Onlardan bir grup da hani şöyle demişti: "Ey Yesrib (Medine) halkı, artık sizin için (burada) kalacak yer yok, şu halde dönün." (Ahzab Suresi, 13)
“Kalacak yer yok, dönün” tam münafık ifadesi. Tam hüküm var.
Boş aldanıştan başka birşey vaad etmedi deyince hüküm yok, ama burada hüküm var. Dinlemeyin elçiyi diyor, münafık eylemine geçmiş olay.
Onlardan bir topluluk da: "Gerçekten evlerimiz açıktır": Bu da münafık üslubu. Kaçma eylemi var, hastalık olanda kaçma eylemi olmaz durur, Müslümanların içine ama sürekli kuruntulu olur, üst perdeden olur karar veremez.
Eğer onlara (şehrin her) yanından girilseydi sonra da kendilerinden fitne (karışıklık çıkarmaları) istenmiş olsaydı, hiç şüphesiz buna yanaşır ve bunda pek az (zaman) dışında (kararsız) kalmazlardı. (Ahzab Suresi, 14)
Bu da münafık tavrı, çünkü Müslümanlara doğrudan saldırı var. Saldırı olduğunda genelde saldırıyı yapanlar geri planı hazırlar. Allah "her yanından girilseydi" ifadesiyle buna dikkat çekiyor. Müslümanlar aleyhinde bir atak yapıldığında tek cepheden diye tüm dikkati oraya vermek doğru değil, mutlaka ikinci, üçüncü cephe vardır. Hem basın ayağı oluyor, hem saldırı ayağı oluyor. Geniş çaplı hazırlık yapıyorlar. Kaplerinde hastalık olanlar da sıkışık anı fırsat bilir, üstüne üstüne gelir Peygamber (sav)'in, imamın, elçinin ama saldırı çekildiğinde kalbi sakinleşir.
Önce saldırı var, sonra fitne isteniyor, fitne apayrı. Ayrı bir çalışma yapılması gerekiyor fitnede. Fitne genellikle dağılmayı kolaylaştırmak için yapılır, ama elçi esas alınır onun güvenilmezliği vurgulandıktan sonra arkası kolay gelir. Elçi için yanlış düşündü, yanlış hesap yaptı, biz ise size iyilik yapmak istiyoruz dönün, mantığında olur.
(Kararsız) kalmazlardı: Kalplerinde hastalık olanlar mütemerrit olur, karar veremez şüphe içindedir.
De ki: "Eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçış size kesin olarak bir yarar sağlamaz; böyle olsa bile, pek az (bir zaman) dışında metalanıp-yararlandırılmazsınız." (Ahzab Suresi, 16)
Münafığın en korktuğu olay ölümdür. Öldürülmekten daha da korkar. Peygamber (sav)'in yanında öldürülme riski daha yüksek olur diyorlar.
Gerçekten Allah, içinizden alıkoyanları ve kardeşlerine: "Bize gelin" diyenleri bilir. Bunlar, pek azı dışında zorlu-savaşlara gelmezler. (Ahzab Suresi, 18)
Bir kısmı direkt alıkoyuyor, çocuğu kaçırıyor, gasp ediyor, "Müslümanların yanına gitmeyeceksin" diyor. Bir süre Müslümanların yanına gitmediğinde Müslümanlıktan vazgeçeceği inancı olur bunlarda. 1 ay, 6 ay, 1 yıl gitmediğinde, bir yandan sürekli Müslümanların aleyhinde konuşma, telkin yaptığında Müslümanlıktan vazgeçeceğine inanıyor. Çeşitli menfaat sunarak çeşitli imkan sunarak, karşı tarafı da sürekli kötüleyerek. Bu mantık, Peygamber (sav) döneminde de vardı, Hz. Mehdi (as) döneminde de olacak.
"Bize gelin" diyenleri bilir: Bize gelin demesinin sebebi, gerçekten muttaki görse demez, kalbinde hastalık olduğunu olanlardan olduklarını tahmin ettikleri kişilere bunu der. Muttakiye şeytan da diyor, "benim muttakiye gücüm yetmez" diye. Eğer münafık birisine böyle diyorsa, o kişinin çok güçlü atakla cevap vermesi gerekir. Münafıkların çağırabilecekleri potansiyel kitlesi olduğu anlaşılıyor.
Bunlar, pek azı dışında zorlu-savaşlara gelmezler: Bazen de münafıkta, mümin alameti çıkabilir çok zayıf olarak. Mesela gidip tebliğ de yapabilir, ama kısa süreli buna aldanmamak için Allah uyarıyor.
(Geldiklerinde de) Size karşı 'cimri ve bencildirler.' Şayet korku gelecek olsa, ölümden dolayı üstüne baygınlık çökmüş kimseler gibi gözleri dönerek sana bakmakta olduklarını görürsün. Korku gidince, hayra karşı oldukça düşkünlük göstererek sizi keskin dilleriyle (eleştirip inciterek) karşılarlar. İşte onlar iman etmemişlerdir; böylece Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır. Bu Allah'a göre pek kolaydır. (Ahzab Suresi, 19)
Münafık çok egoist olur, kendini kurtarma peşindedir.
Bakışta bir bozukluk meydana geliyor. Bir anlamsızlık, manasızlık. Anlamlı bakış müminin vasfıdır. Küfürde, münafıklarda istisnasız bakış bozukluğu oluyor. Bu bir nimettir mümin için, kesin hüküm veremezsin anlaşılır.
Korku gidince: Müslümanlar güçlenince bir atak yapılamayacağını anlıyor, münafık saldırganlığı duruluyor, daha sakin hale geliyor.
Ama buna karşılık çıkar, mal, mülk, elbise, yiyecek stok ederek, biriktirek, sizi keskin dilleri çok azgın ve dilbaz olur münafıklar kalplerinde, hastalık olanlar da da bu olur. Hiç ummadığın anda çok münasebetsiz bir laf eder, durur durur yine yapar. Dini ifadeleri tenzih ederim, ağzından insanı dinlendiren huzur vere bir üslup çıkmaz. İltifat edecekse fitne vardır. Münafıklarda bir kuluçka dönemi vardır, o dönemde bunu yapar, ama kudurduktan sonra, kuduz vakasında da önce kuduz ışıktan sudan kaçıyor sonra debelenerek gider ölür, münafıklar da kuduz köpeğe benzer. Peygamberi eleştiriyor, imamı eleştiriyor, hiç engel yoktur onlar için eleştirmede bunlar için. Güzellik amacı yok, incitme amacı var, rahatsız etme, tedirgin etme, ürkütme, gizli tehdit var.
Böylece Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır: Birşeyler yapıyorlar, yapmıyor değiller. Namaz kılıyor, zekat veriyor, oruç tutuyor, ama Allah bunları boşa çıkarıyor.
Onlar (münafıklar, düşman) birliklerinin gitmediklerini sanıyorlardı. Eğer (askeri) birlikler gelecek olsa, çölde bedevi-Araplar arasında olup sizin haberlerinizi (ordan) sormayı cidden arzu ediyorlardı. Fakat içinizde olsalardı ancak pek az savaşırlardı. (Ahzab Suresi, 20)
Bedevi hanzo demektir, okumayan, yazmayan, kafası çalışmayan küt adamlar, dinden imandan anlamayan sığır gibi yaşamak isteyenler. Bazen de onların içinde iyi insan çıkar, ama genellikle cinstirler. Bedevi karakteri vurguluyorum, Kuran'da da bu kast ediliyor, yoksa çöldeki bedevi değil kast edilen.
Hanzoların arasına dağılıp Müslümanlar hakkında bilgi topluyorlar. Ne olduğu belli olmayan adamlar bunlar. Müslümanlara da zararı yok, küfre de zararı yok nötr insanlar, ama imana karşı kafaları küt insanlardır.
Fakat içinizde olsalardı ancak pek az savaşırlardı: Müslümanların içinde de olsa tebliğe gitmez, İslamı yaymaya girmez. Müstakil kendi hayatını yaşar, kenardan. Aktif canlı olarak Müslümanlarla birlikte mücadele azmini yaşamaz. Bir odaya çekilir hayatını yaşar veya bir mağaraya çekilir, hayatını yaşar. Bütün mesele Müslümanlardan ayrı olmaktır. Mühim olan müslümanlardan uzak olmak, İslam'a hizmet etmemektir.
Bazı kimseler beni çürüttüğünde dini çürüteceğini zannediyor. Beni eleştiren olduğunda ben “sağolun” der, düzeltirim. Ben örnek vermiyorum, Kuran'a davet ediyorum. Dolayısıyla beni eleştirerek dine böyle zarar veremezler.
Mü'minler (düşman) birliklerini gördükleri zaman ise (korkuya kapılmadan) dediler ki: "Bu, Allah'ın ve Resûlü’nün bize vadettiği şeydir; Allah ve Resûlü doğru söylemiştir." Ve (bu,) yalnızca onların imanlarını ve teslimiyetlerini arttırdı. (Ahzab Suresi, 22)
Müslüman korkuya kapılmıyor. Kalbinde hastalık yok. Bu devre bakarak, bu Allah'ın ve Resulu'nün ve Mehdi'nin bize vaad ettiği şeydir. Münafıklar, küfür, Darwinistler saldırdığında daha da coşturuyor bizi, kudret geliyor, canlanıyoruz, maşaAllah.
Ey peygamber, eşlerine söyle: "Eğer siz dünya hayatını ve onun süslü-çekiciliğini istiyorsanız, gelin sizi yararlandırayım ve güzel bir salma tarzıyla sizi salıvereyim." (Ahzab Suresi, 28)
Münafıklık yok burada, ama hastalık var. Kalplerine hastalık gelmiş. Birçok eşinde hastalık oluşmuş. Peygamber (sav), para, mal, mülk ne istiyorsanız vereyim ve kavga olmadan sizi güzellikle salayım diyor. Boşanmanın nasıl olduğunu Allah göstermiş oluyor, imkan sağlamak ve güzel bir tarzda salıvermek. Ama tabi bu bir kadın için dehşet verici bir olaydır, Peygamberimiz (sav)'e bunu söylettirmek.
Aynı zamanda evlilikte amacın ne olduğu açıklanıyor: Ahiret için, Allah rızası için, demek ki saf takvayı arayacak. Allah'ın rızasını en çok kimde görüyorsa güzel ahlakı, şefkati, derinliği, sevgiyi, temizliği kimde en çok görüyorsa, onda en çok Allah tecelli ediyor demektir, dünyadaki en büyük nimet odur. Peygamber (sav) zamanında mübarek annelerimiz ne yaptılar? Bakıyorlardı, Peygamberimiz (sav) simsiyah saçları, Bizans işi cübbesi, omuzları geniş, pembe beyaz çocuk cildi gibi taze cildi, ehli kudret maşaAllah, aşık oluyorlardı haklı olarak.
O dönemde ne kadar acayip insanlar var, Peygamberimiz (sav)’in hanımlarına karşı bir anormal ima meydana geliyor, sonsuz kere sonsuz haşa, vefatından sonra hanımlarıyla evlenme düşünceleri var. Allah kalplerini bildiği için söylüyor, o yüzden perde ile ayırmıştır Allah. Onlar size ebedi olarak haram kılınmıştır diyor Allah. Allah bu fitneyi engelliyor, ama böyle birşeyin kaplelerinden geçmiş olması o dönemin şartlarının ne kadar zor ve ürkütücü olduğunu gösteriyor.
Peygamberimiz (sav)'in bazı hanımları, evliliğin kendilerine daha farklı bir statü getirdiğini düşünüyorlar. Tahrim suresinde Allah, Peygamberimizin (sav) hanımlarını çok detaylı uyarıyor. Halbuki evli olması bir değişiklik yapmaz, imam o. Daha itaatkar, daha saygılı olur. Ama kadın geleneğinden gelen bir tavrı oluyor bazılarında. Halbuki münafık saldırısı var, rahatsız edici, zor bir ortam var, böyle bir ortamda müminlerin çok sıkı Peygamber (sav)'e destek olmaları gerekir.
Allah dünyada kaç noktadan birden aciz yaratıyor. Koltuk altı için özel sanayi var, dişini yıkamadığında çok fazla sorun oluyor. Kulak için kulak pamuğu yapılıyor, saçı ayrı, ayakları ayrı, neresine baksan vahim aczlerle dolu. Ama Cennette hiçbiri yok, ama burada bir tanesi bile insanı karşısındakinden uzaklaştırmak için yeter. Allah insanı tahir kılıyor, o yüzden bu rahatsızlıktan kurtuluyor insanlar. Cennette doğal temizdir, doğal güzeldir. Gül nasıl güzel koku veriyorsa, insan da öyle oluyor. Diş katrilyonlarca yıl fırçalanmıyor ama tertemiz.
Ama sizden kim Allah'a ve Resûlü’ne gönülden -itaat eder ve salih bir amelde bulunursa, ona ecrini iki kat veririz. Ve Biz ona üstün bir rızık da hazırlamışızdır. (Ahzab Suresi, 31)
İtaat demiyor Allah, gönülden itaat, aşkla, canla, muhabetle hakiki itaat.
Bazı kardeşlerimiz bir tek samimiyet kurtuluş için yeter mi diyor? Samimi olunca insan ne yapar? Hz. İsa (as) hafızasını kaybetmiş olarak geldi. Bakıyor, bu nedir diyor, bu Tevrat, bu İncil bu da Kuran diyorlar. Okuyunca bu doğru, Kuran hak diyor. O kadar. Ömrü boyunca net ve kesin iman. Bakıyor, görüntü ve ışık var, neyin içinde olduğunu anlıyor. Çok kaliteli ses duyuyor, dokunuyor bakıyor birisi hissediyor, net ve kesin iman ediyor. Bir daha hiç sarsılmıyor imanı. Akıllı bir insan bir kere karar verir, çok keskin karar verir, bir kere imanı kavrar, bir daha da bırakmaz. Samimi olduğunda Kuran'ı bulur insan ve tam uyar, Allah'a aşkla bağlanır, Resulünü aşkla sever.
Ey peygamberin kadınları, siz kadınlardan herhangi biri (gibi) değilsiniz; eğer sakınıyorsanız, artık sözü çekicilikle söylemeyin ki, sonra kalbinde hastalık bulunan kimse tamah eder. Sözü maruf bir tarzda söyleyin. (Ahzab Suresi, 32)
Bu ayetin inmesinden önce bunu akletmeleri gerekiyor. Bu da bir hastalıktır. Şiddeti değişebilir, ama bu da münafıklığın altında olan bir hastalıktır. Bunu müminin zaten bilmesi lazım, Peygamber hanımı olmak ne demektir, insan bilmez mi? Bir hasta da karşıda var, diyor Allah. Hastalığın ne kadar yaygın olduğu anlaşılıyor. O da zayıf münafıklığa yakın. Peygamber hanımlarının özel bir statüde olduğunu belirtiyor. Herhangi bir insan gibi değilsiniz diyor Allah.
Yoksa kalplerinde hastalık bulunanlar, Allah'ın kinlerini hiç (ortaya) çıkarmayacağını mı sandılar? (Muhammed Suresi, 29)
Kalbinde hastalık olanda bulanıklık vardır, ama küfür çok nettir. Kalbinde hastalık olanlar da kine, öfkeye, dedikoduya, kavgaya yatkın oluyor, bir tutku gibi oluyor öfke onlarda. Simalarında da kararma oluyor, sivri dilli oluyor. Müslümanları huzursuz etmeye yönelik, beğenmediğini gösteren, küçük düşürmek kastıyla, kendisinin daha üstün, daha büyük olduğunu göstermeye çalışan konuşmaları oluyor.
Andolsun, Biz sizden mücahid olanlarla sabredenleri bilinceye (belli edip ortaya çıkarıncaya) kadar, deneyeceğiz ve haberlerinizi sınayacağız (açıklayacağız). (Muhammed Suresi, 31)
İşte bu kilit ayet. Münafıkla muttakinin, kalbinde hastalık olanla mümin arasındaki farkı ortaya çıkaran Allah'ın sistemi. Müslümanlar gece gündüz aşkla, şevkle Allah'ın dinini yaymak için müthiş güç duyar. Münafıktan da doğal olarak tiksinir, kafirden şiddetli nefret eder. Ama şahsından değil, bedeninden değil fikrinden ,eyleminden. Fikir sisteminden, onun yaptığı eylemden nefret eder. Cihatta (ilmi mücadelede) bir de sabır vardır. Mesela ben 79 yılından beri aynı aşkla devam ediyorum. Benimle beraber çıkanların birçoğu devrildi gittiler. Ne dernekler ne gruplar vardı, şimdi bambaşka aleme girdiler, ama ben artan bir şevkle devam ediyorum inşaAllah.
Sayın Adnan Oktar'ın 28 Haziran 2010 tarihli röportajından Ahzab Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: “Hani Biz Peygamberlerden kesin sözlerini almıştık. Senden…” Peygamberimiz (s.a.v)’den. “Nuh’tan, İbrahim’den, Musa’dan ve Meryem oğlu İsa’dan. Biz onlardan sapasağlam bir söz almıştık.” Nasıl bir söz Mehdi (a.s)’ye yarım edeceksiniz diye hepsinden söz aldı ve YaRabbi dediler biz Mehdi (a.s) geldiğinde ona yardım edeceğiz dediler. Ayetin ikinci işari anlamı budur. Baksınlar ayeti görecekler inşaAllah. “Ey iman edenler Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın” verdiği gücü, kuvveti, neşeyi, sevinci, iyiliği, güzelliği hatırlayın Allah’a hamdolsun. “Hani size ordular gelmişti.” Kafir orduları, münafık orduları, aşağalık pislik herifler Müslümanların üzerine hücum edecektir. Mehdi (a.s)’nin üzerine hücum edeceklerdir. “Böylece de Biz de onların üzerine bir rüzgar…” Sizin görmediğiniz ordular. Mehdi (a.s)’nin meleklerden oluşan ordusu değil mi? Aynı zamanda buna bakıyor. Cibril, Cebrail (a.s), Mikail (a.s) ve İsrafil (a.s) ve 46.000 melek inşaAllah. “Sizin görmediğiniz ordular göndermiştik, Allah yaptıklarınızı görendir.” Onları yerle bir ettik diyor Allah. “Hani onlar size hem üst tarafınızdan hem alt tarafınızdan gelmişlerdi”, yani her yönden saldırmışlardı.
Asrımıza bakacak olursak basınla, gazeteyle, radyoyla, televizyonla değil mi? Adamıyla şalgamıyla, iddia edilen Ergenekon Örgütü’yle. Kafalısıyla, küfeliylisiyle değil mi? “Gözler kaymış yürekler hançere dayanmış ve siz Allah hakkında birtakım zanlarda bulunuyordunuz.” O devirde Peygamberimiz (s.a.v.) zamanında bir kısım kalbinde hastalık olanlar münafıklar sarsılıyorlar. Müslümanların üstüne saldırı olunca panik oluyorlar ve Allah hakkında şüpheye düşüyorlar. Asrımıza bakacak olursak ne yapacaklardır? Allah hakkında şüpheye düşecek, Peygember (s.a.v.) hakkında şüpheye düşecek, Mehdi (a.s.) hakkında şüpheye düşecek. İslam ahlakının dünyaya hakimiyeti hakkında şüpheye düşecek, değil mi? Bak “Siz Allah hakkında birtakım zanlarda bulunuyordunuz” İlk önce Allah’a şüphe ediyor. Demek ki böyle kahpe, alçak ve şerefsizler Mehdi (a.s.) cemaati içerisinde korkakça ve kalleşçe bir korku içerisinde yaşayacaklar. Alçakça bir korku içinde yaşayacaklar ve Müslümanlara her saldırı olduğunda bunların yürekleri ağzına gelecek. Müslümanların şevki artacak ama bu kahpelerin değil mi? İçi korku ile sarsılacak. “İşte orada iman edenler sınanmış” Müslümanlar sınanıyor mu?
OKTAR BABUNA: Evet Hocam elhamdülillah.
ADNAN OKTAR: “Ve şiddetli bir sarsıntıyla sarsıntıya uğramışlardı.” Ne diyor rivayette; “Mehdi (a.s.) cemaati Medine’de İstanbul’da sarsıntıya uğrayacak.” Hadis sarsıntıya uğrayacak. “Üç defa sarsılacak” diyor Medine, İstanbul ve bütün münafıklar atacak diyor içinden. Yani saldırı anında münafıkların her yeri hoplar. Ağzı burnu seyirir, orası burası kasılır. Yani sapıtırlar. Değil mi her yeri kasılabilir. “Hani, münafık olanlar ve kalplerinde hastalık bulunanlar: "Allah ve Resulü, bize boş bir aldanıştan başka bir şey vadetmedi" diyorlardı.” Asrımıza bakarsak ne diyorlar? “Hani, münafık olanlar ve kalplerinde hastalık bulunanlar:” bu asrın kahpeleri, alçakları böyle haysiyetsiz, şerefsiz ve gücünü kaybetmiş iradesiz zavallılar, mahluklar: “Mehdi ve Resulü bize, Allah ve Mehdi bize boş ve aldanıştan başka bir şey vaat etmedi.” Yani Kur'an'daki hükümde yanlış, Mehdi'nin anlattıkları da yanlış diyecekler. Değil mi? Onlardan bir grup da hani şöyle demişti. “Ey Yesrib”, Medine halkı. Medine İstanbul içinde söyleniyor biliyorsun. “Artık sizin için burada kalacak bir yer yok. Şu halde dönün.” Artık dağılın. Evinize gidin. “Onlardan bir topluluk da gerçekten evlenmemiz açıktır.” Anam babam bekliyor beni diyor. Evlenmem lazım diyor. İşime gitmem lazım. Çoluğuma çocuğuma gitmem lazım diyor. Değil mi? Avrupa'ya gitmem lazım diyor. Falan peşmeken.
“Gerçekten evlerim açıktır diye peygamberden izin istiyordu. Oysa onların evleri açık değildi”, diyor Allah. “Onlar yalnızca kaçmak istiyorlardı”, diyor. Kahpece ve alçakça ve şerefsizce kaçmak istiyorlar diyor. Korku sarmışım ki. “Eğer onlara şehrin her yanından girilseydi,” her yerinden baskın yapılsa gazete, televizyon, radyolarla şuraya burayla mesela değil mi? Malum. “Sonra da kendilerine fitne karışık çıkartma istemiş olsa”, ya Müslümanların hakkında bir oyun oynayın. Yalancı ihbarda bulunun. Yalancı şahitlikte bulunun. Bir kahpelik yapın. Değil mi? Bir onları sırtlarından vurmaya kalkın. Yapar mısınız dendiğinde ne diyorlarmış? “Hiç şüphesiz buna yanaşır. Ve bunda pek az zaman dışında kararsız kalmazlardı.” Bu kahpeliği mutlaka yaparlardı diyor Allah. Bu alçaklığı. Ama Allah için hizmete ona yanaşmazlar diyor. Ama kahpelik istendiğinde, alçaklık istendiğinde onu hemen kabul ederler diyor Allah. Münafıklar için. İnşaAllah.“De ki eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız”, bunlar çok hayata çok meraklıdır. Köpek gibi korkarlar öldürülmekten ve ölmekten. Kanser korkusu, ülser korkusu. İt gibi titrerler korkuyla. “Kaçış size kesin olarak bir yarar sağlamaz. Böyle de olsa bile pek az bir zaman dışında yararlandırılmasın.” Zaten az yaşayacaksınız diyor Allah. Birkaç on sene sonra canınızı alırım diyor. Veya çok az bir süre. Neyse Allah'ın takdiri.
“Gerçekten Allah içinizden alıkoyanları ve kardeşlerine bize gelin diyenleri bilir.” Münafıklar diyorlar ki “ya ne yapıyorsunuz siz? Mehdi cemaatin içinde ne işiniz var? Gelin bize. Bak burada yeme içme var, namaz da kılmıyoruz, oruç da tutmuyoruz. Her türlü ahlaksızlık var. Gelin bize diyorlar.” Veyahut biz kendimize göre bir şeyler yapıyoruz. Gene bize gelin diyorlar.
“Bunlar pek azı dışında zorlu savaşlara gelmezler.” Allah bunalırlar diyor. Korkarlar, savaşlara girmezler. Rahatlık olacak bunlara. Tatlı su balığı gibi suyun içine gezecek. Değil mi? Delikanlılar gelmez diyorlar zorlamaya. Değil mi? Böyle yiğitlik gereken şeye gelmez. Niçin? Kahpeler de onun için. İnşaAllah. Bak diyor.
“Korku gidince”, Müslümanın üstündeki saldırıyı Müslümanlar püskürtünce “hayra karşı oldukça düşkünlük göstererek sizi keskin dilleriyle eleştirip inciterek karşılarlar.” Bir de Müslümanları eleştirirler diyor. İşte “namazı şöyle kılıyorsunuz, orucu böyle tutuyorsunuz, yanlış yapıyorsunuz, eksiksiniz, hatalısınız”, gibisinden keskin dilleriyle sizi incitirler, inşaAllah.
“İşte onlar iman etmemişlerdir.” Allahsız, kitapsızlar. Yani Allah'a inanmıyorlar. Allah, Müslümanlar için tabii ki, sonsuz büyük Allah onlar için de haşa yok onların inancına göre.
“Böylece Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır. Bu Allah'a göre pek kolaydır. Onlar münafıklar düşman birliklerinin gitmediklerini sanıyorlar.” Müslümanların muhasarası ve Müslümanların baskının devam ettiği kanaatindeler. “Eğer birlikler gelecek olsa”, yani aslımızda mesela basın televizyon şunlar bunu falan bir kısım basın. Yani ben kafir olan Allahsız kitapsız olanı kastediyorum. Yoksa bizim basınımız medyamız nur gibidir. İçindeki kahpeleri kastediyorum. Kimse onlar.
Sayın Adnan Oktar'ın 25 Haziran 2010 tarihli röportajından Ahzab Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: “Gerçekten Allah, içinizden alıkoyanları ve kardeşlerine: Bize gelin diyenleri bilir. Bunlar, pek azı dışında zorlu-savaşlara gelmezler.” Ahzap Suresi’nde. İnsanlar, eğer Allah yolunda mücadele eden bir topluluk varsa, insan topluluğu varsa ne yapıyorlarmış? Bak Allah ayette söylüyor.“Gerçekten Allah, içinizden alıkoyanları”, aman diyorlar gitme evladım, sakın tehlikeli, Müslümanların yanına gitmeyin diyorlar, “kardeşlerine: "Bize gelin" diyenleri bilir.” Bize gelin diyorlar, onların yanına gitmeyin, Müslümanların yanına gitmeyin, tehlikeli olur diyorlar. “Bunlar”, diyor bak Cenab-ı Allah, “pek azı dışında zorlu savaşlara gelmezler.” Canları tatlıdır diyor Allah, çıkarcıdırlar diyor. Yani malına, evliliğine, tahsiline, işine, gücüne zarar gelir diye zorlu olan mücadeleye, Allah yolunda olan mücadeleye girmezler diyor Allah. “(Geldiklerinde de) Size karşı 'cimri ve bencildirler.” Yani terstirler size karşı diyor, aksi bir tavır içindedirler diyor. Cimri ve bencildirler, egoisttir diyor tavırları. “Şayet korku gelecek olsa, ölümden dolayı üstüne baygınlık çökmüş kimseler gibi gözleri dönerek sana bakmakta olduklarını görürsün.’’ Yani herhangi bir saldırı, dinsizlerin herhangi bir atağı olursa da müthiş bir korkuyla sana baktıklarını görürsün diyor Allah, korkak olurlar diyor. “Korku gidince”, yani tehlike ortamından kalkınca da, “hayra karşı oldukça düşkünlük göstererek sizi keskin dilleri ile eleştirip inciterek”, bu sefer sizi eleştirmeye başlarlar diyor, yani saldırı gelince, siz işte şöylesiniz böylesiniz yanlış yoldasınız, işte sapkınsınız, anormalsiniz, sivri dilleri ile sizi incitirler diyor Müslümanları. “İşte onlar iman etmemişlerdir. Böylece Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır.’’ Yani onlar namaz kılarlar diyor Allah, oruç tutarlar, zekat verirler ama Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır, samimiyetsizler diyor Allah. “Bu Allah’a göre pek kolaydır.
Onlar (münafıklar, düşman) birliklerinin gitmediklerini sanıyorlardı.” Yani Müslümanların üstündeki baskının devam ettiğini zannediyorlar. Müslümanlara saldırının devam ettiğini zannediyorlar. “Eğer (askeri) birlikler”, yani Müslümanlara baskı yapacak kişiler, “gelecek olsa, çölde bedevi-Araplar arasında olup sizin haberlerinizi (oradan) sormayı cidden arzu ediyorlardı.” Yani Müslümanlardan kopup kaçıp evine saklanıp veya başka bir yere saklanıp televizyondan, radyodan, herhangi bir yerden Müslümanların nasıl ezildiğine dair yahut nasıl perişan olduklarına dair haberlerini izlemeyi cidden istiyorlardı diyor Allah. Yani hem canını kurtarmış oluyor, kendince uyanıklık yapmış oluyor, hem de Müslümanları davanın ortasında bırakıp kaçıp kendini korunmuş olarak görüyor. Bak, “sizin haberlerinizi (oradan) sormayı cidden arzu ediyorlardı.” Uzaktan izlemek Müslümanları. Aman diyorlar tehlikeli, bak ayette diyor Allah; “sizin haberlerinizi (oradan) sormayı cidden arzu ediyorlardı.” Uzaktan öğrenmek istiyorlardı. “Fakat içinizde olsalardı ancak pek az savaşırlardı.” Zaten içinizde de başınıza bela olurlar diyor Allah. Yani pislik yaparlar, rezillik yaparlar.
Zaten size yaramazlar onlar diyor Allah. “Müminler düşman birliklerini gördükleri zaman” yani onlara saldıranları yani kimse iddia edilen Ergenekon örgütü mensupları olabilir. Komünist düşüncede onlar olabilir. Kim olursa olsun. “Korkuya kapılmadan dediler ki bu Allah'ın ve Resulünün bize vaat ettiği şeydir.” Yani Allah bize zaten Kur'an'da söylüyor Müslümanlara saldırılacağını. Değil mi? Ve Resulü de söylüyor bunu. Resulullah da ahir zamanda size saldırılacak diyor. Ne diyor Müslümanlar? “Bu Allah'ın ve Resulünün bize vaat ettiği şeydir. Biz bunu zaten biliyoruz”, diyorlar. “Allah ve Resulü doğru söylemiştir diyorlar”. Yani ahir zamanla ilgili mesela bilgiler aynısından çıkıyor. Değil mi? Allah ve Resulünün doğru söylediğini biz. Yani ahir zamanla ilgili mesela bilgiler aynısından çıkıyor. Değil mi? Allah ve Resulü'nün doğru söylediğini biz gördük mü? Gördük. Mehdiyetle dilgi bütün alametlerinin çıktığını gördük mü? Gördük. Ne diyoruz şimdi biz? Allah ve Resulü doğru söylemiştir diyoruz. Doğru söylüyor. “Ve bu yalnızca onların imanlarını ve teslimiyetlerini artırdı.” Bu bizim imanımızı artırdı değil mi? Mucize gördük çünkü. Müslümanların mucize görünce imanı artıyor. Şevkimiz arttı, inşaAllah.
“Hani biz peygamberlerden kesin sözlerini almıştık” Ahzab suresinde. Senden, (sav) peygamberimizden Allah bir söz alıyor peygamberimizden, Hz Muhammed'den. “Nuh'dan,” Hazreti Nuh, “Hazreti İbrahim'den, Hazreti Musa'dan, Hazreti Meryem oğlu İsa'dan biz onlardan sapasağlam bir söz almıştık”, diyor Allah. Bu söz ne? Ne diyor Allah? Ben size diyor bir elçi göndereceğim. Bir tebliğci. Değil mi? Bu kişi geldiğinde ona yardım edeceksiniz diyor. Yani ben size bir Mehdi göndereceğim. Bir elçi. Bir Mehdi göndereceğim. O size geldiğinde yardım edecek. Buna diyor yemin ediyor musunuz diyor Allah. Zer alemindeki. Yani daha biz dünyaya gelmeden önce. Bütün peygamberlerden Allah söz alıyor. Peygamberimiz dahil olmak üzere peygamberler Allah'a söz veriyorlar. Diyorlar ki “o kişi geldiğinde, söylediğin kişi geldiğinde biz ona yardım edeceğiz”, diyorlar.
Şimdi peygamberimiz böyle birisine yardım etmedi. Böyle birisi gelmedi peygamberimiz zamanında. Hazreti Nuh'un zamanında da gelmedi. Hazreti Musa'nın zamanında da gelmedi. Yani bakın Nuh, İbrahim, Musa ve Meryem oğlu İsa Mesih Hazretleri ve peygamberimiz (sav). Bunların zamanında, bu mübarek insanın zamanında, bunların demeyeyim Allah affetsin, bu mübarek insanın zamanında böyle bir elçi gelmedi. Kim bu? Yani işarı manasıyla tabi ilk peygamberimize bakmakla beraber ayet, Peygamberimize tevil ettiğimiz açıklamada peygamberimize bakmakla beraber açık ve aleni olarak da Mehdi'ye bakıyor. Çünkü peygamberimize uyan bir elçi. Peygamberimize uyan bir elçi. Yani Hz. Musa'ya, İsa'ya uyanacak. Ama bir peygamberin yardım ettiği elçi olması gerekiyor. Bir peygamberin. Bu kim? Son gelecek elçi kim? Hz. İsa var. Kime yardım edecek? Hz. Mehdi'ye yardım edecek. Allah'a verdiği sözü yerine getirmiş olacak mı? Allah'a verdiği sözü yerine getirmiş olacak, değil mi?
ADNAN OKTAR'IN KAÇKAR TV'DEKİ CANLI RÖPORTAJI (1 EKİM 2010)
ADNAN OKTAR: “(Geldiklerinde de) Size karşı 'cimri ve bencildirler.” “Egoisttirler” diyor Allah. Cimri, yani parasını verse bile ondan acı duyar, ızdırap duyar, o bir türlü onu unutamaz. Bir acıymış gibi hisseder ve verirken de isteyerek vermez. “Ve bencildirler. Şayet korku gelecek olsa, ölümden dolayı üstüne baygınlık çökmüş kimseler gibi gözleri dönerek sana bakmakta olduklarını görürsün.” Bakışlarında bir anormallik olduğunu söylüyor Allah, münafıkların. Bir çok ayette bu, burada da belirtiyor. Bak, “gözleri dönerek sana bakmakta olduklarını görürsün.” Öküz gibi bakar münafıklar, Allah’ın hikmeti yani böyle. “Korku gidince, hayra karşı oldukça düşkünlük göstererek sizi keskin dilleriyle (eleştirip inciterek) karşılarlar.” Münafığın sürekli bir eleştirme, kendince incitmeye çalışma yönünde, yani rahatsız etme yönünde bir çalışması vardır.
Bu ayette diyor ki: “Korku gidince, hayra karşı oldukça düşkünlük göstererek”, yani çıkara düşkünlük göstererek, “sizi keskin dilleriyle”, demek ki münafıkların böyle keskin, pislik dilleri var demek ki. Yani Kurani, imani konuları tenzih ederim, pislik dillerine Allah dikkat çekiyor, pistir konuşmaları. Ve amacını da Allah diyor, bak; “eleştirip, inciterek”, “incitme amaçlı ve eleştirme amaçlı yaparlar” diyor. “İşte onlar iman etmemişlerdir”, “iman etmedikleri için böyle oluyorlar” diyor Allah. “Böylece Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır. Bu Allah'a göre pek kolaydır.” Bütün yapıp ettikleri boşa gidiyor. Münafık bunu bilmiyor. Bozulmuştur münafığın tuzağı, o hakikaten bir şey yapabileceğini zanneder. Yapamayınca kendi beceriksizliğinden olduğunu düşünür. Yeni bir atak daha yapar, yine boşa çıkar, yine bir atak yapar, yine boşa çıkar. Her yaptığı atak, Müslümanların lehine, kendi aleyhine olur. Ama bunun kendi beceriksizliğinden olduğunu zanneder. Şansa inanır, “şansları yine yaver gitti” der. “Yine şansları yaver gitti” der. “Onlar (münafıklar, düşman) birliklerinin gitmediklerini sanıyorlardı. Eğer (askeri) birlikler gelecek olsa, çölde bedevi-Araplar arasında olup sizin haberlerinizi (ordan) sormayı cidden arzu ediyorlardı.” Böyle cahil cühela, nötr insanlar, böyle, yani pek bilgisi olmayan, Müslümanlara karşı olan, ama şiddetli karşı olmayan kişiler arasında da dolanıyorlar. Cahil cühela, müşrikler, böyle aklı zayıf olan insanlar etrafında dolanıyorlar. Oralarda Müslümanlar hakkında haber soruyorlar. Yani ne yapıyorlar, ne ediyorlar, nasıl yapalım? Yani o habere göre atak, saldırı yapacağı için, sürekli habere ihtiyacı vardır münafığın.
O haber ihtiyacını Kuran belirtiyor. “Ve dışarıya çıkıp, özel olarak bunu araştırır, haber alır.” Yani Müslümanların zaaf noktası var mı, zayıf noktası var mı? Mesela hangi tarihte saldırsa iyi olabilir? Nerden saldırsa iyi olabilir? Hangi konularla iftira atsa iyi olabilir? Nasıl yalancı bir şahitlik mi yapacak, oyun mu oynayacak, itlik mi yapacak, çakallık mı yapacak, bunun için bilgiye ihtiyacı vardır. Onun için sürekli yeni gelen bilgiye göre ataklarını tazeliyor. Ama her atağının boşa gideceğini Allah ayette belirtiyor. Ama bu, onun şuurunda olmadığı için boş bir çabanın içerisine giriyor, debeleniyor, uğraşıyor, fakat yine de netice alacağına inanır. Son ana kadar netice alacağına inanır. Ta ölüm gelip, onu alıp götürünceye kadar. Yani takdir edilen, Allah’ın takdir ettiği vakit gelinceye kadar. Evet, müminler ise, bak diyorlar ki: “Mü'minler (düşman) birliklerini gördüklerinde”, yani münafıkları, oyun oynayan sahtekarları, işte ailelerden, itten kopuktan kişileri veya onların kışkırttığı kişileri yahut kandırılıp yönlendirilen kişileri, “gördükleri zaman ise (korkuya kapılmadan) dediler ki: "Bu, Allah (c.c.)'ın ve Resûlü (s.a.v.)’nün bize vadettiği şeydir.” Bize zaten söylemişti Cenab-ı Allah böyle bir saldırı olacağını, münafıkların ve küfrün saldırı yapacağı zaten bildirmişti. “Allah ve Resûlü doğru söylemiştir.” “Çünkü bundan sevap alacağız, güzel bir şey” diyor, “bunda hayır var.” "Ve (bu,) yalnızca onların imanlarını ve teslimiyetlerini arttırdı.” Birbirlerine bağlılıklarını arttırıyor, imanlarını arttırıyor, heyecanlarını arttırıyor. Ben de onun için dedim ya, münafıklar bana saldırmadığında bir eksiklik hissediyorum.
Bak bunun bir ihtiyaç olduğunu Allah burada işte ayette açıklıyor. "Ve (bu,) yalnızca onların imanlarını ve teslimiyetlerini arttırdı.” Demek ki Müslümanın buna ihtiyacı var. Yani bir manevi gıdadır. Yani münafığın mutlaka saldırması lazım. Yani Kuran bunu ehemmiyetli bir ihtiyaç olarak ve şifa olarak, Müslümanlara şifa olarak belirtiyor Allah. Müslümanlara saldırı oldu mu, Müslümanın içi açılıyor. Adrenalin etkisi yapıyor, kuvvet geliyor. Sağlığı yerine geliyor, şevki yerine geliyor, neşesi yerine geliyor. Telif gücü artar, anlatım gücü artar, heybeti artar. Bereket, bolluk ve güzellik oluşur münafığın saldırısıyla. Olmadığında mümin sabreder. Sabredersin, yani beklersin. Çünkü saldırı olmadan mümin normal fonksiyonunu tam icra edemiyor. Ne yeteri kadar sevap alabilir, ne ibadetlerini yapabilir yeteri kadar, yani birçok ibadetini yapamaz. Nasıl namaz kılmak için suya ihtiyaç var, abdest almaya ihtiyaç var, değil mi? Seccadeye ihtiyaç var, bu ibadetlerin olması için de münafığa ihtiyacı var. Münafık olmadığında bu değerli ibadetlerin büyük bir bölümünü yapamaz, yarım kalır. Yani ayağı olmayınca bir insan kıyamda duramıyor. Münafık olmayınca da bu cihadı, bu heyecanı, bu dava aşkını tam yaşayamıyor. Kuran buna işaret ediyor. Bak; “Allah ve Resûlü doğru söylemiştir. Ve (bu,) yalnızca onların imanlarını ve teslimiyetlerini arttırdı.” “Arttırdı”, bak mevcut bir iman var, bir teslimiyet var, bu duruyor. Bunda artma oluyor, ne zaman? Münafık saldırdığında. Öbür türlü normal seyrinde gidiyor. Öbür türlü olağanüstü bir gelişme olup, mükemmellik oluyor. Onun için münafığa çok büyük ihtiyaç vardır.
Sayın Adnan Oktar'ın 7 Şubat 2010 tarihli röportajından Ahzab Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Bakın işte burada Müslümanlara bir saldırı var. Hakaretler, iftiralar, fiili saldırı o devrin işte silahlı gücü neyse, o Müslümanlara saldırıyorlar. Ekonomik ambargo uygulanıyor, hem tecrit ediyorlar, hem sosyal tecrit var. Kimse konuşmuyor, görüşmüyor, kimse yanlarına yanaşmak istemiyor. Tehlikeli görüyorlar. Bu saldırı ortamında artık dayanacak durumunuz kalmadı diyor münafıklar. Yani artık dağılın diyorlar yani Müslümanlara. Yani yapacak bir şey yok diyorlar. Her yönden kuşatıldığınız. Gücünüz yok, bak herkes size karşı, siz artık bu direnmeyi bu mücadeleyi, bu cihadı bırakın diyorlar.
CİHAT GÜNDOĞDU: "Müminler (düşman) birliklerini gördükleri zaman ise (korkuya kapılmadan) dediler ki: "Bu, Allah'ın ve Resul'ünün bize vadettiği şeydir; Allah ve Resulü doğru söylemiştir." Ve (bu) yalnızca onların imanlarını ve teslimiyetlerini arttırdı”.
ADNAN OKTAR: Bak bu saldırıdan bilakis memnun oluyorlar. Mesela tutuklanıyorlar, gözaltına alınıyorlar, hapsediliyorlar, eziliyorlar, şehit ediliyorlar, dövülüp sövülüyorlar, hakarete uğruyorlar. Bu, Allah zaten bize bunu vaat etmişti diyorlar, bu zaten oluştu, Allah’a hamd olsun diyorlar. Münafıklar da büyük bir dehşet içerisinde ailesine, kendine, malına mülküne zarar gelmediği için heyecanla olaya seyrediyor ve onların içinde olmadığı için de müthiş seviniyor ve kendinin çok akıllı olduğunu düşünüyor. Yani Müslümanların akılsız olduğunu ve akılsız olduğu için böyle başlarına bunların geldiğini düşünüyor. Kendisi de çok tedbirli, akıllı, tutarlı birisi olduğu için de hiçbir şey olmadığını düşünüyor.
CİHAT GÜNDOĞDU: Evet, inşaAllah. Şeytandan Allah’a sığınırım.
“Müminlerden öyle erkek-adamlar vardır ki- Allah ile yaptıkları ahide sadakat gösterdiler; böylece onlardan kimi adağını gerçekleştirdi, kimi beklemektedir. Onlar hiçbir değiştirme ile (sözlerini) değiştirmediler. Çünkü Allah, sadıkları sadakatlerinden dolayı mükafaatlandıracak, münafıkları da dilerse azablandıracak veya tevbelerini kabul edecektir. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.”
ADNAN OKTAR: Gene de Allah bir yol açıyor ki dönmek isteyen, münafıkların içine karışmış müminler oluyor bazen gafil olarak. Onların kurtuluşu için Allah gene bir yol açıyor.
CİHAT GÜNDOĞDU: Tevbeyi, tevbe kapısını açıyor.
ADNAN OKTAR: Tövbe etmelerini söylüyor, Cenab- Allah. Edebilirler diyor.
CİHAT GÜNDOĞDU: Münafıkların sadakatsiz olduğunu, müminlerin sadık olduklarını anlatılmış oluyor burada. İnşaAllah.
ADNAN OKTAR: Evet, çünkü münafığın özelliği o zaten. Fakat kendini çok akıllı zanneder münafık. Yani malı koruma, aileyi koruma, çoluk çocuğu koruma bu konularda çok titizdir münafık. Dini korumaz, Allah’ı korumaz, Peygamberi korumaz, dinin değerlerini korumaz ama ailesine, malına mülküne falan çok titizdir, münafığın ana özelliğidir bu. Halbuki Allah yolunda insan çoluğunu çocuğunu da cihadın içine sürer. Kendini cihadın içerisine girer. Demek ki, kendisi de Allah yolunda gerekirse şehit olur. Ki bak orada ayette “şehit olmuş ve şehit olmak üzere öbürlerini bekliyor”. O ayeti şerh et, oku onu. O anlamda o ayet.
CİHAT GÜNDOĞDU: “Böylece onlardan kimi adağını gerçekleştirdiği kimi beklemektedir.”
ADNAN OKTAR: İşte bu şehit olmuş. Kimi de şehit olmayı bekliyor. İnşaAllah. Allah yolunda. Deyin ki malı mülkü ailesi. İnşaAllah. Mesela Ashabı Kehf ailesini tamamen bırakıyorlar. Mağaraya çekiliyorlar. İnşaAllah. Değil mi? Eşlerini bırakıyor. Çocuğunu bırakıyor. Yani dünyada bu muazzam bir şehvettir aile şehveti. Onun için insanlar bunu put ediniyor. Ailesi, evlenmek ve üremek. Bütün sistem bunun üstüne kuruluyor. Dini de buna alet ediyor. Din de bunun için kullanıyor. Ailesini muhafaza için kullanıyor dini. Evlenmek için kullanıyor dini. Üremek için kullanıyor dini.
Sayın Adnan Oktar'ın 9 Eylül 2010 tarihli röportajından Ahzab Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: “Mü'minler (düşman) birliklerini gördükleri zaman ise(korkuya kapılmadan) dediler ki:” Bak şimdi kalbinde hastalık yok, sağlam mümin. “Bu Allah ve Resulünün bize vaat ettiği şeydir.” Bu Allah’ın, mesela bu devre bakarsak, “bu Allah’ın ve Resulü (s.a.v.)’nün ve Mehdi (a.s.)’nin bize vaat ettiği şeydir.” Çünkü Mehdi hadise göre söylüyor. “Allah ve Resulü doru söylemiştir ve bu yalnızca onların imanlarını ve teslimiyetlerini arttırdı.” Daha da coşturuyor bize mesela münafıklar bir saldırı yaptıklarında biz ne oluyoruz Oktar?
OKTAR BABUNA: Coşuyoruz.
ADNAN OKTAR: Coşuyoruz, değil mi? Kudret geliyor yani, maşaAllah. Canlanıyoruz, maşaAllah. Küfür saldırdığında coşuyoruz, Darwinistler saldırdığında coşuyoruz, maşaAllah.
OKTAR BABUNA: Yerle bir de ediyorsunuz tabii inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Evet, Oktar Hocam bugün mübarek Ramazan Bayramı ne diyorsun? Allah milletimize mübarek kılsın, değil mi? İnşaAllah, Allah tekrarına erdirsin, bütün milletimizin bu güzel bayramları defalarca görmesini Allah hepsine müyesser etsin. Sağlık, sıhhat, iman, neşe, canlılık, güzellikle, zenginlikle ve bereket ve bollukla bütün milletimize Cenab-ı Allah nasip etsin.
Bak, diyor ki Cenab-ı Allah Ahzab Suresi’nde; şeytandan Allah’a sığınırım: “Ey peygamber, eşlerine söyle: "Eğer siz dünya hayatını ve onun süslü-çekiciliğini istiyorsanız, gelin sizi yararlandırayım ve güzel bir salma tarzıyla sizi salıvereyim."” Bak bir felaket, işte bu, şimdi bu, münafıklık yok burada ama hastalık var. Yani kalplerine hastalık gelmiş. Böyle bir ayet durduk yere inmez. Bak: “Ey peygamber, eşlerine söyle” Hem bir tanesi de değil, birçok eşinde hastalık var. Yani kalplerinde hastalık oluşmuş. “Eğer dünya hayatını ve onun süslü-çekiciliğini istiyorsanız”, bak, “dünya hayatını ve süslü çekiciliğini istiyorsanız gelin sizi yararlandırayım” yani, para, mal, mülk, ne istiyorsanız vereyim, “ve güzel bir tarzda sizi salıvereyim”. Yani bak, öyle kavga olmadan boşanmanın da nasıl olacağını Kuran gösteriyor Cenab-ı Allah. Bol para vermek, imkan sağlamak ve güzel bir tarzda salıvermek, rezalet çıkartmamak, hakaret etmemek, saldırganlaşmamak.
Ama Peygamber (s.a.v.)’e bunu söyletmeleri eşlerinin dehşet bir olaydır. O Allah’ın nuru, o güzeller güzeline, Değil mi? Tabii, bunu söyletmişlerdir, bu ayeti söyletmişlerdir, inşaAllah. Allah’ın takdiri tabii. "Eğer siz Allah'ı ve Resûlü’nü ve ahiret yurdunu istiyorsanız”, evlilikte amacın ne olduğunu Allah açıklıyor. Bir insan neden evlenir Kuran burada çok net açıklıyor, başka da bir açılaması yok. “Eğer siz bir Allah’ı”, evlenecek insan neyi arıyor? Bir, Allah’ı, Resulünü ve Ahiret yurdunu. Ahiret için, Allah rızası için. Demek ki saf takvayı arayacak. Yani Allah’ın rızasını en çok kimde görüyorsa, ahlaken, kişilik olarak, tavır olarak, şefkati, merhameti, temizliği, candanlığı, derinliği, tutkusu, sevgisi, merhameti, sabaha kadar sayarım. Kimde çoksa, onda en çok Allah tecelli ediyor demektir. En büyük nimet odur onun için, yani dünyada ki en büyük nimet odur insan olarak. Ona yönelecek ve ne yapıp yapıp onunla evlenmeye çalışacak.
Mesela, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) zamanında ne yaptılar hanımlar? Helal olsun benim annelerime. Helal olsun benim can annelerime. Bakıyorlardı Allah'ın Resulu. Öyle simsiyah gözlerinden saçlar upuzun. İki tarafını örüyordu peygamberim saçlarını. Bizanslı cüppe, omuzlar geniş. Daha yüzüne baksan kızarıyor. O kadar kibar ve saygılı ve mahcup tıynetli. Peygamberin bembeyaz, pembeye pembe beyazdı. Çocuk cildi gibiydi peygamber Efendimiz cildi. Vefatında da öyle. Vefatına yakın beş on tane saçında beyaz var. 63 yaşında vefat etti. Saçlar simsiyah. Maşallah. Elhamdülillah. Ehli kudretti. Ehli kudretti. MaşaAllah. MaşaAllah. Allah cennette kat kat kudretini artırsın. MaşaAllah. Aşık oluyorlardı haklı olarak. Değil mi? Zeynep annemiz de öyle. Aşık oldu. İnşaAllah. Ben dedi. Kalben aşık oldu. Onu istedi. Eşinden boşandı. Peygamberimizden evlendi. İnşaAllah. Allah diyor “sen de onu istiyordun” diyor. Peygamberimiz. “Ama insanlardan saklıyordun” diyor. Utandığı için söyleyemiyor. Bir de münafıklardan çekiniyor. Aslında çok samimi bir ortam olsa söylerdi peygamberimiz. Bak bu ne büyük bir beladır. Ne büyük bir acıdır. Değil mi? Bakın o benim canıma ne kadar güzel bir ortam sağlanması gerekirdi. Niye çekinsin peygamber? Değil mi? Niye çekinsin? Ne kadar güzel bir şey. Helal olsun anneme. Çok güzel yapmış. Tabii öyle olması gerekiyordu. Bunda çekilecek ne var sonsuza kadar beraber olacaklar, İnşaAllah. Bakın münafık çıtlardan çekindiği için peygamber söyleyemedi. Allah ayette açıkça söyledi “sen onu istiyorsun” dedi “insanlardan saklıyorsun” dedi ve Allah “sana verdim onu” dedi inşaAllah, o kadar. Ondan sonra nikahı kıydılar annemize elhamdülillah maşaAllah.
Fakat ya kardeşim o dönem ne şey ne kadar acayip insanlar var mesela peygamberimizin hanımlarına karşı böyle bir anormal ima meydana giriyor. Yani haşa haşa binlerce milyonlarca sonsuz kere haşa vefatından sonra hanımlarının evlenme şeyi var. Düşünceleri var. Cenab-ı Allah bunu insanların kalbini bildiği için söylüyor. O yüzden peygamberimizin hanımları perdeyle ayrılmışlardır ondan sonra. Yani böyle bir kuşku ve böyle bir eylem bu niyette adamlar oluştuğu anlaşıldığı için. Peygamberimizin vefatını bekliyor ki yahut boşansın yahut vefat etsin hanımlarla ben evleneyim gibisinden. Ayet diyor Cenab-ı Allah “onlar size ebedi olarak haram kılınmıştır.” İnşaAllah. Değil mi? Yani onlar bizim annemizdir. İnşaAllah. Böylece Cenab-ı Allah o fitneyi de engellemiş oluyor. Ama bu tabi çok ürkütücü bir şey. Yani bir Müslümanın kalbinden bunu geçmiş olması o devrin ne kadar ürkütücü ve zor olduğunu bu göstertiyor. Peygamberin ne kadar zor şartlarda yaşadığını göstertiyor. Bak içinden geçen en güzel bir duyguyu ifade edemiyor. Çekindiği için, münafık. Ve kalbinde hastalık olanlardan çekindiği için. Çünkü kalbinde hastalık olanlar ne yapıyorlar? Gidiyorlar orada burada konuşuyorlar.
Mesela Peygamber Efendimiz (sav) hanımlarına bir söz söylüyor. Bu aramızda kalsın sır diyor. Anında götürüp yetiştiriyorlar. Cenab-ı Allah Cibril kanalıyla bildiriyor. Senin söylediğin bu sır olan sözü konuşmayı gitti söyledi diyor Cenab-ı Allah. Hepsini anlatıyor Cibril. Peygamberimiz anlattıklarının bir kısmını anlatıyor. Sen diyor bunları söylemişsin diyor. Müthiş hayret ediyor hanımı. Sana bunu kim söyledi diyor. Yani bak yine bu da hastalık işte. Bu da bir hastalık işte. Yani halbuki tam muttaki bir mümin bunu sorar mı peygambere? Yani nasıl kim söyledi? Zaten vahiyle hareket ediyor. Değil mi? “Her şeyi bilen söyledi diyor. Allah söyledi bana” diyor. Değil mi? Ki tahrim suresinde Cenab-ı Allah uzun uzun peygamberin hanımlarını tehdit etmiştir. Yani evli olmanın verdiği bir rahatlık. Habibim peygamber o yani senin imamın. Yani evli olman neyi değiştirir? Yani sana özel bir statü meydana getirmez ki. Bilakis daha saygılı daha titiz olmanı gerektirir. Değil mi? Yani o hani kadın geleneği vardır. Dünyanın her yeri. Kadın geleneğinin daha rahat olabileceğini diyor. Daha rahat olunmaz. Daha saygılı olması gerekiyordu. Daha itaatkâr, daha bağlı olması gerekiyordu. Ve çok yordular peygamberimizi.
Allah diyor. “Hz. Musa'ya eziyet edenler gibi olmayın” diyor Allah. Ona da çok eziyet ettiler Hz. Musa'ya. Yani psikolojik baskı yapıyorlar. Peygamber zaten gözler önünde. Zaten fitneye açık, zaten münafıkların malzeme aradığı bir ortam var. Kalbinde hastalık olanlar zaten bir açık olsa da eleştirsek diyorlar. Yahut demese bile eleştirecek bir ortam olduğunda hemen onu alıp ima ediyorlar mesela peygambere. Rahatsız ediyorlar. Böyle bir ortamda müminlerin çok sıkı peygamberden yana tavır koyması gerekirdi. Değil mi? Ondan sonra Hazreti Ömer zamanında da yaptılar. Hazreti Osman zamanında da yaptılar. Çıktılar herifler tavana. Hazreti Osman'ı işte halifelikten ayrıl. Sana yiyecek vermeyeceğiz. Su vermeyeceğiz. Bekliyoruz diyor. Tavana çıkmış. Bir sürü zonta. Ayı. Ondan sonra köpek hatta. Hazreti Osman'da çok nazenin, çok şefkatli, merhametli. O da yüzüne baksan kıpkırmızı olan, “ben de Müslümanlara karşı sert davranmak istemiyorum” dedi. “Allah affetsin” dedi. “Ben istemiyorum”, dedi. Yani inşaAllah vazgeçerlerdi. Oktar'ım ben orada olacak. Tavanda olanlar orada duracaklardı. Ben çok şefkatli bir adamım. Çok sevgi dolu bir adamım. Ah ben bir orada olacaktım yani. Yani onu tamamen bana bırakacaktın. Yani ondan gelsin sen karışma ya. Bak karınca ezmem ben. Ama onu da sen bana bırakacaktın. Yani orada, adeta Osman'ı tehdit etmek ne demekmiş? Çok güzel ikna ederdim ben onları orada.
OKTAR BABUNA: Siz olsaydınız da çıkamazlardı Allah'ın izniyle. İnşaAllah.
ADNAN OKTAR: Derin derin bir ah çekiyorum. Başka bir şey diyemiyorum yani. İnşaAllah. Bak Cenab-ı Allah diyor ki 29. ayette. “Eğer siz Allah'ı, Resulünü ve ahiret yurdunu istiyorsanız” demek ki insan sadece Allah rızası için evleniyor. Yani çünkü sevgi öbür türlü olmaz ki. İnsan etten kemikten neyini seveceksin insanın bunun dışında? Değil mi yani? Doğal ihtiyaç, karaciğer var, dalak dalağı var. Etten kemikten neyini seveceksin insanın bunun dışında ya? Değil mi yani? Temizlenmese ne hale geldiğini görüyorsunuz bir kadının. Bir erkeğin de temizlenmediğinde ne hale geldiği belli. Bu ölüp bayılacak ne var bunda ya? Pek tabii ki imanıyla sevilir kadın. Ahlakıyla sevilir. Ondan geri bir şey kalmıyor ki geriye zaten. Değil mi? Bir avuç tüy olması saçında, ne bileyim birkaç et parçası falan bu yeterli değil ki bir insanı sevmek için. Değil mi? İmanla, akılla, takvayla, tutkuyla, derinlikle insanın içindeki özel elektrikle sevilir ve bunu da Allah verir. Yoksa durduk yere niye olsun? 10 dakika ağzını yıkamadığında ağzı kirleniyor insanların. Kulağını temizlemede kulağı kirleniyor. Burnunu temizlemeden burnu kirleniyor. Ve kaç noktadan birden Allah aciz yaratmıştır. Değil mi? Bak koltuk altı için özel malzemeler yapılıyor. Özel sanayi var. Yani bu acizliğini insanların ortadan kaldırmak için.
Mesela dişi yıkanmadığında baya sorun çıkıyor. Sürekli yıkanmak mecburiyetinde kalıyor dişini. Kulak için özel kulak pamukları yapılıyor. Mesela gözünü özelce yıkaması gerekiyor sabah kalktığında. Yani her yeri aciz içinde. Mesela saçı ayrı aciz içinde. Saçının mutlaka yıkanması gerekiyor. Ayaklarının mutlaka yıkanması gerekiyor Bütün vücudu için bu böyle. Neresine baksan vahim acizlerle dolu. Vahim yani. Cennette bu yoktur mesela. Hiçbiri yoktur. Ama burada bir tanesi bile insana yeter. Yani insanı uzaklaştırmak için. İnsanlardaki acizlerden sadece bir tanesi bile yeter. Allah insanları tahir kılıyor. O yüzden insanlar bu beladan, hastalıktan kurtulmuş oluyor. Rahatsızlık kurtulmuş oluyor. Ama cennette doğrudan temizdir insan. Gül nasıl gül kokusu saçıyorsa ağzı gül kokusu saçar insan doğal olarak. İnşaAllah. Kulağı pırıl pırıldır. Dişler trilyonlarca sene yemek yiyor. İnci gibidir dişleri. Katrilyonlarca sene yemek yiyor. Hiçbir şey olmaz. Olduğu gibi durur dişleri. İnşaAllah. Ne dişçi, ne şu, ne bu. Ne grip olur, ne nezle olur. Grip özel yaratılır. Nezle özel yaratılır. O virüslerin her biri harika. Mesela bir tane virüs koskoca adamı yatağa düşürüyor. Nerede diyorsun, gösterdiğimi göremiyorum diyor. Bakın göremediği bir varlık koskoca adamı, dağ gibi adamı deviriyor. Hatta öldürebiliyor. Değil mi? Bir tane virüsün yetmesi yetiyor. Adam beş dakikada çoğalıyor kısa sürede. Darma keşene diyor.
“Eğer siz Allah'ı ve Resulünü ve ahiret yurdunu istiyorsanız artık hiç şüphesiz Allah içinizden güzellikte bulunanlar için büyük bir ecir hazırlamıştır.” Bak güzellikte bulunanlar için. Demek ki dünyada zaten bir güzellikte bulunmuş oluyor. Zaten güzel yaşanmış oluyor. Güzellikte bulunmak ne demek ki? Güzel yaşantı demek. Kendi de güzel olur. Hayatı da güzel olur. Ve diyor ki Allah “büyük bir ecir hazırlamıştır. Ben ona razı olacağım” diyor Allah. İnşallah. İnşaAllah.
Şeytandan Allah'a sığınırım. 31. sure. “Ama sizden kim Allah'a ve Resulüne gönülden itaat eder?” Bak. İtaat demiyor Allah. Gönülden itaat. Aşkla, canla, muhabbetle, hakiki itaat. “Ve salih bir amelde bulunursa”, samimi olursa, Allah'ın kurtuluş için gösterdiği tek yoldur samimi olmak. Geçenlerde bir kardeşim dedi, hocam diyor, samimi olmak tek başına nasıl yetiyor diyor. Şimdi anlamamışlar bir samimi. Ya şimdi bir insan samimi olunca ne yapar? Hazreti İsa gelecek. Geldi. Hafızasını kaybetmiş olarak gelecektir. Yani bilmiyor hafızası. Geçmişini hiç bilmiyor. Ama samimi. Geliyor. Bura neresi diyor? Dünya burası diyorlar. Ondan sonra bu nedir diyor? Kitap diyorlar. Ne diyor? Bu Müslümanların kitabı diyor. Bu Tevrat. Bu da İncil. Bunlar ne? Harf diyor. Harfleri öğrenecek, okumayı öğrenecek. Okuyunca bu doğru diyor. Kur'an için. Bu kitap doğru diyor. O kadar. Ömrü boyunca net ve kesin iman. Bakıyor, görüntü ve ışık var. Beynin içinde oluştuğunu görüyor. Sesi duyduğunu görüyor. Çok kaliteli ses duyuyor. Beynin yapısını görüyor. Değil mi? Kulağın yapısını. Dokunuyor, bakıyor, hissediyor. Birisi hissediyor. Net ve kesin imanla iman ediyor. Bir kere iman eder İsa, bitti. Ömür boyunca o imanını kullanıyor işte. Bir daha hiç sarsılmıyor imanı. Vardır ya bazıları böyle bir eğilir, bükülür, gelir gider falan. Halbuki akıllı bir insan çok keskin karar verir. Bir kere karar verir. Yani çok kapsamlı imanı kavrar. Bir daha da imanı bırakmaz. İnşaAllah.
Bak “gönülden itaat eder ve salih bir amelde bulunursa”, Yani samimi olunduğunda ne yapıyor insan? Kur'an'ı zaten bulur, Kur'an'a tam uyar Değil mi? Allah'a aşkla bağlanır, Resulünü aşkla sever. “Ona ecrini iki kat veririz ve biz ona üstün bir rızık hazırlamışızdır” diyor Allah. Yani cennet rızkı kastediliyor ve dünyaya da tabi işaret ediyor.
“Ey peygamberin kadınları siz kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz” diyor. “Eğer sakınıyorsanız artık sözü çekicilikle söylemeyin ki”, bakın peygamber hanımı bunu yapmaması zaten bunu yani bu ayetin inmesinden önce bunu zaten akletmeleri gerekiyor. Yani değil mi? Bunu zaten yapmaması lazım. Zaten bunu yani bu ayetin inmesinden önce bunu zaten akletmeleri gerekiyor. Yani değil mi? Yani bunu zaten yapmamaları lazım. Peygamber hanımısın sen. Bu da bir hastalıktır. Yani şiddeti değişebilir ama münafıklığın altında olan bir hastalıktır. Kalplerinde hastalık olanlardan bahsediyor ayet. Bu bir hastalıktır işte. Bakın. Bak “siz kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz.” Bunu insan zaten bilmesi lazım. Değil mi? Peygamber hanımı olmak ne demektir? İnsan bilmez mi?
“Eğer sakınıyorsanız artık sözü çekicilikle söylemeyin ki”. Evet bak demek ki çekicilikle söylemişler. Peygamber hanımı olarak sen bunu nasıl yapıyorsun? Böyle bir şey. Değil mi? “Sonra kalbinde hastalık bulunan kimse tamah eder.” Bakın bir hasta da karşıda var diyor Allah. Değil mi? Şimdi hastalığın ne kadar yaygın olduğu anlaşılıyor. Şimdi peygamber hanım bunu yapıyor ama kalbinde hastalık bulunan, bak ayet söylüyor zaten, “kalbinde hastalık bulunan diyor. Kimse tamah eder.” O da zayıf yani münafıklığa yatkın. Yakın. Tamah eder. “Sözü maruf bir tarzda söyleyin.” Yani tamah etmeyecekleri tarzda söyleyin diyor Allah. Yani peygamber hanımlarının özel bir statüde olduğunu belirtiyor. Herhangi bir halktan, avamdan bir insan gibi değilsiniz diyor Allah. Değilsiniz. İnşaAllah.
Sayın Adnan Oktar'ın 1 Ekim 2010 tarihli röportajından Ahzab Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Müminler ise, bak diyorlar ki: “Mü'minler (düşman) birliklerini gördüklerinde”, yani münafıkları, oyun oynayan sahtekarları, işte ailelerden, itten kopuktan kişileri veya onların kışkırttığı kişileri yahut kandırılıp yönlendirilen kişileri, “...gördükleri zaman ise (korkuya kapılmadan) dediler ki: "Bu, Allah (c.c.)'ın ve Resûlü (s.a.v.)’nün bize vadettiği şeydir.” Bize zaten söylemişti Cenab-ı Allah böyle bir saldırı olacağını, münafıkların ve küfrün saldırı yapacağı zaten bildirmişti. “Allah ve Resûlü doğru söylemiştir.” “Çünkü bundan sevap alacağız, güzel bir şey” diyor, “bunda hayır var.” "Ve (bu,) yalnızca onların imanlarını ve teslimiyetlerini arttırdı.” Birbirlerine bağlılıklarını arttırıyor, imanlarını arttırıyor, heyecanlarını arttırıyor. Ben de onun için dedim ya, münafıklar bana saldırmadığında bir eksiklik hissediyorum. Bak bunun bir ihtiyaç olduğunu Allah burada işte ayette açıklıyor. "Ve (bu,) yalnızca onların imanlarını ve teslimiyetlerini arttırdı.” Demek ki Müslümanın buna ihtiyacı var. Yani bir manevi gıdadır. Yani münafığın mutlaka saldırması lazım. Yani Kuran bunu ehemmiyetli bir ihtiyaç olarak ve şifa olarak, Müslümanlara şifa olarak belirtiyor Allah. Müslümanlara saldırı oldu mu, Müslümanın içi açılıyor.
Adrenalin etkisi yapıyor, kuvvet geliyor. Sağlığı yerine geliyor, şevki yerine geliyor, neşesi yerine geliyor. Telif gücü artar, anlatım gücü artar, heybeti artar. Bereket, bolluk ve güzellik oluşur münafığın saldırısıyla. Olmadığında mümin sabreder. Sabredersin, yani beklersin. Çünkü saldırı olmadan mümin normal fonksiyonunu tam icra edemiyor. Ne yeteri kadar sevap alabilir, ne ibadetlerini yapabilir yeteri kadar, yani birçok ibadetini yapamaz. Nasıl namaz kılmak için suya ihtiyaç var, abdest almaya ihtiyaç var, değil mi? Seccadeye ihtiyaç var, bu ibadetlerin olması için de münafığa ihtiyacı var. Münafık olmadığında bu değerli ibadetlerin büyük bir bölümünü yapamaz, yarım kalır. Yani ayağı olmayınca bir insan kıyamda duramıyor. Münafık olmayınca da bu cihadı, bu heyecanı, bu dava aşkını tam yaşayamıyor. Kuran buna işaret ediyor. Bak; “Allah ve Resûlü doğru söylemiştir. Ve (bu,) yalnızca onların imanlarını ve teslimiyetlerini arttırdı.” “Arttırdı”, bak mevcut bir iman var, bir teslimiyet var, bu duruyor. Bunda artma oluyor, ne zaman? Münafık saldırdığında. Öbür türlü normal seyrinde gidiyor. Öbür türlü olağanüstü bir gelişme olup, mükemmellik oluyor. Onun için münafığa çok büyük ihtiyaç vardır.
Sayın Adnan Oktar'ın 14 Ekim 2010 tarihli röportajından Ahzab Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Ahzab Suresi, 22. ;"Mü'minler (düşman) birliklerini gördükleri zaman ise (korkuya kapılmadan) dediler ki: "Bu, Allah'ın ve Resûlü’nün bize vadettiği şeydir; Allah ve Resûlü doğru söylemiştir." - Mesela Allah ve Resulü bize neyi vaad ediyor? Münafıklarla karşılaşacaksınız, küfürle karşılaşacaksınız, zorluklarla karşılaşacaksınız, sabırlı olur gayret ederseniz onları yeneceksiniz diyor değil mi Cenab-ı Allah. Müslüman ne diyor o zaman: “Bu, Allah ve Resulü’nün bize vaad ettiği şeydir” Bir münafık ve küfür saldırısı olduğunda, vaad edilenle karşılaştığımız için biz Allah’a hamd ediyoruz. “Allah ve Resûlü doğru söylemiştir" diyoruz.-" Ve (bu,) yalnızca onların imanlarını ve teslimiyetlerini arttırdı.” Demek ki sökücü bir etkisi olmuyor münafıkların ve küfrün. (Ahzab Suresi, 22)