Sayın Adnan Oktar'ın 27 Aralık 2012 tarihli sohbetinden Al-i İmran Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Ali İmran 134. Şeytan’dan Allah’a sığınırım. “Onlar, bollukta da, darlıkta da infak edenler,” az da olsa parası, Allah için hizmet ediyor. Benim canlarım öyle zaten. Fakir çoğu ama bayağı fedakarlık ediyorlar, “öfkelerini yenenler” insan öfkelenebilir. Boş bulunabilir, iradesini kullanıp yenecek, sakinleşecek. “Ne oluyorsun” diyecek kendine, sakin ol diyecek, “ve insanlar(daki hakların)dan bağışlama ile (vaz) geçenlerdir.” Kendisi haklı bile olsa, intikam duymadan “tamam kardeşim” deyip, hırs yapmadan hakkından vazgeçmek. Mesela farz edelim, bir yerde parası var, ama adam o parayı onun hakkı olduğu halde o kazanmış. Normalde onun emeği geçmiş, “Tamam hadi senin olsun, helal olsun” diyor, inşaAllah. “Allah, iyilik yapanları sever.” Mühim olan bu, Allah’ın sevmesi.
139- “Eğer (gerçekten) iman etmişseniz, en üstün olan sizlersiniz.” 2016 tarihini veriyor ebcedi. Yani mutlaka dünya hakimi olursunuz. “En üstün” demek, bu. En üstün olunca adam nasıl siyasi yönden, sosyal yönden üstün olmaz? Çünkü Allah bir sınır koymadan “en üstün” diyor.
140- “Eğer bir yara aldıysanız, o kavme de benzeri bir yara değmiştir. İşte o günleri Biz onları insanlar arasında devrettirip dururuz.” Bir onlar yenilebilir, bir siz yenilebilirsiniz. Burada da bir mücadeleden bahsediyor zaten Cenabı-ı Allah. Mesela Darwinizm önce galip geldi ama şu an mağlup oldu. Allah mağlup eden. Müminleri vesile etti. “eğer (gerçekten) iman etmişseniz” üstün demiyor bakın, üstün değil, “en üstün olan sizlersiniz.” Mehdiyet’e bakan bir ayet; 2016, inşaAllah.
146- “Kendilerine isabet eden (güçlük ve mihnet)den dolayı ne gevşeklik gösterdiler, ne boyun eğdiler” diyor Allah. Biz de mesela Darwinizme karşı ne gevşeklik gösterdik, ne boyun eğdik. Mücadele ettik ve Allah sonunda zafer verdi.
İman edenler için Allah'ın yarattığı mucizelerden biri de, iman edenlerin az sayıda olmalarına rağmen, Allah'ın izniyle daima üstün gelmeleridir. Bu, Allah'ın birçok ayetiyle bildirdiği önemli bir sırdır ve inkar edenlerin aldanmasına neden olan bir özelliktir. Önceki sayfalarda Talut kıssasında da görüldüğü gibi, Allah, iman edenleri itaatlerinden dolayı, az sayıda olmalarına rağmen üstün konuma getirmiş onlara zafer vermiştir. Allah'ın Talut kıssasının sonunda hatırlattığı ayet şöyledir:
Nice küçük topluluk, daha çok olan bir topluluğa Allah'ın izniyle galib gelmiştir; Allah sabredenlerle beraberdir.” (Bakara Suresi, 249)
Sabretmek müminlere büyük bir güç kazandırır
Bu kitapta da sık sık üzerinde durulduğu gibi, Allah'ın Kuran'da bildirdiği birçok ayette sırlar gizlidir. Bunlardan biri de sabırla ilgilidir. Allah, sabredenlerin güçlerinin artacağını müjdeler. Unutmamak gerekir ki, dünyadaki gücün ve imkanların tamamı Allah'a aittir. Allah'a karşı olan bir insanın gücü dahi aslında Allah'ın gücüdür. Allah o insanı ve diğerlerini denemek için, o insanda güç yaratır, dilediğinde de o gücü alır. Bu nedenle, Allah dilediğine dilediği zaman güç ve zafer verir. Allah, ayetinde sabredenlerin güçlü olacağını, yani o insanlara güç kazandıracağını bildirmektedir. Bununla ilgili ayetlerden biri şöyledir:
Evet, eğer sabrederseniz, sakınırsanız ve onlar da aniden üstünüze çullanıverirlerse, Rabbiniz size meleklerden nişanlı beş bin kişiyle yardım ulaştıracaktır. (Al-i İmran Suresi, 125)
Yukarıdaki ayette de bildirildiği gibi, Allah insanları dilerse görülmez ve sezilmez yollarla destekleyerek zafere ulaştırabilir. Örneğin bir insan Allah'ın dinini savunurken, Allah onu görülmez yollarla destekleyip, en güzel ve en hikmetli şekilde konuşturabilir, insanların kalbinde o insanın konuşmasına karşı bir etki ve duyarlılık yaratabilir. Sonuçta hiçbir başarı, zafer veya etki, bir insana ait olamaz. İnsana düşen, Allah'ın emirlerine uymak, O'nun sınırlarını korumaktır. Tüm zaferlerin, başarıların ve kalplerdeki etkinin sahibi Allah'tır. Allah başka bir ayetinde ise, müminlere, aslında çok önemli bir güce sahip olmanın yollarını bildirmektedir:
Ey peygamber, mü'minleri savaşa karşı hazırlayıp-teşvik et. Eğer içinizde sabreden yirmi (kişi) bulunursa, iki yüz (kişiyi) mağlub edebilirler. Ve eğer içinizden yüz (sabırlı kişi) bulunursa, kafirlerden binini yener. Çünkü onlar (gerçeği) kavramayan bir topluluktur. Şimdi, Allah sizden (yükünüzü) hafifletti ve sizde bir za'f olduğunu bildi. Sizden yüz sabırlı (kişi) bulunursa, (onların) iki yüzünü bozguna uğratır; eğer sizden bin (kişi) olursa, Allah'ın izniyle (onların) iki binini yener. Allah, sabredenlerle beraberdir. (Enfal Suresi, 65-66)
Allah'ın bu ayetlerinde de bildirildiği gibi, eğer müminler kendi içlerinde bir zaaf taşımazlarsa, sabır ve takvada güçlü olurlarsa bir müminin gücü, 10 kişiye bedel olabilir. Bu güç fiziksel güç olarak düşünülebileceği gibi, daha birçok anlamda da düşünülebilir. Örneğin bir müminin insanlara din ahlakını anlatma, onları Allah'ın yoluna çağırma konusundaki çabası, on kişinin anlatmasına bedel olabilir. Bir müminin ilmi, on kişinin ilmine bedel olabilir. Bir müminin Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için yapacağı bir hayır işi, on kişinin biraraya gelip yapacağı bir işe bedel olabilir. Bir mümin, on kafirin saptırdığı kadar insanı Allah'ın doğru yoluna çağırıp, ıslah olmalarına vesile olabilir. Bir mümin, on inkarcının anlattığı inkarı bozup yerine hakkı getirebilir.
Allah'ın Kuran'da bildirdiği bu sır son derece önemlidir. Çünkü her Müslüman, Allah'ın izniyle, eğer takvada ve güzel ahlakta üstünlük yarışında olursa, sayıları ne kadar az olursa olsun fark etmez, Allah onları her giriştikleri işte üstün duruma getirecektir. Örneğin karşılarında inkar eden bir dünya dolusu insan, üniversiteler dolusu profesör olsa ve bunlar yine şehirler, kıtalar dolusu insanı inkara sürüklese de, Allah çok az sayıda Müslümanı, tüm bu insanlara hakkı ve gerçeği gösterecek kadar güçlü, yetenekli, akıllı kılar, küfrün işlerini zorlaştırırken, onların işlerini kolaylaştırıp çabuklaştırır. Bu sırrı bilen müminler, “benim çabamdan veya benim küçük bir katkımdan ne olur ki” dememeli, sadece Allah'ın hoşnutluğu için samimi olarak yaptıkları her amelin etkisinin çok fazla olacağından emin olmalıdırlar. Belki Allah'ın varlığını anlatan samimi bir yazı, Allah'a çağıran bir söz ya da güzel ahlaklı bir tavır birçok insanın kurtuluşuna ve Allah'ı sevip O'ndan korkup sakınmalarına vesile olabilir. Hiç unutmamak gerekir ki, dünya hayatında geçerli olan kurallar ve sebepler sadece Allah'ın Kuran'da bildirdikleridir. Sadece Kuran'a göre düşünen her insan, Allah'ın yaratışındaki bu sırları kavrayarak, Allah'ın izniyle, tüm insanların üzerinde bir güce ve akla sahip olabilir. Allah, gerçekten iman edenleri gevşeklik göstermedikleri sürece üstün geleceklerini bir ayetinde şöyle müjdeler:
Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer (gerçekten) iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz. (Al-i İmran Suresi, 139)
Ayetlerde görüldüğü gibi, Allah üstünlük ve zafer sağlamak ve dünyada ve ahirette kazançta olmak için sadece samimi imanı şart koşmuştur. Allah'ın bunun için bildirdiği sırlardan biri de Allah'a şirk koşmadan iman etmektir.
Sayın Adnan Oktar'ın 16 Şubat 2010 tarihli röportajından Ali İmran Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: “Gevşemeyin” diyor ve “üzülmeyin”. İkisi de muhkem, farz olan ayetlerdir. Müslüman gevşemeyecek. Ne olacak? Mehdi (a.s)’yi hapsedecekler. Gevşeyecek mi? Suikast yapacaklar. Gevşeyecek mi? Hakaret edecekler, iftira edecekler, baskı yapacaklar, korkutmaya çalışacaklar, önüne engeller koyacaklar. Dağ gibi engeller çıkacak diyor (sav). Mehdi (a.s) diyor, bir yol bulur geçer diyor. Mutlaka geçer diyor. Üzülecek mi Mehdi (a.s) bundan dolayı? “Üzülmeyin” diyor. “Eğer gerçekten iman etmişseniz” ki Mehdi (a.s)’nin mükemmel bir imanı vardır ve talebelerinin. “En üstün olan sizlersiniz.” Siz hakimsiniz diyor. Bir insan nasıl en üstün olur? Her yönden. Siyasi, sosyal, iktisadi, ilmi, kültürel... Her yönden hakim olursa en üstün odur. “En üstün olan sizlersiniz.” Al-i İmran Suresi, 139.
Bunu, masonlar ana düstur olarak alıyorlar bu ayeti biliyor musunuz bunu? Bütün mason mabedlerinde bu ayet kullanılıyor. Bütün mason kitaplarında bu ayetle şey yapıyorlar. Bak Kuran’ın bu ayetini masonlar kendileri kullanmaya kalkıyorlar. Halbuki Mehdi (a.s)’nin alnında yazıyor bu ayet. Mehdi (a.s)’nin alnından sökmeye çalışıyorlar. Sökemezler. Mehdi (a.s)’ye aittir bu hüküm. Bak “Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer (gerçekten) iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz.” Bütün mason kitaplarında, dergilerinde hepsinde vardır bu yazı, bu ayet. İsterseniz getirip göstereyim yani. Var mı Mimar Sinan dergisi bir tane? Eski sayılarından. Bakın. Tamam, yeterli bu. Yeni sayıları olması lazım özellikle. Buyrun. Mimar Sinan Dergisi, ne bu? 1987, sayı 63. Önce onu gösterelim. Buyur, getir. Tarih görünüyor mu? Tarih, alttaki tarihe ‘zoom’ yap. Evet, tamam görülüyor. Mimar Sinan, dergiyi de göster. Mimar Sinan mason dergisidir. Bakın birinci sayfasını gösteriyorum.
OKTAR BABUNA: “Gevşemeyin, endişe etmeyin; inancınız sağlamsa mutlaka başarırısınız.” (Şanı yüce Kuran, sure 3, ayet 139).
ADNAN OKTAR: Buyrun. Bakın masonlar Kuran’a karşı mücadele etmelerine rağmen, Tevrat’a ve İncil’e mücadele etmelerine rağmen ne diyor görüyor musun? “Şanı yüce Kuran” diyor ve Al-i İmran Suresi 139. ayet diyor. Üçüncü Sure evet. Bak aynısını ayetin almışlar. Buyrun Mimar Sinan 2. sayısı. Bunu da açıyorum. 1993 Mimar Sinan. Gösteriyorum. Yalan söyleyecek halimiz yok. Buyrun. Aç göster.
OKTAR BABUNA: “Gevşemeyin, endişe etmeyin; inancınız sağlamsa mutlaka başarırısınız.” (Şanı yüce Kuran, sure 3, ayet 139). MaşaAllah.
ADNAN OKTAR: Evet. Birinci sayfası bak, birinci sayfası.
Sayın Adnan Oktar'ın 20 Eylül 2011 tarihli röportajından Ali İmran Suresi ile ilgili açıklamalar.
MİSAFİR: İnşaAllah. Al-i İmran Suresi, 139’uncu ayeti söylüyorum inşaAllah. Kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım. “Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer (gerçekten) iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz” buyuruyor Allah.
ADNAN OKTAR: Bakın bu mucize bir ayettir. Diyor ki Allah; “gevşemeyin” yani hiçbir zaman için ümidinizi kaybetmeyin, direncinizi kaybetmeyin; “üzülmeyin” yani acı çekmeyin, rahatsız olmayın, ıstırap çekmeyin; “eğer inanmışsanız” yani Kuran’a samimi kanaatiniz geldiyse, ama hakkıyla iman bu. Tevrat’ta da buna dikkat çekilir. “On kişi iman etsin” diyor, “yeter” diyor, “on kişi. Dünyaya hakim ederim” diyor Cenab-ı Allah. Hakkıyla iman eden bir kişi bile olmuş olsa, bak bir tane bir kişi olursa Allah dünyaya İslam ahlakını hakim ediyor, bir kişi bile olsa. O çok büyük bir sırdır. Adam diyor ki; “nasıl olacak?” diyor, “çok zor” diyor, “askerimiz yok, ordumuz yok, şuyumuz yok, buyumuz yok. Televizyonumuz yok, radyomuz yok. Çevremizde insanımız yok. İşte millet alay edenler, kavga edenler, saldıranlar. Anarşi, terör.” Bir kişi hakkıyla iman ederse, bir kişi; Allah dünyaya hakim ediyor İslam ahlakını. Ama hakkıyla böyle, yüzde yüz imanı kastediyor. Her tarafı dolu dolu iman. Dünyaya hakim ediyor Allah. Hz. Mehdi (a.s.) vesilesi ile de işte dünyaya hakim ediyor şu an. Hz. Seyyidina İsa Mesih (a.s.) da, ona o güzeller güzeli Hz. İsa Mesih (a.s.), Mehdi (a.s.) Hazretleri’ne, o mübareğe, o güzeller güzeline kardeş olarak Allah tarafından gönderiliyor.
“Ben senin vezirinim” diyor Hz. Mehdi (a.s.)’a. Ne onur, ne şeref, ne büyük güzellik. Ulu’l azm bir peygamber bak, Ulu’l azm bir peygamber. Dünyada en çok seveni olan Peygamber şu an. Çünkü Hıristiyanlar, Müslümanlar; hepsi seviyor. En çok revaçta olan Peygamber’i Allah Hz. Mehdi (a.s.)’a yardımcı olarak, vezir olarak gönderiyor. Yani “senin emrindeyim” diyor. Onun emrine girecek, Hz. Mehdi (a.s.)’ın emrine girecek. Öyle büyük bir insandır Hz. Mehdi (a.s.). Onun için bu kadar örtbas edilmek için bu kadar bütün dünya yer yerinden oynuyor. Bölgede savaş yaptırmayacağız. İsrail’le Türkiye savaşmayacak. Hiçbir ülke ile savaş olmayacak. Barış gelecek. Hz. Hızır (a.s.) bakıyorsun Amerika’da, bakıyorsun Kıbrıs’ta, bakıyorsun Ankara’da, her yerde. Bakıyorsun bir gün memur görünümünde, bir gün bakıyorsun bir sehpa görünümünde, bir gün bakıyorsun bir güvercin görünümünde, her yerde, inşaAllah. Müsaade yok; göreceksiniz, inşaAllah.
Sayın Adnan Oktar'ın 11 Eylül 2011 tarihli röportajından Al-i İmran Suresi ile ilgili açıklamalar.
MEHTAP HANIM: Kovulmuş şeytandan Allaha sığınırım. “Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer (gerçekten) iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz.” Al-i İmran Suresi, 139. ayet, inşaAllah.
ADNAN OKTAR: O bir mucizedir. Şeytandan Allah’a sığınırım. “Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer (gerçekten) iman etmişseniz üstün gelecek olan sizsiniz.” Aynı zamanda Mehdi (a.s)’a bakan bir ayettir. Çünkü gevşeme yok, üzülme de yok; iman etmiş, kararlı, “galip olacak sensin” diyor Cenab-ı Allah. “Galipsiniz” diyor. Kim yaparsa, bir kişi dahi olsa o galip oluyor, inşaAllah.
Sayın Adnan Oktar'ın 5 Aralık 2012 tarihli sohbetinden Kuran'da Mehdiyet ile ilgili ayet tefsirleri
ADNAN OKTAR: Cenab-ı Allah diyor ki; Rad Suresi, 42’de; şeytandan Allah’a sığınırım; “Bu yurdun sonu,” dünyanın sonu, “kimindir, inkar edenler pek yakında bileceklerdir.” Yurt, duran bir yurttan bahsediyor: “Bu yurdun sonu kimindir,” “bu yurt kime aittir, kimlerin kontrolündedir, Allah kimlere vermiştir, bunu bilecekler” diyor. Ne zaman? “Pek yakında” diyor. Allah için 1400 sene, 1500 sene uzak bir vakit değil. Bu ayetin ifadesi önümüzdeki yıllarda tahakkuk edecek.
Şuara Suresi, 227; “Zulmetmekte olanlar,” deccaller, “nasıl bir inkılaba uğrayıp,” inkılab; yeni bir değişim, yeni bir hal, yeni bir anlayış, yeni bir hayat; “nasıl bir inkılaba uğrayıp devrileceklerini,” yıkılacaklarını, yok olacaklarını, etkisiz hale geleceklerini , “pek yakında bileceklerdir” diyor, deccaller. Şimdi bunu da görecek insanlar pek yakında. Allah buna da “pek yakında” diyor, buna da “pek yakında” diyor. 1430, 1440 Allah için uzak değil. Ama 1440 tabii çok önemli bir tarihtir.
İsra Suresi, 81; şeytandan Allah’a sığınırım; “De ki: “Hak geldi, batıl yok oldu.” Mehdiyet geldi mi, deccaliyet gider. “Hiç şüphesiz batıl yok olucudur.” Yani batıl mutlaka, Darwinizm-materyalizm mutlaka yıkılır. Yani 100 yıl direnmesi, 150 yıl direnmesi önemli değil. Mutlaka yok oluyor. Bak, “hiç şüphesiz batıl yok olucudur” diyor Allah.
Araf Suresi, 137; “Kendisinde bereketler kıldığımız yerin,” Türkiye de bunun içinde; Türkiye, Suudi Arabistan dahil, İsrail dahil, Filistin dahil, Mısır’a kadar; “Kendisinde bereketler kıldığımız yerin doğusuna, batısına da o hor kılınıp-zayıf bırakılanları (müstaz'afları),” Hz. Mehdi (a.s) ve talebeleri, Hz. Mehdi (a.s) talebeleri hor kılınacaktır. İnsanlar tarafından horlanacaklardır, Hz. Mehdi (a.s) dahil. Ve zayıf bırakılacaklardır. Hakaretlerle, iftiralarla, komplolarla… Kimi mesela mahkemeye verecek, kimi hapsetmeye kalkacak, kimi onları savcılıklara ihbar edecekler Ezmeye çalışacaklar. “Zayıf bırakılanları,” onlara ‘müstaz’af’ diyor Cenab-ı Allah, “(müstaz'afları) mirasçılar kıldık.” “Onlar hakim olacaklar” diyor. Yani Ben-i İsrail, Hz. Davud (a.s)’ın soyu, yani Hz. Mehdi (a.s) ve talebeleri. Biz Ben-i İsrail’iz. Ben Ben-i İsrail’im. Sizler de Ben-i İsrail’siniz. Bizler Mehdi talebesiyiz. Mehdi talebeleri Ben-i İsrail’dir.
Tevbe Suresi, 32; “Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar.” Konuşarak yani. Mesela internette konuşması yazılıyor, kitaplara konuşmaları yazılıyor. Ağızlarıyla derken, ağızlarından çıkan sözler, yani fikirleri. “Ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek istiyorlar.” Şu anda da bunu yapmaya çalışıyorlar. Dünyanın her tarafında demeçlerle, konuşmalarla, radyo-televizyon programlarıyla. “Hz. Mehdi (a.s) gelmeyecek, Hz. Mehdi (a.s) gelmeyecek, Hz. Mehdi (a.s) gelmeyecek, Hz. İsa (a.s) gelmeyecek, Hz. İsa (a.s) gelmeyecek…” Allah’ın nurunu, Mehdi (a.s)’ı kendilerince söndürmek istiyorlar. “Ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek istiyorlar.” Bütün kanallarda çıkıyor. “Oysa” diyor Allah, “karşıtlar,” karşıt olan kişiler, “istemese de Allah, kendi nurunu tamamlamaktan başkasını istemiyor.” Mehdiyeti hakim etmekten başkasını istemiyor Cenab-ı Allah. Ahir zaman işareti. Tabii Hz. Mehdi (a.s)’a karşı olanlar küfür içindedir demiyorum ben. Ama bilgisizlik içindeler. Yanlışlık içindeler.
Yine Saf Suresi, 8; “Onlar ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek istiyorlar.” O televizyon programlarına bakın. “Mehdi alametleri de çıkmadı, Hz. Mehdi (a.s) de çıkmayacak, Hz. İsa (a.s) inmeyecek, İttihad-ı İslam da olmayacak, İttihad-ı İslam hiçbir zaman için olmaz, insanların beşte biri ancak Müslüman olur, böyle bir şey yoktur” gibi; ağızlarıyla Allah’ın nurunu, İttihad-I İslam’ı, Hz. Mehdi (a.s)’ın çıkışını, Hz. İsa Mesih (a.s)’ın çıkışını, insanların mutlu oluşunu durdurmaya çalışıyorlar. “Oysa Allah, kendi nurunu tamamlayıcıdır.” “Ben yapacağım” diyor Allah. “Tamamladım” demiyor Cenab-ı Allah, “tamamlayıcıdır.” Nasıl tamamlıyor? Hz. Mehdi (a.s)’la tamamlıyor. Hz. İsa Mesih (a.s)’la tamamlıyor. Öyle olsa Allah, “tamamladım” derdi. “Tamamlayıcıdır” diyor. Tamamlayacak. “Kafirler hoş görmese bile.” “Küfredenler, İslam’a karşı olanlar tabii ki bundan hoşlanmayacaklar” diyor Cenab-ı Allah. Onlar hoş görmese de İttihad-ı İslam olacak. Terör de kalmayacak, anarşi de kalmayacak, silahlar susacak.
Ahzab Suresi, 27; “Ve sizi onların topraklarına, yurtlarına, mallarına ve daha ayak basmadığınız bir yere mirasçı kıldı. Allah, her şeye güç yetirendir.” “Bütün dünyaya hakim olacaksınız” diyor Allah. “Topraklarına, yurtlarına, mallarına, ayak basmadığınız her yere mirasçı olacaksınız.” Yani “siz her yerde olacaksınız” diyor Müslümanlara. Ben-i İsrail, yani Mehdi talebeleri. Ben-i İsrail’i Tevrat tarif ediyor: Yakupoğulları’nın yönetimindeki müminler, Müslümanlar. Yani Hz. Mehdi (a.s)’ın liderliğindeki Müslüman milleti, inşaAllah. Onun içerisinde tabii İsrail de var. Onlar da çünkü hakkı, hak olarak, inşaAllah ilerde kabul edecekler. İlk önce Tevrat’ın aslına uyacaklar. Hz. Mehdi (a.s) onları Tevrat’ın aslıyla yönetecek. Yakupoğulları’na bir mirasçı olarak, bir güzellik olarak, bir koruyucu olarak. Onları koruyup kollayan; onlara iyilik, bereket, bolluk getiren bir şahıs olarak Hz. Mehdi (a.s) zuhur ettiğinde, Ben-i İsrail 3000 yıldan beri görmedikleri sevinci, mutluluğu, güzelliği yaşayacaklar. Hz. Mehdi (a.s)’ın bir alameti de Hz. Süleyman (a.s)’ın mescidini yapmasıdır. Mescidi yaptığında İsrail bayram edecek, inşaAllah. Hz. Mehdi (a.s) Hz. Musa (a.s)’ın sandığını da getirip, Hz. Süleyman’ın mabedinin önüne koyduğunda, Peygamberimiz (s.a.v) diyor ki; “Pek azı dışında bütün Museviler Müslümanlar olur” diyor. “Çok azı dışında hepsi Müslüman olacaklar” diyor. Bütün vaat olmuş çünkü. Tevrat’ın dediği olmuş. Alenen belli ki Hz. Mehdi (a.s), yani belli ki Mesih (a.s) o. Sandık da gelmiş; sandık zaten Tevrat’a göre alamet, çok net. Sandık sadece onun getirebileceği bir şey, Hz. Mehdi (a.s)’a ait bir şeydir. Sırf o yaptığına göre; o, o. Kuran’da da ona işaret ediyor. “Huzur ve sekinet getirecek size o sandık” diyor. Ona işaret ediyor Allah. Kutsal sandığın bir alamet olduğunu söylüyor Allah, Kuran’da.
Al-i İmran Suresi, 139; “Gevşemeyin” diyor Allah. Gevşemek ne demek? Teyakkuzu azaltmak, sıklığı azaltmak, presi azaltmak, güçlü atakları azaltmak, gevşemek. “Çok güçlü olun” diyor Allah, “çok atak olun.” “Üzülmeyin.” Haram kılmış. Bütün Müslümanlara Allah bu ayetle üzülmeyi haram kılmış. Gevşemeyi de haram kılmış. Teyakkuz ve atak halinde olacak. Üzülmeyi de haram kılmış. “Eğer gerçekten iman etmişseniz,” samimi iman ediyorsanız, “en üstün olan,” her yönden ama; askeri, siyasi, politik, her yönden; “üstün olan sizsiniz” diyor Allah. “Size söz veriyorum, garanti veriyorum” diyor Allah. Mehdiyet’in bir başka açıklamasıdır bu ayet.
Hac Suresi, 41; “Onlar ki,” yani Mehdi talebeleri; ‘onlar ki dediği’, ayetin ifadesi o, inşaAllah. “Onlar ki, yeryüzünde kendilerini yerleştirir,” yeryüzü neresi? Dünya. Dünyada kendilerini yerleştirir, bütün dünyaya hakim eder, “iktidar sahibi kılarsak,” dünyanın iktidarına, dünya devletine hükümet ettiğinizde ki edeceksiniz, “iktidar sahibi kılarsak, onlar dosdoğru namazı kılarlar.” Hz. Mehdi (a.s) ve talebeleri. Dosdoğru namaz, tam tarif edildiği gibi. “Zekatı verirler,” bol bol mal dağıtırlar. Hz. Mehdi (a.s)’ın şeyi odur. “Gelir, iki rekat namaz kılar” diyor; “zekatı verirler, malı dağıtırlar.” “Marufu emrederler,” güzelliği söylerler. Anarşiden, terörden, savaştan kaçınmayı; kardeşliği, barışı, iyiliği, güzelliği emrederler. “Münkerden sakındırırlar.” Kan dökmekten, şiddetten, savaştan kaçındırırlar. “Bütün işlerin sonu Allah’a aittir.” “Hepsini Allah yapar” diyor Allah ayette.
Yunus Suresi, 82; şeytandan Allah’a sığınırım; “Allah, suçlu-günahkarlar istemese de”, “suçlu ve günahkarlar istemezler” diyor Allah. Neyi? Hakkı. Hak ne? İslam. “Hakkı (hak olarak) Kendi kelimeleriyle,” Kuran’ın hükmüyle, Kuran’ın kelimeleriyle, Hz. Mehdi (a.s)’ın dilinden dökülen kelimelerle, Hz. İsa Mesih (a.s)’ın ağzından çıkan kelimelerle, Kuran hükümleriyle, “gerçekleştirecektir.” Gerçekleştirecek ne demek? Vaatten gerçekleşmeye dönüşecek. Gerçekleştirecek ne demek? Somut, elle tutulur, net hale gelecek. Yani olay tahakkuk edecek, gerçekleştirilecektir. “Suçlu-günahkarlar istemese de,” yani “onlar direnecekler” diyor, karşıtlar direnecekler. “Hakkı (hak olarak) Kendi kelimeleriyle gerçekleştirecektir.” “Hak her yere hakim olacak” diyor Allah.
Enbiya Suresi, 18; şeytandan Allah’a sığınırım; “Hayır” diyor Allah,”Biz hakkı batılın üstüne fırlatırız, o da onun beynini darmadağın eder” diyor. Fikir yapısını; beyinden kasıt, fikir yapısıdır. “Beynini darmadağın eder; patlatır, parçalar beynini” diyor; fikirle, ilimle, akılla. “Bir de bakarsın ki, o, yok olup gitmiştir.” “Bakarsın ki,” “göreceksin” diyor. “Göreceksiniz, bakacaksınız, yok olup gittiğini göreceksiniz” diyor. “Fiilen olacak” diyor. “(Allah'a karşı) Nitelendiregeldiklerinizden dolayı eyvahlar size.” Hani “tesadüfen oldu, kendi kendine oldu” diyorlar ya Darwinistler; “eyvahlar size” diyor Allah. Çünkü ahirette, cehenneme gittiğinde… Mesela adam Darwinist, Allah’a inanmıyor. Şimdi toprak dümdüz; toprak magma, kaynıyor. Böyle şeytan başı gibi çok itici görünümlü ağaçlar -tek ağaç odur, bitkiler- meyvesi öyle, şeytan başı gibi ve pis kokulu, bayağı iğrenç kokulu bir ağaç. Böyle irin denizleri var, irin gölleri var; onların protein kaynağı olacak. Bir de kaynar su, kaynayan su. Şimdi tesadüf demiyor muydu bunlar? “Tesadüfen oluşmuş bitki işte bu” diyor Cenab-ı Allah. “Öyle inanıyorsunuz ya” diyor, tesadüf gibi olan. “Tesadüf değil, Ben yarattım ama sizin kafanıza göre tesadüf böyle olmuyor mu?” diyor Allah. “Bu bitkiyi, o zaman bu meyveyi yiyeceksiniz” diyor. Böyle mis gibi kokan çilekler, portakallar, mandalinalar; mis gibi kokan kavun, karpuz; siz bunlara tesadüf diyordunuz.
“Tesadüf öyle olmaz, böyle olur” diyor Allah, sizin zihniyetinize göre. “Şimdi yiyin bunu” diyor Allah. Pırıl pırıl mis gibi su. Oranın suyu leş gibi kükürt kokar. Kaynar ve tuzlu, pis bir su; her yerde vardır bu, yeryüzünde de vardır kaynar magma. Birçok yerde var, görüyorsunuz. “Su olarak bunu içeceksiniz” diyor Allah. “Tesadüf demiyor muydunuz?” diyor. “İşte tesadüf olunca böyle olur” diyor Allah. İnşaAllah. Sizin inancınıza göre. Çünkü yerde magma olduğuna göre, suyu da ısıttığına göre o; kara toprağın içinden, kükürdün içinden, tuzun içinden geçerek geldiğine göre bu su, sizin tesadüf inancına göre bunun kükürtlü, civalı, leş gibi kokan, bulanık, çamurlu, kaynar bir su olması lazım. Makul bu değil mi, onların dediğine göre? “İçin” diyor Allah şimdi. Adam inat ediyor zaten yine orada. Darwinist yine inat ediyor. “Evrimle oldu” diyor. “O zaman evrimle olduysa, böyle olmuyor mu?” diyor. Adam da inkar edemiyor. “Evet, evrimle olunca böyle olur” diyor. “Bitki de böyle olur” diyor. İnsan? “İnsanı da ‘evrimle oldu’ diyorsun” diyor. Kafası, başı arkaya dönük insanların, cehennem ehlinin. Yani göğsü düz, bu tarafa doğru; başı sırt tarafını görüyor. “Mutasyon” diyor ya; madem mutasyon, işte mutasyona uğramışsın olarak alacak. Mutasyona inanmıyor musun sen? Başları arkaya dönük, gözü görmüyor. Mutasyon demiyor musun? İşte gözü görmüyor. Kolları tutmuyor, yerde sürünüyorlar.
Hani diyordu ya, “yerdeydiler ilk önce, sürüngendiler; sonra yavaş yavaş ayağa kalktı.” “İşte ilk atalarınız gibi oldunuz” diyor Allah da. “İnanmıyor musunuz?” diyor Allah. “Yerde sürüngendik” diyordunuz. “Önce gözler görmüyordu, evrimle oldu” diyordunuz. “İşte gözünüz görmüyor” diyor Allah. Ayette var, “gözleri görmez” diyor. Yerde süründürüyor Allah, sürünme var. O da yine “sürüngenlerden olduk” diyorlar, Allah onu meydana getiriyor. Reddedeceği bir durum var mı? Yok. İnancına göre öyle işte. Kendi inancını yaşamış oluyor. Sürekli de bu inancı muhafaza ediyor zaten, hiç bir şekilde vazgeçmiyorlar. Diyorlar ki; “Rabbinize söyleyin de o nimetlerden bize de versinler” diyor. Orada cehennem melekleri var, onlar ara ara geliyorlar, onların aracı olmasını istiyorlar. “Ya Rabbi bize o nimetlerden ver” demiyor. “Rabbinize söyleyin de bize onlardan versin” diyor. Daha hala inat ediyor. Cehennem tabaka tabakadır, çeşit çeşittir. Mesela bazı insanlar vardır, sırf Allah’ı inkar eder ama hiç kimseye kötülüğü olmaz. Yani dürüst, normal yaşar ama evrimci; onlara öyle bir ortam oluyor. Fakat böyle kötü mahalleler, soğuk mahalleler… “Nimeti Allah yarattı” demiyor ya, bütün nimetlerin alındığı bir ortamda Allah yaşatıyor. Onun inancına uygun bir ortamda yaşatıyor. “Allah yapmadı” dediği her şeyi Allah, orada ona, onun dediği inançla yaratıyor. Allah’a vermiyor ya bu şeyleri, onların hepsini alıyor Allah. Ama ateşte de yakmıyor. Ateşte yakmıyor, sadece duruyor. Sıkılmayla Allah bunaltıyor onları da, sıkılıyorlar. Biz nasıl televizyonda haberler seyrederken güzel bir yer gördüğümüzde imreniyoruz, kötü bir yer gördüğümüzde de Allah’a sığınıyoruz. Onlar da sürekli televizyondan bakar gibi cennet ehlini görüp, kıyas yapıp, onun sıkıntısını çekecekler. Sürekli bunalacaklar.
Mesela bazı kişiler var; Allah’a, dine inanıyor ama İslam’ın, Kuran’ın hükümlerini hiç yapmıyor. Kavgacı, dedikoducu, laf sokuyor, milletle uğraşıyor ama Allah’a, dine muhalif her şeyi de yapıyor. “İnanıyorum” diyor ama inanmıyor. Laf götürüyor getiriyor, kavga imkanı olduğunda hemen kavga yapıyor. Cehennemde de bunlar sürekli kavga ediyorlar, ayette açıklanmış. Birbirlerini kolluyorlar, sürekli arıyorlar karanlık cehennem mahallelerinde, cehennem sokaklarında. Mesela bunlar da öyle; suçu ağır olmayanlar yanmaz ateşte. Yani herkes ateşte yanmaz. Suçunun derecesine göre yapılır. Tabaka tabakadır. Mesela münafıklar cehennemin en aşağı tabakasındadır. Onlara çok şiddetli azap yapılıyor. Mesela daha üst tabakalar var; çok çok daha sakin cehennem tabakaları var. Bediüzzaman da onu anlatıyor, çok çok sakin. Ama sıkıntıyla Allah orada azap yapıyor. Dümdüz çöl gibi bir ortam; oturuyor, dedikodu yapıp oturuyor. Sürekli görüyor cennet ehlini. Mesela yüz bin sene geçiyor, bunalıyor; sıkıntıdan delirecek böyle. Bir yüz bin sene daha geçiyor, öyle oturuyor. Çünkü önem vermemiş; dine, Allah’a önem vermemiş; İslam’a önem vermemiş, gereksiz görmüş. Müslümanlarla alay etmiş. Cennete de sokulamadıkları için, Allah orada sadece sıkıntıyla bunaltıyor. Öyle duruyor. Ama anlamıyor tabii sıkıntıdan, ondan da anlamıyor. Birbirleriyle dalaşıyor. O, onu cehenneme kim düşürdü, onu arıyor; o, onu cehenneme kim düşürdü, onu arıyor. Birbirlerine dalaşıyorlar. Birbirlerini kovalıyorlar cehennem mahallelerinde. Yani onların meşguliyeti bu.
“Cennet ehli de güzel bir meşguliyet içindedir” diyor Allah ayette. Onlar da kötü bir meşguliyet içindeler. Sıkıntıdan birbirleriyle uğraşıyorlar cehennemde. O, ona dedikodu yapıyor; o, onun lafını götürüp getiriyor; o, ona saldırıyor, kavga ediyor. Bütün hayatı öyle geçmiş oluyor. Ölmek de istemiyorlar bunlar zaten. Sorsan, “ölmek istiyor musun?” diye; “Ölmek istemiyorum” diyor. Allah’ı kabul ediyor mu? Etmiyor. Ama bir kısmı; “Bizi gönder Ya Rabbi, çok mükemmel olacağız” diyor. O zannediyor ki, geri gittiğinde imtihandaki o ortam kalkacak. O şartlarda gideceğini zannediyor. Halbuki unutturulup gönderilir o. Allah; “Gitse de yine aynı şeyleri yaparlar” diyor. Çünkü o cehenneme gitse, ahirete gitse, Allah yeniden dünyaya gönderse; rüyasında gördüğü gibi kabul etse adam, rüyasında kabus görmüş gibi kalksa; “Ne kadar korkunç bir kabus gördüm” diyor. Aynı azgınlığıyla devam eder, daha şiddetli azgınlığıyla devam eder. Vazgeçmiyor. “Onlar yalancıdır” diyor Allah.
Sayın Adnan Oktar'ın 4 Haziran 2015 tarihli sohbetinden tebliğ yapan müminin mutlaka alayla karşılaşacağı ile ilgili ayet açıklamaları.
ENDER DABAN: Bir ayetinde de Allah şu şekilde bildiriyor, şeytandan Allah’a sığınırım. “Elbette siz onlardan eziyet verici sözler işiteceksiniz.”
ADNAN OKTAR: “Elbette.” Allah “kesin bu olacak” diyor. Bu ne demek? “Ben yaratacağım” diyor. Onun için bu bir kanundur. “Ya” diyor bazı tebliğ yapıyor “ben tebliğ yapıyorum benimle alay ediyorlar.” Sen nasıl tebliğcisin? Daha Kuran’dan haberin yok. Bak şimdi ayağın basıyor ses çıkıyor değil mi? sen tebliğ yaptığında da alay edecek adam yani bu kanun. Allah’ın kanunu. Mesela ateşin üstüne su döktün mü ne oluyor? Sönüyor. Bu Allah’ın kanunu. Sen tebliğ yapıyorsun. Adam seninle mutlaka alay edecek. Bunun neyine şaşırıyorsun? “Moralim bozuldu” diyor. Kaderden haberin yok. Olaydan haberin yok. Kuran’dan haberin yok. Mucize gördüğün için Allah’a hamd et. Hayret et. Senin sevabın artıyor. Onun günahı artıyor. Senin amacın sevap değil mi? Tamam, sevabın artıyor. Daha ne istiyorsun? “Üzüldüm” diyor. Sevabı arttığı için bir insan üzülür mü?
CAN DAĞTEKİN: Allah bir ayetinde, kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım. “Gevşemeyin üzülmeyin; eğer (gerçekten) iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz.” (Al-i İmran Sûresi, 139) diyor. Üzülmenin de haram olduğunu bildiriyor bu ayetinde.
ADNAN OKTAR: Tabii, Müslüman tebliğ yapıyor. “Üzüldüm” diyor. Ne mecburiyetin var? Bak, üzülmek veya üzülmemek tercih edecek birisini. Üzülmeyi tercih ediyor. Zor, sıkan, yasak olanı tercih ediyor. Kolay olanını tercih etsene. Neşeyi tercih et. Ne zorun? Mecbur musun?
GÖKALP BARLAN: Allah sonunda düşecekleri durumu şöyle söylüyor Yüce Rabbimiz. Kovulmuş şeytandan sığınırım. “Doğrusu, 'suç ve günah işleyenler,' kimi iman edenlere gülüp-geçerlerdi. Yanlarına vardıkları zaman, birbirlerine kaş-göz ederlerdi. Kendi yakınlarına döndükleri zaman neşeyle dönerlerdi. Onları gördükleri zaman ise: “Bunlar elbette şaşkın-sapıklardır” derlerdi. Oysa kendileri onların üzerine gözcü olarak gönderilmemişlerdi. Artık bugün, iman edenler, kafir olanlara gülmektedirler. Tahtlar üzerinde bakıp-seyretmek suretiyle. Nasıl, kafir olanlar, işlediklerinin 'feci karşılığını gördüler mi?'“ (Mutaffifin Suresi, 29-36) diye buyuruyor Hocam.
ADNAN OKTAR: Onu da Allah hoşuna gitsin müminlerin diye, yani Allah’ın intikam aldığını görsün, adaletini görüp Allah’a sevgileri artsın diye yapıyor Allah. Bak, yine orada amaç sevgi. “Allah adaletlidir. Adildir. Adalet yerini buldu. Adaleti uygulayan Allah’a hamd olsun. Ben Allah’ı seviyorum” denmesi için. Ve bunu insanların yaşaması için.
ENDER DABAN: Allah bir ayetinde de müminlerin özelliğinin kınayıcının kınamasından korkmamak olduğunu bize bildiriyor.
ADNAN OKTAR: Tabii, kınayıcının kınasından sen niye çekiniyorsun? Niye korkuyorsun? Sen ibadet yapıyorsun.
Sayın Adnan Oktar'ın 30 Temmuz 2016 tarihli sohbetinden ebcedi 2016 tarihini veren ayetlerin açıklamaları.
ADNAN OKTAR: Ayette diyor ki Al-i İmran Suresi, 139’da “Gevşemeyin, üzülmeyin” Şeytandan Allah’a sığınırım. Gevşemek ne demek? Tedbiri elden bırakmak. “Üzülmeyin” yani korku, tedirginlik, üzüntü olmasın. Moral bozukluğu olmasın. “eğer (gerçekten) iman etmişseniz” samimi iman edenlerseniz “en üstün olan sizlersiniz.” “Siz hâkim olacaksınız” diyor Allah.
Al-i İmran Suresi, 139. Ebcedi kaç? 2016. “…eğer (gerçekten) iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz.” Ebcedi 2016. Şeytandan Allah’a sığınırım. “…Allah'ın dinine dalga dalga girdiklerini gördüğünde, Hemen Rabbini hamd ile tesbih et” (Nasr Suresi, 2-3) Ebcedi kaç? 2016. Mehdiyet’in hayati tarihi.
“Andolsun” diyor Cenab-ı Allah şeytandan Allah'a sığınırım “elçilerimiz onlara apaçık belgelerle gelmişlerdir.” ““Andolsun elçilerimiz (yani mehdilerimiz) onlara apaçık belgelerle gelmişleridir.” Ebcedi 2016 tarihini veriyor. 2016'da hep ittifak var. Şeytandan Allah'a sığınırım. “Ki Rabbim yeryüzünü sizin için bir mehdi kıldı.” Beşik kıldı, beşik mehdi. O da 2016. O Kuran'ın şifreli bir açıklaması. “Ki Rabbim yeryüzünü sizin için bir mehdi kıldı.” Yani ‘bütün yeryüzüne Mehdiyet’i hakim edeceğim’e de işaret var. Mehdi beşik demek.