Nisa Suresi, 83-97 Ayetlerinin Tefsiri

 

(Sayın Adnan Oktar’ın 27 Ocak 2011 Samsun Aks TV’deki Sohbetinden)

ADNAN OKTAR: Nisa Suresi Şeytandan Allah’a sığınırım, 83.”Kendilerine güven veya korku haberi geldiğinde, onu yaygınlaştırıverirler. Oysa bunu Peygambere ve kendilerinden olan emir sahiplerine götürmüş olsalardı, onlardan 'sonuç-çıkarabilenler,' onu bilirlerdi. Allah'ın üzerinizdeki fazlı ve rahmeti olmasaydı, azınız hariç herhalde şeytana uymuştunuz.”

Mesela bir olay oluyor. Bir haber diyorlar ki, adamın kardeşini doktora götürüyorlar. Adam diyor ki; “bu habis bir tümöre benziyor, bakacağız” diyor. Bütün dayısına amcasına hepsine haber uçuruyor. Adam kalp hastası enfarktüs geçiriyor, öbürü komaya giriyor. Bu akıllı bir hareket değil. Ayette ne diyor, Cenab-ı Allah; “Oysa bunu Peygambere ve kendilerinden olan emir sahiplerine götürmüş olsalardı, onlardan 'sonuç-çıkarabilenler,' onu bilirlerdi.” Bak onlardan sonuç çıkarabilenler; İşin gerçeğini araştırma gücüne sahip yetkili kişiler. Peygamber, bilginler veya emir sahipleri, “onu bilirlerdi” Yani bu yaygınlaştırılması gereken haber mi? Yoksa kendi içinde bir şekle sokulması gereken bir haber mi? Onun için bir haber olduğunda onu ortalığa yaymak değil, onu uzman olan, onu iyi değerlendirecek birine nakletmek gerekir. O gerekirse ilgili kişilere yayar ve yahut yaymaz. “Artık sen Allah yolunda mücadele et, kendinden başkasıyla yükümlü tutulmayacaksın. Müminleri hazırlayıp-teşvik et.” Hangi müminleri? Ehl-i Sünnet müminleri değil, Şiileri değil, Vahhabileri değil, bütün dünya Müslümanlarını. Bütün dünya Müslümanlarına hitap ediyor Allah burada, Ehl-i Sünnete hitap yok. Şiilere hitap yok. Caferilere hitap yok. Alevilere, Bektaşilere hitap yok, değil mi? Kime hitap? Bütün Müslümanlara, ne diyor Cenab-ı Allah; “Müminleri hazırlayıp-teşvik et.” Bütün dünya Müslümanlarını hazırlayıp teşvik etmek, Mehdiyet’in bir görevidir. Hem hazırlayacak ilmi, kültürel yönden onları mücehhez hale getirecek. Kitaplarla, cd’lerle, filmlerle hazırlayacak ve teşvik edecek. Türk İslam Birliği’ne, İttihad-ı İslam’a, güzelliğe, sevgiye, bilime, sanata, demokrasiye teşvik edecek. “Umulur ki Allah, küfredenlerin ağır-baskılarını geri püskürtür.” Darwinistlerin, materyalistlerin, komünistlerin, faşistlerin ağır baskılarına iddia edilen Ergenekon örgütünün ağır baskılarını geri püskürtür.

“Allah, 'kahredici baskısıyla' daha zorlu, acı sonuçlandırmasıyla da daha zorludur” diyor, Allah. Ne görüyoruz şu an? Allah’ın kahredici gücünü görüyoruz. Ayakları kayıyor artık. Dayanmışlardı, kapıyı açtırmak istemiyorlardı. İttiğinde ayakları kayıyor ve kapı sonuna kadar açılıyor. “Kim Resûl’e itaat ederse, gerçekte Allah'a itaat etmiş olur.” Bak; “Kim Resûl’e itaat ederse” Peygambere itaat ederse “gerçekte Allah'a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, Biz seni onların üzerine koruyucu göndermedik.” Kim Resul’e itaat ederse; “Bu ayet sık sık Peygamber (s.a.v.)’e itaate çağırmanın, Peygamber (s.a.v.)’de uluhiyet özelliği olmasından değil tam aksine onun bir kul ve İlahi tebliği ileten bir elçi olma özelliğinden kaynaklandığını vurgular. Aynı zamanda ayet Peygamber (s.a.v.)’i sadece tebliğ göreviyle sınırlandırıp, onu teşride bulunamayacağını iddia edenlere, Sünneti sıradan bir konu seviyesine düşürenlere de önemli bir uyarıdır.” Demek ki, neymiş? “Kim Resûl’e itaat ederse, gerçekte Allah'a itaat etmiş olur.” Peygamber (s.a.v.), “Hz. Mehdi (a.s.)’ı müjdeleyin” derse, yok beni ilgilendirmiyor, diyemezsin. “Hz. Mehdi (a.s.)’ı arayın” diyorsa, yok beni ilgilendirmiyor, diyemezsin. “Karda sürünmek durumunda olsanız dahi, sürünerek de olsa gidip, Mehdi (as)’a biat edin” deyince, o beni ilgilendirmez, diyemezsin. Ne diyor Allah; “Kim Resûl’e itaat ederse, gerçekte Allah'a itaat etmiş olur” diyor, Allah.”Kim de yüz çevirirse, Biz seni onların üzerine koruyucu göndermedik.” Kendileri bilir diyor, Allah. Bu ayet ne demek biliyor musun? “İntikam alırım” diyor, Allah. Allah’ın intikamı da pek çetin oluyor. Dayanamazlar acısına onu söyleyeyim.

“Diğerlerini de sizden ve kendi kavimlerinden güvende olmayı istiyor” Bak “Diğerlerini de sizden ve kendi kavimlerinden güvende olmayı istiyor bulacaksınız. (Ama) Fitneye her geri çağrılışlarında içine başaşağı (balıklama) dalarlar.” Münafıklar için söylüyor, Allah. “sizden ve kendi kavimlerinden güvende olmayı istiyor” Münafıklar diyorlar ki, “Siz bize dokunmayın bir şey demeyin” diyorlar. “Onlar da bir şey demesinler” Tamam ne istiyorsun? “Güvende olmak istiyoruz. Rahat yaşamak istiyoruz” diyorlar. “Ama” diyor, Allah. “Fitneye her geri çağrılışlarında içine başaşağı (balıklama) dalarlar.” Peki Müslümanların aleyhine muhbirlik yapar mısınız? “Hem alasını yaparız” diyor. Fitne çıkarır mısın? “Onu da yaparız” diyor. Küfürle gizli ittifak eder misin? “Onu da yaparız” diyor. Müslümanın kendince bir açığını bulduğunda anında vurur musun? “Vururum” Diyor. Peki bizden ne istiyorsun, diyorsun? “Güven istiyorum” diyor “siz de çok iyi davranın bana” diyor. Peki senin yaptığın kahpelik ne? Sen bütün melanetleri istiyorsun, değil mi? Bu münafık karakterini Kuran’da Allah açıklıyor. Bak, diyor ki; “Fitneye her geri çağrılışlarında içine başaşağı (balıklama) dalarlar.” Her türlü pisliğin içindedirler, diyor. Muhbirlik, iftira, üçkağıtçılık, Müslümanları oyuna getirmek, Müslümanların açığını kollamak. İşte Facebookta, orada burada Müslümanların aleyhine yazılar yazmak, “hepsini yaparız” diyorlar. “Şayet sizden uzak durmaz, barış (şartların)ı size bırakmaz ve ellerini çekmezlerse,” yani pislik yapmaya, iftira atmaya, oyun oynamaya devam ederlerse “artık onları her nerede bulursanız tutun (onları etkisiz hale getirin). İşte size, onların aleyhinde apaçık olan 'destekleyici bir delil' kıldık.” Diyor, Allah.

“Onlar, kendilerinin inkara sapmaları gibi sizin de inkara sapmanızı istediler.” Ne istiyorsun, diyoruz münafığa? “Kuran’a uyuyorsunuz, güzel. Ama niye Kuran’ı yeterli görüyorsunuz?” diyorlar. Ne yapmamız gerekiyor, diyoruz? “Hurafeler niye çıktı ne güne duruyor, hurafeye uyun” diyor. Başka; “bir de vahiy gelenler var, onlara da uyacaksınız” diyor. “Kuran yetersiz, özetle” diyor. Yok öyle, Allah bize söylüyor “Kuran yeterli” diyor ve “Kuran’dan sorulacaksınız” diyor, “sadece Kuran’dan sorulacaksınız” diyor. Bize sahtekarlık yapmayacak hiçbir münafık. Peygamber (s.a.v.) nasıl tefsir ettiyse Kuran’ı, biz ona göre hareket ederiz. “Onlar, kendilerinin inkara sapmaları gibi sizin de inkara sapmanızı istediler. Böylelikle bir olacaktınız.” Aynı münafıklar kendileri gibi olmasını istiyor insanların. “Allah yolunda hicret edinceye kadar onlardan veliler (dostlar) edinmeyin.” “Eğer sizlerle birlikte değilseler, sizlere dost değilseler, onları arkadaş edinmeyin. Koruyup kollamayın, destek de vermeyin” diyor, Cenab-ı Allah. “Ey iman edenler, Allah yolunda adım attığınız zaman” İslam’ı yaymaya karar verdiğiniz vakit, tebliğe karar verdiğiniz vakit, “gerekli araştırmayı yapın” Gidin kütüphanede mi araştırma yapıyorsunuz, yurt dışında araştırma yapın her türlü dokümanı, bilgiyi, filmi izleyin. “ve size selam verene, dünya hayatının geçiciliğine istekli çıkarak: “Sen mü'min değilsin” demeyin.” Sen kafirsin sen mürtetsin, iftira atmayın millete diyor, Cenab-ı Allah. Hüküm vermeyin, diyor.

“Asıl çok ganimet, Allah Katındadır, bundan önce siz de böyle idiniz;” Siz de küfür içindeydiniz sizin de hatalarınız vardı, diyor Allah, vazgeçtiniz, diyor. Önünüze geleni kafirlikle fasıklıkla itham etmeyeceğiz. “Allah size lütufta bulundu. Öyleyse iyice açıklık kazandırın.” Netlik kazandırın diyor, Allah. “Allah yolunda hicret eden, yeryüzünde barınacak çok yer de bulur, genişlik (ve bolluk) da. Allah'a ve Resulü’ne hicret etmek üzere evinden çıkan, sonra kendisine ölüm gelen kişinin ecri şüphesiz Allah'a düşmüştür. Allah, bağışlayıcıdır, esirgeyicidir.” Allah yolunda hicret, Hz. Mehdi (a.s.) zamanında nasıl yapıyor, Müslüman? Şimdi annesi diyor ki; “İslam’ı, dini biz hurafe olarak görüyoruz. Dini anlatmanı istemiyoruz” diyorlar. “Ben sana annelik hakkımı helal etmem. Namaz kılarsan seni evlatlıktan reddederim.” Nur ala nur çok iyi olur, teşekkür ederim. Bir an önce yaparsan çok memnun olurum” diyecek. “Seni bu evde istemiyorum” diyor “eğer Allah’a, dine, İslam’a yönelirsen, Müslümanları dost edinirsen istemiyorum.” “Eyvallah” diyecek “teşekkür ederim, ver elini öpeyim, bana müsaade” diyecek. Ve Müslümanların yanına hicret edecek. Ne diyor, Allah; “Allah yolunda hicret eden, yeryüzünde barınacak çok yer de bulur, genişlik (ve bolluk) da.” Bulur diyor Allah.Hiçbir şey olmaz. Ben anamın babamın yanında rahatım, başka yere gidersem rahatım kaçar. Yok kaçsın, seni dinden imandan uzaklaştırıyorsa ona itaat olmaz. Ama Müslümanım, elhamdülillah diyor. Evladım ben İslam ahlakını tam yaşamıyorum ama senin yaşamanla iftihar ediyorum diyor. Adam gitmiş mesela şarap içmiş meyhanede “gel beni al” diyor. Tamam senin dinine bir şey demiyor ama, sana karışmıyor; alırsın omzuna babanı meyhaneden evine getirirsin. Uzatırsın yatağına “bir emrin var mı, babacığım?” dersin. Usul budur. Ama dinine imanına laf söylediğinde, o artık senin annen baban değildir, bitti. Hiçbir bağlantın kalmaz. Müslümanların yanına hicret edeceksin.

“Melekler kendi nefislerine zulmedenlerin hayatına son verecekleri zaman derler ki: “Nerede idiniz?” diyorlar. Artık perde elips şekilde perde kalkmış açılmış, net görüntü oluşmuş. Melekler soruyorlar; şeytandan Allah’a sığınırım ““Nerede idiniz?” Onlar: “Biz, yeryüzünde zayıf bırakılmışlar (müstaz'aflar) idik” derler.” “Anam, babam baskı yapıyordu” diyor. “Bana namazı kıldırtmadılar. Oruç tutacaktım, tutturmadılar. İslami eserler okuyordum, okutturmadılar. Kuran’ı alıp elimden yırttılar haşa “zayıf bırakılmıştık” diyorlar. Melekler de diyor ki: “Hicret etmeniz için Allah'ın arzı geniş değil miydi?” Dünya geniş değil miydi, bir sınır mı, vardı, o evde durmaya mecbur muydunuz diyorlar. Niye Müslümanların yanına gitmediniz diyorlar. “İşte onların barınma yeri cehennemdir. Ne kötü yataktır o?” diyor, Allah. Cevap yok tabii. “Mallarınız” diyor, Allah. “Oğullarınız, kardeşleriniz yarım kalmasından korktuğunuz ticaret, evleriniz, aşiretiniz. Allah’tan, Resulünden ve Allah yolunda mücadele etmekten, tebliğden dini yaymaktan daha hoş geliyorsa size” diyor “bekleye durun” diyor, Allah. Beklediğinde, günü geldiğinde Selamun Aleykum diye gelirler. Bir daha da anana babana dönemezsin. “ay keşke yapmasaydım” diyor. Peki süre verilmedi mi, sana? Verildi. Bir sınır var mıydı? Yok. Peki niye bunu yapıyorsun?

 


Nisa Suresi, 62, 81, 89, 91 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 4 Eylül 2010 tarihli röportajından Nisa Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: İşte münafıkların yöntemlerinden. Bak diyor ki Cenab-ı Allah Nisa Suresi 89’da; “Onlar, kendilerinin inkara sapmaları gibi sizin de inkara sapmanızı istediler.” Onlar, mesela kendi nasıl gidiyor Müslümanları bırakıp mal için, para için, rahatlık için, bahane bulur zaten münafık. “Şeytan sizi sakın Allah ile aldatmasın.” Münafık mutlaka Allah ile aldatmaya çalışır, Müslümanları dağıtmak isterken mutlaka Allah ile aldatarak dağıtmak ister. Ve örnek olarak kendini gösterir. “Bak ben nasıl gidiyorum, siz de gidin, sen de git, sen de git ve bu dava dursun” der, münafığın özelliğidir. “Onlar, kendilerinin inkara sapmaları gibi sizin de inkara sapmanızı istediler. Böylelikle bir olacaktınız.” Aynı seviyeye gelecektiniz diyor, istediği budur münafıkların.

Nisa Suresi 81; ““Tamam-kabul” derler. Ama yanından çıktıkları zaman, onlardan bir grup, karanlıklarda senin söylediğinin tersini kurarlar.” Münafıklarda bir manyaklık vardır. Mesela durur durur, birden Müslümanların aleyhine ani bir hareket başlatır. Birden ters döner evliya gibi bir üslupla, bu şeytanın üslubudur, birden Müslümanlardan yana gibi görünür. Yeniden sapıtır, yine Müslümanların aleyhine döner. Yine ters döner, Müslümanlardan yana gibi görünür.

Bak diyor ki Allah, Nisa Suresi 91’de: “Fitneye her geri çağrılışlarında içine başaşağı (balıklama) dalarlar.” Diyor Allah. Yani fitne oldu mu, en üzerinde durdukları konu, fitnedir. Mesela İslam’ın, Kuran’ın bütünü onları ilgilendirmez. O Müslümanların aleyhine ne bulabilir, ona bakar. Müslümanların aleyhinde ne kullanabilirim, dinin o kısmı onu ilgilendirir. Dinin diğer kısımları; cehd etme kısmı, tebliğ kısmı, İslam ahlakının dünyaya hakim olması kısmı, hiçbiri onu ilgilendirmez. Mesela Müslümanların vefalı olması, sadık olması, sabırlı olması küfre karşı Allah diyor; “kurşunla kaynatılmış binalar gibi saf bağlayıp mücadele edenleri Allah sever.” Bu ayetlerin hiçbiri münafığı ilgilendirmez. Münafığı ilgilendiren, tehlikeden uzak, rahat yaşamaktır. Ve sadece kendini düşünür münafık. Ama bunu düşünürken tabii, çok dürüst bir görünüm vererek bunu yapar. Bu çok önemlidir. Ahir zaman münafıkları öbür münafıklar gibi değil. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in zamanının münafıkları da çok çetindirler.

Ama Mehdi (a.s.) devrinin münafıkları çok incedir, çok detaylı ve çok girifttir, doğrudan şeytan yardım ettiği için. Çünkü şeytan İslam ahlakının dünyaya hakim olmasını istemiyor. İslam ahlakının dünyaya hakim olmasını istemezken, çıkarıp münafıkları dine, İslam’a, Kuran’a alenen karşı çıkacak şekilde karşımıza çıkarmaz. Dini, İslam’ı çok titiz savunan insanlar olarak karşımıza çıkaracaktır münafıkları, şeytan. Şeytan öyle avanak değil, bizim anladığımız anlamda. Çok zekidir şeytan. Yani müthiş bir zekaya sahiptir. Ve müthiş bir mantık örgüsüne sahiptir, muazzam bir mantık örgüsüne. Fakat akıl anlamında ahmaktır, aklı yoktur. Yani aklı ve vicdanı çökmüştür. Ve münafık da, şeytanın dünyadaki insan olarak yansımasıdır. Diyor ya, “atlılarıyla, yayalarıyla” diyor ya şeytan, yayaları insan şeklindedir, yayaları. Gelir konuşur, faaliyet yapar. Ama bak, şeytan onları tembihler, “sakın dinsiz görünümünde çıkma” der. Nasıl çıkması gerekeceğini sorar o, “çok dindar olduğunu göster, çok takva olduğunu” der.

“Onları takva görünümüyle boğman gerekir. Detaya gir, detaylar meydana getir, Müslümanların açıklarını aramaya çalış, mutlaka bir şeyler bulmaya çalış. Ama bunları yaparken de mutlaka takva görünümünde yap ki dışarıdan bakanlar seni fark edemesin. O senin elbisen, öyle görüneceksin” der. Onun için Cenab-ı Allah diyor; “sakın şeytan sizi Allah ile aldatmasın” diyor. Allah’ın adını anarak aldatmasın. Çünkü İblis’in yöntemi, münafıkların yöntemi, Allah’ı yoğun olarak anaraktır. Yani takva görünümünde yapar. Dini mesela karmakarışık hale getirir. “Sen de zorluktan kaçıyorsun ama, ben zorluğun içindeyim bak” der. Şimdi ona bakan avamdan bir insan, “bu kolaylığın peşinde, bu zorluğun peşinde, zorluktan bu kaçınmadığına göre, doğru olan bu” der. Halbuki onu boğacak bir sistemi kurmuştur o. Yani o labirentler kurmuştur. O labirentlerin içinde onu boğacaktır. Yani Kuran’a uygun olmayan, hadise uygun olmayan karmakarışık bir sistem kurar. Onun içinde de boğulduğunda, “ben dememiş miydim? Ben güçlüyüm ama sen zayıfsın fakat bak gördün mü? Boğuldun” der. Halbuki o zaten onu organize edendir. Şeytanın üslubu bu biliyorsunuz. Cehennemde onu söylüyor. “Ben sizi sadece çağırdım, Allah’tan korkarım ben” diyor.

Nisa suresi 62’de bak diyor ki münafıklar; “Kuşkusuz, sonra sana gelerek,” diyor. Mesela geliyorlar Mehdi (a.s.)’nin yanına veyahut Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in yanına; “Kuşkusuz” diyorlar, bak tebliğ yapıyorlar kendilerince. “Biz iyilikten ve uzlaştırmaktan başka bir şey istemedik.” Biz iyilik amacıyla, düzeltmek amacıyla, biz iyi olmanızı istiyoruz. Ve uzlaşmayı istiyoruz diyorlar. Çok uzlaşmacı görünür münafıklar. Böyle alttan alan görünür. Ondan sakın hataya düşmemek lazım, uzlaşmacıdırlar. Bak “biz iyilikten ve uzlaştırmaktan başka bir şey istemedik.” Çünkü ona ait mevzi kazanması gerekir. Münafık yakalandığında tedbiri yoğunlaştırır. Bunun içinde iyilik görünümü ve uzlaşma görünümü yoğunlaştırır, ki gözden kaçsın. Yani yakalanmayı ortadan kaldırmak için bunu yapar. Onun içinde münafıklar genellikle çok başarılı olurlar. Yani tahribatları çok şiddetli olur. Ama biraz bize zorlanıyorlar. Biraz mı, çok mu şiddetli?

OKTAR BABUNA: Çok şiddetli Hocam, inşaAllah. Zorlanıyorlar değil, yani güçleri olmuyor inşaAllah.

ADNAN OKTAR: Bak, “uzlaştırmaktan başka bir şey istemedik diye Allah’a yemin ederler.” Yani Allah adıyla konuşuyor, “yemin ediyorum, sadece uzlaşma ve iyilik, başka hiçbir amacımız yok. Bakın, şurada bir açıklık, gedik var, ben onu düzeltmeye çalışıyorum” diyor. Halbuki bütün amacı, İslam’ı çökertmek. O anda bulabildiği, kendince güya gedik gibi bulduğu bir nokta olmuş oluyor. Bakın İslam’ın bütün hükümleri onu ilgilendirmez. Halbuki İslam’ın yüzlerce hükmü var, değil mi? Ve cehd var. Onu birinci plana alması gerekirken, onu almaz münafık. O, girift yönleri, Kuran’da açıklanmadığını zannettiği, hani vardır ya, (haşa) benzetmek gibi olmasın, kanun boşlukları olur bazen, değil mi? Kanun boşluğu olur. Suçlular ondan istifade etmeye başlar. Münafık da kendince Kuran’da açık bulduğu yerlerden girmeye çalışır. Halbuki Kuran’da zaten bir şey açıklandıysa, o zaten helaldir. Yani mesela kiraz helal mi, değil mi diye biz gidip kirazı araştırmayız. Üzüm helal mi diye araştırmayız. Ama münafık der ki; “bunun hükmünü sen nerde buldun. Kirazın hükmü var mı?” der. Yazmıyorsa haram diye, helaldir, bu kadar. Açık hüküm yoksa, helaldir değil mi? Ama münafık bunu kabul etmez. Onu kendince bir kurnazlık olarak kabul eder, yani bu yöntemi.

 


Nisa Suresi, 91. Ayetinin Tefsiri

(Münafıklar)

 

ADNAN OKTAR: “DİĞERLERİNİ DE SİZDEN VE KENDİ KAVİMLERİNDEN GÜVENDE OLMAYI İSTİYOR BULACAKSINIZ. (AMA) FİTNEYE HER GERİ ÇAĞRILIŞLARINDA İÇİNE BAŞ AŞAĞI (BALIKLAMA) DALARLAR. Şayet sizden uzak durmaz, barış (şartların)ı size bırakmaz ve ellerini çekmezlerse, artık onları her nerede bulursanız tutun ve onları öldürün. İşte size, onların aleyhinde apaçık olan 'destekleyici bir delil' kıldık”. (Nisa Suresi, 91)

Münafıkların en üstünde durdukları konu fitnedir. Kuran'ın bütünü onu ilgilendirmez, Müslümanın aleyhinde ne olabilir ona bakar. Tebliğ kısmı, hakimiyet, vefa, sabır, Müslümanların küfre karşı saf bağlamaları hiçbiri onları ilgilendirmez. Münafığı ilgilendiren tehlikeden uzak rahat yaşamaktır. Ve sadece kendini düşünür. Bunu düşünürken çok dürüst bir görünüm vererek yapar.

 


Nisa Suresi, 91. Ayetinin Tefsiri

(Münafıklar hem müminlerden hem iman etmeyenlerden çekinirler)

 

Sayın Adnan Oktar'ın röportajından Nisa Suresi ile ilgili açıklamaları.

 

ADNAN OKTAR: Nisa Suresi 91’de, şeytandan Allah’a sığınırım, münafıklar için Cenab-ı Allah diyor ki: “Diğerlerini de sizden ve kendi kavimlerinden güvende olmayı istiyor bulacaksınız.” Bak hem müminlerden hem kafirlerden çekiniyor münafıklar.

 


Nisa Suresi 89-91 Ayetlerinin Tefsiri

 

(Sayın Adnan Oktar'ın “Karanlık Tehlike: Bağnazlık” kitabında Nisa Suresi 89-91 ayetleri ile ilgili açıklamaları)

 

Onlar, kendilerinin inkâra sapmaları gibi sizin de inkâra sapmanızı istediler. Böylelikle bir olacaktınız. Öyleyse Allah yolunda hicret edinceye kadar onlardan veliler (dostlar) edinmeyin. Şayet yine yüz çevirirlerse, artık onları tutun ve her nerede ele geçirirseniz öldürün. Onlardan ne bir veli (dost) edinin, ne de bir yardımcı. (Nisa Suresi, 89)

Ancak sizinle aralarında andlaşma bulunan bir kavime sığınanlar ya da hem sizinle, hem kendi kavimleriyle savaşmak (istemeyip bun)dan göğüslerini sıkıntı basıp size gelenler (dokunulmazdır.) Allah dileseydi, onları üstünüze saldırtır, böylece sizinle çarpışırlardı. Eğer sizden uzak durur (geri çekilir), sizinle savaşmaz ve barış (şartların)ı size bırakırlarsa, artık Allah, sizin için onların aleyhinde bir yol kılmamıştır. (Nisa Suresi, 90)

Diğerlerini de sizden ve kendi kavimlerinden gü̈vende olmayı istiyor bulacaksınız. (Ama) Fitneye her geri çağrılışlarında içine başaşağı dalarlar. Şayet sizden uzak durmaz, barış (şartların)ı size bırakmaz ve ellerini çekmezlerse, artık onları her nerede bulursanız tutun ve onları öldürün. İşte size, onların aleyhinde apaçık olan 'destekleyici bir delil' kıldık. (Nisa Suresi, 91)

Söz konusu ayetlerde münafıklardan bahsedilmektedir. Münafık, kendisinin Müslüman olduğunu söyleyen, Müslümanlar arasında yaşayan ve onlardanmış gibi görünen fakat gerçekte Allah'a ve İslam'a karşı düşmanlık besleyerek Müslümanları arkadan vurmaya çalışan bir varlıktır. Allah münafık olarak ölümle buluşanların cehennemin en alt tabakasında olacaklarını bildirmekte ve onları aşağılamaktadır. Anlaşılabileceği gibi münafık, ikiyüzlü ve kahpece tavrı nedeniyle ne inkarcılara ne de müşriklere benzemeyen, oldukça tehlikeli ve aşağılık bir insan modelidir.

Müslümanları yarı yolda bırakan ve Müslümanların da kendileri gibi inkara sapmalarını arzu ederek bu yönde çalışan münafıkları dost edinmek Nisa Suresinin 89. ayetinde yasaklanmıştır. Onlarla savaşmanın meşrulaştığı durum, yani “şayet yeniden yüz çevirirlerse” ifadesinden anladığımız, söz konusu münafıkların artık Müslümanlara karşı fiili saldırı halinde olmalarıdır. Bunu hemen sonraki ayetten de anlamak mümkündür. 90. Ayette, “Eğer sizden uzak durur (geri çekilir), sizinle savaşmaz ve barış (şartların)ı size bırakırlarsa” ifadesinden de anlaşılabileceği gibi saldırıda bulunmayan bir topluluğun aleyhinde bir yol yoktur. Açıktır ki, öldürme izni verilmiş olan topluluk Müslümanlara savaş açmış olan bir topluluktur. Yine burada Müslümanlara, saldırı karşısında kendilerini savunma hakkı verildiği açıkça anlaşılmaktadır.

Bunun yanı sıra, Nisa Suresi 90. ayet, Kuran'ın adil, affedici ve şefkatli ve daima barışı koruyan üslubunun bir başka göstergesidir. O vakte kadar Müslümanları sinsice arkadan vurmuş, hainlik yapmış olmalarına rağmen münafıkların bir kısmı; “Ancak sizinle aralarında andlaşma bulunan bir kavime sığınanlar ya da hem sizinle, hem kendi kavimleriyle savaşmak (istemeyip bun)dan göğüslerini sıkıntı basıp size gelenler (dokunulmazdır.)” hükmü gereği Müslümanlara karşı barışçıl tavır takındığı için ayetin hükmüne göre dokunulmazdırlar. Aynı ayette Allah, “Eğer sizden uzak durur (geri çekilir), sizinle savaşmaz ve barış (şartların)ı size bırakırlarsa, artık Allah, sizin için onların aleyhinde bir yol kılmamıştır.” diye belirterek onların dokunulmazlıklarını tekrar hatırlatmaktadır. Bu ise adaletin ta kendisidir.

Nitekim 91. ayette de yine aynı şartlara göre tarif edilmiş bir durum vardır. Söz konusu ortamda, savaş istemediğini söyleyerek pişman olan münafıkların bir kısmı tekrar fitnenin içine dalmışlar ve yeniden Müslümanlara karşı saldırı eylemlerinde bulunmaya başlamışlardır. İşte bu durumda yeniden Kuran'daki savaşın hükmü hatırlatılmakta ve saldırıda bulunmadıkları sürece onlara dokunulmaması, ancak saldırıda bulunurlarsa karşı savunmada bulunulabileceği anlatılmaktadır.

Yine burada, ayette belirtilen durumun, Uhud savaşı sırasında gerçekleşen özel bir olay olduğu ve savaş alanında döneklik yapan onlarca Müslümanın şehadetine sebep olan münafıklarla ilgili olduğunu da hatırlatmak gerekmektedir.