Yeryüzündeki hemen her insanın kendisine göre doğru ve yanlışları bulunur. Her birinin doğrularını tespit etmedeki kaynağı ise farklıdır. Kimi okuduğu bir kitabı, kimi çevresinde gördüğü bir insanı, kimi bir politikacıyı, kimi ise bir felsefeciyi kendisine rehber edinir. Oysa en doğru ve insanı kurtuluşa kavuşturacak tek yol Allah'ın insanlar için belirlediği dindir. Ve bu yolda insanın tek hedefi Allah'ın hoşnutluğunu, rahmetini ve cennetini kazanmaktır. Diğer yollar, insanlara ne kadar süslü, çekici gibi görünse de, bu aldatıcıdır. Hepsi insanları dünyada ve ahirette sonsuza kadar devam edecek bir yıkıma, ümitsizliğe, mutsuzluğa ve acı bir azaba sürükler.
Kimlerin doğru yola iletildikleri ise Kuran'da bildirilen sırlardır. Bunlara uyanlar, Allah'ın doğru yoluna ileterek, cennetinde ağırladığı kullardır.
Kesin bilgi ile iman etmek
Herşeyden önce kişinin doğru yola iletilmesi için iman etmesi gerekir. Eğer bir insan göklerin yerin ve ikisi arasındakilerin tek sahibi ve yaratıcısının Allah olduğuna ve dünyada var olma amacının Allah'a kulluk etmek olduğuna iman edip, hayatı boyunca Allah'ın rızasını ararsa, Allah onu doğru yola iletir. Allah'a, ahirete ve Kuran'a imanın ise kesin bir iman olması gerekir. Bazı insanlar, her ne kadar iman ettiklerini söyleseler de, imanlarında şüphe veya zayıflık olabilmektedir. Böyle insanlar, inkarcılarla birlikte olduklarında onların etkisine girip din ahlakını yaşamakta kolaylıkla zayıflık gösterebilmekte, Allah'a ve dine karşı bir tutum sergileyebilmektedirler. Oysa, Allah'ın doğru yola ilettiği kullarının imanı kesin ve şüphesizdir:
(Bir de) Kendilerine ilim verilenlerin, bunun (Kur'an'ın) hiç tartışmasız Rablerinden olan bir gerçek olduğunu bilmeleri için; böylelikle ona iman etsinler ve kalpleri ona tatmin bulmuş olarak bağlansın. Şüphesiz Allah, iman edenleri dosdoğru yola yöneltir. (Hac Suresi, 54)
Tam bir teslimiyetle Allah'a yönelmek
İman edenlerin tam bir teslimiyetle Allah'a yönelmeleri, Allah'a kalpleri tatmin bulmuş olarak bağlanmaları da doğru yola iletilmenin sırrıdır. Allah'a iman eden ve ahiretten korkan bir müminin dünyaya yönelik bir hırsı yoktur. Tek amacı Allah'ı razı etmektir. Bu sebeple, bir mümin her tutum ve davranışında Allah'a yönelir, Allah'ın kendisini denediğini bilerek, her olayda Allah'ın kendisi için yazdığı kadere tabi olur. Allah Kendisi'ne teslim olanların doğru yola iletileceğini şu şekilde bildirmiştir:
Allah'ın ayetleri size okunuyorken ve O'nun elçisi içinizdeyken nasıl oluyor da inkar ediyorsunuz? Kim Allah'a sımsıkı tutunursa, artık elbette o, dosdoğru olan bir yola iletilmiştir. (Al-i İmran Suresi, 101)
O: “Dini dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin” diye dinden Nuh'a vasiyet ettiğini ve sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya vasiyet ettiğimizi sizin için de teşri' etti (bir şeriat kıldı). Senin kendilerini çağırdığın şey, müşriklere ağır geldi. Allah, dilediğini buna seçer ve içten Kendisi'ne yöneleni hidayete erdirir. (Şura Suresi, 13)
Verilen öğütleri yerine getirmek
Allah'ın doğru yola iletilmek isteyen kullarına bir diğer emri ise şu şekildedir:
... Onlar, kendilerine verilen öğüdü yerine getirselerdi, bu şüphesiz onlar için hayırlı ve daha sağlam olurdu. Biz de onlara, o zaman yanımızdan büyük bir ecir verirdik. Ve onları mutlaka dosdoğru yola yöneltip-iletirdik. (Nisa Suresi, 66-68)
Allah'tan korkan müminler sürekli olarak hatalarından arınmak ve Allah'ın en çok razı olacağı ahlaka ulaşmak için çalışırlar. Ancak, elbette hatalardan hızla arınmak ve doğru yola iletilmek için kişinin tevazulu olması gerekir. Tevazulu ve arınmayı isteyen bir insan başta Allah'ın emirlerini tam olarak yerine getirir. Ayrıca salih müminler birbirlerinin velileridir. Birbirlerine iyiliği emreder, kötülükten men ederler. Bu sebeple, müminlerin birbirlerinin verdiği öğütlere karşı da tevazulu olması, bir hatayı mümin bir kardeşinin kendisine söylemesinin ahireti için büyük bir nimet olduğunu bilerek söz dinlemesi gerekir. Kendisine verilen öğütleri tutan bir insan hızla hatalarından arınacak ve Allah'ın ayette bildirdiği gibi, doğru yola ulaşacaktır. Allah, şeytana uymaktan kaçınan, kendisini Kuran'a ve güzel ahlaka çağıran kişilere tabi olan kullarına şöyle müjde vermektedir:
Tağuta kulluk etmekten kaçınan ve Allah'a içten yönelenler ise; onlar için bir müjde vardır, öyleyse kullarıma müjde ver. Ki onlar, sözü işitirler ve en güzeline uyarlar. İşte onlar, Allah'ın kendilerini hidayete erdirdiği kimselerdir ve onlar, temiz akıl sahipleridir. (Zümer Suresi, 17-18)
(Sayın Adnan Oktar’ın 18 Kasım 2009 Tarihli TV Kayseri, Samsun Aks ve Gaziantep Olay TV Röportajından)
ADNAN OKTAR: Şeytandan Allah’a sığınırım. “Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar,” Mesela Irak’ta Müslümanların canını yakıyorlar, Müslümanlar ne diyor? “…Ya Rabbi, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar,” Bize zulmediyorlar diyor. Bizi buradan çıkart kurtulalım diyorlar. “…bize Katından bir veli (koruyucu sahib) gönder,” İnsanlar ahir zamanda neyi bekliyor Mehdi’yi bekliyorlar. Bak ne diyor insanlar “bize Katından bir veli (koruyucu sahib)” sahib-ül zamandır Mehdi değil mi? “…gönder, bize Katından bir yardım eden yolla” O da yardım edicidir Mehdi’de inşaAllah. “..diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına mücadele etmiyorsunuz?” diyor. Şimdi çocuklar eziliyor orada, kadınlar eziliyor Afganistan’da değil mi? Yaşlı insanlar eziliyor. Cenab-ı Allah bizim Hamiyeti İslamiyemizi tahrik ediyor. Diyor ki Cenab-ı Allah: bu kadar insan eziliyor, niye uğrunda mücadele etmiyorsunuz, gayret etmiyorsunuz diyor onları kurtarmak için.
“..İman edenler Allah yolunda savaşırlar; inkar edenler ise tağut yolunda” Yani ateistlik yolunda “…savaşırlar öyleyse şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç şüphesiz, şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır.” Biz de mücadele ediyoruz. Darwinistlerden, materyalistlerle, masonlarla mücadele ediyoruz. “Şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır.” diyor Allah. Pek zayıftı, çat diye ortadan kırılıp gittiler. Nitekim Darwinizm yerle bir oldu. Allah diyor “..şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır.” Koskoca Darwinizm dünya çapında tek bir iğneyle balon gibi patladı. “…Her nerede olursanız, ölüm sizi bulur; yüksekçe yerlerde tahkim edilmiş şatolarda olsanız bile.” Yani insanlar ne tedbir alırsa alsın, ne yaparsa yapsın Cenab-ı Allah eğer bir insanın ölümünü takdir ettiyse, ölüm onu mutlaka bulur Allah onu söylüyor. “…Onlara bir iyilik dokunsa: “Bu, Allah'tandır” derler;” Mesela üniversite imtihanını kazanıyor, veyahut iyi bir kazancı oluyor, bu Allah’tandır derler.
“…onlara bir kötülük dokunsa: “Bu sendendir” derler.” Yani senin uğursuzluğundan oldu diyor. Halbuki onu da yapan Allah, hayır var. “…De ki: “Tümü Allah'tandır.” Fakat, ne oluyor ki bu topluluğa, hiçbir sözü anlamaya çalışmıyorlar?” Yani bir gaflet, kafa kapanıklığı var üstlerinde. “Sana iyilikten her ne gelirse Allah'tandır, kötülükten de sana ne gelirse o da kendindendir.” Yani bir şey yapmışsındır, Allah onu sana bela olarak verebilir bunu belirtiyor Allah. “…Biz seni insanlara bir elçi olarak gönderdik; şahid olarak Allah yeter.” Mesela, şimdi biz de insanlara Allah’ın dinini anlatıyoruz. Ama, Cenab-ı Allah diyor yani insanların şahit olması şart değil diyor Allah. Benim şahit olmam yeter diyor. “ …Ve onları mutlaka dosdoğru yola yöneltip-iletirdik.” Geçenlerde Habertürk’te bu konuyla ilgili bir açıklama yapılıyordu, “...onları mutlaka dosdoğru yola yöneltip-iletirdik.”. Onu, sırt kemiği olarak alıyor, açıklamasında. Yani böyle diyenler var diyor. Yani Kuran’ı samimi olarak inceleyen bir insan, mesela Allah insanlar için diyor. Mesela doğru yoldan ayrılmayın dediğinde, doğru yola gidin dediğinde, bir insanın bel kemiği mi gelir aklına? Değil mi? Belli ki güzel ahlak, Kuran’a uyma gelir inşaAllah. Evet.
“Şüphesiz içinizden ağır davrananlar vardır.” diyor Allah. Ağır, hakikaten yemeği ağır yer, konuşması ağırdır, hareketleri ağırdır, düşünmesi ağırdır. Bir ara bizim bir siyasetçimiz vardı, böyle konuşurdu içimiz eserdi böyle, bir türlü cümleyi bitiremez. Bugün gün, duruyor duruyor. Karşınızda, bekle bekle, bu hususu. İnsan biraz desene bir anda bitir şunu. “…Şüphesiz içinizden ağır davrananlar vardır. Şayet, size bir musibet isabet edecek olsa:”. Mesela Allah esirgesin hapsedilse, veyahut dövülse, sövülse iftiraya uğrasa “…Doğrusu Allah, bana nimet verdi, çünkü onlarla birlikte olmadım” der.” Allah korudu beni diyor. İyi ki onlarla beraber değildim, ne iyi oldu diyor. “…Eğer size Allah'tan bir fazl (zafer) isabet ederse” Bir güzellik, iyilikte olursa. “…o zaman da, sanki onunla aranızda hiçbir yakınlık yokmuş gibi kuşkusuz şöyle der; “Keşke onlarla birlikte olsaydım, böylece ben de büyük 'kurtuluş ve mutluluğa' erseydim.” Yani ahirette ve dünyada bir kurtuluşa ve mutluluğa erseydim.