Tevbe Suresi, 116, 120 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar’ın 10 Ağustos 2013 tarihli sohbetinden Tevbe Suresi ile ilgili açıklamalar. 

 

ADNAN OKTAR: Şeytandan Allah’a sığınırım. “Gerçek şu ki” diyor Cenab-ı Allah, “göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır;” her yer Allah’a ait, “diriltir ve öldürür. Sizin Allah'tan başka veliniz ve yardımcınız yoktur.”

Herkes Allah’a güvenecek. Ama sebebe sarılacak tabii, sebebe sarılmayı da Allah yaratır.

“Medine halkına ve çevresindeki bedevilere, Allah'ın elçisinden geri kalmaları, kendi nefislerini onun nefsine tercih etmeleri yakışmaz.” Geri kalmaları nasıl, tembellik yapıyor, güya uyanıklık yapıyor Peygamberimiz (s.a.v)’i öne sürüyor kendisi geri çekiliyor, olmaz, “kendi nefislerini onun nefsine tercih etmeleri yakışmaz.” Ne olursa olsun, Peygambere bize bir şey olmasın, öyle olmaz. Bana olsun Peygambere olmasın demeleri lazım. “Bu, gerçekten onların Allah yolunda bir susuzluk, bir yorgunluk, 'dayanılmaz bir açlık' (çekmeleri)” diyor. Demek ki, Allah yolunda mücadele ederken susuzluk, yorgunluk, acı olur. İmtihan bununla oluyor. Susuzluğu Allah özel olarak yaratıyor, yorgunluğu özel yaratıyor. Yorgunluk sırf buraya mahsustur. Cennette yorgunluk bilinmez. Burada yorgunluğun sürekli etkisi olur, özel imtihanın özel neticesidir. Mucize olarak yaratılır yorgunluk. İnsanlar yorgunluğa sürekli çözüm ararlar halbuki Allah tarafından yaratılıyor, çözüm bulamazlar ve 'dayanılmaz bir açlık' diyor. Cenab-ı Allah zaman zaman zor açlık anları da yaratabilir, imtihan olarak.

 


Tevbe Suresi, 120. Ayetinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 19 Eylül 2010 tarihli röportajından Tevbe Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Bak diyor ki Cenab-ı Allah, 9. Surenin 120. ayetinde: “Kafirleri” yani küfreden münafıkları ve kafirleri, yani Allah düşmanlarını, küfür içinde münafıklar baş yeri alırlar, “‘kin ve öfkeyle ayaklandıracak’ bir yere ayak basmaları” Müslümanların, “ve düşmana karşı bir başarı kazanmaları karşılığında, mutlaka onlara bununla salih bir amel yazılmış olması nedeniyledir”. Şimdi, “bir yere ayak basmaları ve düşmana karşı bir başarı kazanmaları karşılığında”. Mesela, biz Darwinizmi, materyalizmi yıktık diyoruz, değil mi? Anlatıyoruz, münafıkları acayip kızdırır, onun için böyle uzun uzun listeler veriyorum. Yani, satılan kitap listeleri, çıkan yayınlar, değil mi? Mesela, bin, on binlerce gazetede yayınlanıyor yazılarımız, on binlerce. Sırf bu yıl, bakın 110 milyon kitabımız internetten indirildi, 110 milyona yakın eser de satılarak, dünya çapında satıldı. Çok ızdırap çekiyorlar. Müslüman neşesi kızdırır, kudreti kızdırır, Oktar’ım, kıyafeti kızdırır, zenginliği kızdırır, Müslümanların teveccühü kızdırır, kadın sevgisi kızdırır, özellikle kadın sevgisi çok kızdırır. Çok kızdırır, çünkü Kuran ayetleri yoğun olarak bunu anlatıyor, bilimsel başarıları kızdırır. Bak diyor ki, kafirler, yani kafir dedin mi en başında münafık vardır, münafıklar vardır. Daha alttadır dinsizler, ateistler. Yani, halk yanlış biliyor. Kafir deyince, sadece işte Marksist, o anlamda değildir. Yani münafık, en azılı kafir münafıktır.

“Kafirleri kin ve öfkeyle” bak, “kin ve öfkeyle ayaklandıracak”, ayaklanma ne demek? Saldırganlaşıyor böyle, porsuk gibi böyle, tin tin tin, deliriyor yani, ne yapacağını şaşırıyor. Çaresizlikten artık duvarlara tırmanıyor bak, “ayaklandıracak bir yere ayak basmaları”. Bu nedir biliyor musun? Gidersin bir, bak en alttan başayıp, en üste kadar, herhangi bir pastanede keyif içinde oturursun, kızdırır; bir yere gezmeye gidersin, kızdırır; bir yere konferansa gidersin, kızdırır; konferansta adamları pestil gibi ezersin, kızdırır; televizyondan dini anlatırsın, kudurtur; kitap bastırırsın, çıldırtır. Bak, diyor, Allah diyor, “öfkeyle parmaklarını ısırırlar” diyor. Yani, sinirden parmak uçlarına kadar acı yayılıyor. O acıyı dindirmek için de, yani buradaki acıyı dindirmek için de karşı acıyla karşılık veriyor. Bazen şey yapıyorlar, değil mi? acıyı dindirmek için karşı acı meydana getiriyor. Yani, o kadar ızdırap duyarlar. Radyodan sesini duyar, ayrı kızdırır, Müslümanların sevgisini, muhabbetini görür, ayrı kızdırır, küfrün ezilmesini görür, ayrı kızdırır, çaresizliğini görür, ayrı kızdırır Oktar, yalnızlığını görür, ayrı kızdırır. Ve kendi içindeki huzursuzluğu ve acıyı görür, o iyice delirtir. Yani çünkü o acının, o çektiği acının nedenini Müslümanlar olarak görür. Hani böyle kuyruğuna mandal takılmış uyuz köpekler olur ya böyle sürekli etrafında döner, yani yakalamaya çalışır ama bir türlü de yakalayamaz yani. Münafık öyledir yani.

 


Tevbe Suresi, 120-121 Ayetlerinin Tefsiri

(Yapılan her salih amel kaderde belirlidir)

 

Sayın Adnan Oktar'ın 10 Şubat 2015 tarihli sohbetinden Tevbe Suresi ile ilgili ayet açıklamaları.

 

ADNAN OKTAR: “Medine halkına ve çevresindeki bedevilere, Allah'ın elçisinden geri kalmaları, kendi nefislerini onun nefsine tercih etmeleri yakışmaz.” Peygamber (s.a.v.)’i yalnız bırakıyorlar, kendi nefsini tatlı buluyor. İşte “çocuk evlenecek, işim var” diyor, “ticaret yapıyorum” diyor Peygamber (s.a.v.)’i yalnız bırakıyor. Ahir zamanda da Hz. Mehdi (a.s)’a karşı insanlar böyle bir tavır gösterecekler. Onun için küçük bir topluluk. Adam kendi işinde gücünde olacak, çoluğuna çocuğuna bakacak, “aman aman tehlikeliler” diyecek, “yanaşmayalım” diyecek yanaşmayacak. Aynı şekilde bak, “Medine halkına,” Medine büyük şehir, “ve çevresindeki bedevilere.” Yani o Medine’nin varoşlarında oturan, biraz köy kökenli olan insanlar, bedeviler. Bir şehir merkezinde oturanlar var ve şehrin varoşlarındaki köy kökenli olan insanlar bedevi. “Onların tümüne Allah'ın elçisinden geri kalmaları, kendi nefislerini onun nefsine tercih etmeleri yakışmaz.” Yakışmaz ne demek? Haram. Karşılığı ne? Cehennem. “Bu, gerçekten onların Allah yolunda bir susuzluk, bir yorgunluk,” susuzluğa dayanacak, yorgunluğa dayanacak, “dayanılmaz bir açlık” ona da dayanacak. Kim meydana getiriyor? Allah meydana getiriyor.

“Kafirleri 'kin ve öfkeyle ayaklandıracak' bir yere ayak basmaları..” Mesela bir yerde bir fosil sergisi yapıyorsun, bir yerde tebliğ yapıyorsun, bir yerde İslam’ı, Kuran’ı anlatıyorsun. Bir yayın olabilir bu, televizyon yayını da olabilir bu, akıl almaz ıstırap verir küfre. İçi içini yer ben tarif edemem öyle insanların. Kemikleri çatırdar ıstıraptan. Allah, din anlatılıyor diye çok bunalır. Bak, “kafirleri kin ve öfkeyle,” hem kine sebep oluyor, hem öfke. Öfkeden çok sıkılıyor, kinden de. Öfke çok bunaltır insanı. Öfkeden mesela tansiyonu çıkıyor, şekeri yükseliyor, baygınlık geçiriyor ölecek gibi oluyor. Bazen ölen de var. Ayette onun için diyor Cenab-ı Allah, “kin ve öfkenizle ölün” diyor. Ölüme sebep olur bazen. “Kafirleri 'kin ve öfkeyle ayaklandıracak' bir yere ayak basmaları ve düşmana karşı bir başarı kazanmaları karşılığında..” Mesela vatana düşman nedir? PKK. Nedir? Türk milletinin düşmanı. Onlara karşı bir başarı nasıl olur? Darwinizm’in, materyalizmin alt edilmesi, bir imani sergi, kitap dağıtmak. “..ve düşmana karşı bir başarı kazanmaları karşılığında mutlaka onlara bununla salih bir amel yazılmış olması nedeniyledir.” Salih ne demek? Cenab-ı Allah onların salih, samimi olduklarını yazıyor. Yazıldıysa bu salih, samimi diye o cennetlik demektir. O nedir? Allah’ın rızasını kazanmış demektir. Allah’ın salih kulları arasına girmiş oluyor. Salihun ve salihat, saliha kadınlar.

“Şüphesiz Allah, iyilik yapanların ecrini kaybetmez.” [Tevbe Suresi, 120] Diyor ki, “Bu kadar iyilik yaptık ne olacak böyle? Hiçbir insan takdir etmiyor” diyor. Senin Allah her anını görüyor, her konuşmanı görüyor, seni Allah takdir edecek, değil mi? Allah rızası için yaptığına göre, Allah her anını görüyor, duyuyor. Ve sen daha doğmadan, senin baban, ceddin de doğmadan sen onu yapıp bitirmişsin Allah katında. Sen o anda yaptığını zannediyorsun ama daha dünya kurulmadan sen onu yapmışsın, Allah katında bitmiş. Nasıl Allah’ın haberi olmaz? “Allah, iyilik yapanların ecrini kaybetmez” diyor. Adam kayboldu zannediyor, bak, “kaybetmez” diyor, çok manidar o ifade. “Ecrim unutulur gider” diyor, “yaptığım iyilik.” Hatta halk arasında vardır ya, ‘sen iyiliği al oluştur denize at, balık bilmezse Halik bilir’ derler, Allah bilir. Orada amaç balığın bilmesi değil zaten, Allah’ın bilmesidir. Allah da mutlaka bilir.

“Küçük, büyük infak ettikleri her nafaka ve (Allah yolunda) aştıkları her vadi, mutlaka Allah'ın yaptıklarının daha güzeliyle onlara karşılığını vermesi için, (bunlar) onlar adına yazılmıştır.” [Tevbe Suresi, 121] Bak , “küçük büyük infak ettikleri” adam diyor, “benim infakımdan ne olacak?” diyor. Mesela bir lira infak ediyor, bir lira “bak o adam bir trilyon infak etti” diyor, “ben fakirim bir lira infak ettim” diyor. Halbuki onun bir trilyonuyla, bir lirası aynı oluyor sevap açısından. O fakir olduğu için, o da zengin olduğu için aynı derecede oluyor, o onu bilmiyor. Onun daha fazla kazandığını zannediyor sevabı. “Küçük, büyük infak ettikleri her nafaka,” Allah için harcadıkları para, insanlara verdikleri para, “ve (Allah yolunda) aştıkları her vadi..” Arabayla mesela dağın üstünde oluyor şehir oraya çıkıyor, aşağı iniyor, aşağı-yukarı çıkıyor, “aştıkları her vadi” yani caddeler, sokaklar vadiden kasıt bu. Ara sokaklar, ana caddeler. Neyle? Arabayla olur, yürüyerek olabilir, otobüsle olabilir. “…aştıkları her vadi mutlaka Allah'ın yaptıklarının daha güzeliyle onlara karşılığını vermesi için, (bunlar) onlar adına yazılmıştır.” [Tevbe Suresi, 121] ne demek? Kaderlerinde demek. O anda yapıyorsunuz demiyor Allah, yazıldığı için yapıyorsunuz diyor, “yazılmıştır” diyor.