Nisa Suresi; 54, Tevbe Suresi; 74 Ayetlerinin Tefsiri

(Münafıklar müminlere verilen nimetleri çok kıskanırlar, onlara karşı öfke ve nefret doludurlar.)

 

(SAYIN ADNAN OKTAR'IN KOCAELİ TV VE ABA TV'DEKİ CANLI RÖPORTAJI (2 EKİM 2010))

ADNAN OKTAR: Nisa Suresi, 54. Şeytandan Allah’a sığınırım. “Yoksa onlar, Allah'ın Kendi fazlından insanlara verdiklerini mi kıskanıyorlar?” Münafıklar, müminlere verilen nimetleri acayip kıskanırlar. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’i de acayip kıskanmışlardı, rahatlığını, huzurunu, zenginliğini, Allah’ın ona çok fazla eş nasip etmesini, zaferlerini, güzelliğini, yakışıklılığını, kudretini, hepsini kıskanıyorlardı, maşaAllah. MaşaAllah, Peygamberimiz (s.a.v.)’e maşaAllah. Onlara da Allah lanet etsin. Münafıklar çok sinsidir. Yani çok titiz bir sinsilikleri vardır. Mesela Müslümanlara zarar vermek istediklerinde, psikolojik savaşla yaparlar bunu. Küfür alenidir, açıkça saldırır. Mesela müşrikler de aleni saldırıyorlar. Münafıkların sinsi savaş yöntemi vardır, mesela gözlerini kullanır münafıklar hep, gözü ile pis bakar. Gözüyle rahatsız eder.

Kuran’da; “gözleriyle seni neredeyse devirecekler” diyor. Peygamberimiz (s.a.v.)’e bakan insan, aşık bakışı ile bakması lazım, sevgi ile bakması lazım. Öyle bakmıyor. Böyle kudurmuş hayvan gibi bakıyor. Allah; “gözlerin hain bakışlarını bilir,” diyor Allah ayette. Mesela bak, bu yöntemlerden bir tanesi. Münafıklar hem ahmaktır ama aleni savaştan, aleni mücadeleden de kaçınırlar. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in yanından, sohbet anındayken, bir kişi kalkıp ayrılmak istiyor, kalkıyor. Cübbeli veyahut neyse kıyafeti üzerinde elbisesi veyahut uzun bir gömlek de giymiş oluyor. Yani onun elbisesinin genişliği, vücudunun cesametine güvenerek; münafık tam onun hizasına gelip tam onun paralelinde onunla beraber yürüyor. Yani çıkarken böylece Peygamberimiz (s.a.v.)’in görmemesini sağlayacak.

Uzaktan baktığın zaman bir kişi gidiyor görünüyor, ama normalde iki kişi gidiyor. Şimdi münafığın orada vermek istediği mesaj şu; burada birkaç noktaya dikkati çekiyor. Birincisi, alenen belli olacak bir gizlenme metodunu yapıyor, fakat Peygamber (s.a.v.)’in bunu fark edemeyeceği kanaatinde (haşa), kendince buradan bir mesaj veriyor. İkincisi, oradakilere bir münafıkane mesaj veriyor. Yani, bak Peygamber (s.a.v.) (haşa) beni fark edemiyor, görüyor musunuz? Yani siz de böyle yaparsanız, sizi de fark edemez. Dolayısı ile o, onun dikkati ile benim kurnazlığımı bir kıyaslayın. Ben daha kurnaz ve zekiyim. Ama bak Peygamber (s.a.v.) fark edemiyor (haşa), oyun oynuyorum, diyor, anlaşıldı mı? Eğer başarılı olur da çıkarsa, yani fark edilmezse de, oradaki münafıkları da çok heyecenlandırıyor. Yani, amma uygulama yaptı, müthiş bir şey. Ben daha değişiğini yapayım o zaman.

Daha münafıkane, daha beğenilecek, münafıklarca daha takdir edilebilecek bir eylem yapayım, diyor. Münafıkların böyle; münafıkların beğenmesi için, yaptığı bu tarz çok eylemler olur, yani sezdirmeden vurma münafığın özelliğidir. Onların kendine has bir hali de var. Mesela Allah diyor ayette; “eğer istersem sen onları simalarından tanırsın, bozuk konuşmalarından da anlarsın” Simalarında da bir bozukluk oluyor. Pis bir elektrikleri ve pis bir iticilikleri oluyor münafıkların. Yani yüzünde bir nur, bir ferahlık olmaz. Müslümanları irite eder, rahatsız eder, Allah’ın dilemesiyle. Allah dilerse, bunu hissettiriyor Allah. Mesela münafıkların konuşmaları da çok sinsi olur, yani dikkat vermek gerekir. Mesela konuşma arasında o, bazı kelimelerde (haşa) Peygamber (s.a.v.)’in aleyhine konuşmalar yapıyor. Ama dikkat verilirse fark edilecek gibi yapıyor, yani müthiş bir zeka gösteriyor aslında.

Bediüzzaman da diyor; “şeytan gibi zeki olurlar” Yani müthiş bir zekaya sahip oluyorlar. Öyle bir cümle kuruyor ki, ancak münafığın fark edebileceği gibi. Yani onun, o konuda ustalaşmış münafıkların fark edebileceği gibi bir üslup böyle. Çünkü Müslüman hüsn-ü zan ettiği için, hayıra yorduğu için, onun kardeşi olarak güzel bir şey söylediğini düşünüyor, iyi bir şey söylediğini düşünüyor. Halbuki o cümlenin içerisinde birçok gizli mesaj saklı olmuş oluyor. Onu diğer münafık gördüğünde, münafık şehveti duyuyor, münafık heyecanı duyuyor. Böyle şeytani bir heyecan duyuyor. Yani o eylemden onu başarılı bulduğu için, hayranlıkla dolu bir zevk alıyor, şeytani bir zevk alıyor. Nasıl böyle bir yarasa kan içmekten zevk alır, pislik böceği pislikten nasıl zevk alırsa; mesela adam psikopat, boynundan vuruyor, kan akıyor, diyor Amerikalı asker. Hoşuna gittiğini söylüyor. Şehvet duyduğunu söylüyor, sevişmekten daha güzel geliyor bana, diyor. Onun gibi, münafık da bununla hayat bulur. Yani bir yarasa gibi, onun kanı odur. Pislik yapmaktan zevk alır. Her pislik yaptığında, o, ona bir gıda olur. Onunla hayat buluyor o. Mümin de, her güzellik yaptığında içi ferahlıyor.

Mesela cehd yapıyor, küfre darbe indiriyor. Bilimsel darbe. Bir iman hakikati anlatıyor, bir hayırlı hizmet yapıyor. Müslümanların bulunduğu yeri temizliyor. Onlara bir yiyecek yapıyor veyahut içecek bir şey getiriyor veyahut onları maddi yönden destekliyor. O, onunla mutlu oluyor. Münafık da, Müslümanlara yaptığı pisliklerle, rezilliklerle, yaptığı adiliklerle mutlu olur. Ama bunu açıkça, alenen yapamayacağı için, münafığın olağanüstü bir zekaya, olağanüstü bir itinaya, olağanüstü bir gizlenmeye ihtiyacı oluyor. Kuran da buna çok işaret etmiş. Mesela bak, Peygamber (s.a.v.)’e bakıyor kalabalık içerisinde ama pis bakıyor. Bir tek Peygamber (s.a.v.)’in görebileceği gibi oluyor.

Şimdi Peygamber (s.a.v.) dese ki; “niye öyle bakıyorsun?” Birden bakışını düzeltebilir ve dolayısı ile Peygamber (s.a.v.)’e de kendince bir (haşa) tuzak kurmuş oluyor. Ama Peygamber (s.a.v.)’in sözüne zaten oradaki müminler inanırlar, iman ederler. Yani onun sözü şey olmaz. Yani münafık için Peygamber (s.a.v.)’i (haşa) mat etmek, çok hayatidir. Onunla kendini yücelttiğini düşünür, yükselttiğini düşünür. Onun için, mesela Peygamberimiz (s.a.v.) diyor ki; “savaşa çıkacağız, cihada çıkacağız” diyor. Şimdi Peygamber (s.a.v.)’i (haşa) mahcup edip, açmaza sokacağını düşünerek; hava çok sıcak, Ya Resulullah, diyor. Ahmak, Peygamber (s.a.v.) bilmez mi onu?

Havanın sıcaklığını bilmez mi? Ama münafık kafasına göre o, Peygamber (s.a.v.)’in (haşa) dikkatinin kapalı olduğunu (haşa) ve onu akıl edemediğini düşünür. Münafık aslında hayret edilecek derecede de aptaldır. Hem çok şeytani zekası vardır, ama akıl yönünden çok abartılı aptaldır. Yani sıcaklığı kim bilmez? Herkes bilir, artık alenen biliniyor. Peygamber (s.a.v.)’in onu bilemediğini ve hesaplayamadığını düşünüyor. Bu sıcakta çıkılmaz, diyor. O münafıklara da mesaj vermiş oluyor. Bak, Peygamber (s.a.v.) (haşa) sıcağı bile fark edemiyor, bu havada çıkılamayacağını, diyor. Ve koruyucu görünümü ile münafık ortaya çıkar. Hep kurtarandır münafık, hep kurtarır.

Mesela Müslümanları sıcaktan kurtarmış olur, aileyi kurtarmış olur. Ailem açıkta, diyor. Hep kurtarandır. Mesela diyor ki; savaşmayı bilseydik gelirdik. Yani savaşmayı bilmeyen insanı güya Peygamber (s.a.v.) savaşa sürmüş oluyor, onun kafasına göre (haşa), anlaşıldı mı? Orada da Peygamber (s.a.v.)’i (haşa) insanların gözünde yok etme arzusu var. Yani Peygamber (s.a.v.)’e olan saygıyı ve sevgiyi, güveni yok etmek için münafık çok uğraşır. Ve çift amaçlı olmuş oluyor, iki tane. Hem kendini yüceltmek, hem de Peygamber (s.a.v.)’i insanların gözünde etkisiz hale getirmek, yani önemini azaltmak haşa. Ona çok özen gösterir münafıklar. Ama bunları çok şeytani yapar. İlk bakışta; gaflet gözüyle bakana, haklı gelecek gibi bir üslupla konuşur.

Onun için diyor ki Allah; “konuştuklarını da dinlersin” “Konuştuklarını dinlersin,” diyor. Bak o çok manidar, çünkü çok zekice konuşur. Yani zahirine bakılırsa, yani Kuran gözüyle, akıl gözüyle bakılmadığında haklı gibi görünür. Ama Kuran ve akıl gözüyle bakıldığında, arkasındaki şeytanlık anlaşılır. Yani bir oyun olduğu anlaşılır. Bilakis Peygamber (s.a.v.)’in sözünün doğru olduğu, onun yanlış olduğu ve yalan olduğu anlaşılır. Münafığın bu vasıflarını Cenab-ı Allah Kuran’da çok detaylı anlatmıştır. Yani itinalı bakıldığında, bu sarihaten görülür. Bak diyor ki mesela Cenab-ı Allah Tevbe Suresi, 74’de. “Oysa andolsun, onlar inkar sözünü söylemişlerdir ve İslamlıklarından sonra inkara sapmışlardır ve erişemedikleri bir şeye yeltenmişlerdir” Yani çok büyük iddiaları oluyor. Mesela en büyük olmak isterler. Peygamber (s.a.v.)’den de üstün olmak ister, Allah’tan da üstün olmak ister (haşa), öyle bir şeyleri vardır.

Bak; “Oysa Peygamber (s.a.v.)’den intikam almaya kalkışmalarının, kendilerini Allah'ın ve elçisinin bol ihsanından zengin kılmasından başka (bir nedeni) yoktu” diyor. Rahatlık adamlara rahatsızlık veriyor. Peygamber (s.a.v.)’in verdiği imkanlar, zenginlik, güç, itibar, saygı, ferahlık, neşe, iyilik ortamı, bereket ortamı bak; “Allah'ın ve elçisinin bol ihsanından,” bol ihsanından. Mehdilik vasıfları olduğu için Peygamberimiz (s.a.v.) hep dağıtıcı. En Büyük Mehdi olduğu için dağıtıcı. Bak; “bol ihsanından zengin kılmasından başka (bir nedeni) yoktu” Rahatlık ve ferahlık onlarda hasetlik duygusunu meydan getiriyor. Ve kıskançlığı meydana getiriyor ve o yüzden de öfkeye ve kine dönüşüyor. Ama bir zorluk içerisinde olmuş olsa yapmayacak. Zenginlik ve ferahlık kudurmasına neden oluyor münafığın. Yani kıskançlık duyuyor Müslümanların o rahatlığına.

Bak, şeytandan Allah’a sığınırım. “Kendi başlarına kaldıklarında ise, size olan kin ve öfkelerinden dolayı parmak uçlarını ısırırlar. De ki: ‘Kin ve öfkenizle ölün.’”diyor Cenab-ı Allah, Al-i İmran Suresi, 119. Yani akıl almaz öfkeye açık oluyorlar. Nefrete akıl almaz açık oluyorlar. Yani böyle bir sapık kini vardır, sapık öfkesi vardır, delice bir öfke. Onun için, öfkenin şiddetinden cinayet eğilimli oluyor, o kadar yüksektir. Münafıklarda hep cinayet eğilimi vardır, yatkındırlar. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) zamanında da, suikast planladılar. Hz. Ali (r.a.) yatağına yattı, hiçbir şey yapamadılar, inşaAllah. Defalarca suikast girişiminde bulundular. Çünkü münafıklarda acayip bir sapık gerlim vardır, yani öfke. Şiddetli bir öfke vardır Müslümanlara karşı.

Bak diyor ki Mümtehine Suresi, 2’de; “size düşman kesilirler, ellerini ve dillerini kötülükle size uzatırlar” Normalde diliyle, ama eliyle de işte cinayet işlemek istiyor. Cinayet içindir, elini uzatmasının sebebi cinayettir. Veyahut yakıp yıkmak, sökmek, atmak, anlaşıldı mı? Müslümanlara. Ama dillerini de kötülükle size uzatırlar. Ama bunu yaparken Kuran ile ve hadis ile hareket ediyorlar. Münafık öyle, o zaman münafık olmaz zaten. Doğrudan küfür adına ortaya çıksa, direkt kafirdir o. Münafığın özelliği, din ve Allah adına ortaya çıkmasıdır. Daha takva olma iddiası ile ortaya çıkar münafık. İslam’ı daha mükemmel yaşama iddiası ile ortaya çıkar, “dillerini kötülükle size uzatırlar”dan kasıt bu. Yani ayette anlatılan o. Kuran’ı ve hadisi kullanıyorlar. Ama şeytani bir amaçla kullanıp; bir kısmını tabii, işine gelen yönlerini değiştirerek, dillerini eğip bükerek, Müslümanların hak olan tavırlarını batılmış gibi göstermeye çalışıyorlar. Mesela Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e yaptıkları tavırlardan bunu anlıyoruz, uygulamadan bunu anlıyoruz.

Al-i İmran Suresi, 118. “Onlar size kötülük ve zarar vermeye çalışıyor, size zorlu bir sıkıntı verecek şeyden hoşlanırlar” Bak, “Onlar size kötülük ve zarar vermeye çalışıyor,” diyor Cenab-ı Allah. Yani ne tür zarar verebilir? Mesela gidip ihbarda bulunur, yalan şahitlik yapar, oyun oynar, gider Müslümanların arasında fitne karıştırır. Müslümanlara ayrı ayrı iftira tarzında bilgiler verir. Müslümanların Müslümanlarla bağlantısını kesmeye çalışır, ama her türlü zarar bu tabii. Yani maddi, manevi her türlü zararı vermeye çalışır. “Size zorlu bir sıkıntı verecek şeyden hoşlanırlar” Mesela Müslümanların tutuklanması, hapse atılması, cefa görmeleri, şehit edilmeleri, hepsi. “Buğz (ve düşmanlıkları) ağızlarından dışa vurmuştur,” diyor Allah. Yani adam kendini tutamıyor.

“Dışa vurmuştur, sinelerinin gizli tuttukları ise, daha büyüktür” diyor Allah. Yani içindeki volkanlar gibi çok şiddetli bir kin. Ama dışarıdan tabii nezaketli bir üslup kullanıyor, münafık buna çok dikkat eder. Çünkü öbür türlü yakalanır. Hem din üslubuyla, dinle Kuran’a uygun gibi görünen, hadise uygun gibi konuşması gerekiyor, hem de kendince kısmen nezaketli gibi konuşması gerekiyor. Münafık buna dikkat eder. Ama zaman zaman da sapıtır, onun için bak diyor ki; “sinelerinin gizli tuttukları ise, daha büyüktür” Ama “size sıkıntı verecek şeyden hoşlanırlar. Buğz (ve düşmanlıkları) ağızlarından dışa vurmuştur,” taşıyor artık. Taştığı için kontrol edemiyorlar, dışa vurmuştur. “Sinelerinin gizli tuttukları ise, daha büyüktür” Yani kahredici bir kin ve nefret içindedirler diyor Allah. “Size ayetlerimizi açıkladık; belki akıl erdirirsiniz” diyor Allah. Yani düşünün diyor Allah. Al-i İmran Suresi, 118.

 


Nisa Suresi, 54. Ayetinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 2 Ekim 2010 tarihli röportajından Nisa Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Nisa Suresi, 54. Şeytandan Allah’a sığınırım. “Yoksa onlar, Allah'ın Kendi fazlından insanlara verdiklerini mi kıskanıyorlar?” Münafıklar, müminlere verilen nimetleri acayip kıskanırlar. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’i de acayip kıskanmışlardı, rahatlığını, huzurunu, zenginliğini, Allah’ın ona çok fazla eş nasip etmesini, zaferlerini, güzelliğini, yakışıklılığını, kudretini, hepsini kıskanıyorlardı, maşaAllah. MaşaAllah, Peygamberimiz (s.a.v.)’e maşaAllah. Onlara da Allah lanet etsin. Münafıklar çok sinsidir. Yani çok titiz bir sinsilikleri vardır. Mesela Müslümanlara zarar vermek istediklerinde, psikolojik savaşla yaparlar bunu. Küfür alenidir, açıkça saldırır. Mesela müşrikler de aleni saldırıyorlar. Münafıkların sinsi savaş yöntemi vardır, mesela gözlerini kullanır münafıklar hep, gözü ile pis bakar. Gözüyle rahatsız eder.

Kuran’da; “...gözleriyle seni neredeyse devirecekler...” diyor. Peygamberimiz (s.a.v.)’e bakan insan, aşık bakışı ile bakması lazım, sevgi ile bakması lazım. Öyle bakmıyor. Böyle kudurmuş hayvan gibi bakıyor. Allah; “...gözlerin hain bakışlarını bilir,...” diyor Allah ayette. Mesela bak, bu yöntemlerden bir tanesi. Münafıklar hem ahmaktır ama aleni savaştan, aleni mücadeleden de kaçınırlar. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in yanından, sohbet anındayken, bir kişi kalkıp ayrılmak istiyor, kalkıyor. Cübbeli veyahut neyse kıyafeti üzerinde elbisesi veyahut uzun bir gömlek de giymiş oluyor. Yani onun elbisesinin genişliği, vücudunun cesametine güvenerek; münafık tam onun hizasına gelip tam onun paralelinde onunla beraber yürüyor. Yani çıkarken böylece Peygamberimiz (s.a.v.)’in görmemesini sağlayacak. Uzaktan baktığın zaman bir kişi gidiyor görünüyor, ama normalde iki kişi gidiyor. Şimdi münafığın orada vermek istediği mesaj şu; burada birkaç noktaya dikkati çekiyor. Birincisi, alenen belli olacak bir gizlenme metodunu yapıyor, fakat Peygamber (s.a.v.)’in bunu fark edemeyeceği kanaatinde (haşa), kendince buradan bir mesaj veriyor.

İkincisi, oradakilere bir münafıkane mesaj veriyor. Yani, bak Peygamber (s.a.v.) (haşa) beni fark edemiyor, görüyor musunuz? Yani siz de böyle yaparsanız, sizi de fark edemez. Dolayısı ile o, onun dikkati ile benim kurnazlığımı bir kıyaslayın. Ben daha kurnaz ve zekiyim. Ama bak Peygamber (s.a.v.) fark edemiyor (haşa), oyun oynuyorum, diyor, anlaşıldı mı? Eğer başarılı olurda da çıkarsa, yani fark edilmezse de, oradaki münafıkları da çok heyecenlandırıyor. Yani, amma uygulama yaptı, müthiş bir şey diyor. Ben daha değişiğini yapayım o zaman. Daha münafıkane, daha beğenilecek, münafıklarca daha takdir edilebilecek bir eylem yapayım, diyor. Münafıkların böyle; münafıkların beğenmesi için, yaptığı bu tarz çok eylemler olur, yani sezdirmeden vurma münafığın özelliğidir. Onların kendine has bir hali de var. Mesela Allah diyor ayette; “eğer istersem sen onları simalarından tanırsın, bozuk konuşmalarından da anlarsın” Simalarında da bir bozukluk oluyor. Pis bir elektrikleri ve pis bir iticilikleri oluyor münafıkların. Yani yüzünde bir nur, bir ferahlık olmaz. Müslümanları irite eder, rahatsız eder, Allah’ın dilemesiyle. Allah dilerse, bunu hissettiriyor Allah. Mesela münafıkların konuşmaları da çok sinsi olur, yani dikkat vermek gerekir.

Mesela konuşma arasında o, bazı kelimelerde (haşa) Peygamber (s.a.v.)’in aleyhine konuşmalar yapıyor. Ama dikkat verilirse fark edilecek gibi yapıyor, yani müthiş bir zeka gösteriyor aslında. Bediüzzaman da diyor; “şeytan gibi zeki olurlar” Yani müthiş bir zekaya sahip oluyorlar. Öyle bir cümle kuruyor ki, ancak münafığın fark edebileceği gibi. Yani onun, o konuda ustalaşmış münafıkların fark edebileceği gibi bir üslup böyle. Çünkü Müslüman hüsn-ü zan ettiği için, hayıra yorduğu için, onun kardeşi olarak güzel bir şey söylediğini düşünüyor, iyi bir şey söylediğini düşünüyor. Halbuki o cümlenin içerisinde birçok gizli mesaj saklı olmuş oluyor. Onu diğer münafık gördüğünde, münafık şehveti duyuyor, münafık heyecanı duyuyor. Böyle şeytani bir heyecen duyuyor. Yani o eylemden onu başarılı bulduğu için, hayranlıkla dolu bir zevk alıyor, şeytani bir zevk alıyor. Nasıl böyle bir yarasa kan içmekten zevk alır, pislik böceği pislikten nasıl zevk alırsa; mesela adam psikopat, boynundan vuruyor, kan akıyor, diyor Amerikalı asker.

Hoşuna gittiğini söylüyor. Şehvet duyduğunu söylüyor, sevişmekten daha güzel geliyor bana, diyor. Onun gibi, münafık da bununla hayat bulur. Yani bir yarasa gibi, onun kanı odur. Pislik yapmaktan zevk alır. Her pislik yaptığında, o, ona bir gıda olur. Onunla hayat buluyor o. Mümin de, her güzellik yaptığında içi ferahlıyor. Mesela cehd yapıyor, küfre darbe indiriyor. Bilimsel darbe. Bir iman hakikati anlatıyor, bir hayırlı hizmet yapıyor. Müslümanların bulunduğu yeri temizliyor. Onlara bir yiyecek yapıyor veyahut içecek bir şey getiriyor veyahut onları maddi yönden destekliyor. O, onunla mutlu oluyor. Münafık da, Müslümanlara yaptığı pisliklerle, rezilliklerle, yaptığı adiliklerle mutlu olur. Ama bunu açıkça, alenen yapamayacağı için, münafığın olağanüstü bir zekaya, olağanüstü bir itinaya, olağanüstü bir gizlenmeye ihtiyacı oluyor. Kuran da buna çok işaret etmiş. Mesela bak, Peygamber (s.a.v.)’e bakıyor kalabalık içerisinde ama pis bakıyor. Bir tek Peygamber (s.a.v.)’in görebileceği gibi oluyor. Şimdi Peygamber (s.a.v.) dese ki; “niye öyle bakıyorsun?” Birden bakışını düzeltebilir ve dolayısı ile Peygamber (s.a.v.)’e de kendince bir (haşa) tuzak kurmuş oluyor.

Ama Peygamber (s.a.v.)’in sözüne zaten oradaki müminler inanırlar, iman ederler. Yani onun sözü şey olmaz. Yani münafık için Peygamber (s.a.v.)’i (haşa) mat etmek, çok hayatidir. Onunla kendini yücelttiğini düşünür, yükselttiğini düşünür. Onun için, mesela Peygamberimiz (s.a.v.) diyor ki; “savaşa çıkacağız, cihada çıkacağız” diyor. Şimdi Peygamber (s.a.v.)’i (haşa) mahcup edip, açmaza sokacağını düşünerek; hava çok sıcak, Ya Resulullah, diyor. Ahmak, Peygamber (s.a.v.) bilmez mi onu? Havanın sıcaklığını bilmez mi? Ama münafık kafasına göre o, Peygamber (s.a.v.)’in (haşa) dikkatinin kapalı olduğunu (haşa) ve onu akıl edemediğini düşünür. Münafık aslında hayret edilecek derecede de aptaldır. Hem çok şeytani zekası vardır, ama akıl yönünden çok abartılı aptaldır. Yani sıcaklığı kim bilmez? Herkes bilir, artık alenen biliniyor. Peygamber (s.a.v.)’in onu bilemediğini ve hesaplayamadığını düşünüyor. Bu sıcakta çıkılmaz, diyor. O münafıklara da mesaj vermiş oluyor. Bak, Peygamber (s.a.v.) (haşa) sıcağı bile fark edemiyor, bu havada çıkılamayacağını, diyor. Ve koruyucu görünümü ile münafık ortaya çıkar. Hep kurtarandır münafık, hep kurtarır. Mesela Müslümanları sıcaktan kurtarmış olur, aileyi kurtarmış olur. Ailem açıkta, diyor. Hep kurtarandır. Mesela diyor ki; “savaşmayı bilseydik gelirdik”.

Yani savaşmayı bilmeyen insanı güya Peygamber (s.a.v.) savaşa sürmüş oluyor, onun kafasına göre (haşa), anlaşıldı mı? Orada da Peygamber (s.a.v.)’i (haşa) insanların gözünde yok etme arzusu var. Yani Peygamber (s.a.v.)’e olan saygıyı ve sevgiyi, güveni yok etmek için münafık çok uğraşır. Ve çift amaçlı olmuş oluyor, iki tane. Hem kendini yüceltmek, hem de Peygamber (s.a.v.)’i insanların gözünde etkisiz hale getirmek, yani önemini azaltmak (haşa). Ona çok özen gösterir münafıklar. Ama bunları çok şeytani yapar. İlk bakışta; gaflet gözüyle bakana, haklı gelecek gibi bir üslupla konuşur. Onun için diyor ki Allah; “...konuştuklarını da dinlersin...” “...Konuştuklarını dinlersin,...” diyor. Bak o çok manidar, çünkü çok zekice konuşur. Yani zahirine bakılırsa, yani Kuran gözüyle, akıl gözüyle bakılmadığında haklı gibi görünür. Ama Kuran ve akıl gözüyle bakıldığında, arkasındaki şeytanlık anlaşılır. Yani bir oyun olduğu anlaşılır. Bilakis Peygamber (s.a.v.)’in sözünün doğru olduğu, onun yanlış olduğu ve yalan olduğu anlaşılır.

 


Nisa Suresi, 54. Ayetinin Tefsiri 

 

Sayın Adnan Oktar'ın 13 Aralık 2010 tarihli röportajından Nisa Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Nisa Suresi, 54. “Yoksa onlar, Allah'ın Kendi fazlından insanlara verdiklerini mi kıskanıyorlar?” Münafıklar acayip kıskanır. Müslüman’ın gücünü, kudretini, neşesini, sevincini kıskanır. Malını-mülkünü kıskanır. Tebliğ gücünü kıskanır. İnsanların onları sevmesini kıskanır, sabaha kadar sayarım. Ama bu kıskanma da onları çökertir, müthiş tahribat yapar, bedeni tahribat yapar. Baktığınızda-görürsünüz, fiziki olarak çökertir.

 


Kuran'da Peygamberlerin Zenginliği Övülmüştür

 

Sayın Adnan Oktar'ın 15 Temmuz 2013 tarihli sohbetinden Kuran'da peygamberlerin zenginliğinin övülmesi ile ilgili ayet açıklamaları.

 

ADNAN OKTAR: Bakın diyor ki Allah ayette; “Rabbin sana bolca ihsan edecek mal ve imkan verecek. Böylece sen, hoşnut kalacaksın.” Duha Suresi, 5 ve 8. Bağnazlar bu ayeti kabul ediyor musunuz? Etmez. Allah diyor, Allah. Allah’ın dediğini kabul etmiyorsunuz. “Bir yoksul iken seni bulup zengin etmedi mi?” diyor Allah. Bak zengin, zengin neye denir? Malı, mülkü, her şeyi bol ve taşana derler. “Zengin etmedi mi?” Bunu da kabul etmiyorsunuz. Allah’ın ayetini inkar ediyorsunuz.

Diyor ki Allah Tevbe Suresi, 74’de, şeytandan Allah’a sığınırım: “Allah’ın ve elçisinin bol ihsanından” bak Peygamberimiz (s.a.v) o kadar bol ihsanda bulunuyor ki kendi malından. “Zengin kılmasından başka bir nedeni yoktu” diyor. Peygamber (s.a.v)’e düşmanlık ediyorlar da, Peygamber (s.a.v) de onlara müthiş mal ve para veriyor, imkan veriyor. “Bundan dolayı ona düşman oldular” diyor Allah ayette. Bütün Peygamberler zengindi. Bırakın bu numaraları, bırakın bu münasebetsizlikleri. Hz. İbrahim (a.s), Kuran’da övülür zenginliği, Hz. İbrahim (a.s)’ın. Hz. Yusuf (a.s), Hz. Süleyman (a.s) hepsi zengindi.

Allah, tabii Müslüman’ın zengin olmasını ister. Mesela Hz. Mehdi (a.s) geldiğinde bütün İslam alemi zengin olacak. İnsanların Allah fakir olmasını istemez. Hatta “yardımlaşın” diyor, “birbirinize mal dağıtın, para dağıtın, zenginliği bu şekilde yayın” diyor Allah.

Mesela Hz. İbrahim (a.s)’ın zenginliği övülür. Uzun uzun Cenab-ı Allah anlatır Hz. İbrahim (a.s)’ın zenginliğini. Hz. Süleyman (a.s)’ın zenginliği çok çok uzun anlatılır. Hz. Yusuf (a.s)’ın zenginliği çok uzun anlatılır. Ne hikmetse bunlar zengin olacaklar, bunlar köşeyi dönecek, okullar açacak, başka bir şey yapacak, işte mesela ticarete atılacak, holdingler kuracak, Peygamber (s.a.v) de fakir olacak. Peygamber kadınların yaşlı olanlarıyla beraber olacak. Bitkin olan, hasta olanla beraber olacak. Yemek yemeyecek, karnında taş olacak, evi böyle ottan olacak, kulübe olacak, sürünecek yani tabiri caizse bunların kafasına göre. Bunlar da köşeyi dönecekler. Yok öyle kafa.

Hz. Davud “Biz” diyor Cenab-ı Allah Sad Suresi 20’de-”onun mülkünü güçlendirmiştik” diyor Hz. Davud (a.s) zengindi diyor Cenab-ı Allah. “Bizim güç sahibi kulumuz Davud’u hatırla”.

Nisa Suresi, 54; “İbrahim’e ve ailesine Kitabı ve hikmeti verdik. Onlara büyük bir mülk de verdik” diyor, bak mülk zenginlik verdik diyor Allah. Hz. Süleyman (a.s) bak ne diyor Neml Suresi 16’da. Şeytandan Allah’a sığınırım: “Bize her şeyden bol bir nimet verildi” diyor Hz. Süleyman (a.s), “bol nimet verildi” diyor.

Hz. Yusuf (a.s)’ın zenginliği ünlüdür, bilinir. Bak diyor ki Hz.Yusuf (a.s), Yusuf Suresi, 54’de: “Beni bu ülkenin Mısır’ın hazineleri üzerine bir yönetici kıl” bütün hazinelerin sahibi oluyor. “Yeryüzünü Yusuf’a güç ve imkan ve iktidar verdik”. “Rabbim sen bana mülkten bir pay ve onu yönetme imkanı verdin.” Bütün Mısır’ın mülkü ona veriliyor, Hz. Yusuf (a.s)’a.

Bakın diyor ki Hz. Süleyman (a.s) için Cenab-ı Allah, Sad Suresi, 39-”İşte bu bizim vergimizdir. Ey Süleyman artık sende hesaba vurmaksızın dağıt” diyor veyahut muhafaza et.  

 


Münafıklar Müminlere Verilen Nimetleri Kıskanırlar

 

Sayın Adnan Oktar'ın 23 Ocak 2016 tarihli sohbetinden münafıklarla ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Müslümanlara verilen nimetleri kıskanırlar. Müslümanların birbirlerine olan sevgilerini kıskanırlar. Nisa Suresi, 54. “Yoksa onlar, Allah'ın Kendi fazlından insanlara verdiklerini mi kıskanıyorlar?” Mesela bir mümin bir mümini seviyor. Ona haset eder. Onunla onun arasını ayırmak ister. Yani oraya pislik gibi intikal edip orada fitne çıkartarak, Müslüman’ın onu sevmesini engellemeye çalışır. Bak diyor ki Cenab-ı Allah; “Yoksa onlar, Allah'ın Kendi fazlından insanlara verdiklerini mi kıskanıyorlar?” Allah ne verir? Sevgi verir, muhabbet verir, dostluk verir, kardeşlik verir. Bunu kıskanır münafık. Bunu yok etmeye çalışır. Müslümanların arasını açmaya çalışır. Daha da olmazsa çirkeflik yaparak açmaya çalışır. Haset ederek, kavga çıkararak, rezillik çıkararak Müslümanların arasını açmaya çalışır. Ki Müslümanlar birbirini sevmesin. Münafığın en rahatsız olduğu müminlerin birbirini sevmesidir. Onu nasıl engelleyeceğini böyle şeytani bir arsızlıkla düşünür ve kendince kendi çirkin eylemlerini yapmaya çalışır.

Bak diyor ki Cenab-ı Allah ayette, Al-i İmran Suresi, 120’de; “Size bir iyilik dokununca tasalanırlar,” Adamın tansiyonu çıkıyor. Istırap duyuyor, iyilik dokunursa. Mesela sen birisini seversen veyahut sıhhatli olursan, sağlıklı olursan, bir başarı kazanırsan. Mesela İslam’ı güzel güçlü yayarsan. Mesela bol para kazanıyorsan, buna haset eder. Ama bunu tabii ben direkt haset ettim şeklinde değil de, huysuzluk yaparak, ahlaksızlık yaparak, pislik yaparak, Müslümanların arasını açarak yapmaya çalışır. En ziyade münafığın rahatsız olduğu sevgiyi çok kıskanır. Sevgiye zarar vermek ister. İşte herkesten ben üstünüm. En üstün olan benim. En çok sevilmeye layık olan benim mantığında olur münafık. Ne diyor Samiri? Onların görmediklerini gördüm ben diyor. Hepsinden daha akıllı oldukları kanaatinde. “Bu aklı zayıf olanlar gibi mi olacağız?” diyor. “Bu aklı sıradan insanlara mı uyacağız?” diyor. “Bunlar gibi mi olacağız?” diyor.