(Sayın Adnan Oktar’ın 27 Ocak 2011 Samsun Aks TV’deki Sohbetinden)
ADNAN OKTAR: Şeytandan Allah’a sığınırım, Nisa Suresi 139; “Onlar, mü'minleri bırakıp kafirleri dostlar (veliler) edinirler. 'Kuvvet ve onuru (izzeti)' onların yanında mı arıyorlar? Şüphesiz, 'bütün kuvvet ve onur,' Allah'ındır.” Bazı sahtekar hocaları görüyoruz, azılı din düşmanlarını, böyle aşağılık ve pislik olduğu herkes tarafından bilinen, milletin yaka silktiği pislik adamları, bakıyorsun dost edinmiş. Onlarla iç içe. Onların himayesinde. Ayet onlara, bu adamlara dikkat çekiyor. “O, size Kitap’ta “Allah'ın ayetlerinin inkar edildiğini” Kuran ayetlerinin inkar edildiğini, “ve onlarla alay edildiğini işittiğinizde, onlar bir başka söze dalıp geçinceye kadar, onlarla oturmayın, yoksa siz de onlar gibi olursunuz diye indirdi.” Adama bakıyorsun, dinle, kendi ahmak kafasına göre alay ediyor. Öteki ahmak da ağzı açık, onların sırıtmasını seyrediyor, alayını seyrediyor ve onlara ortak oluyor, onlara ortam hazırlıyor, onlara konu sunuyor alay etmeleri için, eğlenmeleri için.
Bakın ayet nasıl vurguluyor Cenab-ı Allah; “Onlar, mü'minleri bırakıp kafirleri dostlar (veliler) edinirler.” Mümine olmadık laf, mürtetlikle itham ediyor müminleri, ama azılı kafirleri dost ediniyor. “Onları veli edinirler” diyor. “'Kuvvet ve onuru (izzeti)' onların yanında mı arıyorlar?” Adamın çevresi var, güçlü bayağı etrafa hakim adam, ondan yana olursa, ona yalakalık yaparsa, etkili olacağını düşünüyor. “Şüphesiz, 'bütün kuvvet ve onur,' Allah'ındır.” Diyor Allah.140; “O, size Kitap’ta: “Allah'ın ayetlerinin inkar edildiğini” Kuran ayetlerini inkar edildiğini, “ve onlarla alay edildiğini işittiğinizde , onlar bir başka söze dalıp geçinceye kadar, onlarla oturmayın” adam, ağız ağıza, burun buruna oturuyor.
Bak Allah “oturmayın” diyor. Ne yapacak Müslüman? Kapıyı vurup, çekip gidecek. Adam ne yapıyor? Yalakalık yapıyor. Hokkabazlık yapıyor. Orada şaklabanlık yapıyor. Onları güldürmeye çalışıyor. “yoksa siz de onlar gibi olursunuz” diye indirdi. Doğrusu Allah, münafıkların ve kafirlerin tümünü cehennemde toplayacak olandır.” “Eğer dilinizi eğip büker (sözü geveler) ya da yüz çevirirseniz,” işte şahs-ı manevidir, bilmem nedir. İşte şöyledir, böyledir, değil mi? “Oyun oynarsanız” diyor, Allah. “Eğer dilinizi eğip büker (sözü geveler) ya da yüz çevirirseniz,” yani tamamen reddederseniz, “beş yüz sene, dört yüz sene sonra gelecek veyahut işte şahs-ı manevidir. Yok geldi geçti, pencereden geldi İsa (a.s.)’ı biz gördük. Namazı kılıp, gitti” gibi. Bakın ne diyor Cenab-ı Allah? “Eğer dilinizi eğip büker (sözü geveler) ya da yüz çevirirseniz” yahut da “hiç yok” diyor. “Ne Mehdi (a.s.) var. Ne Hz. İsa (a.s.) var. Ne İttihad--ı İslam olacak. Ne Türk-İslam Birliği olacak” diyor. “Ya da yüz çevirirseniz şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır”. “Ey iman edenler, Allah'a, elçisine, elçisine indirdiği kitaba” kitaba, bak “Ey iman edenler, Allah'a, elçisine, elçisine indirdiği kitaba ve bundan önce indirdiği kitaba iman edin.” Bundan önce indirdiği kitap ne? İncil. Daha önce ne var? Tevrat. “Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, elçilerini ve ahiret gününü inkar ederse, şüphesiz uzak bir sapıklıkla sapıtmıştır.” “Hz. İsa (a.s.)'ı bekliyoruz” diyoruz. Diyor ki;”sen Hristiyan mı oldun?” diyor.
“O Hristiyanların Peygamberi, sen Hz. İsa (a.s.) gelecek diyorsun” diyor. Bakın, ahmaklığın, cahilliğin şiddetine bak. İslam Peygamberini, Allah'ın ulu’l Azim Peygamberini, “o Hristiyanların Peygamberi” diyor. Ve düşman olmuş. Yani şiddetli akılsızlık ve cehalet onu bu hale getirmiş. Halbuki Hz. İsa (a.s.)'ın inişi çok büyük bir nimettir. Ve ulu’l Azim Peygamberdir. Daha ne istiyorsun? Ne güzel. Çok şey iste ama onu da iste. O nimeti de iste. “Gerçek şu,” diyor, bak Allah, “gerçek şu” Şeytandan Allah'a sığınırım. “iman edip sonra inkara sapanlar, sonra yine iman edip sonra inkara sapanlar sonra da inkarları artanlar.” İyice kuduruyor. Artık azgınlaşıp, sapıtıyor. “Allah onları bağışlayacak değildir, onları doğru yola da iletecek değildir. Münafıklara müjde ver:” diyor, Allah. “Onlar için gerçekten acıklı bir azap vardır.” “Ey münafıklar” diyoruz, “size bir müjde var.” Sırıtarak geliyor, sevinerek. “Onlar için gerçekten acıklı bir azap vardır” diyor, Cenab-ı Allah. Müjde bu.
Sayın Adnan Oktar'ın 7 Şubat 2010 tarihli röportajından Nisa Suresi ile ilgili açıklamalar.
CİHAT GÜNDOĞDU: İnşaAllah. İnkarcılarla işbirliği halinde oldukları bildiriliyor Kuran-ı Kerim’de, şeytandan Allah’a sığınırım, “Münafıklara müjde ver: Onlar için gerçekten acıklı bir azap vardır. Onlar, müminleri bırakıp kafirleri dostlar (veliler) edinirler. 'Kuvvet ve onuru (izzeti)' onların yanında mı arıyorlar? Şüphesiz, 'bütün kuvvet ve onur,' Allah'ındır.” ir kuvvet, bir yere dayanma ihtiyaçları var, bu yüzden de küfrü daha güçlü görüyorlar kendilerince.
ADNAN OKTAR: Mehdi (a.s.)’nin yanından ayrılan münafıklar da öyle yapacaklar değil mi? Gidip küfürde destekçi arayacaklardır. Gidip münafıklara sığınacaklardır. Bir de münafıklar kendi aralarında bir kavim oluyorlar, ayrılamıyorlar münafıklar, o çok acayip. Münafık normalde kafirlerle gidip işbirliği yapması gerekirken, ayrılıp bir araya gelip yeni bir cemaat oluşturuyor münafıklar.
SUNUCU: Birbirlerini buluyorlar demiştiniz.
ADNAN OKTAR: Birbirlerini mesela çok acayip, mucize bu. Normalde birbirlerinden nefret ederler diyor Allah Kuran’da, buna rağmen, kalpleri parça parçadır diyor, birbirlerinden nefret ederler ama birlikte hareket ederler diyor. Kafir topluluğuna girmiyorlar, gene ayrı bir kavim oluşturuyorlar. Büyük mucize.
CİHAT GÜNDOĞDU: Şeytandan Allah’a sığınırım, “Münafıklık edenleri görmüyor musun ki, Kitap Ehlinden inkar eden kardeşlerine derler ki: “Andolsun, eğer siz (yurtlarınızdan) çıkarılacak olursanız, mutlaka biz de sizinle birlikte çıkarız ve size karşı olan hiç kimseye, hiçbir zaman itaat etmeyiz. “Eğer size karşı savaşılırsa elbette size yardım ederiz.” Oysa Allah, şahidlik etmektedir ki onlar, gerçekten yalancıdırlar.”
ADNAN OKTAR: İşte kafirlere diyorlar, biz sizinle ittifak ederiz onlara karşı, Müslümanlara karşı diyorlar. Ama bir durum olduğunda kafirleri de bırakıyorlar, onlara da destek olmuyorlar. Kendi dertlerinin peşine düşüyorlar. Münafık çok eşeddli, çok azgın bir mahluktur. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) zamanında da vardılar. Ayrı mescit kuruyorlar, bak namaz kılıyor, mescit var camiye gidiyor bunlar, Hac yapıyorlar, oruç tutuyor, evlilik konusunda da çok titizler. Sırf cihat ve zorlu olaylara girmiyorlar yani tehlikeli, mesela ailesine zarar verecek, dikkat edersen ailesini ve çocuklarını bahane ediyorlar. Kuran ayetlerini demin okumuştuk dikkat ettiyseniz, orada hep evimiz açıkta, çocuklarımız, ailemiz aman diyorlar.
Allah ayette diyor ki, “Eğer -diyor- eşleriniz, çocuklarınız, aileniz, yarım kalmasından korktuğunuz ticaret, içinde oturduğunuz evler ve aşiretiniz -diyor, etrafındaki daha geniş çevreniz- size Allah’tan ve Resul’unden, Allah yolunda mücadele etmekten –yani cihat, tehlikeli, riskli işlere girmekten- daha hayırlıysa -diyor-bekleyedurun diyor.” Yani intikam alacağım diyor Allah sizden. Ama tabii bunlar da özel yaratıldıkları için intikam olduğunda da gene şuursuzlar, gene şuuruna varmıyorlar. Münafık, müminlerin kıymetini artırmak için özel yaratılmış bir ekiptir. Münafık olmazsa müminin değeri bir parça düşer. Münafık, müminin değerini artıran bir mahluk taifesidir. Onlarla kıyaslayarak Allah insanların gözünde onların değerli olduğunu gösteriyor. Mesela Mehdi(a.s.) cemaatinden de münafıklar çıkacaktır, sonra bunlar çok meşhur olacaktır bu münafıklar, bütün insanlık bilecek. Resimleriyle, isimleriyle, şahıslarıyla bütün dünyaya ibret olacaktır bütün münafıklar. Yani Ahirette de bütün insanlara ibret olacaktır.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) zamanındaki münafıklar da, Hz. Musa (a.s.) devrindeki münafıklar da, bunlar ünlüdür. Mesela Samiri vardır, ünlü, tarihe geçmiştir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) zamanındaki münafıklar tarihe geçmiştir. Mehdi (a.s.) devrindeki münafıklar da tarihe geçeceklerdir. Yani herkes tarafından bilinecektir. Herkesin aşağıladığı, şerefsiz, haysiyetsiz gördüğü mahluklar olarak bilineceklerdir. O devirde Mehdi (a.s.) talebelerinin ne kadar gayretli olduğu anlatılacak ve münafıkların da onlara karşı yaptığı faaliyetler anlatılacak. Onlara karşı verdikleri mücadele anlatılacak. Bu her ikisi de tarihe geçecektir. Nasıl Peygamber Efendimiz (s.a.v.) zamanı tarihe geçtiyse, Hz. İbrahim (a.s.) devri tarihe geçtiyse, bu da tarihe geçecektir, inşaAllah.
CİHAT GÜNDOĞDU: Müminlerin içinden kendilerine benzer kişileri seçip kendilerine çağırmaları da var. Hatta bunun için dediğiniz gibi mescit kuruyorlar. Özel mescit kuruyorlar ve kendilerine doğru eleman toplamaya çalışıyorlar, taraftar çağırıyorlar.
ADNAN OKTAR: Müminlerin felaket haberlerini dışarıdan bekliyorlar bak dikkat ederseniz. Bu nedir? Müslümanlara yapılacak bir operasyon, bir saldırı, bir hakaret, bir oyun. Bunu dehşet içinde dışarıdan izliyorlar, ama dışarıda oldukları için de kendilerini güvende görüyorlar. Müslümanların o göğüs göğse mücadelesine uzaktan seyirciler. Müslümanlar galip olduğunda gıpta ediyorlar yani haset ediyorlar, keşke biz de olsaydık diye. Ama Müslümanlara bir saldırı olduğunda acayip hoşlarına gidiyor, tabii Allah bizi korudu diyorlar, çok iyi oldu diyorlar.
SUNUCU: Kendilerini korudular diye.
ADNAN OKTAR: Yani böyle ürkmüş bir kuduz köpek gibi yani bütün meseleyi, Müslüman cemaatinden ayrı olmakta görüyorlar. Ama gene de etrafındakileri kandırmak için ayrıldıktan sonra namazlarına gene devam ediyorlar, gene oruç tutuyorlar, bir arada birbirlerini kandırıyorlar yani münafık topluluğunun özelliği. Biz zaten Müslümanız diyorlar, onlardan ayrıyız ama Müslümanız diyorlar yani küfre karışmıyorlar. Yani küfür karakterinde olduğu halde, İslam’dan nefret ettikleri halde, Müslümanlardan nefret ettikleri halde gene o münafıklığın gereği olarak namazlarına, oruçlarına, ibadetlerine devam ederek gene bir cemaat halinde, grup halinde yaşıyorlar ayrı bir şey olarak.
Ve bütün görevleri de, Müslümanlara karşı mücadele oluyor. Bakın bu çok acayip. Yani ana amacı, yani bilinçaltından bu bir türlü gitmiyor. Mesela Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’i hep şehit etmeye çalışmıştır münafıklar. Çünkü Peygamberimiz durduğu müddetçe vicdan azabı çekiyorlar, rahatsızlar. O mesela savaşa gidiyor, cihada gidiyor her seferinde vidan azabı çekiyorlar, rahatsız oluyorlar. Çünkü aşağılanmış oluyorlar. Onun için kalben müthiş nefret ediyorlar. Peygamberimizin sohbeti oluyor, sohbet halindeyken bir başkası çıkarken onu siper ediniyor. Kuran ayeti var. Ona gizlenerek mesela bir kişi gidiyor ya, onun arkasına o çıkarken onun yanından o da gidiyor görünmeyecek şekilde kendince. Ayet onu belirtiyor.
Sayın Adnan Oktar'ın 5 Eylül 2010 tarihli röportajından Nisa Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Bak diyor ki Cenab-ı Allah, Nisa Suresi 138: “Münafıklara müjde ver: Onlar için gerçekten acıklı bir azap vardır.” “Onlar, müminleri bırakıp kafirleri dostlar (veliler) edinirler.” Bak müminleri bırakıyorlar, ‘niye bıraktın?’ diyorsun, ya diyor ‘şurada bir hatasını gördüm’. ‘Peki kafirin? Kafir boydan boya tamamı hata, onu niye dost ediniyorsun?’ ‘O velinimetim’. ‘Münafık boydan boya hata, onu niye dost ediniyorsun?’ ‘O da velinimetim’ diyor. ‘Tuğyan ve dalalet?’ ‘Zaten kime dayanacağız ki biz, onlarla yaşayacağız zaten, asıl arkadaşlarım onlar benim’ diyor. Peki iblisin orduları diyorsun, şeytanın orduları? Zaten biz kimin emrindeyiz diyor özetle.
Bak diyor ki, “Münafıklara müjde ver: Onlar için gerçekten acıklı bir azap vardır” diyor Allah. “Onlar için gerçekten acıklı bir azap vardır” şeytandan Allah’a sığınıyorum, “Onlar, müminleri bırakıp kafirleri dostlar (veliler) edinirler.” Çünkü onlardan para geliyor, yiyecek geliyor, güç buluyor, onlara dayanıyor, onların içinde kendini daha özgür hissediyor, rahat yaşayacağını düşünüyor.
“'Kuvvet ve onuru (izzeti)' onların yanında mı arıyorlar?” diyor Allah. Yani domuzun pisliğinin içinde mi arıyorlar, diyor Allah. Değil mi, o anlama geliyor o, benim tefsirim açısından.
“Şüphesiz, 'bütün kuvvet ve onur,' Allah'ındır” diyor Allah. Müminlerin yanında bulamıyorlar çünkü müminlerin yanında risk görüyor, tehlikeli görüyor, zor görüyor hayatı, kendini özgür göremiyor. Domuzun pisliğinin içine girdiğinde o, ona müthiş güzel geliyor, orada yaşıyor. İnşaAllah. Ve sürekli Allah’tan bahsederek, sürekli takvadan, bak Kuran’da görüyorsunuz ayetlerde, sürekli ’iyilik yapmak istiyoruz’ diyorlar. Amacımız bu. Tamam iyilik yap diyorsun, küfre karşı mücadeleye başla diyorsun. Ya benim çok az bir vaktim var zaten, yeme, içme, eğlenme, az bir vaktim kalıyor diyor. Onu da Müslümanlarla mücadeleye ayırıyorum diyor, başka da benim yapacağım bir mücadele olamaz diyor. Kafirle, münafıkla niye mücadele etsin adam, değil mi? Kendi kafasına göre yani. İnşaAllah. Sırtını onlara dayamış.
Sayın Adnan Oktar'ın 1 Ağustos 2010 tarihli röportajından Nisa Suresi ile ilgili açıklamalar.
TARKAN YAVAŞ: Estağfurullah Hocam. Münafıklarla ilgili bir ayet vardı, Hocam inşaAllah.
“'Kuvvet ve onuru (izzeti)' onların yanında mı arıyorlar? Şüphesiz, 'bütün kuvvet ve onur,' Allah'ındır.” Nisa Suresi, 139. ayet. İnşaAllah. Münafıklar Hocam, kendilerince gücü ve kuvveti müşriklerin ve münafıkların yanında olduğunu düşünüyorlar, inşaAllah. Ve onların yanına giderek daha güçlü olacaklarını zannediyorlar. Bu yüzden müminleri bırakıyorlar. Halbuki Allah da diyor ki inşaAllah; “Bütün güç ve onur müminlerindir” inşaAllah, Allah’ın izniyle.
ADNAN OKTAR: Şimdi münafıkların yanıldıkları bir nokta var. Münafıklar çok hasut, cimri ve pislik adamlardır. Şimdi münafık münafığın yanına gittiğinde zanneder ki; o münafığın malını-mülkünü yiyecek, her şeyini alacak. Halbuki münafık zaten hasut ve cimri olduğu için münafık münafığı ezer zaten. Onun için ayette de birbirlerinden nefret ettiklerini söylüyor Allah. O nefretle daha da beter çöker. Daha da ızdırap çeker. Çünkü onun nefesinden ayrı bir çöker. Pis nefesinden ayrı çöker, pis bakışlarından ayrı çöker, pis elektriğinden ayrı çöker, pis konuşmalarından ayrı çöker, pis benliğinden ayrı çöker. Yani onların zehir etkisi vardır. Yani münafık münafığı yakar. Kavurur ikisi birbirini. Onun için münafıklar birbirinin yanında bereket-bolluk bulacağını düşünerek -zaten bereket peşinde olmaz da onlar- yani mal mülk elde edeceğini düşünerek gider. O onu soymaya çalışır, o onu soymaya çalışır. O ondan çıkar sağlamaya çalışır, o da ondan çıkar sağlamaya çalışır. Mesela Ebu Cehil o devrin bunağı, münafığı, kafir; onun yanına yanaşanlar oluyor, o onu kullanıyor. Yani pisliğini temizlettirir, kendine hizmet ettirir, köle gibi kullanır, zırnık da vermez. Bayağı ezer yani.
Sayın Adnan Oktar'ın 2 Eylül 2010 tarihli röportajından Nisa Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Bak, Allah diyor ki, Nisa Suresi 139. “Kuvvet ve onuru (izzeti) onların yanında mı arıyorlar?” (Yani o pislik güruhunun, o domuz pisliğinin içinde mi arıyorsunuz ey münafıklar, diyor Cenab-ı Allah. Bak, kuvvet ve onur. Enaniyet buradaki onur. İzzet; büyüklük. Yani bak iki şeye ihtiyacı var münafığın: Bir kuvvet arıyor; para kuvveti, işte basının kuvveti, kafirlerin kuvveti, onların desteği; bir onu arıyor. Bir de enaniyet; azamet, büyüklük hissi. Onların yanında mı arıyorlar, diyor Allah. Batağın, pisliğin içinde mi arıyorlar, diyor Allah. Ama bulduğunu zannediyor tabi. Allah da diyor ki bakın,) Şüphesiz, 'bütün kuvvet ve onur,' Allah'ındır.” (Boş yere enaniyet yapıyorsunuz, boş yere dışarıda kuvvet arıyorsunuz siz, diyor. Batağın içindesiniz diyor, Allah. Nisa Suresi, 139)
Sayın Adnan Oktar’ın 16 Mart 2014 tarihli sohbetinden Nisa Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Cenab-ı Allah diyor ki Nisa Suresi, 165’te; “Elçiler; müjdeciler ve uyarıcılar olarak (gönderildi).” Allah bir nimet olarak gösteriyor. Bak, ilk şeyde hemen müjde. Müjdeciler ve uyarıcılar, uyarılmada da yine nimet var, yine güzellik var. “Öyle ki elçilerden sonra insanların Allah'a karşı (savunacak) delilleri olmasın.” “Ben duymadım. Haberim yoktu. Bilmiyorum” demesinler. Mesela tebliğciler de, İslam’ı tebliğ edenler de, Allah yolunda İslam’ı, Kuran’ı anlatan hatipler de yine aynı hükümdedir. Yani “duymadım” kalmasın diye Cenab-ı Allah, Müslümanları görevlendiriyor. Onlar da hem Darwinizmin, materyalizmin geçersizliğini anlatıyorlar, hem iman hakikatlerini, hem Kuran mucizelerini anlatıyorlar; o zaman hiç kimse, “ben duymadım” diyemeyecek duruma geliyor. Kitapları okuyorlar, CD’leri seyrediyorlar.
“Ey insanlar, şüphesiz elçi size Rabbinizden hakla geldi.” Hak, doğru, güzel, isabetli olarak geldi. “Öyleyse iman edin, sizin için hayırlıdır.” İman hayırlıdır. İmansızlık hayırsızdır. “Eğer inkara saparsanız, şüphesiz” şeytandan Allah’a sığınırım, “göklerde olanların ve yerde olanların tümü Allah'ındır. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Nisa Suresi / 170) Yani, “hiçbir şey yapamazsınız” diyor Allah. Her şey zaten Allah’a ait. “Siz kabul etseniz de, etmeseniz de Allah’a aittir” diyor.
“Andolsun, Kitap ehlinden, ölmeden önce ona (İsa Mesih’e) inanmayacak kimse yoktur. Kıyamet günü, o (Hz. İsa Mesih (a.s)) da onların aleyhine şahid olacaktır.” (Nisa Suresi / 159) Aleyhine’yi ilave etmişler, aleyhine değil. “Şahid olacaktır” diyor sadece. Arapça’sında şahid olacaktır. Ebcedi 2019 tarihini veriyor. Bir şey olacak demek ki 2019’da. Bakın, Allah yemin ediyor; “Andolsun, Kitap ehlinden,” yani Musevi ve Hristiyanlar’dan, “ölmeden önce” ölmeden önce, “(Hz. İsa Mesi (a.s)’a) ona inanmayacak kimse yoktur.” “İllaki inanacaklar” diyor Cenab-ı Allah, hepsi inanacak. “Kıyamet günü, o da onlara şahid olacaktır.” Şimdi bu nasıl olur? İsa Mesih gelir, insanlar onu görür, ehl-i Kitap’tan, herkes ona iman eder. Bir dünya hakimiyetinde olacak bir ayet bu. Öbür türlü bazı şahıslar düşünüyor, diyor ki; “ölmeden önce iman edecek.” Ölmeden önce iman ettiğinde zaten imanı geçerli olmaz. İman olmuyor, Kuran ayetine göre o iman değil. Mesela Firavun son anda iman ediyor, imanı geçerli değil. Diğerleri için de mesela, ehl-i küfür de can boğaza dayandığında iman ettiğinde imanı geçerli olmaz. Sen ne diyorsun? “Can boğaza dayandığında iman edecekler” diyorsun. Allah onu imansızlık olarak görüyor. Sen de iman olarak görüyorsun. Ama ikincisi, doğru olanı Hz. İsa Mesih (a.s) geldiğinde ehl-i Kitap’ın hepsi Hz. İsa Mesih (a.s)’a iman ediyor. Düz, mantıklı anlamı olan ifade budur. Kuran’a uygun olan ifade budur. Bunu anlamazdan geliyorlar. Ebcedi de 2019 tarihini veriyor. Hayret, Hz. İsa Mesih (a.s)’ın gelişini inkar etmek için, Hz. Mehdi (a.s)’ın gelişini inkar etmek için akla, hayale gelmedik yöntemler arıyorlar. “Can boğaza geldiğinde, son anda iman geçersizdir” demiyor mu Kuran ayetleri açık açık? Örnekler vermiyor mu Allah? Sen nasıl Hz. İsa (a.s)’dan kurtulmak için böyle bir yalana tevessül etmeye kalkıyorsun? Yahut yanlış bilgiye kendini kaptırıyorsun.
“Onlar, mü'minleri bırakıp kafirleri dostlar (veliler) edinirler. 'Kuvvet ve onuru (izzeti)' onların yanında mı arıyorlar? Şüphesiz, 'bütün kuvvet ve onur,' Allah'ındır.” (Nisa Suresi / 139) Mesela nerede küfür var, adam gidip ona itibar ediyor. Bu olmaz. Müminlerden yana olacak. İyilerden, dürüstlerden yana olacak. Sevecen insanlardan, sevgi insanlarından yana olacak.
Sayın Adnan Oktar’ın 15 Mayıs 2015 tarihli sohbetinden Nisa Suresi ile ilgili açıklamalar.
BÜLENT SEZGİN: Kafirleri ayette güçlü görüyorlar, “gücü ve onuru onların yanında mı arıyorlar?”, diyor Allah.
ADNAN OKTAR: Evet kafirlere karşı böyle yağcı, sığınmacı, yancı, karaktersiz, onlardan korkan, onlara çıtını çıkartmayan, bilakis onlara yaranmaya çalışan bir üslup içinde olurlar, müşrikler. Onun için komünizme laf söylemez. Komünistlere laf söylemez. Darwinizme laf söylemez. Hatta savunur Darwinizm’i. PKK'ya bir şey demez. Onun hedefi gerçek Müslümandır.
Sayın Adnan Oktar'ın 23 Ocak 2016 tarihli sohbetinden münafıklarla ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Nisa Suresi 139, “Onlar, müminleri bırakıp kafirleri dostlar (veliler) edinirler.” Nasıl yapıyor? Mümini bırakıp kafirleri nasıl veli ediniyor? Müminin yanında o zaten. Onun ekmeğini yiyor, suyundan içiyor, onlarla beraber. Bırakma o anlamda değil kalben bırakıyor, kalben nefret ediyor, alçakça bir nefret, pislik bir nefret içinde. “Kafirleri dostlar edinirler.” Kafiri dost edinip de gidip onun sofrasına oturuyor, onunla yemek yiyor, onunla iç içe yaşıyor anlamında değil, onunla kalbi bir muhabbet bağı var. Yani ona çok değer veriyor, çok saygı duyuyor, o gözünde yüce. Mesela Firavun devrinde Firavun’un devletinde oluşan kültüre hayranlar. Binalara, heykellere, tapınma şekillerine, yemeklerine, eğlence kültürüne, kıyafetlerine her şeylerine hayranlar. Hz. Musa (a.s)’ın getirdiği hak dini küçük görüyorlar, Firavun’un dinini gözlerinde büyük görüyorlar. Yani küfrü büyük görüyorlar. “'Kuvvet ve onuru (izzeti)' onların yanında mı arıyorlar?” (Nisa Suresi, 139) diyor Allah. Çünkü askeri gücü var ya, devlet gücü de var Müslümanlardan çok üstün görüyorlar. O yüzden onlara yancılık yapmak, onlara yalakalık yapmak, onların beğenisini kazanmak için bütün güçleriyle uğraşıyorlar. Gizli bir bağlantı içindeler.
Mesela Samiri o Mısır kültürünün bütün özelliklerini ezberden bilen birisi. İbadet şekillerini biliyor, heykel nasıl yapılıyor biliyor, yemek çeşitlerini biliyor, eğlencelerini biliyor her şeyini biliyor. Halkın içerisine daldığında halka adeta o Mısır kültürünü yeniden orada canlandırıyor. Adamlar Mısır’a gitmiş gibi oluyorlar o nu orada görünce. Vardır ya televizyonlarda falan bazı tipler vardır, insanları böyle dinden imandan İslam’dan soğutup sadece dünyaya çekerler. Dünyevi uyuşmuş bir ruhla onları eğlendirmeye çalışırlar. Samiri de böyle bir tipti. İnsanları uyuşturan, onları İslam’dan uzaklaştıran, şamata yapan, gevezelik yapan, Müslümanların dikkatini dağıtan, imama karşı, Hz. Musa (a.s)’a karşı da insanların kalbine kuşku atan pislik bir tipti. Hemen ilk yaptığı o hayranlığın belirtisi olarak buzağı heykeli altından. Bak herkesi de kandırmış, herkesin altınlarını alıyor, akılsız insanlar da ona tabi oluyor altınlarını, her şeyini ona veriyorlar mücevherini. Ama o kültürü o kadar iyi biliyor ki, o kadar detaylı biliyor ki kısa sürede rüzgarın etkisiyle böğürtü sesi çıkaran heykeli yapıyor. Aslında kolay bir şey değil bu. Biçimini vermek de çok zor. Çünkü önceden alçıdan kalıp yapması lazım. Bir kere alçıdan mükemmel bir kalıp yapıyor. Bu şaşırtıcı. Mesela altını eritmek de kolay bir şey değil. Bir şeytani yeteneği var. Ve kalıbı döküp çıkardıktan sonra Mısırlılarda olan kültürü gördüklerinde oradaki Museviler akıl almaz heyecanlanıyorlar.
O diyor ki “elçinin izinden yani Tevrat’ın hükümlerinden bir kısmını çıkarttım” işine gelmediği için “ve onların göremediklerini gördüm” diyor. Niye? Çünkü çok zeki olduğu kanaatinde, çok akıllı olduğu kanaatinde. Hz. Musa (a.s)’a rağmen onlara gizlice lider olma peşinde. Bazı ahmakları da kafalamış kandırmış kendine bağlıyor. Kişiliksiz, haysiyetsiz insanlar böyle münafık önderlere tabi olur. Aynı köpek gibi onu taklit ederler. O ne yiyorsa onu yerler, o ne okuyorsa onu okur, o nasıl yürüyorsa onun gibi yürür, o nasıl konuşuyorsa onun gibi konuşur onun yancısı olur yani. Ana münafık liderlik iddiasındadır. Yani Müslüman cemaatin içerisinde gizlice zamanın felaketlerini kollar, zamanın felaketlerinin gelmesini bekler o zaman aslı ortaya çıkacağını düşünür. Yani uzun vadeli yatırım yapar münafık. Kısa vadeli bir yatırım yapmaz ve sabırlıdır münafık ve yavaş yavaş Müslümanları yıpratmayı düşünür. Ama o arada kendi ahmakça yıpranır o ayrı, kendi mekrine kendi düşer. Mesela Samiri kendi mekrine kendi düştü, rezil-rüsva oldu, ömrü boyunca tek yaşadı. Amacı Müslümanları Hz. Musa (a.s)’dan uzaklaştırmak ve ondan soğutmaktı, Allah bütün insanları ondan soğuttu. Böyle uyuz köpek gibi tek başına yaşadı.
BÜLENT SEZGİN: Samiri öncesinde Hz. Musa (a.s)’a yakın mıdır Adnan Bey?
ADNAN OKTAR: Tabii yani yapışmış vaziyette yaşıyor Samiri. Çok yetenekli şeytani yeteneği olan birisi, konuşkanlığı da çok yaman yani münafıkların başı. Bir de onu taklit eden yancıları var. Onlara da o sanatı öğretiyor münafıklık sanatını. Bu tip hareketlerde hep münafıkların bir başı olur, bazen kadın bazen erkek olur. Peygamberimiz (s.a.v.) de diyor “Mehdi zamanında kadın deccallar ve erkek deccallar olacak” diyor. Akıl almaz bir şeytani güce sahip olur.
Münafıklar İslam’ı biraz tekdüze görürler. Kendilerince onu küfürle değiştirmek isterler. Mesela İslami bir eser, Kurani bir eser onu sıkar. İllaki küfürden bir eser olursa hoşuna gider onları okumak ister. Allah’tan, Kitap’tan, dinden bahseden kitapları okumak istemez. Onları beğendiğini de söylemek istemez, onu aşağılayıcı görür. Ama küfürden ne idüğü belirsiz, ne anlattığı belirsiz, anlaşılması güç kitaplar, yazılar olduğunda züppelik olsun diye onları beğenir ve oradan kendine bir paye çıkarır. Kendini yücelttiğini zanneder. Allah diyor, küfrü eleştiriyor Cenab-ı Allah “onuru onların yanında mı arıyorlar?” diyor “küfrün yanında mı arıyorlar?” “Kuvveti ve onuru onların yanında mı arıyorlar?” Kuvveti ve onuru hep küfrün yanında ararlar.
Sonra Hz. Musa (a.s)’ın sözünü dinlemiyorlar. “Allah’ın gazabına uğradılar” diyor Allah ayette. “Mısır’a geri dönün o zaman” diyor Hz. Musa (a.s) “orada istediğinizden var” diyor. “Allah’ın gazabına uğradılar” şeytandan Allah’a sığınırım “onlara zilletlik ve alçaklık damgası vuruldu.” Zillet. Münafığın ana özelliği zillet ve alçak olmasıdır. Zaten yancı ve hırsız kılıklı olduğu için, haysiyetsiz olduğu için küfrün yanında onlara yalakalık yapıyor, o bir avuç yemeği yemek için her türlü zillete katlanıyor. Onların o putlarıyla kendince kendine bir paye çıkarmaya, onunla sükse yapmaya çalışıyor. Onunla da iyice aşağılanmış oluyor. Küfrü kalite olarak görür münafık. Mesela Allah’a, dine aykırı kitaplar, eserler, ne idüğü belirsiz yazılar, konuşmalar, tavırlar. Halbuki Müslüman kalitenin en yükseğini yaşamış oluyor. Eğer Allah’a samimi yaklaşırsa, Hz. Süleyman (a.s) kıssasında da görüldüğü gibi Allah en yükseğini yaşatır. Ama samimi olmadıkları için Allah onları sürekli çölde gezdirdi. Münafıklıkta kararlı oldukları için de zillet damgası vuruldu. Geri gittiler mesela orada uşaklık yaptılar, kendilerini aşağılattılar, kendilerine hakaret ettirdiler ve hiçbir şey de elde edemediler. Küfür bunları ezim ezim ezdi. Ama kafasında o hayranlık bitmiyor.