Ali İmran Suresi, 166-167 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 28 Ocak 2010 tarihli röportajından Ali İmran Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: “Mücadele edin ya da savunma yapın denildiğinde”, İslam'ı, Kur'an'ı savunun, anlatın, tebliğ yapın, Darwinizm ve materyalizme karşı mücadele edin “denildiğinde, biz mücadele etmeyi bilseydik elbette sizi izlerdik”, dediler. Biz bilmiyoruz zaten diyor. "Sen, bilen sensin, bizimle ne alakası var?" diyor. “O gün onlar imandan çok küfre daha yakındılar”, diyor Allah'a. Küfre yakınlar diyor. “Kalplerinde olmayanları ağızlarıyla söylüyorlar da Allah onların gizli tuttuklarını daha iyi bilir”. İçleri çok daha berbat diyor Allah. Ali İmran Suresi, 166-167.

 


Ali İmran Suresi, 166-167 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 31 Ocak 2010 tarihli röportajından Ali İmran Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: “İki topluluğun karşı karşıya geldiği gün size isabet eden, ancak Allah’ın izniyledir.” Mehdi’nin talebelerine de, Mehdi (a.s.)’a da ani ve büyük saldırılar olacaktır. Bak; “iki topluluğun karşı karşıya geldiği gün size isabet eden ancak Allah’ın izniyle idi.” Allah yarattı diyor.

“(Bu, Allah'ın) müminleri ayırt etmesi”, müminleri ayıracağım Ben diyor Allah. “Münafıklık yapanları da belirtmesi içindi.” Münafık, zorlu ortamın dışında belli olmuyor bu köpekler. Yani hoşt dediğinde, o köpeklikleri ortaya çıkıyor, öbür türlü anlaşılmıyor. Zor ortam olması gerekir.

“Onlara:‘Gelin, Allah'ın yolunda mücadele edin ya da savunma yapın’ denildiğinde, ‘Biz mücadele etmeyi bilseydik elbette sizi izlerdik’ dediler.” diyor. Ama bir de para versen o köpeklere, alasını biliriz derler. Çıkar yok çünkü. Allah rızası için olunca gücü yetmiyor. Bastırırsan parayı yapar.

“O gün onlar, imandan çok küfre daha yakındılar.” Daha önce bak tereddüt halindeler. İmandan sapmış, küfre doğru kaymış.

“Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı.” Sahtekarlık yapıyorlar diyor Allah. “Allah, onların gizli tuttuklarını daha iyi bilir.” diyor Al-i İmran Suresi, 166.

 


Ali İmran Suresi, 166-167 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 7 Şubat 2010 tarihli röportajından Ali İmran Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

CİHAT GÜNDOĞDU: İnşaAllah zorluk anını da Allah özellikle yaratıyor ki münafık zaten ortaya çıksın diye inşaAllah. Ali-i İmran Suresinde bu anlatılmış, inşaAllah. Şeytandan Allah’a sığınırım. “İki topluluğun karşı karşıya geldiği gün, size isabet eden ancak Allah'ın izniyle idi. (Bu, Allah'ın) mü'minleri ayırt etmesi; Münafıklık yapanları da belirtmesi içindi. Onlara: “Gelin, Allah'ın yolunda savaşın ya da savunma yapın” denildiğinde, “Biz savaşmayı bilseydik elbette sizi izlerdik” dediler. O gün onlar, imandan çok küfre daha yakındılar. Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah, onların gizli tuttuklarını daha iyi bilir” inşaAllah.

ADNAN OKTAR: Mesela asrımızda da diyoruz ki; Darwinizme, materyalizme karşı mücadele edelim, dinsizliğe karşı mücadele edelim. Çok tehlikeli adamlar diyor, şimdi çoluk çocuk var diyor. Ben okuyorum diyor, bir öğrenseler beni diyor, okuldan atarlar diyor. Ben yapamam diyor. Ama siz maşaAllah çok iyi faaliyet yapıyorsunuz diyor. Teşekkür ediyorum size diyor. Tebrik ediyorum diyor. Siz devam edin kaldığınız yerden diyor. Yani bununla da kalmıyor. Bakıyorsun gene Müslümanların dedikodusunu yapıyor. Allah bizi koruyor diyor, çok tehlikeli adamlar diyor. Ne işimiz var diyor. Niye masonları biz karşımıza alalım, niye dinsizleri, niye PKK’yı karşımıza alalım, iddia edilen Ergenekon örgütünü niye karşımıza alalım diyor adam. Benim çoluk çocuğum, ailem var diyor, bayağı tehlikeli olur benim için diyor. Öyle olunca da işte İslam hakim olmuyor. İslam hakim olmayınca da kendi hayat kaliteleri de düşüyor. Kendileri de sürünüyorlar, kendileri de acı içinde. Korku ve dehşet içinde yaşıyorlar. Zaten ayette diyor ya, izlerler haberlerinizi dışarıdan diyor ama korkuyla izliyor, panik halinde. Kafirlerden de korkuyorlar. Onlara da katılamıyorlar.

CİHAT GÜNDOĞDU: “Onlar yalnızca kaçmak istiyorlardı” diye şeytandan Allah’a sığınırım, Allah onu söylüyor inşaAllah.

 


Ali İmran Suresi, 166-168 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 11 Ağustos 2010 tarihli röportajından Ali İmran Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

OKTAR BABUNA: Şeytandan Allah’a sığınırım, “İki topluluğun karşı karşıya geldiği gün, size isabet eden ancak Allah’ın izniyle idi. Bu Allah’ın müminleri ayırt etmesi, münafıklık yapanları da belirtmesi içindi. Onlara; ‘Gelin, Allah’ın yolunda savaşın ya da savunma yapın’ denildiğinde, ‘Biz savaşmayı bilseydik, elbette sizi izlerdik’ dediler. O gün onlar imandan çok, küfre daha yakındılar. Kalplerinde olmayanı, ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah onların gizli tuttuklarını daha iyi bilir. Onlar kendileri oturup, kardeşleri için, ‘Eğer bize itaat etselerdi, öldürülmezlerdi’ diyenlerdir. De ki; ‘Eğer doğru sözlüler iseniz, ölümü kendinizden savın, öyleyse.’” (Al-i İmran Suresi 166-168)

ADNAN OKTAR: Şimdi ayeti parça parça oku.

OKTAR BABUNA: İnşaAllah. “İki topluluğun karşı karşıya geldiği gün, size isabet eden ancak Allah’ın izniyle idi.”

ADNAN OKTAR: Şimdi Ahir zamanı alalım. İki topluluk, Mehdiyet ve Deccaliyet karşı karşıya geliyor. Mehdiyet birçok saldırıya maruz kalır. Mesela başta iddia edilen Ergenekon Örgütü olmak üzere, ateist masonlar olmak üzere, münafıklar, küfür.. değil mi? Ateist ve Darwinistlerden yoğun olarak saldırı ve baskı görür, göreceklerdir. Bunu Allah yaratır. Eğer yaratmazsa zaten o Mehdiyet olmaz. Yani Mehdiyet’in mutlaka saldırıya ihtiyacı vardır, baskıya ihtiyacı vardır, münafığa ihtiyacı vardır, kâfire ihtiyacı vardır.

Mesela iddia edilen Ergenekon Örgütü’nü yaratan Allah’tır. Mehdiyet için yaratılıyor, yani Hz. Mehdi (a.s.)’ın ezmesi için. Darwinizm, Hz. Mehdi (a.s.)’ın ezmesi için özel yaratılır. Münafık, Hz. Mehdi (a.s.)’ın ezmesi için özel yaratılır. Münafık cemaati, küfür özel yaratılır ve hep cılız ve güçsüz yaratılır. Mesela Darwinizm, ben gözlerime inanamıyorum. Yani ezilmesi en kolay dünyadaki sistem. Ve en açmazda olan yani rezalet derecesinde boş olan, rezalet derecesinde mantıksız olan, kepaze bir teori. Ama inanılır gibi değil ve Darwin’in Evrim Teorisi’nin saf ismi “Yalan Teorisi”dir. Yalanın sistemleşmesine “Darwinizm” denir. Yani sahtekârlıkların yalanın bir araya getirilmesi, yalan delillerin sahte delillerin oluşması, sahte izahların yalan izahların oluşmasıyla meydana getirilmiş bir şeytani felsefedir. Yani baştan sona kadar ama istisnasız yalanla doludur. Ve durup durup yalan söylerler. Durup durup doğru söylemezler. Bir de çok gururlu olur ateistler, Darwinistler çok gururlu oluyorlar. Yenildiğini kabul etmez. Hâlbuki çok mahcup oldular, acayip küçük düştüler. Kardeşim dedik ki, “tek bir tane ara fosil göster, bir tane”. Hayır, sahtekârlarınız nerede? Yap kendin yap bir tane, sahtekârlık yap. Getir bir ben ne yapacağım ben sana? Bak sahtekârları da korku sardı. Eskiden korkmuyordu bunların sahtekârları. Mesela sahte kafatasları yapıyorlardı. Piltdown Adamı, şu bu falan. Göğsünü gere gere gösteriyorlardı. Milleti 60 sene kandırmışlardı. Bu sahtekârlarınız öldü mü, ne oldu? Sıkıysa bir tane getirin bana bir sahte delil. Niye getiremiyorsunuz? Zangır zangır titriyorlar. Yakalayacağımdan eminler. Asla atmasyon bir şey yapamıyorlar.

Onun için daraldıkları için, bayat yemekleri kaynatıp kaynatıp kokuşmuş şeyleri yeniden getiriyorlar. Yüz kere yanlışlığı ispat edilmiş şeyi, adamlar artık yüzüne böyle teneke ince ince çivilerle çakılmış gibi bir kısmında. Yani cahilliğinden, saflığından tekrar tekrar yapanları tenzih ediyorum. Ama üçkâğıtçıları kastediyorum ben. Utanma diye bir şey yok adamlarda. Yüzlerine teneke çakılmış. Diyoruz, “daha yeni açıkladım daha bir hafta oldu” diyorum. “Olsun, bir daha açıkla” diyor. Yine açıklıyorum, “bir daha açıkla” diyor. Artık kardeşim, bir insan utanır. Bir protein tesadüfen meydana gelemez, anlatıyoruz. Adam diyor ki “protein kendiliğinden oluştu, çamurların içinde”. Lâ havle ve lâ kuvvete. Adama diyoruz, “kardeşim bu oluyor mu, hakikaten?” “Oluyor” diyor. “Nasıl olur?” diyoruz. “Mucizeyle olur” diyor. “Nasıl bir mucize?” diyoruz. “Yani bir şekilde olur” diyor. “Sen bir çıkarını, kurtarını söyle bize” diyoruz. Göğe bakıyor adam, mesela “uzaylılar gelmiş olabilir” diyor. Kardeşim, bu kadar rezalete, bu kadar kepazeliğe ne gerek var? Bu kadar kendinizi rezil etmeye, küçük düşürmeye ne gerek var? De “bir Yaratan var”. “Allah” demesen bile kafan o kadarına çalışmıyorsa bile “bir Yaratıcı var, bir varlık yarattı” de. Bunu da diyemiyor.

Onun için Ahir zamanda Mehdi (a.s.)‘ın işi aslında çok kolay ve zevkli. Allah talebesi etsin, acayip eğlenceli. Kum torbası gibi vur vurabildiğin kadar. Fos kabak gibi hani çocuklar vurur değnekle kabakları patlatırlar, eğlenirler. Çok büyük bir eğlencedir. Mesela bak iddia edilen Ergenekon Örgütü de böyle çok kabadayı takılır, “höt” dedik, somyanın altına girdiler. “Çıkın oradan” diyoruz, çıkmıyorlar, değil mi? Hani siz kabadayıydınız? Gidiyordunuz garibanları sırttan, enseden vuruyordunuz çakallar. Yüz binin üzerinde kardeşimizi şehit ettiler. Sıkıysa şimdi çıkın, değil mi? Mehdi (a.s.) kelimesi kanlarını iliklerini dondurdu iddia edilen Ergenekon Örgütü’nün.

 


Ali İmran Suresi, 166-167 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 12 Kasım 2010 tarihli röportajından Ali İmran Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Şeytandan Allah’a sığınırım, Al-i İmran Suresi, 166-167. “İki topluluğun karşı karşıya geldiği gün, size isabet eden ancak Allah'ın izniyle idi”. İki topluluk nedir? Deccal ordusu ve Mehdi ordusu. “Karşı karşıya geldiği gün, size isabet eden ancak Allah'ın izniyle idi”. Demek ki münafıkların her saldırısı Allah’ın izniyle olur, küfrün her saldırısı Allah’ın izniyle olur. Münafıkların her yazdığı harf Allah’ın izniyle olur, her söylediği söz Allah’ın izniyle olur. Her yaptığı saldırı, her yaptığı atak, her yaptığı ihbar, oyun Allah’ın izniyle olur. Bunun sebebi diyor Allah, “...mü'minleri ayırdetmesi;münafıklık yapanları da belirtmesi içindi”. Münafıklar böylece belirlenmiş oluyor. “Onlara gelin Allah’ın yolunca mücadele edin....”, yani Allah yolunda Mehdi ile, İslam’a hizmet edin.

“...Ve savunma yapın...”, İslam’ı savunun, Darwinizmi, materyalizmi ortadan kaldıracak şekilde, Müslümanlara Darwinist, materyalist saldırıyı durdurun, karşı atağa geçin dendiğinde; “...biz savaşmayı bilseydik, elbette size izlerdik derler”. Yani “biz darwinizmi , materyalizmi bilmiyoruz, felsefeyi bilmiyoruz, bilimi bilmiyoruz. Bilsek size yardım ederiz ama cahil adamlarız.” diyor. Peki okusan, araştırsan olmuyor mu? “Olur.” Çıkarın için üniversite bitiriyorsun. Çıkarın için tuğlalar gibi kitaplar ezberliyorsun. Allah için nasıl okuyamıyorsun? Değil mi? “O gün onlar, imandan çok küfre daha yakındılar. Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah, onların gizli tuttuklarını daha iyi bilir.”

 


Ali İmran Suresi, 153, 167 Ayetlerinin Tefsiri

(Münafık, yalnızlıktan hoşlanır)

 

Sayın Adnan Oktar'ın 7 Mart 2016 tarihli sohbetinden Al-i İmran Suresi ile ilgili ayet açıklamaları.

 

ADNAN OKTAR: Münafık, yalnızlıktan hoşlanır. Hep yalnız kalmak, hemen kaçmak, bir yerlere girmek, gizlenmek. Ruhunda da bir sapıklık vardır; onu yapacak bir ortam arar. Peygamberimiz (s.a.v.)'in devri hep böyle, hep pislik peşinde olmuşlar. Ama Peygamberimiz (s.a.v.) de onlara biraz halim davranmış tabii.

“...Onlara: “Gelin, Allah'ın yolunda savaşın ya da savunma yapın” denildiğinde, “Biz savaşmayı bilseydik elbette sizi izlerdik” dediler. O gün onlar, imandan çok küfre daha yakındılar. Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah, onların gizli tuttuklarını daha iyi bilir. (Ali İmran 167) diyor. “Siz o zaman durmaksızın uzaklaşıyor, kimseye dönüp bakmıyordunuz. Elçi de sürekli sizi arkadan çağırıyordu... (Ali İmran Suresi 153) Sürekli Müslümanlardan uzaklaşıyor münafıklar, yalnız kalmak istiyorlar; Peygamber (s.a.v.) de sürekli çağırıyor. “... (Allah) Elinizden kaçırdıklarınıza ve size isabet edene üzülmemeniz için sizi kederden kedere uğrattı. Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır”. (Ali İmran Suresi, 153) diyor.

 


Ali İmran Suresi, 167. Ayetinin Tefsiri

(Münafıklarda en büyük sorun iman sorunudur)

 

ADNAN OKTAR: Ali İmran Suresi, 167 “Münafıklık yapanları da belirtmesi içindi. Onlara: “Gelin, Allah'ın yolunda” tebliğ yapın, dini yayın, veyahut savunma yapın”savaşın ya da savunma yapın” yani Müslümanları savunun “denildiğinde,” biz tebliği bilseydik, dini yaymayı bilseydik “biz savaşmayı bilseydik elbette sizi izlerdik” dediler.” Ama bilmiyoruz” diyor. Peki, bilmiyorsun, değil mi? Ben sana diyorum “her ay üç yüz milyar para vereceğim. Şimdi savunur musun?” diyorum. “Ben bir kere bir gecede Kuran’ı baştan sona okurum” diyor “Allah’ın izniyle. Ve mükemmel tebliğ yaparım. Siz onu bana bırakın” diyor. Peki, sana “sonsuz cennet vaat ediyor” diyor Cenab-ı Allah, değil mi? Hepsinin üstünde Allah’ın rızasını vaat ediyor. Demek ki senin orada imanın zayıf ve aklın zayıf. Çünkü o parayı alırsın sen, üç yüz milyarı alırsın, hiç ummadığın bir hastalığa yakalanırsın. Daha paranın bir bölümünü bile harcayamadan, hastane parası bile yapamadan ölür gidersin. Allah isterse hemen canını alır, zaten iki günlük hayat.

Bak, “Biz savaşmayı bilseydik elbette sizi izlerdik” dediler. O gün onlar, imandan çok küfre daha yakındılar.” Bak, iman zafiyeti. Demek ki sorun neymiş? İman zafiyeti. Fıkıh sorunu muymuş? Fıkıh sorunu değil. Cereyanı münafıkanede sorun iman sorunudur. Kuran’da o zaman derdi “Fıkhi bilgiler yok” derdi. Bak, “O gün onlar, imandan çok küfre daha yakındılar” diyor. “Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah, onların gizli tuttuklarını daha iyi bilir.” Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlar. Kalbindeki inancı söylemiyor. Kalbindeki inanç, bakın, açıkça söylüyor “İttihad-ı İslam olmalı” dedi. Kardeşim, Mehdi (a.s.)’sız İttihad-ı İslam olabilir mi? Mehdi (a.s.) olmadan İttihad-ı İslam olur mu? Olmayacağını herkes bilir. Hani Mehdi (a.s.) gelmiyordu? Hani Mehdi (a.s.) yoktu? İttihad-ı İslam’ı isteyen, mutlaka Mehdiyet’i istemek konumundadır. İsa Mesih’i istemek konumundadır, inşaAllah.

Münafıklardan sık sık bahsetmemin nedeni; Ahir zamanda asıl sorun münafıklıktır yani iman zafiyetinden kaynaklanan. Bakın, münafığın dini bilgisi eksik olmaz. Şimdi “münafık” dediğinde, fıkıh bilgisi vardır münafığın, imanı yoktur. Hâlbuki insanlarda fıkıh bilgisi eksikliği yok; iman zafiyeti var. İman zafiyeti olan adama gidiyor, fıkıh bilgisi veriyor. O adamlar da yerlere yatarak gülüyorlar. Bütün mesele; iman hakikatlerinin anlatılmasında, çok imanlı, coşkulu samimi insanlar meydana getirmektedir. Mesela biz gecenin bu vaktinde tebliğ yapıyoruz. Hiçbir kazancımız yok. Yani verilen ilanlarda da hiçbir kazanç yoktur, programda da. Yani burada herhangi bir şirketin malının tanıtımı, hiçbir şey yok görüyorsunuz. Sadece Allah rızası için. Bu neyle olur? Ancak imanla olur. İmanın dışında olmaz.

 


Ali İmran Suresi, 167. Ayetinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 6 Ekim 2010 tarihli röportajından Ali İmran Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: “İki topluluğun karşı karşıya geldiği gün, size isabet eden ancak Allah'ın izniyle idi. (Bu, Allah'ın) müminleri ayırdetmesi; münafıklık yapanları da belirtmesi içindi. Onlara: ‘Gelin, Allah'ın yolunda savaşın ya da savunma yapın’ denildiğinde, ‘Biz savaşmayı bilseydik elbette sizi izlerdik’ dediler. O gün onlar, imandan çok küfre daha yakındılar. Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah, onların gizli tuttuklarını daha iyi bilir.”

Ali İmran Suresi,167. ‘İki topluluğun karşı karşıya geldiği gün’, münafık neyi bekler? Müslümanlara saldırma gününü bekler. Bak diyor ki; “İki topluluğun karşı karşıya geldiği gün”. İşte münafığın en belirgin olarak kendini ortaya koyacağı vakit o gündür. O günün ne olduğunu söylüyor Allah. Müslümanlara saldırı anını bekler münafık. İki topluluk, biri Müslüman topluluk, öbürü de Müslümanlara saldıran topluluk. Herhangi bir topluluk, Müslümanların aleyhine. Bu anı beklediklerini görüyoruz. Münafık aylarca yıllarca bekler saldırı anını. “…size isabet eden ancak Allah'ın izniyle idi” bunu münafık bilmez. Allah’ın yarattığını bilmez o saldırı olayını. Rastgele oldu zanneder. “(Bu, Allah'ın) müminleri ayırt etmesi; ve münafıkları yapanları belirtmesi içindir.” Münafık bunu bilmez. Hâlbuki mümin için bir şeref bu. Müminin makamı yükseliyor, derecesi yükseliyor. Gerçek samimi bir mümin ve arif mümin, halis mümin, razılardan olan mümin, razılardan yazılan mümin olmak konumuna gelmiş oluyor inşaAllah, Allah’ın dilemesiyle.

“Onlara: ‘Gelin, Allah'ın yolunda savaşın...’”, münafığın en rahatsız olduğu söz bakın; “Gelin, Allah’ın yolunda savaşın ya da savunma yapın...”, münafığın zaten bizzat mücadele ettiği bir sistemi var, sen ona teklif etmiş oluyorsun. Müslümanlar bilmediği için iyi niyetle ‘gel tebliğ yapalım, İttihad-ı İslam’ı yapalım, Türk İslam Birliği’ni kuralım’ diyor. Sen onu can evinden vurmuş oluyorsun bu dediğinle. “Biz savaşmayı bilseydik elbette sizi izlerdik’ dediler.” Bak çok şeytani bir cevap. “Biz savaşmayı bilseydik elbette sizi izlerdik”, bunu söylemenize bile gerek yok, tabii ki izlerdik sizi. Bak münafık ve üst perdeden bir üslup, ama savaşmayı bilmiyoruz diyor. Münafık işine gelen yerde biliyor havasındadır, işine gelmediği yerde de bilmiyor havasındadır. Bak burada bilmiyoruz diyor. Ve yalan söylüyorlar tabii. “O gün onlar, imandan çok küfre daha yakındılar.” İman değil de, küfür yönü daha çok görünür yani. İmana benzer yönleri de var ama küfür alenen belli oluyor. ‘Bakan için açıktır’ diyor Allah küfre yakınlıkları.

“Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı.” Kalplerinde böyle bir şey yok ama ağızlarından çıkan başka türlü oluyor. “Allah, onların gizli tuttuklarını daha iyi bilir”. Asıl kalplerinde, işte gizli tutar münafık, öfkesi ve kini kalbindedir o onu yakar, bitirir. Onun şiddeti çok şiddetli oluyor, çapı bayağı güçlü oluyor. Öfke de insanı çok yakan bir şey, o onun kendi içinde kilitlenmiş bir belaya dönüşüyor. Müslümanın haberi yok, onun içindeki öfkeden haberi yok. Öfke onun içine bir ateş gibi düşmüş. Normalde Müslümanların aleyhine olması lazım değil mi o öfke? Onun vücuduna saldırıyor, onu boğar öfke. Onun için diyor ki Allah; “Öfkenizle ölün” diyor. Öfkeleri öldürücü bir güç olarak vücutlarında onlara saldırır. Gece gündüz onları çökertir, darmakeşan olurlar.

 


Ali İmran Suresi, 167. Ayetinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 14 Aralık 2010 tarihli röportajından Ali İmran Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Ali İmran Suresi, 167. “Münafıklık yapanları da belirtmesi içindi. Onlara: “Gelin, Allah'ın yolunda” tebliğ yapın, dini yayın veyahut savunma yapın “savaşın ya da savunma yapın” yani Müslümanlar’ı savunun “denildiğinde, “Biz” “tebliği bilseydik, dini yaymayı bilseydik” “savaşmayı bilseydik elbette sizi izlerdik” dediler.”Ama bilmiyoruz” diyor. Peki, bilmiyorsun, değil mi? Ben sana diyorum “her ay üç yüz milyar para vereceğim. Şimdi savunur musun?” diyorum. “Ben bir kere bir gecede Kuran’ı baştan sona okurum” diyor “Allah’ın izniyle. Ve mükemmel tebliğ yaparım. Siz onu bana bırakın” diyor. Peki, sana “sonsuz cennet vaat ediliyor” diyor Cenab-ı Allah, değil mi? Hepsinin üstünde Allah’ın rızasını vaat ediyor. Demek ki senin orada imanın zayıf ve aklın zayıf. Çünkü o parayı alırsın sen, üç yüz milyarı alırsın, hiç ummadığın bir hastalığa yakalanırsın. Daha paranın bir bölümünü bile harcayamadan, hastane parası bile yapamadan ölür gidersin. Allah isterse hemen canın alır, zaten iki günlük hayat. B

ak, “Biz savaşmayı bilseydik elbette sizi izlerdik” dediler. O gün onlar, imandan çok küfre daha yakındılar.” Bak, iman zafiyeti. Demek ki sorun neymiş? İman zafiyeti. Fıkıh sorunumuymuş? Fıkıh sorunu değil. Cübbeli’nin hatası budur. Cereyanı münafıkanede sorun iman sorunudur. Kuran’da o zaman derdi “Fıkhı bilgiler yok” derdi. Bak, “O gün onlar, imandan çok küfre daha yakındılar” diyor. “Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah, onların gizli tuttuklarını daha iyi bilir.” Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlar. Kalbindeki inancı söylemiyor. Cübbeli’nin üslubu da bu. Kalbindeki inancı söylemiyor. Yani “münafıktır” demiyorum ama üslubu kalbindeki inanç değil. Kalbindeki inanç, bakın, açıkça söylüyor “İttihad-ı İslam olmalı” dedi. Kardeşim Mehdi (a.s.)’sız İttihad-ı İslam olabilir mi? Bir sorun bakayım Cübbeli’ye, taraftarları sorsunlar. Mehdi (a.s.) olmadan İttihad-ı İslam olur mu? Olmayacağını herkes bilir. Hani Mehdi (a.s.) gelmiyordu? Hani Mehdi (a.s.) yoktu?

İttihad-ı İslam’ı isteyen, mutlaka Mehdiyet’i istemek konumundadır. İsa Mesih’i istemek konumundadır, inşaAllah. Münafıklardan sık sık bahsetmemin nedeni; Ahir zamanda asıl sorun münafıklıktır yani iman zafiyetinden kaynaklanan. Bakın, münafığın dini bilgisi eksik olmaz. Şimdi “münafık” dediğinde, fıkıh bilgisi vardır münafığın, imanı yoktur. Cübbeli bu hakikatin üstünde durmuyor. Hâlbuki insanlarda fıkıh bilgisi eksikliği yok; iman zafiyeti var. İman zafiyeti olan adama gidiyor, fıkıh bilgisi veriyor. O adamlar da yerlere yatarak gülüyorlar. Bütün mesele; iman hakikatlerinin anlatılmasında, çok imanlı, coşkulu samimi insanlar meydana getirmektedir. Mesela biz gecenin bu vaktinde tebliğ yapıyoruz. Hiçbir kazancımız yok. Yani verilen ilanlarda da hiçbir kazanç yoktur, programda da. Yani burada herhangi bir şirketin malının tanıtımı, hiçbir şey yok görüyorsunuz. Sadece Allah rızası için. Bu neyle olur? Ancak imanla olur. İmanın dışında olmaz.

 


Münafıklar Uzlaşmacı Değildir, Şartçı ve Kilitlemecidir

 

Sayın Adnan Oktar'ın 6 Ağustos 2016 tarihli sohbetinden münafık karakteri ile ilgili ayet açıklamaları.

 

ADNAN OKTAR: Münafık uzlaşmacı değildir. Yani kapayıcı, kilitleyici, açmaza sokucu, yolu kapayıcı, neticeyi asla kabul etmeyecek bir çizgide olur. Yani her yeri çıkmaz sokaktır münafığın, uzlaşamazsın. Mesela “böyle” dersin; oradan kapatır, “öyle” dersin; oradan kapatır. “Yana” dersin; oradan kapatır. “Başka” dersin; kapatır, yani mümkün değildir. Yani münafığın hoşnutluğu mümkün değildir. Her yerde bir pislik yapar. Mesela onun lehine yaptığın bir şeyden, oradan da bir pislik çıkarır. Onu düzeltse Müslüman, onu düzelttiği yerden de bir pislik çıkartır. Yani ruhunu şeytana sattığı için kesintisiz devam eder.

Mesela Peygamber (s.a.v.)’le savaşa çıkacak. “Evim açıkta” (Ahzab Suresi, 13) diyor. Şimdi bak, açmaza soktu görüyor musun, kilitlemeci. “Tamam” diyor Peygamberimiz (s.a.v.). “Evinin halkını ben gereken şekilde ilgilenip halledeceğim.” “Savaşmayı bilmiyorum” [Ali İmran Suresi, 167] diyor; bir tane daha. “Tamam” diyorlar. “Biz sana savaşmayı öğretelim. Gel, bak, şöyle tutacaksın, böyle yapacaksın öğretiyorlar. Hadi” diyorlar “Şimdi savaşa çıkalım” “Hava çok sıcak” (Tevbe Suresi, 81) diyor. Yani ahlaksızlık yapacak ya, kilitlemeci bak, sürekli kilitliyor. “O zaman akşama doğru yapalım” diyorsun, “serinlikte olsun.” “O zaman da hava soğuk” diyor. Ne istiyorsun yani? Belanı mı arıyorsun? Yani çok alçaktır münafık. Sürekli kilitler, sürekli kilitler. Onun için münafık olduğunda müminin sevabı çok yüce oluyor, çok yüksek olur.

Münafık şartçı, mesela diyor ki; “eğer ailemle ilgili konu hallolursa savaşa çıkarım” “Tamam” diyorsun. “Buyur” diyorsun. “Bana savaşmayı öğretirseniz savaşa çıkarım” [Ali İmran Suresi, 167] diyor. “Tamam, öğretelim” diyorsun. Ama ahlaksız yani bilmediğinden değil; biliyor. Ailesiyle ilgili de sorun yok, sırf ahlaksızlık olsun. “Serin havada beni götürürseniz o zaman kabul ederim” diyor. Serin havada götürüyorsun. O zaman “üşüdüm” diyor. “Benim ısınmamı sağlarsanız o zaman yaparım” diyor. Şartçı ve kilitlemecidir. Tartışma, cedel ve kavga, karışıklık çıkartmak münafığın en temel özelliğidir. Mesela bir ortam, oturuyorsun. Mutlaka karışıklık çıkartmak ister. Mutlaka kavga ve mutlaka cedel çıkartmak ister. Cevap vermek yeterli değildir münafığa. Şeytanın etkisinde olduğu için yeni bir konu daha çıkartır. Ona cevap verirsen yeni bir konu daha çıkarır, ona cevap verirsen yeni bir konu daha çıkarır. Yani o şeytanın sonsuzluğa açılan o kirli, karanlık, dipsiz derinliğinde, o gayya kuyusunda o sürekli ilerler. Her yaptığı yeni şart onu gayya kuyusunda biraz daha derine götürür. Her yaptığı ahlaksızlık mümini biraz daha yükseltir, onun gayya kuyusundaki derinliğe doğru akmasını biraz daha artırır.