Sayın Adnan Oktar'ın 12 Mart 2012 tarihli röportajından Tevbe Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Tevbe Suresi, 32. ayet; şeytandan Allah’a sığınırım; “Ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar.” Televizyonlarda, şurada burada konuşarak İslam’ı, Kuran’ı durdurmak istiyorlar; Darwinizmi, materyalizmi yaymak istiyorlar. “Oysa inanmayanlar istemese de Allah, Kendi nurunu tamamlamaktan başkasını istemiyor.” “Dinini bütün dinlere üstün kılıp, dünya hakimi etmek istiyor” diyor Cenab-ı Allah. “Müşrikler istemese de, O, dini (İslam'ı) bütün dinlere üstün kılmak için elçisini hidayetle ve hak dinle gönderen O'dur.” Ne olacakmış? Bütün dinlere üstün olacak, yani dünya hakimi olacak İslamiyet, inşaAllah. “Siz Ona (Peygambere) yardım etmezseniz, Allah Ona yardım etmiştir.” Eğer insanlar Hz. Mehdi (a.s)’a yardım etmezse… Ayetin işareti budur. Peygamberimiz (s.a.v.)’e gelmiş bir ayet bu. Asrımıza bakan yönüyle, “siz Hz. Mehdi (a.s)’a yardım etmeseniz de Allah ona yardım etmiştir.” Yani ihtiyacı yok yardıma.
“Hani kafirler ikiden biri olarak Onu (Mekke'den) çıkarmışlardı; ikisi mağarada olduklarında arkadaşına şöyle diyordu: ‘Hüzne kapılma, elbette Allah bizimle beraberdir.’ Böylece Allah O’na 'huzur ve güvenlik duygusunu' indirmişti.” İkiden biri, “ikisi mağarada olduklarında,” Hz. Mehdi (a.s) ve Hz. İsa (a.s), Ashab-ı Kehf gibi mağarada olacaklar, inşaAllah. “Onu sizin görmediğiniz ordularla desteklemiş,” Hz. Hızır (a.s)’ın ordusu, meleklerle desteklemiş, “inkar edenlerin de kelimesini (inkar çağrılarını) alçaltmıştı.” Şu anda da inkar çağrıları alçaltılıyor. Küçük düşürülüyor Allah tarafından. Aşağılanıyor. “Oysa Allah'ın kelimesi, Yüce olandır. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.” 42; “Eğer yakın bir yarar ve orta bir sefer olsaydı, onlar mutlaka seni izlerlerdi.” Mesela Hz. Mehdi (a.s) için de öyle; çok uzun, 40 yıllık bir mücadele veriyor. O yüzden münafıklar dayanamıyorlar Hz. Mehdi (a.s)’la mücadele etmeye. “Ama zorluk onlara uzak geldi” diyor Allah.
“‘Eğer güç yetirseydik muhakkak seninle birlikte (savaşa) çıkardık’ diye sana Allah adına yemin edecekler. Kendi nefislerini helaka sürüklüyorlar. Allah onların gerçekten yalan söylediklerini biliyor. Allah seni affetsin; doğru söyleyenler sana açıkça belli oluncaya ve yalancıları da öğreninceye kadar niye onlara izin verdin?” Diyor Cenab-ı Allah. Onun için Hz. Mehdi (a.s)’ın talebeleri hep seçilmiştir. Sağlam delikanlılardan, sağlam genç kızlardan oluşacak, inşaAllah. “Allah'a ve ahiret gününe iman edenler, mallarıyla ve canlarıyla cihad etmekten (kaçınmak için) senden izin istemezler.” Yani çeşitli bahaneler öne sürmezler. “Allah takva sahiplerini bilendir. Senden, yalnızca Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, kalpleri kuşkuya kapılıp, kuşkularında kararsızlığa düşenler izin ister.” ‘Allah var mı, yok mu’ emin olamıyor; ‘Hz. Mehdi (a.s) çıkacak mı, çıkmayacak mı’, ‘Hz. İsa (a.s) inecek mi, inmeyecek mi’, ‘İttihad-ı İslam olacak mı, olmayacak mı’, ‘cennet var mı, yok mu’ karar veremiyor. Kuşku içinde kalıyorlar.
Bak, “Senden, yalnızca Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, kalpleri kuşkuya kapılıp, kuşkularında kararsızlığa düşenler izin ister.” Bu da yine iman hakikatlerinin önemini gösteriyor. Ahir zamanda, her zaman ne sorun olmuş? Hep iman zafiyeti. “Eğer (savaşa, tebliğe) çıkmak isteselerdi, herhalde ona bir hazırlık yaparlardı.” Niye? İman zafiyeti. O yüzden yapmıyorlar. “Ancak Allah, (savaşa) gönderilmelerini çirkin gördü de ayaklarını doladı ve; “(Onlara) Siz de oturanlarla birlikte oturun” denildi.” Adam oturuyor evinde, hiçbir faaliyete katılmak istemiyor. Yiyip, içip yan gelip yatıyor. “Sizinle birlikte çıksalardı, size 'kötülük ve zarardan' başka bir şey ilave etmez ve aranıza mutlaka fitne sokmak üzere içinizde çaba yürütürlerdi.” Şimdi de öyle, münafıklar internette, orada-burada fitne sokmak için çaba yürütüyorlar. “İçinizde onlara 'haber taşıyanlar' vardır.” “Muhbirlik yapanlar da vardır” diyor Allah. “Allah, zulmedenleri bilir. Andolsun, daha önce onlar fitne aramışlardı. Ve sana karşı birtakım işler çevirmişlerdi.” Muhbirlik yapıyor, üçkağıtçılık yapıyor; küfürle, müşriklerle işbirliği yapıyorlar. “Sonunda onlar, istemedikleri halde hak geldi ve Allah'ın emri ortaya çıkıp-üstünlük sağladı.” İşte bu da dünya hakimiyetine bakıyor. Mehdiyet’in hakimiyetine bakıyor, inşaAllah.
“Onlardan bir kısmı: ‘Bana izin ver ve beni fitneye katma’ der.” “Çocuğum var, işim var, gücüm var, okulum var. Ben katılmayayım bu faaliyete” diyor. “Haberin olsun, onlar fitnenin (ta) içine düşmüşlerdir.” “Asıl belanın içine şimdi düştüler” diyor Allah. “Hiç şüphesiz cehennem, o inkar edenleri mutlaka çepeçevre kuşatıcıdır.” “Cehennemde müthiş bir azapla karşılaşacaklar” diyor Allah. “Sana iyilik dokunursa, bu onları fenalaştırır,” “Neşen, sevincin, etrafındaki insanların güzelliği, zenginliğin, bereketin, gücün, kudretin ağırlarına gider, sıkılırlar” diyor Allah. “Bir musibet isabet edince ise:” mesela birisi saldırdığında, bir oyun oynandığında ise, “‘biz önceden tedbirimizi almıştık’ derler ve sevinç içinde dönüp giderler.” “‘Ne iyi yaptık yanına gitmemekle’ diye sevinirler” diyor. “De ki: ‘Allah'ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez.’” “Kaderde olanın dışında bir şey olmuyor zaten” diyor Cenab-ı Allah. “Böyle de” diyor.
“O bizim Mevlamızdır. Ve mü'minler yalnızca Allah'a tevekkül etmelidirler.” “Allah’a tevekkül edin” diyor. “De ki: ‘Siz bizim için iki güzellikten (şehidlik veya zaferden) birinin dışında başkasını mı bekliyorsunuz?’” “En fazla şehit oluruz” diyorlar. “Oysa biz de, Allah'ın ya Kendi Katından veya bizim elimizle size bir azap dokunduracağını bekliyoruz.” Küfre ızdırap verecek bir faaliyet. “Öyleyse siz bekleyedurun, kuşkusuz biz de sizlerle birlikte bekleyenleriz.” Biz de 10 yıla kadar göreceksiniz diyoruz; Darwinistlere, materyalistlere, inşaAllah. “Şu halde onların malları ve çocukları seni imrendirmesin;” evlenmiş olmaları, çoluk çocuğa karışmış olmaları, zenginleşmeleri imrendirmesin. “Allah bunlarla ancak onları dünya hayatında azaplandırmak,” çünkü maldan dolayı canı yanıyor, çocuğundan dolayı canı yanıyor; “acaba bir şey mi olacak, kazanabilecek mi, şu okula gidebilecek mi, falancanın çocuğundan daha iyi mi giyinecek, falancanın çouğundan daha güzel nasıl olabilir?” Olamayınca canı yanıyor. Sokağa çıkıyor, “acaba sağ salim dönecek mi?” Ticaret yapıyor, “acaba iflas mı edeceğim?” Bak, diyor ki; “Allah bunlarla ancak onları dünya hayatında azaplandırmak,” acı veriyor Allah onlara, bayağı sıkılıyorlar. Mesela ticaret yapıyor, “acaba çekler geri dönecek mi?” diyor.
“Kar edecek miyim?” diyor. Çocuğu oluyor, “falancanın çocuğu daha başarılı” diyor. O, ona iç acısı oluyor. Araba alıyor, “falancanın arabası daha güzel” diyor. O da ona ızdırap veriyor. Hatta aynı arabadan alıyor, kendininki siyah oluyor, onunki beyaz diye yine canı yanıyor. “Allah bunlarla ancak onları dünya hayatında azaplandırmak ve canlarının inkar içindeyken zorlukla çıkmasını ister.” “Ölürlerken can çekişerek ve feci şekilde öldüreceğim” diyor Allah. “Gerçekten sizden olduklarına dair Allah adına yemin ederler.” “‘Biz de elhamdülillah Müslümanız’ derler” diyor. “Oysa onlar sizden değildirler. Ancak onlar ödleri kopan bir topluluktur.” Çok korkaktırlar, herkesten korkarlar. Höt dedin mi yatağın altına giriyorlar, en iyi bildikleri şey kaçmak. “Niye kaçıyorsun?” deyince de, “hicret ediyorum” diyor. Korkaklığın adını hicret koymuş. Peygamberimiz (s.a.v.) savaş meydanlarında hicret mi etti oraya buraya? Göğüs göğse mücadele etti Allah rızası için. Korkaklığın adı hicret oldu. Ama iyi niyetle, İslam’ı daha iyi yaymak için yapılan faaliyetleri tenzih ediyoruz. “Eğer onlar bir sığınak ya da (kalacak) mağaralar veya girebilecekleri bir yer bulsalardı, hızla oraya yönelip koşarlardı.” Gidip saklanırlardı, zarar gelmesin diye. Tutuklanma korkusu, yakalanma korkusuyla. “Hapse atılırım, dövülürüm, sövülürüm diye mutlaka bir yerlere kaçarlar” diyor Cenab-ı Allah. “Oraya da sığınırlar, haberleri orada beklerler” diyor Allah.
Sayın Adnan Oktar'ın 7 Şubat 2010 tarihli röportajından Tevbe Suresi ile ilgili açıklamalar.
CİHAT GÜNDOĞDU: Dediğiniz gibi savaştan geri kalmayı hoş görüyorlar, beğeniyorlar. Şeytandan Allah’a sığınırım. Tevbe Suresi 81. ayet: “Allah'ın elçisine muhalif olarak (savaştan) geri kalanlar oturup-kalmalarına sevindiler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad etmeyi çirkin görerek: “Bu sıcakta (savaşa) çıkmayın” dediler. De ki: “Cehennem ateşinin sıcaklığı daha şiddetlidir.” Bir kavrayıp-anlasalardı.”
ADNAN OKTAR: Bak bilmişlik yapıyorlar görüyor musun? Bu sıcakta savaş olur mu diyorlar, sanki serin olsa savaşacakmış gibi. Ona da bir bahane bulur zaten yani çünkü canı kıymetli. Halbuki Müslümanın canı kıymetli değil. Allah yolunda, her türlü zorluğa giriyor çünkü Allah’ın aşkı onu kuşatmış. Sadece Allah’ın rızasını istiyor.
CİHAT GÜNDOĞDU: İnşaAllah ve münafıkların aslında zarar verebilecekleri de Kuran’da haber veriliyor. Yani bizimle birlikte, müminlerle beraber savaşa çıkmış olsalardı diyerek inşaAllah. Şeytandan Allah’a sığınırım. “Sizinle birlikte çıksalardı, size 'kötülük ve zarardan' başka bir şey ilave etmez ve aranıza mutlaka fitne sokmak üzere içinizde çaba yürütürlerdi. İçinizde onlara 'haber taşıyanlar' vardır. Allah, zulmedenleri bilir.” “Andolsun, daha önce onlar fitne aramışlardı. Ve sana karşı birtakım işler çevirmişlerdi. Sonunda onlar, istemedikleri halde hak geldi ve Allah'ın emri ortaya çıkıp-üstünlük sağladı.” Aynı zamanda müminler içinde haber taşıyanlar olacağı da haber veriliyor. Yani müminlerin içinde devamlı yine münafıklığa eğilimi olan kişiler olabileceği bildirilmiş oluyor.
ADNAN OKTAR: Yani Müslümanların içinde olunca, Müslümanlar mesela seviniyorlar kalabalık olunca, halbuki bu iyi değil diyor Allah. Yani münafığın gitmesi iyidir. Yani Müslümanların içinde bulunsalar diyor Allah, fitne çıkarırlar, baş belası olurlar diyor. Karşı tarafla iş birliği yapıyorlar, haber götürüyorlar, Müslümanları ürkütmeye çalışıyorlar, moralini bozmaya çalışıyor yani baş belasıdır münafık. Münafığın gitmesi iyidir.
Sayın Adnan Oktar'ın 15 Haziran 2015 tarihli sohbetinden müşriklerin devletleri putlaştırması ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Hz. Musa (a.s) zamanında, Hz. Musa (a.s) tek başınaydı, kavmine de söz dinletmesi çok zor oluyordu. İman zafiyetinden, iman zafiyeti çok yoğundu yani. Hiç sözünü dinlemiyorlardı. Firavun’un ekonomik gücü çok yüksekti. Binalar mükemmel, kıyafetler mükemmel, zenginlik mükemmel ve bütün dünya siyasetini oradan idare ediyorlardı. Yani yabancı ülkeleri, dünyayı oradan idare ediyorlardı. Yani asrımızın İngiltere ve Amerika’sı gibi. O devirde onlara hayran olanlar vardı, Firavun devletine. Mısır devletine, Firavun devletine hayran olan halktan çok fazla insan vardı. Hayran oldukları içinde, köle olarak çalışıyorlardı orada. Museviler kurt oldukları halde, o hayranlıktan dolayı geri dönmek istiyorlardı. İşte “onlar orada bize mercimek veriyorlar, acur veriyorlar, sarımsak, soğan veriyorlar” ne kadar basit şeylere tenezzül ettiğini göstermek için Allah söylüyor. Ne kadar ilkel ne kadar sıradan çıkarlar için kendilerini insanların aşağıladığını göstermek için söylüyor Allah. Devlet hayranlığı, çok eskiden beri olan müşrik karakteridir, devletlere hayran olmak. Devletleri haşa Allah gibi görürler, Allah’tan daha büyük görürler. Çünkü mekanizması olduğu için, malı mülkü olduğu için, yani onu esaslı bir güç olarak görürler.
Mesela Roma’nın hayranları çok fazlaydı. Her yerden bilgi akıyordu Roma’ya. Ajan mesela Roma’nın hiç kaile almadığı adamlar ama ajanlık yapıyorlar. Mesela Hz. İsa (a.s) döneminde de Museviler, Roma’ya ajanlık yapıyorlardı. Platus’a bilmem ne falan, komutanlara şuna buna falan. Kendileri de ezildiği halde, Müslümanları ihbar ediyorlardı. İşte falanca Müslüman şurada, feşmekan Müslüman burada, özellikle Hz. İsa (a.s)’a yönelik, ajanlık faaliyetleri yapıyorlardı, Roma hayranlığından kaynaklanıyor. O zaman İsrail’in kendi kendine pek saygısı yoktu. Gücü olmadığı için, devlet olmadığı için, esir konumunda oldukları için, kimse de itibar etmiyordu, yani etkilenmiyorlardı. Ama şu an dünya siyasetine de geçtikleri için, tabii müthiş bir hayran kitleleri var. Ama ajanlık yapmak, çok korkunç bir şey. Yani hiçbir ülkenin insanı hiçbir ülkeye ajanlık yapamaz. Çok aşağılayıcı bir şey, çok küçük düşürücü bir şey. Mesela o Lawrence bilme ne şunlar bunlar falan, adam hayranlık duyuyor. Onun hayatını okuyor, bilmem ne yapıyor. Yani onu eleştirme gözüyle bakmıyor o. Kendisi de Lawrence olmak istiyor. Öyle bir kahpelik yapmak, haber akıtmak olarak bilinen bir şeyi o, yüce bir şey olarak görüyor, güzel bir şey olarak görüyor. Devletleri putlaştırmak bir faciadır, eskiden beri.
Mesela Peygamber Efendimiz (s.a.v) döneminde, Peygamber (s.a.v)’i zayıf görüyorlardı. Çünkü etrafındaki insan sayısı az, evleri yok, imkânları yok, bir siyasi gücü yok. Ama müşriklerin muazzam mal varlığı var, muazzam siyasi güçleri var, muazzam istihbarat güçleri var. O yüzden, o devirde münafık tiynetli Müslümanlar, müşrikleri güçlü gördükleri için, onlara alçakça ve ahlaksızca muhbirlik yapıyorlardı. Ayette diyor ki Cenab-ı Allah; “aranızdan onlara haber taşıyanlar var” (Tevbe Suresi, 47) diyor. Bu ne demek? Her devirde Müslümanların arasından haber taşıyan müşrikler olacak, münafıklar olacak. Yani müşrik hayranı münafıklar olacak, haber taşıyan. Mesela Müslümanlar nereye gitti haber veriyor, ne yaptılar haber veriyor, o kadar yoğun oluyor ki o devirde, çok büyük baş belasına dönüşüyor münafıklar. Muazzam bir istihbarat akışı meydana getiriyorlar. Ve müşriklerin yani o müşrik devletinin yapılanmasına karşı, o Arabistan’daki o müşrik güce karşı, derin hayranlıkları vardı. Onların putlarına da hayranlar aslında. İnanmıyorlar ama o da onların hoşuna gidiyor. İlginç buluyorlar ve çok saygılılar onlara karşı. Fakat Müslümanlara karşı saygıları yok. Onları zaten bir istihbaratla, bir haber almayla yıkılacak varlık olarak görüyorlar.
ENDER DABAN: Samiri de, Hz Musa (a.s)’ın yokluğunda hemen bir put yapıyor, imanı zayıf olanlar “başka Kavimlerin putu var, bizimde putumuz olsaydı” (Araf Suresi, 138) diyorlar.
ADNAN OKTAR: Mesela altından put yapmaları, buzağı heykeli yapmaları, sırf o Mısır hayranlığı. Mısır’da çünkü altından putlar var, Mısır devletine olan hayranlık. Çünkü Mısır’da çok dev altından buzağılar var. O da onları tabii hipnotize ediyor adeta hipnoza giriyorlar. Mesela meydanın ortasında on ton altından yapılmış bir buzağı heykeli. Devletin gücünü de göstermiş oluyor onların açısından. Münafıkların içi eriyor onu görünce. Yani on ton altından oluşmuş bir buzağı heykeli, uçsuz bucaksız onun önünde eğiliyorlar. O hayranlıktan dolayı, Mısır hayranlığından dolayı, Mısır devletine olan hayranlıktan dolayı, onlara ajanlık yapma ruhundan dolayı, mesela Samiri bir Mısır ajanıdır. Yani Mısır kültürünü Müslümanlara vermeye çalışan bir Mısır ajanıdır. Yani diyor; “Musa’nın anlattıklarını siz boş verin” diyor. “Mısır kültürü, Mısır devletinin yüceliği esastır” diyor. “Onların putları put inançları esastır” diyor. Onlar zaten buzağıya inandıklarından değil Mısır devletine olan hayranlıktan kaynaklanıyor. Çünkü diyor ki; “Biz Mısır’a geri dönmek istiyoruz” diyorlar. İşte acur, sarımsak, soğan, mercimek yeniden bunlara kavuşmak ne kadar aşağılıklar görüyor musun?
“Bu ucuz şeylere” diyor, “bu basit şeylere” diyor “tenezzül ettiler” (Bakara Suresi, 61) diyor Allah ayette. Yani ajanları ne kadar karaktersiz ne kadar küçük şeylere tenezzül ettiklerini Allah göstertiyor. Aslında yaptıkları altından put küçük yani Mısır’dakilere göre çok küçük ama o Mısır devletine olan hayranlığı vurgulanmış olduğu için, o hayranlığı kısmen görüyor. Mesela Amerikan hayranlığı akıl almaz boyutlardadır dünyada. Git Pakistan’a, herkesin poposunda Amerikan bayrağı vardır. Hindistan’da da böyle Jamaika’ya git öyle, her yerde öyledir. Sırtında, poposunda, ayakkabısında böyle her yerinde Amerikan bayrağı. Akıl almaz bir hayranlık vardır. Eziktir onlar hep. Mesela karşıt olanlar bile, o tarzdaydı. Mesela Türkiye’de komünistler vardı 1971’lerde falan, Amerikan malı kıyafetler giyerlerdi, hatırlıyorum. Amerikan malı blue jeanler giyerlerdi, hayrandılar yani. Bilinçaltında bir hayranlık oluyordu.
GÖKALP BARLAN: Kavminin karşısına çıktığında şöyle diyordu yüce Rabbimiz kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım. “O kavmini aşağıladı, böylece onlarda onlara boyun eğdiler.” (Zuhruf Suresi, 54) Diye buyuruyor.
ADNAN OKTAR: İşte büyük devletler böyle işte mesela Pakistanlılar, Hindistanlılar bunları aşağılıyorlar, onlarda onlara daha da hayran oluyor aşağıladıkça. Gazetecilerde falan çok fazla var öyle. Bunlarda yalaka yani bunlara verilen para çok çok azdır, yani bir köpek maması parası kadardır. Adamlar köpeğine verdiği mamaya ayırdığı para kadarı, ancak bunlara ayırıyordur. Buna da tenezzül ediyorlar. Çok fakirler dikkat edin mesela o Hintli Pakistanlı ajanlık yapanlar, Amerika’ya İngiltere’ye ajanlık yapanlar gazeteci ajanlar, güya gazeteci tabii tam klasik ezik yalakadır bunlar. Ama haşa Allah’tan çok çok daha büyük görürler İngiltere’yi, Amerika’yı. Yani somut bir ilah olarak görürler. Allah’ı göremiyorlar ya ama o gördüğü bir ilah olmuş oluyor onun için. Yani insanlara yemek veren, işveren, onlara arabalar veren, evler veren, onların hayatını kurtaran bir büyük ulu varlık olarak görüyor. Onun için ona tapınmak, onun adamı olmak için can atıyor. Mesela diyorsun ya “green kart” falan, adamlar birbirlerini çiğniyor, deli oluyor onu aldığında. Amerika’da sürünsün, yeter ki Amerikan vatandaşı olsun fark etmiyor ona yani.
MEHMET KÜRŞAT: Tamamen sürünüyor. “Yancının yancısı” demiştiniz.
ADNAN OKTAR: Evet, yancının yancısı oluyor. Bu tabii kitap olacak kadar ehemmiyetli bir konu. Kuran’da bu çok hâkimdir, tarih boyunca da hep böyle olmuştur. Mesela Pers hayranlığı vardı, müthiş ajanları vardı Perslerin, güçlü bir devlet olduğu için. Ama Roma, Roma dediğinde, dünya demekti o zamanın Amerika’sı Roma. Hemen hemen her ülke yalakalık yapıyordu o devirde. Her ülkeden insanlar yalakalık yapıyordu birçoğu, hepsi değil ama birçoğu. Kendi vatanını satanlar, kendi insanını kardeşini satanların haddi hesabı yoktu. Çünkü Roma’ya yaranılırsa, onları da Roma vatandaşı yapma ihtimali olur diye yapıyorlardı. Onun için Romanın gücü çok yüksekti.
GÖKALP BARLAN: Büyücüler kıssasında da, “ayrıca siz yakın kılınanlardan olacaksınız” (Araf Suresi, 114) diye onlara vaat veriyor.
ADNAN OKTAR: Bak işte Firavunun orada en önemli vaadi o. Yakın yani devlet sizi koruyup kollayacak. “Devletin adamı olacaksınız” diyor Firavun, bak vadettiği şeye bak. Yakın kılınacaksınız demek, “devlete yakın olacaksınız” diyor. “Devletin adamı olacaksınız” diyor. “Devlet sizi koruyup kollayacak, siz devletin adamı olacaksınız” diyor. O da onlara yetiyor o devirde müthiş bir vaat, bu çok önemli bir şey oluyor.
ENDER DABAN: Hocam, firavun dönemindeki zengin olan Karun’un da “ah keşke” diyorlar “biz benzeri de bizim de olabilseydi” diye, yalakalık yapıyorlar.
ADNAN OKTAR: Tabii Karun’a akıl almaz hayran oluyorlar. Çünkü güç var.
Sayın Adnan Oktar'ın 23 Ocak 2016 tarihli sohbetinden münafıklarla ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Münafıklar müminlerden sürekli iyilik görürler. Mesela Samiri’ye Hz. Musa (a.s) çok iyi davrandı ama buna rağmen alçaklığında kararlı oldu. Ama en sonunda belasını buldu. O aşamaya kadar Hz. Musa (a.s) bir şey yapmadı Samiri’ye. Kavim içinde çok rahat yaşadı, lider gibiydi. Züppe, herkese sükse yapan, Mısır kültürünü çok iyi bilen, sinsi, Firavun’un adamlarıyla sürekli haberleşen, zemin hazırlayan bir alçaktı.
Tevbe Suresi, 47’de “Sizinle birlikte çıksalardı, size 'kötülük ve zarardan' başka bir şey ilave etmez ve aranıza mutlaka fitne sokmak üzere içinizde çaba yürütürlerdi.” Görüyor musun? Yılan gibi, sürekli pislik peşindedir. “İçinizde onlara 'haber taşıyanlar' vardır. Allah, zulmedenleri bilir.” (Tevbe Suresi, 47) Bir de münafıkların yancıları ve adamları oluyor, onlar kanalıyla da haber alıyor. Münafık tek başına olmaz, onun yancı adamları olur. Onda gelecek gören münafıklar olur. Mesela o Samiri’yi Mısır kültürü içerisinde çok güçlü görüyor adam ama sırtını Firavun’un devletine dayadığı için kalbinde ona karşı bir hayranlık ve geleceğinin de çok güçlü olduğuna inanıyor. Fakat Hz. Musa (a.s)’ın geleceğinin ne olacağını karanlık görüyor. Çünkü çölde bir peygamber. Zaten peygamberliğine inanmıyor. Her an çölde öldürebilirler, her an yok edebilirler diye güveni yok. Ama Mısır’ı tepmez-devrilmez bir imparatorluk olarak görüyor. Onun için asrımızın münafıkları daha çok İngiliz derin devletine müthiş bir hayranlık duyarlar. Onların firavunu odur. Gizli firavunu olur.
Ama tabii onlara yancının yancısının yancısı olurlar, birdenbire bir bağlantı olmaz. Firavun’la direkt görüşmek zaten mümkün olmuyordu. Firavun’un adamlarıyla bağlantı kurabiliyorlardı. Firavun’un bunları zaten sürekli aşağıladığını söylüyor Kuran. “Onları küçümsedi” diyor “aşağıladı.” Ama onları aşağıladıkça onlar da Firavun’u gözünde daha da büyütüyor. Aşağılandıkça daha da onu değerli görüyorlar. Onun için o da daha değerli olmak için onları daha da fazla aşağılıyor. Küfürde aşağılanma bir ihtiyaçtır. Aşağılandıkça rahatlarlar. Saygıdan hoşlanmaz küfür, değer verilmesinden hoşlanmaz, aşağılanmaktan hoşlanır, haysiyetsizlikten hoşlanır, yalakalık yapmaktan hoşlanır, yancılık yapmaktan hoşlanır. “Hayırlı bir iş olursa ilgilenmezler” diyor Allah ayette. Müslümanların lehine bir şey olduğunda mesela asrımızda ne olabilir? İslam’ın yayılmasıyla ilgili faydalı bir çalışma, bir şey. “Onunla ilgilenmezler” diyor. Veyahut bu konuşmalarımız, faydalı olan çalışmalar bunu dinlemek istemez, konuşmaları duymak istemez. Ama küfürle saatlerce bağlantı içinde olur. Allah’tan, dinden uzak bir üsluptan haz duyar.
Hiçbir dönemde münafıklar güçlü olmamış, hep mağlup olmuşlardır. Peygamberimiz Efendimiz (s.a.v.) devrinde, Hz. Musa (a.s) devrinde, Hz. Nuh (a.s)’ın devrinde hep sonuçları helak ile bitmiştir. Müminler de hep zafer ve galibiyetle bitmiştir. Onun için tamam Müslüman küfrü tanıyacak ama münafığın çirkin oyunları, alçaklığı çok çok şedittir. Münafığı daha iyi tanımaları lazım. Küfür açıktır açıkça belli olur, yeri belli olur, kişiliği belli olur, ne yaptığı belli olur. Münafık öyle değildir, çok kahpedir. Yüzü haysiyetsizdir utanma bilmez. Samiri mesela yüzünde adamın hiçbir utanma hissi yoktu. Halbuki Hz. Musa (a.s)’ın sistemini yıkmak için uğraşıyor. Hz. Musa (a.s)’dan nefret ediyor, bir çok yancısıyla eski Mısır kültürünü ayakta tutarak, Mısır devletiyle de bağlantı kurarak Hz. Musa (a.s)’ı yok etmenin peşinde, derdi o. Ama mesela Firavun’un hanımı Hz. Musa (a.s)’ın yanına hicret etti sarayı bırakıp. Kadının yüceliğine bak. Ama alçak Firavun o hicret ederken, Hz. Musa (a.s)’a yetişecekken onu yolda şehit ettiler. Tabii Cenab-ı Allah ona cennet makamı verdi.