Nisa Suresi, 62. Ayetinin Tefsiri

(Münafıkların bozguncu oldukları halde, iyi ve uzlaşmacı oldukları iddiasında bulunmaları)

 

Öyleyse, nasıl olur da, kendi ellerinin sundukları sonucu, onlara bir musibet isabet eder, sonra sana gelerek: “KUŞKUSUZ, BİZ İYİLİKTEN VE UZLAŞTIRMAKTAN BAŞKA BİR ŞEY İSTEMEDİK” DİYE ALLAH'A YEMİN EDERLER? (Nisa Suresi, 62)

ADNAN OKTAR: Peygamberimiz (sav)'in yanına, işari olarak ahir zamanda Hz. Mehdi (as)'ın yanına geliyorlar: İyilik amacındayız, düzelmenizi istiyoruz diyorlar. Münafıklar çok uzlaşmacı görünür, alttan alan görünür. Çünkü mevzi kazanması gerekir. Münafık yakalandığında tedbiri yoğunlaştırır. Bunun için de iyilik görünümünü ve uzlaşma görünümünü yoğunlaştırır. Onun için tahribatları çok şiddetli olur.

Allah'a yemin ediyor. Şurada bir açıklık var, onu düzeltmeye çalışıyorum diyor. Halbuki bütün amacı kendince İslam'ı çökertmek. Güya gedik gibi bulduğu bir yön oluyor. Girift yönleri, Kuran'da açıklanmadığını zannettiği yönleri kullanıyor. Haşa, benzetmek olmaz, kanun boşluğundan suçlunun faydalanması gibi. Kendi düşük aklınca boşluk arıyor. Halbuki Kuran'da birşey açıklanmıyorsa o zaten helaldir. Kiraz helal mi, üzüm helal mi diye araştırmayız biz. Açıklanmamışsa helaldir, ama münafık sen bunu nereden buldun der, kendince bir kurnazlık yapar bu yöntemle.

 


Nisa Suresi, 62, 81, 89, 91 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 4 Eylül 2010 tarihli röportajından Nisa Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: İşte münafıkların yöntemlerinden. Bak diyor ki Cenab-ı Allah Nisa Suresi 89’da; “Onlar, kendilerinin inkara sapmaları gibi sizin de inkara sapmanızı istediler.” Onlar, mesela kendi nasıl gidiyor Müslümanları bırakıp mal için, para için, rahatlık için, bahane bulur zaten münafık. “Şeytan sizi sakın Allah ile aldatmasın.” Münafık mutlaka Allah ile aldatmaya çalışır, Müslümanları dağıtmak isterken mutlaka Allah ile aldatarak dağıtmak ister. Ve örnek olarak kendini gösterir. “Bak ben nasıl gidiyorum, siz de gidin, sen de git, sen de git ve bu dava dursun” der, münafığın özelliğidir. “Onlar, kendilerinin inkara sapmaları gibi sizin de inkara sapmanızı istediler. Böylelikle bir olacaktınız.” Aynı seviyeye gelecektiniz diyor, istediği budur münafıkların.

Nisa Suresi 81; ““Tamam-kabul” derler. Ama yanından çıktıkları zaman, onlardan bir grup, karanlıklarda senin söylediğinin tersini kurarlar.” Münafıklarda bir manyaklık vardır. Mesela durur durur, birden Müslümanların aleyhine ani bir hareket başlatır. Birden ters döner evliya gibi bir üslupla, bu şeytanın üslubudur, birden Müslümanlardan yana gibi görünür. Yeniden sapıtır, yine Müslümanların aleyhine döner. Yine ters döner, Müslümanlardan yana gibi görünür.

Bak diyor ki Allah, Nisa Suresi 91’de: “Fitneye her geri çağrılışlarında içine başaşağı (balıklama) dalarlar.” Diyor Allah. Yani fitne oldu mu, en üzerinde durdukları konu, fitnedir. Mesela İslam’ın, Kuran’ın bütünü onları ilgilendirmez. O Müslümanların aleyhine ne bulabilir, ona bakar. Müslümanların aleyhinde ne kullanabilirim, dinin o kısmı onu ilgilendirir. Dinin diğer kısımları; cehd etme kısmı, tebliğ kısmı, İslam ahlakının dünyaya hakim olması kısmı, hiçbiri onu ilgilendirmez. Mesela Müslümanların vefalı olması, sadık olması, sabırlı olması küfre karşı Allah diyor; “kurşunla kaynatılmış binalar gibi saf bağlayıp mücadele edenleri Allah sever.” Bu ayetlerin hiçbiri münafığı ilgilendirmez. Münafığı ilgilendiren, tehlikeden uzak, rahat yaşamaktır. Ve sadece kendini düşünür münafık. Ama bunu düşünürken tabii, çok dürüst bir görünüm vererek bunu yapar. Bu çok önemlidir. Ahir zaman münafıkları öbür münafıklar gibi değil. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in zamanının münafıkları da çok çetindirler.

Ama Mehdi (a.s.) devrinin münafıkları çok incedir, çok detaylı ve çok girifttir, doğrudan şeytan yardım ettiği için. Çünkü şeytan İslam ahlakının dünyaya hakim olmasını istemiyor. İslam ahlakının dünyaya hakim olmasını istemezken, çıkarıp münafıkları dine, İslam’a, Kuran’a alenen karşı çıkacak şekilde karşımıza çıkarmaz. Dini, İslam’ı çok titiz savunan insanlar olarak karşımıza çıkaracaktır münafıkları, şeytan. Şeytan öyle avanak değil, bizim anladığımız anlamda. Çok zekidir şeytan. Yani müthiş bir zekaya sahiptir. Ve müthiş bir mantık örgüsüne sahiptir, muazzam bir mantık örgüsüne. Fakat akıl anlamında ahmaktır, aklı yoktur. Yani aklı ve vicdanı çökmüştür. Ve münafık da, şeytanın dünyadaki insan olarak yansımasıdır. Diyor ya, “atlılarıyla, yayalarıyla” diyor ya şeytan, yayaları insan şeklindedir, yayaları. Gelir konuşur, faaliyet yapar. Ama bak, şeytan onları tembihler, “sakın dinsiz görünümünde çıkma” der. Nasıl çıkması gerekeceğini sorar o, “çok dindar olduğunu göster, çok takva olduğunu” der.

“Onları takva görünümüyle boğman gerekir. Detaya gir, detaylar meydana getir, Müslümanların açıklarını aramaya çalış, mutlaka bir şeyler bulmaya çalış. Ama bunları yaparken de mutlaka takva görünümünde yap ki dışarıdan bakanlar seni fark edemesin. O senin elbisen, öyle görüneceksin” der. Onun için Cenab-ı Allah diyor; “sakın şeytan sizi Allah ile aldatmasın” diyor. Allah’ın adını anarak aldatmasın. Çünkü İblis’in yöntemi, münafıkların yöntemi, Allah’ı yoğun olarak anaraktır. Yani takva görünümünde yapar. Dini mesela karmakarışık hale getirir. “Sen de zorluktan kaçıyorsun ama, ben zorluğun içindeyim bak” der. Şimdi ona bakan avamdan bir insan, “bu kolaylığın peşinde, bu zorluğun peşinde, zorluktan bu kaçınmadığına göre, doğru olan bu” der. Halbuki onu boğacak bir sistemi kurmuştur o. Yani o labirentler kurmuştur. O labirentlerin içinde onu boğacaktır. Yani Kuran’a uygun olmayan, hadise uygun olmayan karmakarışık bir sistem kurar. Onun içinde de boğulduğunda, “ben dememiş miydim? Ben güçlüyüm ama sen zayıfsın fakat bak gördün mü? Boğuldun” der. Halbuki o zaten onu organize edendir. Şeytanın üslubu bu biliyorsunuz. Cehennemde onu söylüyor. “Ben sizi sadece çağırdım, Allah’tan korkarım ben” diyor.

Nisa suresi 62’de bak diyor ki münafıklar; “Kuşkusuz, sonra sana gelerek,” diyor. Mesela geliyorlar Mehdi (a.s.)’nin yanına veyahut Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in yanına; “Kuşkusuz” diyorlar, bak tebliğ yapıyorlar kendilerince. “Biz iyilikten ve uzlaştırmaktan başka bir şey istemedik.” Biz iyilik amacıyla, düzeltmek amacıyla, biz iyi olmanızı istiyoruz. Ve uzlaşmayı istiyoruz diyorlar. Çok uzlaşmacı görünür münafıklar. Böyle alttan alan görünür. Ondan sakın hataya düşmemek lazım, uzlaşmacıdırlar. Bak “biz iyilikten ve uzlaştırmaktan başka bir şey istemedik.” Çünkü ona ait mevzi kazanması gerekir. Münafık yakalandığında tedbiri yoğunlaştırır. Bunun içinde iyilik görünümü ve uzlaşma görünümü yoğunlaştırır, ki gözden kaçsın. Yani yakalanmayı ortadan kaldırmak için bunu yapar. Onun içinde münafıklar genellikle çok başarılı olurlar. Yani tahribatları çok şiddetli olur. Ama biraz bize zorlanıyorlar. Biraz mı, çok mu şiddetli?

OKTAR BABUNA: Çok şiddetli Hocam, inşaAllah. Zorlanıyorlar değil, yani güçleri olmuyor inşaAllah.

ADNAN OKTAR: Bak, “uzlaştırmaktan başka bir şey istemedik diye Allah’a yemin ederler.” Yani Allah adıyla konuşuyor, “yemin ediyorum, sadece uzlaşma ve iyilik, başka hiçbir amacımız yok. Bakın, şurada bir açıklık, gedik var, ben onu düzeltmeye çalışıyorum” diyor. Halbuki bütün amacı, İslam’ı çökertmek. O anda bulabildiği, kendince güya gedik gibi bulduğu bir nokta olmuş oluyor. Bakın İslam’ın bütün hükümleri onu ilgilendirmez. Halbuki İslam’ın yüzlerce hükmü var, değil mi? Ve cehd var. Onu birinci plana alması gerekirken, onu almaz münafık. O, girift yönleri, Kuran’da açıklanmadığını zannettiği, hani vardır ya, (haşa) benzetmek gibi olmasın, kanun boşlukları olur bazen, değil mi? Kanun boşluğu olur. Suçlular ondan istifade etmeye başlar. Münafık da kendince Kuran’da açık bulduğu yerlerden girmeye çalışır. Halbuki Kuran’da zaten bir şey açıklandıysa, o zaten helaldir. Yani mesela kiraz helal mi, değil mi diye biz gidip kirazı araştırmayız. Üzüm helal mi diye araştırmayız. Ama münafık der ki; “bunun hükmünü sen nerde buldun. Kirazın hükmü var mı?” der. Yazmıyorsa haram diye, helaldir, bu kadar. Açık hüküm yoksa, helaldir değil mi? Ama münafık bunu kabul etmez. Onu kendince bir kurnazlık olarak kabul eder, yani bu yöntemi.