Tevbe Suresi'nden Allah Yolunda Cehd Etmekle İlgili Ayet Açıklamaları

 

Sayın Adnan Oktar'ın 12 Mart 2012 tarihli röportajından Tevbe Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Tevbe Suresi, 32. ayet; şeytandan Allah’a sığınırım; “Ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar.” Televizyonlarda, şurada burada konuşarak İslam’ı, Kuran’ı durdurmak istiyorlar; Darwinizmi, materyalizmi yaymak istiyorlar. “Oysa inanmayanlar istemese de Allah, Kendi nurunu tamamlamaktan başkasını istemiyor.” “Dinini bütün dinlere üstün kılıp, dünya hakimi etmek istiyor” diyor Cenab-ı Allah. “Müşrikler istemese de, O, dini (İslam'ı) bütün dinlere üstün kılmak için elçisini hidayetle ve hak dinle gönderen O'dur.” Ne olacakmış? Bütün dinlere üstün olacak, yani dünya hakimi olacak İslamiyet, inşaAllah. “Siz Ona (Peygambere) yardım etmezseniz, Allah Ona yardım etmiştir.” Eğer insanlar Hz. Mehdi (a.s)’a yardım etmezse… Ayetin işareti budur. Peygamberimiz (s.a.v.)’e gelmiş bir ayet bu. Asrımıza bakan yönüyle, “siz Hz. Mehdi (a.s)’a yardım etmeseniz de Allah ona yardım etmiştir.” Yani ihtiyacı yok yardıma.

“Hani kafirler ikiden biri olarak Onu (Mekke'den) çıkarmışlardı; ikisi mağarada olduklarında arkadaşına şöyle diyordu: ‘Hüzne kapılma, elbette Allah bizimle beraberdir.’ Böylece Allah O’na 'huzur ve güvenlik duygusunu' indirmişti.” İkiden biri, “ikisi mağarada olduklarında,” Hz. Mehdi (a.s) ve Hz. İsa (a.s), Ashab-ı Kehf gibi mağarada olacaklar, inşaAllah. “Onu sizin görmediğiniz ordularla desteklemiş,” Hz. Hızır (a.s)’ın ordusu, meleklerle desteklemiş, “inkar edenlerin de kelimesini (inkar çağrılarını) alçaltmıştı.” Şu anda da inkar çağrıları alçaltılıyor. Küçük düşürülüyor Allah tarafından. Aşağılanıyor. “Oysa Allah'ın kelimesi, Yüce olandır. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.” 42; “Eğer yakın bir yarar ve orta bir sefer olsaydı, onlar mutlaka seni izlerlerdi.” Mesela Hz. Mehdi (a.s) için de öyle; çok uzun, 40 yıllık bir mücadele veriyor. O yüzden münafıklar dayanamıyorlar Hz. Mehdi (a.s)’la mücadele etmeye. “Ama zorluk onlara uzak geldi” diyor Allah.

“‘Eğer güç yetirseydik muhakkak seninle birlikte (savaşa) çıkardık’ diye sana Allah adına yemin edecekler. Kendi nefislerini helaka sürüklüyorlar. Allah onların gerçekten yalan söylediklerini biliyor. Allah seni affetsin; doğru söyleyenler sana açıkça belli oluncaya ve yalancıları da öğreninceye kadar niye onlara izin verdin?” Diyor Cenab-ı Allah. Onun için Hz. Mehdi (a.s)’ın talebeleri hep seçilmiştir. Sağlam delikanlılardan, sağlam genç kızlardan oluşacak, inşaAllah. “Allah'a ve ahiret gününe iman edenler, mallarıyla ve canlarıyla cihad etmekten (kaçınmak için) senden izin istemezler.” Yani çeşitli bahaneler öne sürmezler. “Allah takva sahiplerini bilendir. Senden, yalnızca Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, kalpleri kuşkuya kapılıp, kuşkularında kararsızlığa düşenler izin ister.” ‘Allah var mı, yok mu’ emin olamıyor; ‘Hz. Mehdi (a.s) çıkacak mı, çıkmayacak mı’, ‘Hz. İsa (a.s) inecek mi, inmeyecek mi’, ‘İttihad-ı İslam olacak mı, olmayacak mı’, ‘cennet var mı, yok mu’ karar veremiyor. Kuşku içinde kalıyorlar.

Bak, “Senden, yalnızca Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, kalpleri kuşkuya kapılıp, kuşkularında kararsızlığa düşenler izin ister.” Bu da yine iman hakikatlerinin önemini gösteriyor. Ahir zamanda, her zaman ne sorun olmuş? Hep iman zafiyeti. “Eğer (savaşa, tebliğe) çıkmak isteselerdi, herhalde ona bir hazırlık yaparlardı.” Niye? İman zafiyeti. O yüzden yapmıyorlar. “Ancak Allah, (savaşa) gönderilmelerini çirkin gördü de ayaklarını doladı ve; “(Onlara) Siz de oturanlarla birlikte oturun” denildi.” Adam oturuyor evinde, hiçbir faaliyete katılmak istemiyor. Yiyip, içip yan gelip yatıyor. “Sizinle birlikte çıksalardı, size 'kötülük ve zarardan' başka bir şey ilave etmez ve aranıza mutlaka fitne sokmak üzere içinizde çaba yürütürlerdi.” Şimdi de öyle, münafıklar internette, orada-burada fitne sokmak için çaba yürütüyorlar. “İçinizde onlara 'haber taşıyanlar' vardır.” “Muhbirlik yapanlar da vardır” diyor Allah. “Allah, zulmedenleri bilir. Andolsun, daha önce onlar fitne aramışlardı. Ve sana karşı birtakım işler çevirmişlerdi.” Muhbirlik yapıyor, üçkağıtçılık yapıyor; küfürle, müşriklerle işbirliği yapıyorlar. “Sonunda onlar, istemedikleri halde hak geldi ve Allah'ın emri ortaya çıkıp-üstünlük sağladı.” İşte bu da dünya hakimiyetine bakıyor. Mehdiyet’in hakimiyetine bakıyor, inşaAllah.

“Onlardan bir kısmı: ‘Bana izin ver ve beni fitneye katma’ der.” “Çocuğum var, işim var, gücüm var, okulum var. Ben katılmayayım bu faaliyete” diyor. “Haberin olsun, onlar fitnenin (ta) içine düşmüşlerdir.” “Asıl belanın içine şimdi düştüler” diyor Allah. “Hiç şüphesiz cehennem, o inkar edenleri mutlaka çepeçevre kuşatıcıdır.” “Cehennemde müthiş bir azapla karşılaşacaklar” diyor Allah. “Sana iyilik dokunursa, bu onları fenalaştırır,” “Neşen, sevincin, etrafındaki insanların güzelliği, zenginliğin, bereketin, gücün, kudretin ağırlarına gider, sıkılırlar” diyor Allah. “Bir musibet isabet edince ise:” mesela birisi saldırdığında, bir oyun oynandığında ise, “‘biz önceden tedbirimizi almıştık’ derler ve sevinç içinde dönüp giderler.” “‘Ne iyi yaptık yanına gitmemekle’ diye sevinirler” diyor. “De ki: ‘Allah'ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez.’” “Kaderde olanın dışında bir şey olmuyor zaten” diyor Cenab-ı Allah. “Böyle de” diyor.

“O bizim Mevlamızdır. Ve mü'minler yalnızca Allah'a tevekkül etmelidirler.” “Allah’a tevekkül edin” diyor. “De ki: ‘Siz bizim için iki güzellikten (şehidlik veya zaferden) birinin dışında başkasını mı bekliyorsunuz?’” “En fazla şehit oluruz” diyorlar. “Oysa biz de, Allah'ın ya Kendi Katından veya bizim elimizle size bir azap dokunduracağını bekliyoruz.” Küfre ızdırap verecek bir faaliyet. “Öyleyse siz bekleyedurun, kuşkusuz biz de sizlerle birlikte bekleyenleriz.” Biz de 10 yıla kadar göreceksiniz diyoruz; Darwinistlere, materyalistlere, inşaAllah. “Şu halde onların malları ve çocukları seni imrendirmesin;” evlenmiş olmaları, çoluk çocuğa karışmış olmaları, zenginleşmeleri imrendirmesin. “Allah bunlarla ancak onları dünya hayatında azaplandırmak,” çünkü maldan dolayı canı yanıyor, çocuğundan dolayı canı yanıyor; “acaba bir şey mi olacak, kazanabilecek mi, şu okula gidebilecek mi, falancanın çocuğundan daha iyi mi giyinecek, falancanın çouğundan daha güzel nasıl olabilir?” Olamayınca canı yanıyor. Sokağa çıkıyor, “acaba sağ salim dönecek mi?” Ticaret yapıyor, “acaba iflas mı edeceğim?” Bak, diyor ki; “Allah bunlarla ancak onları dünya hayatında azaplandırmak,” acı veriyor Allah onlara, bayağı sıkılıyorlar. Mesela ticaret yapıyor, “acaba çekler geri dönecek mi?” diyor.

“Kar edecek miyim?” diyor. Çocuğu oluyor, “falancanın çocuğu daha başarılı” diyor. O, ona iç acısı oluyor. Araba alıyor, “falancanın arabası daha güzel” diyor. O da ona ızdırap veriyor. Hatta aynı arabadan alıyor, kendininki siyah oluyor, onunki beyaz diye yine canı yanıyor. “Allah bunlarla ancak onları dünya hayatında azaplandırmak ve canlarının inkar içindeyken zorlukla çıkmasını ister.” “Ölürlerken can çekişerek ve feci şekilde öldüreceğim” diyor Allah. “Gerçekten sizden olduklarına dair Allah adına yemin ederler.” “‘Biz de elhamdülillah Müslümanız’ derler” diyor. “Oysa onlar sizden değildirler. Ancak onlar ödleri kopan bir topluluktur.” Çok korkaktırlar, herkesten korkarlar. Höt dedin mi yatağın altına giriyorlar, en iyi bildikleri şey kaçmak. “Niye kaçıyorsun?” deyince de, “hicret ediyorum” diyor. Korkaklığın adını hicret koymuş. Peygamberimiz (s.a.v.) savaş meydanlarında hicret mi etti oraya buraya? Göğüs göğse mücadele etti Allah rızası için. Korkaklığın adı hicret oldu. Ama iyi niyetle, İslam’ı daha iyi yaymak için yapılan faaliyetleri tenzih ediyoruz. “Eğer onlar bir sığınak ya da (kalacak) mağaralar veya girebilecekleri bir yer bulsalardı, hızla oraya yönelip koşarlardı.” Gidip saklanırlardı, zarar gelmesin diye. Tutuklanma korkusu, yakalanma korkusuyla. “Hapse atılırım, dövülürüm, sövülürüm diye mutlaka bir yerlere kaçarlar” diyor Cenab-ı Allah. “Oraya da sığınırlar, haberleri orada beklerler” diyor Allah.

 


Tevbe Suresi, 55. Ayetinin Tefsiri

(Allah iman etmeyenlere, cehennemdeki azapları artsın diye dünyada güç ve imkan verir)

 

SAYIN ADNAN OKTAR'IN A9 TV'DEKİ CANLI SOHBETİ (22 Temmuz 2012; 23:00)

ADNAN OKTAR: Diyor ki Cenab-ı Allah, “Şu halde onların malları ve çocukları seni imrendirmesin.” Çünkü malı eninde sonunda biter. Bitmese de kendi biter. Malı yiyen, harcayan insan değil mi? O da ölüyor. “Çocukları da seni imrendirmesin” diyor. Çocuğu da ölüyor. Bak, kendi ve çocuğu, bir de malı var. Şimdi kendi ve çocuğu öldü mü mal da ölmüş oluyor. Çünkü malın da artık bir kıymeti kalmamış oluyor. Çünkü malı kullanamayacağına göre, mal da kendiyle beraber ölmüş oluyor. “Allah bunlarla ancak onları dünya hayatında azaplandırmak ve canlarının inkar içindeyken zorlukla çıkmasını ister.” Nasıl azaplanıyor? Çocuğu ve malı başına bela oluyor. Çocuğu gelir küfreder, hakaret eder, dövmeye kalkar, baş belası olur, laf sokar, adilik yapar. Malını işte, çek ödeyeceğim der, senet ödeyeceğim der, borç var der, şunu hallettim, bunu hallettim, yeni tesisler kuracağım, yeni imkanlar alacağım, para yetmiyor, bilmem ne derken bütün ömrünü ona verir, çökertir onu.

Allah, “Onu bir azap vesilesi kılacağım onlara” diyor; yani acı verir, bela verir. Mesela iş yerinde, beş metrekarelik, altı metrekarelik iş yerinde, bütün ömrü boyunca boğuşur o beton yığınının içerisinde, sürünür Allah’ı anmayarak. İş yerinden de alıp götürüyorlar tabutla. “Allah bunlarla ancak onları dünya hayatında azaplandırmak ve canlarının inkar içindeyken zorlukla çıkmasını ister.” Canları çıkarken tabii insanlar onu görmez. Can çıkması ayrı bir şeydir. Ölüm, fiziki ölümden 10 dakika, 15 dakika sonra olabilir veyahut 10-15 dakika önce de olabilir veyahut yarım saat önce olabilir. Adam ölmüştür, haberi olmaz. Adam konuşuyor ama ölmüş, Allah canını almış çoktan. İkinci benle konuşur. Rüyadaki benle konuşur gibi, ikinci benle; hipnozdaki gibi konuşur ama ölmüştür.

 


Tevbe Suresi, 55, 91 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 19 Kasım 2012 tarihli sohbetinden Tevbe Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Evet, münafıklar orada oturmayı istiyorlar. Mücadele etmek istemiyorlar. O ahlaksız yönlerini Allah vurguluyor.

Şeytandan Allah’a sığınırım. Tevbe Suresi, 55- “Onların malları ve evlatları seni imrendirmesin.” Zaten adamlar hep mal ve evlat peşinde oluyorlar. Herkes rahatımıza bakalım, bol para kazanalım, ticaretimizi yapalım. Allah İttihad-ı İslam’ı ve kendisine aşık olmamızı istiyor. ‘Yok, biz böyle bayağı rahat ederiz’ diyor. Etmezsin, sürünürsün.

“Onların malları ve evlatları seni imrendirmesin. Allah bunlarla, ancak onları dünyada azablandırmak” nasıl? Malı için derde düşüyor, çek ödenmedi, senet ödenmedi, mallar gelmedi falan sinirleri bozuluyor, hasta oluyor. Evladı oluyor, evladı için de, işte okuldan dönmedi, şunu yapmadı, bunu yapmadı, derslerini nasıl yapacak? Yapacak mı? Okulu kazanacak mı, nasıl kazanacak? Bu konulardan sinirleri bozulup, hasta oluyor. Kalp hastası oluyor, ruh hastası oluyor. Bakın, “Allah bunlar dünyada ancak onları azablandırmak” tabii küfür için söylenen ayet.

Bakın diyor ki Cenab-ı Allah 90. ayette, şeytandan Allah:’a sığınırım; “İyilik edenlerin aleyhinde de bir yol yoktur.” Daima onların lehine bir durum var. 91- “Allah'a ve elçisine karşı 'içten bağlı kalıp hayra çağıranlar' oldukları sürece, güçsüz-zayıflara, hastalara ve infak etmek için bir şey bulamayanlara bir sorumluluk (günah) yoktur. İyilik edenlerin aleyhinde de bir yol yoktur. Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.” Ama şart ne? Allah’a ve elçisine karşı içten bağlı olacak. Ama aşkla. Ve “hayra çağıran” tebliğci olacak. O zaman, “güçsüz-zayıflara, hastalara ve infak etmek için bir şey bulamayanlara bir sorumluluk yoktur.” Onlara, niye vermedin, niye yapmadın demeyeceğim diyor Allah. Ama tebliğ yapmak şartıyla ve Allah’a aşık olması şartıyla.

 


Ticareti ve Dünya Çıkarlarını Bahane Ederek Müslümanlardan Uzak Durmak Haramdır

 

Sayın Adnan Oktar'ın 29 Ekim 2015 tarihli sohbetinden ticareti ve dünya çıkarlarını bahane ederek Müslümanlardan uzak durmanın yanlışlığı ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Yunus Suresi 12’de Cenab-ı Allah, insan karakterini vurguluyor, bir kısım insanların bozuk karakterini vurguluyor; “İnsana bir zarar dokunduğunda, yan yatarken, otururken ya da ayaktayken Bize dua eder; zararını üstünden kaldırdığımız zaman ise, sanki kendisine dokunan zarara Bizi hiç çağırmamış gibi döner-gider” (Yunus Suresi 12) diyor. Şimdi insanları görüyoruz işte ticaret peşinde, eğlence peşinde. Kardeşim, sen tamam böyle bir şeyler yapıyorsun, kendini de kandırıyorsun, Allah için yapıyorum diye kandırıyorsun. Allah bela verdiğinde, çok zavallılaşıyorsun. Bütün inananları, herkesi ayağa kaldırıyorsun. Ama bela gidince, sanki hiç ölmeyecekmiş gibi, sanki hiç hastalanmayacakmış gibi, yine balıklama fitnenin içerisine, İslam’dan, Kuran’dan uzak olmanın peşine takılıyorsun. Müslümanlardan uzak oluyorsun, onu da kar biliyorsun. Halbuki sen İslam’dan, Kuran’dan, Müslümanlardan uzak olduğun her dönemde, her saniye aleyhine günah yazılıyor, her saniye.

O her saniyenin hesabını vereceksin. İslam’dan uzak, Kuran’dan uzak, Müslümanlardan uzak yaşamak, haramdır. Sen onu kolay bir şey zannediyorsun ama o her saniyeyi ahirette saniye saniye açıklayacaksın. Uçağa bindiğin andan itibaren, uçakta otururken, indiğinde, yollarda gezinirken Allah sana soracak; “Müslümanlardan neden uzak oldun, İslam’dan neden uzak oldun, neden Allah’ın dinini yaymadın?” diye. Çünkü Allah diyor ki; “ne alışveriş, ne bir ticaret onları Allah’ı anmaktan alıkoymaz.” Seni alıkoyuyor. Peygamberimiz (s.a.v)’i dinlemek için, bir yerde toplanmaları gerekiyor. “Ticaret var” diyorlar, “mal geldi.” Herkes koşuşturuyor. Peygamberimiz (s.a.v)’i ayakta bırakıyorlar. O koştukları her adımın hesabını verecekler. Peygamberi ayakta bırakmanın her dakikasının, her saniyesinin hesabını verecekler. Allah orada iyi bir şey yaptınız demiyor, “kötülük yaptınız” diyor. Sen ticarete koşuyorsun ama dünya ticaretinden senin kazanacağın bir şey olsa bile o dünyada kalıyor. Sen süratle ölüp gideceksin.

Dinden uzaklaşmak için, Müslümanlardan uzaklaşmak için, İslam davasından uzaklaşmak için, adam seyahati seçiyor kendisine, beynini uyuşturmaya çalışıyor. Seyahatleri de rahatlatmıyor diyor “ben bu geldiğim yerden sıkılıyorum” diyor “biraz daha ileriye gideyim” diyor. Oraya gidiyor “ben burada da sıkılıyorum” diyor, “biraz daha ileriye gideyim” diyor. “Burada olmadı ben Hong Kong’a gideyim” diyor, “burada da olmadı New York’a gideyim” diyor. “Burası da beni sıktı” diyor, başka yere gidiyor. Kardeşim sen hastalığı kalbine oturtmuşsun. Kalbin çıkmadığına göre, kalbinle beraber o hastalık gidecek, her yere gidecek seninle. “Kalpleri parçalanmadıkça” diyor “o fitneden, o kafadan vazgeçmezler” diyor Allah ayette. Hakikaten de vazgeçmiyorlar.

ERDEM ERTÜZÜN: “Siper edinerek kaçanları Allah bilir” diye bildiriyor Hocam ayette.

ADNAN OKTAR: Tabii, Peygamber (s.a.v) mesela sohbet ediyor, kaçmak için fırsat kolluyor “acaba ne yapabilirim? Ticareti mi bahane etsem, evi mi bahane etsem yahut herhangi bir olayı mı bahane etsem?” Kuran’da bahanelerden çok örnekler vermiş ama onlar sembolik örnekler tabii, birçok örnek. Orada amaç kaçmak, İslam’dan, Kuran’dan, Allah’tan, Kitap’tan uzak olmak istiyorlar. Kardeşim ticaret yapıyorsun da, ticaretini sana yaratan kim? Sen ne kadar akılsız adamsın? “Kazandım” diyor. Kazandığını sana beyninde gösteren kim? “Ben falanca yere uçup gidiyorum” diyor. Beyninde sana uçmayı gösteren kim? Sen nereye gitsen zaten Allah’tan uzaklaşamazsın. Allah senin şah damarından daha yakın. Nereye kaçıyorsun? Allah’tan uzaklaşacağını zannediyor kaçmakla, İslam’dan, Kuran’dan uzaklaşacağını zannediyor. Müminlerden uzak durmak demek, Allah’tan uzak durmak demektir. Kuran’dan uzak durmak demek, Allah’tan uzak durmak demektir. İslam davasından uzak durmak demek, Allah’tan uzak durmak demektir.

“Çok şükür Müslüman’ım.” Paraları sayarken Müslüman’ım dersin sen. Ama nefsinin çıkarlarına aykırı olan bir şeyle karşılaştığında tamamen Allah’a karşı oluyorsun, Allah’ın rızasına karşı oluyorsun. Niçin bahaneler üretiyorsun kendine? Çünkü ticaret dediğinde, amacı sadece ticaret değil, Allah’tan uzak olmak oluyor. O ticareti yapayım da o ticaretle Allah yoluna sarf edeyim diye değil. Dininin amacı ne? Allah’ın dinini yaymak. Sen peygamberi ayakta bırakıyorsun. Sen kazandığın paranla peygamberi ayakta bırakmaya tedbir almak durumundasın. Sen kazandığın paranla peygamberi ayakta bırakmak için harcıyorsun, parayı peygamberi ayakta bırakmak için harcıyorsun. Dolayısıyla şeytanın yolunda kullanıyorsun, nefsin yolunda kullanıyorsun. Oradan senin bir kazancın olmaz. Ticareti, çıkarı, şunu bunu bahane ederek, dünya gezmelerini bahane ederek, İslam adına yaptığını da iddia ederek İslam’a zarar verenler, Allah’ı kandıramazlar.

EMRE ACAR: Allah ayetinde “size harcama yetkisi verdiğimiz” diye buyuruyor Hocam.

ADNAN OKTAR: Tabii.

GÖKALP BARLAN: Bir ayette de yüce Rabbimiz şöyle buyuruyordu Adnan Bey. Kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım. “Sen de sabah akşam onun rızasını isteyerek dua edenlerle birlikte sabret. Dünya hayatının aldatıcı süsünü isteyerek gözlerini onlardan kaydırma” diye buyuruyor.

ADNAN OKTAR: Dünya hayatının aldatıcı süsü, hem de ne aldatıcı. Bin bir türlü hastalıklar oluyor, bin bir türlü rahatsızlıklar oluyor. Kitaplarda, Allah niye bu kadar insanlara bela veriyor, çile veriyor? Kardeşim belaya, çileye rağmen Allah’a yaklaşamıyor adam. Ki Cenab-ı Allah’ın rahmetinden yine bu belanın azlığı. Aslında bu belayı Cenab-ı Allah üç misline, beş misline, on misline çıkarsa, hiç birinin alnı secdeden kalkmaz. Belayı az verdiği için, bu durum oluyor zaten. Bu Allah’ın rahmeti. Allah rahmetiyle insanlara şefkat gösterdiği için bu durum oluyor. Yoksa istese büyük bir bölümünü diyelim, epey bir bölümünü perişan eder, süründürür, yerden kalkamayacak hale getirir. Ne ticarete gücü yeter, nefes almaya bile gücü yetmez. Allah’ı anmaktan başka yapacağı hiçbir şey kalmayabilir. Allah bunu istese, yapar. Onun için dünyada verilen belalar, aslında çok az olan bela. Allah’a karşı yapılana karşı, insan aklıyla baktığımızda, çok çok az olduğunu anlıyoruz. Allah rahmetiyle azaltıyor. Yoksa Allah belayı yağmur gibi yağdırır ve Kendine yaklaştır. Israrla Allah’ı unutma peşindeler. Tabii bir kısım insanlar için bu sözlerim, belirli insanlar için.

BÜLENT SEZGİN: Allah ayette şöyle diyor, şeytandan Allah’a sığınırım. “Günahlarından dolayı Allah onlara azap edecek olsaydı, yeryüzünde kimse kalmazdı” diyor.

ADNAN OKTAR: Tabii ki, işte bu ayet ona işaret ediyor. “İstesem hepinizi hizaya getiririm” diyor Allah “ama yapmıyorum” diyor “kendi isteğinizle yapın” diye.

Cuma Suresi 11‘de Cenab-ı Allah, şeytandan Allah’a sığınırım. “Oysa onlar (kendilerini tümüyle Allah'a ve İslam'a teslim etmeyenler) bir ticaret ya da bir eğlence gördükleri zaman, (hemen) ona sökün ettiler” o tarafa koştular “ve seni ayakta bıraktılar. De ki: “Allah'ın Katında bulunan, eğlenceden ve ticaretten daha hayırlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır.” (Cuma Suresi, 11) Hayırlıdır, hayırsızdır demiyor Allah, daha hayırlıdır. Sen daha hayırlı olanı seçmiyorsun. Daha hayırlıyı seçmezsen, karşılığı Allah’ın gazabıdır. Ticarette de hayır var, Allah hayırsızıdır demiyor.

MUHAMMET KÜRŞAT: Bir ayette de Allah, şeytandan Allah’a sığınırım. “Size güzel bir ticareti haber vereyim mi? Allah’a ve Resulü’ne iman ederseniz mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda mücadele ederseniz bu sizin için daha hayırlıdır” diye bildiriyor.

ERDEM ERTÜZÜN: Başka bir ayette Hocam, şeytandan Allah’a sığınırım. “Kendilerine verdiklerimizle az bir süre yesinler yararlansınlar” diye bildiriyor Allah.

ADNAN OKTAR: Bak, az bir süre. Görüyor musun Kuran’daki sırrı? “Az bir süre.” Adam gelmiş mesela elli yaşına, kırk beş yaşına, kırk yaşına, kardeşim kaç senen kalmış geriye? Zaten ondan sonra hep hastalıklar, belalar. Diyor ki; “doksan yaşıma kadar yaşarım.” Yaşama sayılır mı o? Kırk yaşından sonra, bin bir türlü hastalık geliyor. Her yıl daha da hastalık riski artıyor. İşte şeker, ülser, şudur budur, kanserler peş peşe. Çünkü vücut artık ölümü istiyor belirli bir yaştan sonra. Altmış yaşına kadar yaşamak bile bir marifet, bir üstünlük oluyor. Yetmiş yaşına kadar yaşayana “yaş yetmiş, iş bitmiş” diyorlar. Seksen yaşına kadar, doksan yaşına kadar yaşıyor ama çok perişanlıkla yaşıyor. O zaman dünyanın neyine sen bağlanıyorsun? Neyine hırs yapıyorsun? Delirmiş gibi para yığma. Kardeşim para yığdın yığdın yığdın yığdın tamam, sonra ne olacak? Sonra kendin bir tabak yemek yiyebiliyorsun, kolesterolden dolayı yiyemiyorsun kilo alacağım diye.

Elbise de hadi on tane elbisen olsun, giydin, ne olacak? Hiçbir şey olmaz. Gez gez gez, yürü de yürü her yerin binaları aynı. Hong Kong’a da gitsen, betondan yapılıyor, New York’a da gitsen betondan taştan yapılıyor değişen bir şey yok ki. Asfaltlar her yerdeki asfalt. İnsanların her yerde yüzündeki anlamsız ifade, büyük bölümü öyle. Hemen hemen dünyanın her yerinde egoist, bencil bir yapı var. Çok nadir yerlerde daha değişik. O zaman neyi arıyorsun sen sokaklarda? Sokaklarda sen mutluluğu bulamazsın, sevgiyi, neşeyi bulamazsın. Farz edelim Çin’de bir restorana gidiyor, adamlar diyorlar “hoş geldiniz” kapıda. Kardeşim senin karakaşına, kara gözüne değil paran için yapıyorlar. Paran olmazsa seni uçtu uçtu yaparlar, direkt kapıdan dışarı atarlar seni. Yahut da bulaşıkhaneye iner orada bulaşıkları yıkarsın iki gün. “Param yok kusura bakmayın” diyebiliyor mu adam? O zaman senin paran için sana sevgi gösteriyor. Birçok yer böyledir. Onlardan mı mutlu oluyorsun yani? Sen gerçek mutluluğu arayacaksın, gerçek sevgiyi arayacaksın.

ENDER DABAN: Bir ayette Allah şöyle buyuruyordu, şeytandan Allah'a sığınırım “Kim Allah'tan korkup sakınırsa Allah onu bir çıkış yolu gösterir ve ona hesaba katmadığı bir yerden rızıklandırır” diye buyruluyordu.

ADNAN OKTAR: İşte delice bir gayrete dönüşüyor bu sefer; dünya onlardan kaçıyor onlar onu kovalıyor, ticaret onlardan kaçıyor onlar ticareti kovalıyor, para onlardan kaçıyor, onlar parayı kovalıyor, mal onlardan kaçıyor, onlar malı kovalıyor. Müslüman’da da tam tersidir; o Allah'a doğru gider, o Allah'a doğru giderken, mal-para onu kovalar, onun peşinden gider.

KARTAL İŞ: Bir ayette şeytandan Allah'a sığınırım “De ki benim namazım, ibadetlerim, ölümüm ve dirimim alemlerin Rabbi olan Allah içindir” diyor, İnşaAllah.

ADNAN OKTAR: Bizi zannediyor ki böyle Ortodoks Müslüman’ız; böyle denmesi için gerekiyor falan. Kardeşim dünyanın hakikati, gerçek bir şeyden bahsediyoruz. Sürünüyorsun işte, görüyoruz süründüğünü, alenen sürünüyorsun yani. İstediğin yere kaç, bak, Allah diyor ki, “yıl içerisinde onları bir kaç defa belaya uğratmamız, onların dikkatini çekmiyor mu? Ondan ders almıyorlar mı?” diyor. Adam anlamıyor, daha hala dünyada müthiş bir şeyler var zannediyor.

TARKAN YAVAŞ: Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım “Kim Allah'ın zikrinden yüz çevirirse ona bir geçim sıkıntısı vardır.” diye Cenab-ı Allah buyuruyor, Hocam inşaAllah ayette.

ADNAN OKTAR: Sıkıntılı bir hayat.

KARTAL GÖKTAN: Müminler için de, şeytandan Allah'a sığınırım “Erkek olsun, kadın olsun kim salih bir amelde bulunursa biz onu güzel bir hayatla yaşatırız” diye buyuruyor Allah.

ADNAN OKTAR: Mesela bu bir mucize. Salih, samimi. Samimi derken, insanlara karşı samimi değil, Allah'a karşı samimi. Önce Allah'a samimi olacak, Allah'a samimi olunca insanlara da samimi olur. Yani o yanlış anlaşılıyor da olabilir. “Ben ticarette işte dürüst adamım, samimiyim” öyle değil. Allah'a samimi olacaksın, Allah'a samimi oldun mu bütün hayatın Allah için olur, Allah için yaşarsın.

OKTAR BABUNA: Allah bir ayette şöyle buyuruyor, şeytandan Allah'a sığınırım “İnkar edenlerin amelleri dümdüz bir arazideki seraba benzer. Susayan onu bir su sanır, nihayet ona ulaştığında bir şey bulamaz ve yanında Allah'ı bulur. Allah da onun hesabını tam olarak görür. Allah hesabı seri görendir.” İnşaAllah.

ADNAN OKTAR: Bak bütün bu ayetler, Allah'ın bu sırlı sistemini açıklıyor. Ve bu sırlı sistemi dünyada fiilen, açık ve alenen görüyoruz. “İşte millet herkes ticaretinde işinde gücünde” Kardeşim, ayrı ayrı sürünüyorlar Allah'tan uzak olanlar. Sen onu görmüyorsun, çantasına bakmıyorsun, eczaneye kaç defa uğrar bilmiyorsun, hastaneye kaç defa gider bilmiyorsun, çektiği acıları sıkıntıları bilmiyorsun. Mesela sosyetenin bir toplantısı oluyor işte, “Ferhunde Hanımla kocası geldi, Necmiye Hanımla beyi geldi” diyor, adamlar iki büklüm olmuş. Aç bak çantalarına, adam kalp ilacı yanında, tansiyon ilacı yanında, romatizma ilacı yanında, ülser ilacı ilacı yanında. Zor bela; onlar günlerce hazırlık yapıyor ayakta durabilmek için, oraya gelebilmek için. Bin bir türlü hastalıkları var. Birçoğunun ikinci adresi neredeyse hastane.

GÖKALP BARLAN: Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım “Sanma ki onlara verdiğimiz mal ve çocuklarla biz onların hayırlarına koşuyoruz” diye buyuruyor Yüce Rabbimiz, Hocam inşaAllah.

ADNAN OKTAR: Mesela malı oluyor, malı onu sinir hastası yapıyor; çekler ödenmedi, senetler ödenmedi, mallar bozuk çıktı bilmem ne. Oğlu oluyor, okula gitmiyor yahut derslerinde başarısız yahut yeteri kadar başarılı olmuyor; ülser oluyor onun yüzünden. Hatta vücut direnci düşüyor, kanser oluyor yani artık ızdırap içerisinde yaşıyor.

ENDER DABAN: Bir ayette Allah şu şekilde bildiriyordu, şeytandan Allah'a sığınırım “Onların malları ve çocukları seni imrendirmesin. Allah onları dünya hayatında azaplandırmak ve canları inkar içindeyken zorlukla çıkmasını ister” diye buyuruyor.

ADNAN OKTAR: Çocuğun olması, tamam kardeşim çocuğun var da, çocuğun da senin peşin sıra gelecek, o da etten kemikten, sen de etten kemiktensin. Çocuğun da sen de hepiniz öleceksiniz. Öyle bir şey yok, sonsuz olacağını zannediyor öyle bir şey yok. Bir de ondan sonra da kıyamet kopacak, bütün tamamı gidiyor. Yani ceddin, sülalen, kemiklerin falan hepsi beraber, tuz buz oluyor, her yer darmadağın oluyor. “Bir tek Allah baki kalacak” diyor. Cenab-ı Allah önce melekleri de hepsini öldürüyor, melekler de yani son Azrail (a.s)'a kadar hepsini öldürüyor, ondan sonra hepsini diriltiyor. Kimseyi sağ bırakmıyor Allah önce. En son Azrail (a.s) kalıyor, en son da onu öldürüyor; Azrail (a.s), Cebrail (a.s).

BÜLENT SEZGİN: Allah dünya hayatının aldatıcı bir meta, süs olduğunu söylüyor, ayette şöyle belirtiyor, “Dünya hayatının aldatıcı süsünü isteyerek gözlerini onlardan kaydırma” yani samimi Müminlerden kaydırma “kalbini bizi zikretmekten gaflete düşürdüğümüz, kendi istek ve tutkularına uyan ve işinde aşırılığa gidene itaat etme” diyor inşaAllah.

ADNAN OKTAR: Mesela diyor ki, “Ben para kazanıyorum Allah'a, dine hizmet edeceğim ileride” diyor. Kardeşim yaşın gelmiş bilmem kaça, hızla ölüme doğru gidiyorsun. Kalbin tutar ölürsün, tansiyonun çıkar ölürsün, araba çarpar ölürsün. Sen nereden biliyorsun o kadar yaşayacağını? Ve sen iyi düşün, sadece zengin olmak istiyorsun sen. İslam'a para vermek istemesin. Mevcut halihazırda vermiyorsun da, paran olunca daha da kudurursun, daha da sıkı olursun, daha da azacaksın, o para seni daha da delirtecek. Allah'tan daha da uzak olacaksın. Peygamberimiz (s.a.v.)'in yanında öyle sahabelerden birisi var, “Ya Resulullah” diyor “Bana dua et de malım mülküm olsun, İslam'a hizmet edeyim.” Peygamber (s.a.v.) diyor ki, “Bu halin iyi yanımda oluyorsun akşam sabah, gece de yanımda oluyorsun, sabah da yanımda oluyorsun” diyor. “Bu haline şükret istersen” diyor.

“Yok, Ya Resulullah sen bana dua et de, malım mülküm olsun. Ben İslam'a dağıtayım. Ağırıma gidiyor, hoşuma gitmedi bu durum” diyor. Peygamberimiz (s.a.v.) dua ediyor koyunları oluyor biraz beş-on tane, sonra elli-altmış-yüze çıkıyor, sonra binlere çıkıyor. İlk önce gün aşırı gelmeye başlıyor. Sonra haftada bir gelmeye başlıyor, sonra ayda bir gelmeye başlıyor, sonra hiç gelmiyor. Kendini helak ediyor. “Ne yapıyorsun?” diyor. “Koyunlarla ilgileniyorum da, onun için” diyor. Kardeşim, koyunlarının hepsi ölecek, sen de öleceksin etme çatma, etten kemikten onlar da. Sen de etten kemiktensin. Nerede koyunların şu an? Yok. O zaman Peygamber (s.a.v.)'le beraber sen hizmet etmiş olsaydın, sonsuza kadar cennette en güzel şekilde yaşayacaksın. Bak kendini helak ettin. İmtihan ortamı olduğu için, Peygamber (s.a.v.) de bir şey demiyor ama nasihat ediyor “Bu halin iyi.” Israr da ediyor Peygamberimiz (s.a.v.), “bak sen benim yanımda kal, böyle güzel” diyor.

“Yok, sen bana dua et Ya Resulullah” diyor. Binlerce koyunu oluyor. Gelmiyor ondan sonra. Yani mal arttıkça, bazı tiplerin azgınlığı da artar. Kazanamayınca, daha da azgınlaşır, daha da yırtıcı olur. Kazanamamayı Müslümanlıktan kaynaklanıyor diye düşünür, yani iman ettiği için, Allah'a yakın olduğu için. O zaman Müslümanlara, Allah'a, Kitap'a daha da kinlenir, daha da uzaklaşır. Uzaklaştıkça, Allah daha da batırır, daha batırdıkça daha da Müslümanlara azgınlığı artıyor, İslam'a, Kuran'a karşı, helak olup gidiyor. “Senin yüzünden biz bu uğursuzluğa uğradık” diyorlar. “Uğursuzluğunuz kendinizden” diyor Allah. “Sana düşmanlıkları” diyor ayette, “senin onlara Allah'ın rahmeti vesilesiyle zengin etmen” diyor. Zengin oldukça Peygamber (s.a.v.)'e öfkeleri daha da artıyor, azgınlaşıyorlar.

Zengin olunca değil mi şükretmesi lazım, daha yakınlaşması lazım. Daha azgınlaşıyor, daha enaniyet, kibir geliyor, daha uzaklaşıyor. Onun için dünyada bu belalar niye geliyor, hastalıklar niye geliyor falan diye düşünürler. Bir kısım Müslümanlar diyor ki, “ben iyi insanım, bana bela gelmez.” O çok acayip bir şey olur. İmtihan ortamında sen hususi olarak çok ciddi şekilde kollanırsan, bu aklın ihtiyarını alır. Senin de aklın ihtiyarını alabilir. Sen de imtihan oluyorsun, senin sabretmeyeceğin ne malum? Onun için mesela peygambere de hastalık geliyor. Rahatsızlık. Mesela Hz. Eyüp (a.s) başta olmak üzere baya şiddetli sıkıntılar dokunuyor.

Şeytandan Allah'a sığınırım, “gerçekten evlerimiz açık diyorlar, peygamber den izin istiyorlar, oysa onların evleri açık değildi” diyor Allah. “Onlar yalnızca kaçmak istiyorlardı” diyor. Müslümanlardan uzak durmak istiyorlar, başka bir dertleri yok. Ama bahane anlaşılıyor, mesela konuştuğunda, hemen bir uğursuzluk olduğu anlaşılıyor üslubunda. Mesela gerçekten evlerimiz açık, yani çoluk çocuk orada, insanlar orada zor durumdalar, ne yapacağız? Peygamber (s.a.v.)’in evi açık değil mi, herkesin evi açık. Sonra toptan helak olacaksın, Allah esirgesin.

ENDER DABAN: “Mücadele etmeyi bilseydik, mutlaka sizinle beraber gelirdik” diye söylüyorlar.

TARKAN YAVAŞ: “Çıkılacak yol onlara uzak geldi” diyor.

ADNAN OKTAR: “Bizi mallarımız ve ailelerimiz meşgul etti” diyor. Malın da batacak, ailen de batacak, hepsi yok olacak.

 


Tevbe Suresi, 55. Ayetinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 4 Ocak 2018 tarihli röportajından Tevbe Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Allah Tevbe Suresi 55'e diyor ki, “şu halde münafıkların malları ve çocukları seni imrendirmesin, Allah'ın bir tuzağı var” diyor. Allah, “Allah bunlarla ancak onları dünya hayatında azaplandırmak, acı çektirmek için veriyor”, diyor. Çünkü çocuk da onun canını yakar, mal kazanmak için de eşek gibi çalıştığı için yıpratıp azap veriyor.

Ve o malı ve hepsini bırakacağı için ayrıca azaplanıyor. Ama o azap çok şiddetlidir. Çünkü müthiş yığmış ama sona gelmiş. Yani düşün ya bir adam mesela sofra hazırlıyor. Emek emek hazırlıyor. Tam kaşığı uzatacakken kafasına odunu yemesiyle beraber cehennem çukuruna aşağı iniyor. Ne kadar acı bir şey onlar için.

Bak diyor ki Allah, “şu halde münafıkların malları ve çocukları seni imrendirmesin. Allah bunlarla ancak münafıkları dünya hayatında azaplandırmak ve canlarının inkar içindeyken zorluk ve acı içinde çıkmasını ister”. Ben böyle bir tuzak hazırladım onlara diyor. Bu ahmaklar şu an bu tuzağın içindeler. Bu müminleri eğlendirmek içindir. Allah beğeniyor bunu. Müminlerin de hoşuna gidiyor. Bu bir dünya nimeti oluyor.