öfkelendirmek için, daha da öfkelensinler diye, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e mutadın, normalin üstünde, yeni bir evleneceği liste veriyor Cenab-ı Allah. Diyor ki: “Teyzenin kızlarını, halanın kızlarını, dayının kızlarını” diyor ve ilaveten, “ve kendini hibe eden kadınları” diyor. Yani Allah Müslüman kadınları da ayrıca o konuda teşvik ediyor. Yani, kadın diyor ki: “Ben seninim” diyor Peygamber (s.a.v.)’e, hibe ediyor, ona ait oluyor. “İster al, ister alma” diyor, “ben seninim” diyor. Uzun bir liste veriyor Cenab-ı Allah, o işte parmaklarını ısırıyor münafıklar o zaman, yani acayip öfkeleniyorlar. Münafıklar genellikle kadın düşmanıdırlar.

Yani, sapıklığa çok yatkındırlar. Onlar birbirlerinledir münafıklar, yani öyle şeyleri vardır. Yani, şimdi detaylandırmayayım da, sapıktırlar. Yani kadından hoşlanmazlar münafıklar. Yani onlar birbirine hayrandırlar, değişiktir onların hepsi. Mesela, Hz. Hasan’a, Hüseyin’e karşı öfkelerinin nedeni o. Hz. Hasan, Hüseyin de öyle, 300’e yakın hanım kendini hibe etti Hz. Hasan’a, “seninim” dedi. Aşıklar hepsi, çok seviyorlar, “yanında olmak istiyoruz” diyorlar. Yani, “ayrı duramıyoruz” diyorlar, “illa ki seni göreceğiz”. Çünkü akıl almaz güzeldi Hz. Hasan ve ahlakı, terbiyesi, her şeyi çok mükemmeldi, aşık oldular kadınlar. Ve hepsi kendilerini hibe ediyorlar, 300’ün üzerinde. Acayip ızdırap verdi münafıklara, acayip bunaldılar. Münafıklarla, tabii muhatap olmuyor kadınlar, yani doğal olarak bir nefret duyuyor onlara karşı. Ve mümine karşı da doğal bir muhabbet duydukları için acayip ağırlarına gidiyordu, inşaAllah. Bu konu geniş, uzun da, ben bu kadarını şey yapayım, inşaAllah.

OKTAR BABUNA: Hz. Süleyman (a.s.)’ı da örnek vermiştiniz Hocam.

ADNAN OKTAR: Tabii, münafıklar kudurdular. 300 hanımı, 700 tane de cariyesi vardı. Onlar da kendini hibe ediyorlar, maşaAllah, maşaAllah. Aşk buradaki yani, aşk Allah aşkı. Yani, onlar zannediyor ki, sadece cinsel ilişki zannediyor. Aşk ayrı bir şeydir, derin bir aşk. Mesela, münafığa söyledin mi bunu, sırf cinsel ilişki olarak görüyor, “ya” diyor, “bir kadın sana bol bol yeter” diyor. Onlara bir kadın da fazla yani. Yüz kere fazla, bin kere fazla, zaten öyle bir şeyi yok adamın. Onun için anlayamıyorlar, yani oradaki Allah’ın tecellisi olarak kadından aldığı zevki Peygamberimiz (s.a.v.)’in, kavrayamıyor. Onu saf cinsellik olarak alıyor. Çünkü münafık için insan sevgisi diye bir şey yok ki, kadın sevgisi de yok, çocuk sevgisi de yok, hayvan sevgisi de yok, çiçek sevgisi de yok. Anlamaz münafık, çiçeğe baktı mı, “otun kilosu kaça?” der, onu satmaya çalışır, o anlamdadır. Yani, onlar aşkı bilmez, yani tutkuyu bilmez. Halbuki evlenen kadınlar, aşktan, Allah aşkından meydana gelen tutkudan onlarla beraber olmak istiyorlar. Yoksa bir kadın mesela, 300 kadın evli, 700 tane de cariye var. Nedir buradaki amaç? Burada açıkça belli ki saf olarak Allah aşkı var. Yani, doyamadığı için, sevgisine doyamadığı için, değil mi? Anlaşılmayacak bir yönü yok bunun, inşaAllah.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e de Allah aşkıdır, çünkü Allah çok müthiş tecelli ediyordu Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’de. Kadın da o Peygamberimiz (s.a.v.)’e dokunmak istiyor, yakın olmak istiyor, gözlerine bakmak istiyor, sesini duymak istiyor, bu Allah aşkıdır. Onun için münafıklar acayip öfkeleniyordu. Allah da öfkelendikleri şeyi daha da fazla Peygamber (s.a.v.)’e nasip ediyordu. Yani, müthiş kızdırıyordu münafıkları. Özellikle kadınların kendini hibe etmesi, kudurttu. Çünkü Hz. Hasan’ın öyle bir mal varlığı yoktu, yani böyle cariye alacak gibi durumu yoktu. Kadınlar kendini hibe ediyorlardı, Allah rızası için, sevdikleri için. Ama Hz. Hasan da Hz. Yusuf (a.s.) gibiydi. Yani, nefes kesecek bir güzelliğe sahip, Hz. Yusuf (a.s.) da öyleydi biliyorsunuz. Tabii, yani kadınlar, bakan kadın, yani aşık olmaktan kendini alamıyor, yani iradesini kullansa da gücü yetmiyordu Hz. Yusuf (a.s.)’a. Mesela direnmek istiyor kadın, direnemiyor, gücü yetmiyor. Ve Kuran’da Cenab-ı Allah onu överek anlatıyor. Oradaki, Allah aşkından kaynaklanan tecellidir. Ama Hz. Yusuf (a.s.), yani bu güzelliğini, bu etkisini, etten kemikten almıyordu, Allah onda ahlakının derinliğinden dolayı bir cazibe olarak tecelli ediyordu, yani o tarif edilmez.

Mesela erkek vardır, yakışıklıdır, boyu posu, geniş omuzlu falan, ağız burun falan düzgün, köşeli hatları falan vardır. Ama “kof kütük gibidir” diyor Allah ayette. Yani kof, kof insan vardır, içi boş. Yani o garip bir şeydir. Mesela yakışıklıdır ama kadını etkilemez, kadın tarif edemez nedenini. Koftur yani, ona o elektriği vermez. Hatta halk arasında söylenir yani, değil mi? Evlenmek istediğinde, yahut evlendiğinde, helali olduğunda, o elektriği bulamadığını söyler. Yani diyor mesela, “çok yakışıklı” diyor. Yahut mesela kadınla evleniyor, fakat kadın kof. Yani bakıyor, bir et kitlesi yani. Hakikaten et var, yani klasik anlamda et hakikaten belirli yerlerde birikmiş. Ama kof ve etkilenmiyor. Etkilenme iman derinliğiyle olur, Allah aşkıyla olur. Öyle olunca da görüyorsunuz rezaleti. Yok işte bilmem ne macunu yiyor, yok şunu alıyorum, yok bunu ilaç alıyorum. Allah aşkını ilaç sağlamaz, tutkuyu ilaç sağlamaz. Tutku imanla olur, akılla olur, derinlikle olur, kültürle olur, değil mi? Sevgi anlayışıyla olur, fedakarlıkla, yiğitlikle olur, fedakarlıkla olur ve çok yüksek ahlakla olur. Mesela bir kadın çok güzel ahlaklıysa, insan onu seviyor. Ama ahlaksız bir kadın ne kadar güzel olursa olsun, insan soğuduğunda mümkün değil, gücü yetmiyor. Yani, beyni isyan eder, yapamaz, beyni felç olur. Yani kadın olağanüstü güzel olabilir, olağanüstü. Beynin yapacağı hiçbir şey yoktur. Yani, ahlaksızsa beyin onu kitler, yani adamı, insanı kilitler.

Kadında da böyledir, mesela erkek ne kadar yakışıklı olursa olsun, basit ve adiyse, yani karaktersizse kadının beyni kitlenir. Yani istediği kadar uğraş, ne yaparsan yap etkilenmez. Hatta onlar derler ki: “Büyü mü yaptı?” falan derler. Ne büyüsü? Sen kendin ahlaksızlık yapıyorsun, o da senden tiksiniyor, ne büyüsü? İki taraf da birinin ahlaksızlığından kaynaklanıyor olay. Büyüden müyüden kaynaklanmaz. Yok sabunun üstüne bilmem ne yazmışlar da, örümceğin kanadından bilmem ne yapmışlar falan, ipe sapa gelmez şeyler böyle, değil mi? Yok köpek kulağına işte bilmem ne, bunlar hikaye. Bunların hiçbir etkisi olmaz. Direk Allah aşkı ve imanı kaybetmeyle ilgilidir. Ya kadın kaybetmiştir, ya erkek kaybetmiştir, Allah sonlandırır, konu budur. Münafıklarda bu çok şiddetlidir. Yani kadın onlar için bir et parçasıdır. Bir mana veremez münafık. Onun için, müminlerin sevgisine de bir mana veremez. Mesela, Peygamberimiz (s.a.v.)’le ilgili eleştiren dinsizlerin, münafıkların sitelerine bakıyorum. Tek konu, Peygamberimiz (s.a.v.)’in kadınlara olan düşkünlüğü. Başka varsa bana söyleyin, başka konu yok. Bayağı bir koymuş demek ki, bayağı bir koymuş. Bakın her zaman söylüyorum, helal olsun benim dedeme, helal olsun. Allah aşkıyla, Allah aşkıyla yanan bir insandı ve onu seven annelerimiz de Allah aşkıyla yanıyorlardı, Allah aşkıyla evlendiler onunla.

18-19 yaşında, 60 yaşındaydı Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Allah aşkıyla kendilerini hibe ettiler, evlendiler. Ne oldu? Evlenmeseler ne kazanacaklardı? Kemikleri yok şu an insanların. Bak 1400 yıl geçti, ondan sonra bir nesil daha geçti, bir nesil daha geçti, onların da kemikleri yok, onların da yok, onların da yok, onların da yok. Yani ne olurdu? Mesela saraylarda yaşasalar ne olurdu? En ala arabalara binip gezseler ne olurdu? Sonunda bak toprak oluyorlar. Kaç nesil geçmiş üstünden, değil mi? En az 14 nesil, en az yani, değil mi? İnşaAllah. Bak: “Size bir iyilik dokununca tasalanırlar”, İşte Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’de de çok ızdırap çektiler. Hz. Hasan ve Hüseyin’in şehit edilmesinin nedeni budur, Allah’ın onlara verdiği nimettir, kadınların onlara gösterdiği sevgi ve muhabbettir, insanların onlara gösterdiği muhabbettir. Münafıklar böyle sansar gibi onları izliyorlardı. Var ya böyle, saray sansarları, saray casusları olur böyle filmlerde falan, böyle tin tin tin tin gezer böyle, kuru kavruk böyle tipler. Uzaktan böyle sansar yürüyüşü gibidir onların yürüyüşleri, böyle hoplaya hoplaya yürürler böyle. Uzaktan seyreder, sansar böyle kulağını diker, bakar, değil mi? Böyle kaya porsuğu gibi. O yüzden şehit edilmişlerdir, yani sebep budur. Onların neşesi, sevinci, güzel hayat yaşamaları. Mesela, Hz. Hasan, Hüseyin, ikisi de ipek giyiyorlardı, acayip münafıklara koydu, acayip ızdıraptı. Müthiş şık giyiniyorlardı Hz. Hasan, Hüseyin.

Ama yani öyle pek tarif edilecek gibi değil. Yani, olağanüstü güzeldiler, Peygamberimiz (s.a.v.)’e çok benziyorlardı. Yani, Peygamber Efendimiz (s.a.v.), mesela baktı mı, hipnotize oluyordu bakanlar. Yani, bayılan çok fazla insan oluyordu. Öyle, yani insanlar herhangi bir insan gibi zannediyorlar Peygamber (s.a.v.)’i, öyle değil. Muazzam bir heybet vardı, yani bayılanlar var, konuşamayacak hale geliyorlardı, dili tutuluyor, konuşamıyor. Hiçbir şey yaptığı yok Peygamberimiz (s.a.v.)’in, şakacı da üstelik Peygamberimiz (s.a.v.), hoş sohbet. Diyor, “selamün aleyküm” diyor, adam “aleyküm selam” diyemiyor. Bayılıyor, şak diye aşağıya düşüyor yani, o kadar. Hatta Hıristiyanlar da mesela, geliyorlardı, heyet olarak geliyorlardı, Peygamberimiz (s.a.v.)’e bakıyorlar, normalde soru sorabilir, Peygamber mi, değil mi anlamaları için. Yani, haklarıdır, sorarlar. Bakıyor, “bu Peygamber” diyor, “belli” diyor. Yani, “ben soru sormayacağım” diyor, hiçbir şey demiyor, “yüzünden belli” diyor, “Peygamber olduğu” diyor. Öyle bir nur, öyle bir efendilik, öyle bir dürüst bir ifade, öyle bir derinlik var ki. Yani, normal aklı başında bir insanın ikinci bir ihtimal düşünmesi için deli olması lazım, mümkün değil. Bakar bakmaz anlıyorlar. Münafıklar Peygamberimiz (s.a.v.)’i kıskanıyorlar, hanımlarına bu sefer iftira atmaya başladılar.

Hz. Ayşe annemize, diğer annelerimize, ki Kuran’da da geçer. Daha hala hızını alamamışlardır. Bakarsınız eserlerde görürsünüz, Hz. Ayşe’ye hala iftira atmaya kalkarlar annemize. Kuran’la Allah garanti verdiği halde, bakın, ahlaksızlıklarına bakın, Kuran’da Allah garanti veriyor, buna rağmen, Müslümanım diyen adamlar bile terbiyesizlik yapıyorlar, ahlaksızlık yapıyorlar, daha hala iftira atmaya kalkıyorlar. Allah garanti veriyor artık, değil mi? Orada, Peygamberimiz (s.a.v.)’in mutluluğunu, ona duyulan sevgiyi ve aşkı hazmedememe vardır. Hatta, ehl-i kitap bu konularda çok katılardır. Münafıklarda bu özellik vardır yani. Özellikle aşktan, sevgiden, cinsellikten nefret eder münafıklar. Yani, onu bir suç olarak görür. Mesela Cennette de cinselliğin olmasını çok aşağılayıcı görüyorlar, haşa. Yani, çıkıyorlar, en aşağılık üsluplarla, onlara yakışan bir üslupla Allah’ın verdiği bu nimeti aşağılık bir üslupla telin ediyorlar, çok adice bir üslupla. Bak, Allah bunu bir nimet olarak söylüyor, diyor ki Allah, mesela “göğüsleri yeni tomurcuklanmış” diyor, Kuran ayeti, değil mi? “Saklı yumurta gibidirler” diyor Allah, “sadece bütün dikkatlerini eşlerine vermiş huril-iyn” diyor Allah, “iri, güzel gözlü ve eşlerine tutkuyla bağlı” diyor, tutkudan bahsediyor Allah. Ve tutkudan derin zevk alacaklarını söylüyor Kuran’da.

“Ve onlar çadırlar içerisindedirler”, üstleri kapalı ve “yüksek döşeklerdedirler” diyor. Acayip rahatsız ediyor münafıkları bu. Yani, cennetteki müminlerin kavuşacağı nimetten de rahatsızlar. Ve bir kere kafaya koymuş onu, yani cinselliğin adi bir şey olduğunu, insanları sevmenin, mesela kadını sevmenin adi bir şey olduğuna inanmış. Bu, bütün sapkın dinlerde vardır. Yani, Budistlerde de vardır, böyle sapkın inançların hepsini bak inceleyin, hepsinde bir kadın düşmanlığı vardır. Hatta, adam ölüyor, karısını da yakıyorlar beraber. Adam öldüğünde cayır cayır yakarlar kadını, sapkın bir inançtır. Bu, kadına güvenmeme ve kadın nefretinden kaynaklanır. Kuran’da da bunun tam tersi anlatılır. Hatta, Müslümanlar özgür eşlerinle beraber oluyorlardı yani, özgürce. Bunu, münafıklar bundan da rahatsız oldular. Onun üzerine ayet indi: “Kadınlar sizin tarlanızdır, istediğiniz gibi varın”, yani istediğiniz gibi özgür onlara karşı yaklaşabilirsiniz gibisinden, anlaşıldı mı? Acayip rahatsız oluyorlardı bundan. Halbuki orada bir hayvani içgüdü değil bu, aşktan kaynaklanan. Bir insan mesela, bir şeye sarılmak istediğinde bu şehvet midir? Mesela kediye sarılıp bağrına basıyorsun, şehvetten dolayı mı bağrına basıyorsun? Allah aşkındandır o. Ama ayrıca, şehvet gücü de verilmiştir insana, ilave olarak verilmiştir. Ama saf şehvet değildir bu, bu Allah aşkıdır. Yani, sarılmak ve bağrına basmak, öpmesi, koklaması sevgidir. Allah aşkından kaynaklanır.

Mesela insan, 3 yaşında çocuğu oluyor, değil mi? Bağrına sıkı sıkı basıyor, kokluyor, öpüyor, bu ne bu? Allah aşkıdır bu. Ama eşinde, helalinde de ekstradan Allah şehvet nasip eder. Ama şehvet orada zannedildiği gibi hakim güç değildir. Yani, münafıkların aptalca inancıdır o. Yani, ufak bir bölümüdür, yani ilave bir bölümüdür o. Asıl olan Allah aşkıdır. Tek başına şehvetin hiçbir gücü yoktur, hiçbir şey yapamazsın. Yani tam anlamıyla kuru kavruk olur, hiçbir şey olmaz. Saf şehvetle hiçbir şey olmaz. Yani, ne sevgi duyabilirsin, ne sarılma isteği olur, hiçbir şey yapamazsın. Zannedildiği gibi değildir şehvet. Allah onlara onu bela olarak vermiştir. Onun için münafıklar çok muzdariptirler, yani, bayağı hastadırlar. Onun için sapıtırlar. Mesela bak, Hz. İbrahim (a.s.) döneminde, biliyorsun o sapıkların konumunu, bir sebebi de budur. Asrımızdaki de, sapıkların bu hallere düşmesinin sebebi budur. Yani, saf şehvetle çıkınca Allah belasını verir. Ama Allah aşkıyla çıktığında, Allah nimet verir ve güzellik verir. Bunu ayırt edemedikleri için, saf şehvet gözüyle sürekli Peygamberimiz (s.a.v.)’i eleştiriyorlar, yani aptalca ve akılsızca. Oradaki Allah aşkının farkında değiller. Mesela cennetteki bütün hayat hep Allah aşkı üstüne kurulu. Cennet evlerine aşk duyuyorsun, cennet çocuklarına aşk duyuyorsun, cennet bahçelerine aşk duyuyorsun, cennet çiçekleri var, cennet müziği var, cennet kokusu var, yani aşk her yerini sarmış.

Cennet hurilerine de, vildanlar var, küçük çocuklar, ufak, bağrına basıyorsun, değil mi? Öpüp kokluyor, küçük 2-3 yaşında vildanlar var küçük, cennette koşuşturuyorlar. Bu nedir? Bu Allah aşkı değil mi bu? Değil mi? Ama helaline karşı ekstradan şehvet vardır. Ama diyorum yani, onun payı küçüktür. Zannedildiği gibi değildir, o ilave bir duygudur. Bütün olayı, yani ruhtaki o coşkuyu meydana getiren Allah aşkıdır. Bak, ayette diyor Allah: “Gözlerini eşlerine tutkuyla dikmiş” diyor ve “yalnız onlara” diyor. Bakın, yani aitlik çok etkileyicidir. Mesela bir kadın herkese aitse etkilemez insanı, herkese aitse. Mesela kadın öyle, mesela eşinin fahişe olmasını istemez, değil mi? Mesela kadınlar fahişe erkekten tiksinirler. Jigolo tarzı tiplerden, değil mi? Mesela müthiş iğrenirler, çok aşağılık görürler, elinde değildir yani. Mümin erkek de fahişeden tiksinir, elinde değildir, yani herkese aittir, yani o derinliği bulamaz. Kuran’da yasaklanmasının nedenlerinden bir tanesi de odur. Mesela Allah onun için diyor ayette, “sadece gözlerini eşlerine dikmiş” diyor, “eşlerine dikmiş”, bak devam ediyor, “ve tutkuyla” diyor Allah, “tutkuyla”. Tutku denen bir şey vardır. Mesela münafık tutkuyu bilmez, aşkı bilmez, kavrayamaz yani ne olduğunu anlayamaz. Onun için onu saf şehvet olarak anlar. O yüzden de Peygamberimiz (s.a.v.)’i sürekli suçluyorlar, Hz. Hasan’ı, Hüseyin’i, Hz. Ali’yi hep suçlamışlardır. Ve Kuran’da da sürekli cevap verilmiştir onlara, yani çok fazla ayetle cevap verilmiştir.

 


Allah, dinine yardım edene mutlaka yardım eder

 

Müminlerin Kuran'da müjdelendikleri sırlardan birini Allah şöyle bildirir:

“Ey iman edenler, eğer siz Allah'a (Allah adına İslama ve müslümanlara) yardım ederseniz, O da size yardım eder ve sizin ayaklarınızı sağlamlaştırır.” (Muhammed Suresi,7)

İman edenler, hayatları boyunca Kuran ahlakını insanlar arasında yaygınlaştırmak, insanların Allah'a iman etmelerine vesile olmak için ciddi bir çaba içinde olurlar. Onların bu çabalarına karşılık, inkar edenlerden bir grup ise, tarih boyunca hep iman edenlerin karşısında yer almış, onları baskı ve şiddetle engellemeye çalışmışlardır. Allah, Kuran'da, inkar edenlere karşı hep müminlerle birlikte olduğunu, onların işlerini kolaylaştıracağını, müminlere yardımcı ve destek olacağını bildirir. Allah yolunda samimi bir çaba içinde olan müminler bunları kendi hayatlarının her anında yaşarlar. Allah, her işlerini kolaylıkla sonuçlandırır, her işlerinde başarı ve güzellik verir. En zor veya karmaşık gibi görünen olaylarda dahi, müminlere bir kolaylık sağlar. Hatta zayıf imanlıların “eyvah” dedikleri, ümitsizliğe düştükleri, hiçbir kurtuluş yolunun kalmadığını sandıkları durumlarda dahi Allah, müminlere Katından yardım göndermiş ve müminleri başarılı kılmıştır.

Allah'ın yardımının ve desteğinin kendileriyle olduğuna iman eden müminler hiçbir zaman ümitsizliğe kapılmaz, Allah'ın olayı nasıl sonuçlandıracağını heyecanla beklerler. Hz. Musa ve kavmi buna bir örnektir. Hz. Musa, İsrailoğullarını Firavun'un zulmünden korumak için Mısır'dan çıkarır. Firavun ise ordusuyla birlikte Hz. Musa'nın ve kavminin peşine takılmıştır. Hz. Musa ve İsrailoğulları deniz kıyısına ulaştıklarında, içlerinden bazı zayıf imanlılar, Firavun tarafından sıkıştırıldıklarını düşünerek, panik olmuşlar ve ümitsizliğe kapılmışlardır. Oysa, Hz. Musa “... Şüphesiz Rabbim, benimle beraberdir; bana yol gösterecektir.” (Şuara Suresi, 62) diyerek, Allah'ın müminlerle beraber olduğuna dair inancını göstermiştir. Gerçekten de Allah, denizi ikiye yararak, Hz. Musa'nın ve kavminin karşı kıyıya geçmesini sağlamış, hemen artlarından denizi kapatarak Firavun'u ve ordusunu suda boğmuştur.

Allah'ın müminlerle beraber olduğuna iman eden, Allah'a dost ve yakın bir mümin, hayatının her anında bu sırrın tecellilerini görecektir. Elbette ki, denizin yarılması gibi mucizeler Allah'ın bazı elçilerine gösterdiği olaylardır. Ancak her mümin, samimi olarak düşünüp, yaşadığı her olayda Allah'ın yaratışını ve Kuran ayetlerini düşünürse, neredeyse mucize denecek kadar, büyük küçük yaşadığı her olayda Allah'ın desteğinin ve yardımının belirtilerini görecektir.

Allah, müminlere sezilmez yollarla da yardım eder

Allah, birçok ayetinde müminlere desteğinin ne şekillerde olabileceğini bildirmiştir. Örneğin bir ayette Allah müminleri, düşmanlarının gözünde iki misli gösterdiğini şöyle bildirir:

Karşı karşıya gelen iki toplulukta, sizin için andolsun bir ayet (ibret) vardır. Bir topluluk, Allah yolunda çarpışıyordu, diğeri ise kafirdi ki göz görmesiyle karşılarındakini kendilerinin iki katı görüyorlardı. İşte Allah, dilediğini yardımıyla destekler. Şüphesiz bunda, basiret sahipleri için gerçekten bir ibret vardır. (Al-i İmran Suresi, 13)

Allah müminlere kurulan tuzakları bozarak müminlere yardım eder

Daha önce de belirtildiği gibi, inkar edenler müminleri Allah'ın yolundan engellemek için onlara türlü zorluklar çıkarırlar ve onların aleyhinde tuzaklar kurarlar. Ancak Allah, Kuran'da müminlere kurulan tüm tuzakların bozulacağını, tuzakların kurucularının başına geçeceğini ve müminlere hiçbir zarar veremeyeceklerini bildirir. Bu ayetlerden bazıları şöyledir:

(Hem de) Yeryüzünde büyüklük taslayarak ve kötülüğü tasarlayıp düzenleyerek. Oysa hileli düzen, kendi sahibinden başkasını sarıp-kuşatmaz. Artık onlar öncekilerin sünnetinden başkasını mı gözlemektedirler? Sen, Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir değişiklik bulamazsın ve sen, Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir dönüşüm de bulamazsın. (Fatır Suresi, 43)

Size bir iyilik dokununca tasalanırlar, size bir kötülük isabet ettiğindeyse buna sevinirler. Eğer siz sabreder ve sakınırsanız, onların 'hileli düzenleri' size hiçbir zarar veremez. Şüphesiz, Allah, yapmakta olduklarını kuşatandır. (Al-i İmran Suresi, 120)

Kurulan tuzakların zaman içinde mutlaka müminlerin lehine, tuzağı kuranların ise aleyhine döndüğünü gösteren örneklerden birisi Hz. Yusuf'a kurulan tuzakla ilgilidir. Yusuf Suresi'nde bildirildiğine göre, babalarının sevgisini kıskanan kardeşleri Hz. Yusuf'a tuzak kurup, onu bir kuyuya atarak ölüme terketmişledir. Hz. Yusuf'un genç yaşlarında ise, yanında kaldığı Vezirin karısı tarafından bir başka tuzak kurulmuştur. Ancak Allah'ın vaadi gereği kurulan bu tuzakların hiçbiri Hz. Yusuf'a bir zarar verememiştir. Hz. Yusuf'a kurulan tuzaklar ve kuyuya atılması ile gelişen olayların sonucunda Hz. Yusuf, Mısır hazinelerinin başına getirilmiştir. Hz. Yusuf, tüm bu olaylar neticesinde hileli düzenlerin başarıya ulaşmayacağını söylemiştir:

(Yusuf aracıya şunu söyledi:) “Bu, (itiraf Vezirin) yokluğunda gerçekten kendisine ihanet etmediğimi ve gerçekten Allah'ın ihanet edenlerin hileli-düzenlerini başarıya ulaştırmadığını kendisinin de bilip öğrenmesi içindi.” (Yusuf Suresi, 52)

 


Ali İmran Suresi, 120. Ayetinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 7 Şubat 2010 tarihli röportajından Ali İmran Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

CİHAT GÜNDOĞDU: Yine başka bir, Al-i İmran Suresi 120.ayette, şeytandan Allah’a sığınırım, “Size bir iyilik dokununca tasalanırlar, size bir kötülük isabet ettiğindeyse buna sevinirler. Eğer siz sabreder ve sakınırsanız, onların 'hileli düzenleri' size hiçbir zarar veremez. Şüphesiz, Allah, yapmakta olduklarını kuşatandır.” Allah, hileli düzenler kuracaklarını haber veriyor. Planlar, komplolar kurabileceklerinden bizi haberdar etmiş oluyor. Bunlara karşı müminlerin de yine Allah’a tevekkül etmeleri bildirilmiş oluyor, haber verilmiş oluyor inşaAllah.

ADNAN OKTAR: Tabii her halükarda hepsini yaratan Allah çünkü.

CİHAT GÜNDOĞDU: İnşaAllah.

 


Ali İmran Suresi, 120. Ayetinin Tefsiri 

 

Sayın Adnan Oktar'ın 13 Aralık 2010 tarihli röportajından Ali İmran Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Al-i İmran Suresi, 120. “Size bir iyilik dokununca tasalanırlar,” münafıklar tasalanırlar diyor Allah. Nasıl olur iyiylik? Tebliğ gücün artar, insanların etkilenmesi artar, kitapların daha çok çıkar, gücün artar, zenginliğin artar, sağlığın, sıhhatin artar, münafıkları ezmeye başlarsın, küfrü fikrinle, bilginle yıldırırsın, ne olur o zaman münafık? Tasalanır. Hem ne tasa, ızdırap çeker, Allah ona dikkat çekiyor. “Size bir kötülük isabet ettiğindeyse buna sevinirler.” Mesela birisi hakaret eder, biri saldırır veyahut bir dava açılır, bir şey olur, Müslümanların aleyhinde herhangi bir şey. Bunda da sevinirler, diyor Allah. “Eğer siz sabreder ve sakınırsanız,” sabredince sevap kazanıyor Müslüman. Sakınmak da, itinalı olup tehlikeleri savuşturacak hareketler yapmak ve helale, harama dikkat etmek.

“Onların 'hileli düzenleri' size hiçbir zarar veremez.” Demek ki onlar hileli düzenler yapacaklar, Allah onlara o gücü verecek ama o hileli düzenlerden siz etkilenmezsiniz, diyor Allah, bir mucize bu. Normalde münafığın bir gücü olması lazım ama güçleri yoktur, diyor Allah. Bakın, “hileli düzenleri” demek ki sürekli düzen yapıyorlar, hile yapıyorlar, “size hiçbir şekilde zarar vermez,” diyor Allah. “Şüphesiz, Allah, yapmakta olduklarını kuşatandır.” Bu ne demektir? Onların meydan getirdiği hile ve mekri yaratan Benim, diyor Allah. O mekri ve hileyi bozan da Benim. Mesela münafıktan bir atak olduğunda, eğer onu münafık yaptı dersen, şirke düşersin. Münafıktaki o atağı Allah meydana getirir. Müslüman’ın imanını güçlendirmek, şevkini arttırmak, düşünme ufkunu genişletmek, cihadını parlatmak için, inşaAllah.

 


Münafıklar Müminlere Verilen Nimetleri Kıskanırlar

 

Sayın Adnan Oktar'ın 23 Ocak 2016 tarihli sohbetinden münafıklarla ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Müslümanlara verilen nimetleri kıskanırlar. Müslümanların birbirlerine olan sevgilerini kıskanırlar. Nisa Suresi, 54. “Yoksa onlar, Allah'ın Kendi fazlından insanlara verdiklerini mi kıskanıyorlar?” Mesela bir mümin bir mümini seviyor. Ona haset eder. Onunla onun arasını ayırmak ister. Yani oraya pislik gibi intikal edip orada fitne çıkartarak, Müslüman’ın onu sevmesini engellemeye çalışır. Bak diyor ki Cenab-ı Allah; “Yoksa onlar, Allah'ın Kendi fazlından insanlara verdiklerini mi kıskanıyorlar?” Allah ne verir? Sevgi verir, muhabbet verir, dostluk verir, kardeşlik verir. Bunu kıskanır münafık. Bunu yok etmeye çalışır. Müslümanların arasını açmaya çalışır. Daha da olmazsa çirkeflik yaparak açmaya çalışır. Haset ederek, kavga çıkararak, rezillik çıkararak Müslümanların arasını açmaya çalışır. Ki Müslümanlar birbirini sevmesin. Münafığın en rahatsız olduğu müminlerin birbirini sevmesidir. Onu nasıl engelleyeceğini böyle şeytani bir arsızlıkla düşünür ve kendince kendi çirkin eylemlerini yapmaya çalışır.

Bak diyor ki Cenab-ı Allah ayette, Al-i İmran Suresi, 120’de; “Size bir iyilik dokununca tasalanırlar,” Adamın tansiyonu çıkıyor. Istırap duyuyor, iyilik dokunursa. Mesela sen birisini seversen veyahut sıhhatli olursan, sağlıklı olursan, bir başarı kazanırsan. Mesela İslam’ı güzel güçlü yayarsan. Mesela bol para kazanıyorsan, buna haset eder. Ama bunu tabii ben direkt haset ettim şeklinde değil de, huysuzluk yaparak, ahlaksızlık yaparak, pislik yaparak, Müslümanların arasını açarak yapmaya çalışır. En ziyade münafığın rahatsız olduğu sevgiyi çok kıskanır. Sevgiye zarar vermek ister. İşte herkesten ben üstünüm. En üstün olan benim. En çok sevilmeye layık olan benim mantığında olur münafık. Ne diyor Samiri? Onların görmediklerini gördüm ben diyor. Hepsinden daha akıllı oldukları kanaatinde. “Bu aklı zayıf olanlar gibi mi olacağız?” diyor. “Bu aklı sıradan insanlara mı uyacağız?” diyor. “Bunlar gibi mi olacağız?” diyor.

 


Münafıklar Müslümanlara Bir İyilik Dokununca Izdırap Duyar, Müslümanları Felaketlerin Sarmasını Bekler. Allah Ayetlerinde Asıl Münafıkları Felaketin Saracağını Bildirmiştir.

 

Sayın Adnan Oktar'ın 14 Aralık 2016 tarihli sohbetinden münafık karakteri ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Al-i İmran Suresi, 120. Ayet “Size bir iyilik dokununca” münafıklar “tasalanırlar” diyor Allah yani ızdırap duyuyor içinde, çökme ve ızdırap. “…size bir kötülük isabet ettiğinde ise buna sevinirler.” Mesela Müslüman başı belaya giriyor yahut hastalanıyor buna sevinirler diyor. “Eğer siz sabreder ve sakınırsanız onların hileli düzenleri size hiçbir zarar veremez. Şüphesiz Allah yapmakta olduklarını kuşatandır.”

Tevbe Suresi, 98 “Bedevilerden öyleleri vardır ki..” yani görgüsüz akılsız tipler “.. infak ettiğini bir cereme sayar.” Yani bir bela gibi görüyor Müslümanlara bir fayda sağladığında onu bir bela gibi görüyor. “Ve sizi felaketlerin sarmasını bekler.” Başına bela gelmesi Müslümanın herhangi bir şekilde rahatsız olması. “Kötü felaket onları sarsın” diyor Allah işte bu Cenab-ı Allah’ın demesi çok önemlidir yani bir insanın demesi gibi değil. “Kötü felaket onları sarsın” dediğinde Allah, muazzam bela gelir. “Allah işitendir bilendir.”