Sayın Adnan Oktar'ın 5 Şubat 2010 tarihli röportajından Tevbe Suresi ile ilgili açıklamalar.
OKTAR BABUNA: “Allah'a and içiyorlar ki o inkar sözünü söylemediler. Oysa Andolsun onlar inkar sözünü söylemişlerdir ve İslam olduklarından sonra inkara sapmışlardır. Ve erişemedikleri bir şeye yeltenmişlerdir. Oysa intikama kalkışmalarının kendilerini Allah'ın ve elçisinin bol ihsanından, zengin kılmasından başka bir nedeni yoktu. Eğer tevbe ederlerse kendileri için hayırlı olur. Eğer yüz çevirirlerse Allah onları dünyada da ahirette de acı bir azapla azaplandırır. Onlar için yeryüzünde bir koruyucu, dost ve bir yardımcı yoktur”. Tevbe Suresi, 74.
ADNAN OKTAR: Ne anladın ayette?
OKTAR BABUNA: Münafıklarla ilgili bir ayet hocam inşaAllah siz daha iyi bilirsiniz. İntikama kalkışmalarının yani elçiye karşı ve müminlere karşı intikama kalkışmalarının Allah'ın ve elçilerin bol ihsanından zengin kılması. Verdiklerinden sırf buna karşılık bir intikama kalkıştıklarını ne kadar...
ADNAN OKTAR: Onlara verdiği huzur, güven, mal bolluğu değil mi?
OKTAR BABUNA: Mal bolluğu evet. “Yol ancak o kimseler aleyhinedir ki zengin oldukları halde savaşa çıkmamak için senden izin isterler. Ve bunlar geride kalanlarla birlikte olmayı seçerler. Allah onların kalplerini mühürlemiştir. Bundan dolayı onlar bilmezler”. Tevbe Suresi, 93. Zengin oldukları halde savaşa çıkmayan, mazeret uydurup savaşa çıkmayanlara ilgili bir ayet hocam inşaAllah. Bunun samimi olmadıklarını bildiriyor Allah.
Sayın Adnan Oktar'ın 7 Şubat 2010 tarihli röportajından Tevbe Suresi ile ilgili açıklamalar.
CİHAT GÜNDOĞDU: Münafıklar, mümin topluluğundan ayrıldıktan sonra bir kin ve nefretleri var müminlere karşı olan. Bu yüzden bir intikam alma çabaları oluyor ciddi anlamda. Bunun için ciddi çabalar sergiliyorlar. Bu da Kuran’da belirtilmiş. Şeytandan Allah’a sığınırım, Tevbe Suresi 74.ayet, “Oysa intikama kalkışmalarının, kendilerini Allah'ın ve elçisinin bol ihsanından zengin kılmasından başka (bir nedeni) yoktu.”
ADNAN OKTAR: Peygamberimiz (s.a.v.) onların zengin olmasına vesile oluyor, onlar Peygamberimizden (s.a.v.) nefret ediyorlar haşa. Mehdi (a.s.)’de de öyle olacaktır. Mehdi (a.s.), o, insanların rahatlığına, huzuruna vesile olacaktır, fakat o onları azdırıp Mehdi (a.s.)’ye karşı tavır almalarına sebep olacaktır. İnşaAllah, evet.
CİHAT GÜNDOĞDU: Ciddi bir intikam çalışmaları var, bunun için ellerinden geleni yapıyorlar. Bütün hatta mallarını bile harcayabilecek, Allah yolunda harcamazken, bu şekilde ciddi çabalar sergileyebiliyorlar, inşaAllah.
Sayın Adnan Oktar'ın 4 Eylül 2010 tarihli röportajından Tevbe Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Tevbe Suresi, 74. Bakın, ayette diyor ki Allah; “İslamlıklarından sonra inkara sapmışlardır ve erişemedikleri bir şeye yeltenmişlerdir.” Ne biliyor musun erişemedikleri şey? Münafığı zannedersin ki, hani gözü büyük olur, mesela büyük bir alim olmak yahut Mehdi (a.s.) olmak veyahut Peygamber olmak, yani sapkınlıktır bu ama, bu zaten nefret ettiği sistemdir, yani öyle bir şey olmaz. Münafıklarda farklılık vardır. Mesela saf tipler vardır, aklı zayıftır yahut cezbe halindedir veyahut sorunludur, Mehdi (a.s.) olmak ister, belirli bir noktaya gelmek ister, değil mi? Mesela alim olmak ister veya Peygamberlik iddia eder. Münafık böyle değildir, münafık (haşa) Allah’ı da beğenmez. Hepsinin üzerinde görür, şeytan gibi, yani şeytanla aynıdır. Bak diyor ki Allah; “İslamlıklarından sonra inkara sapmışlardır ve erişemedikleri bir şeye yeltenmişlerdir.” Asıl bilinç altındaki ana hedefleri bu oluyor. Yani Allah’tan daha büyük olmak, (haşa).
Bakın; “Oysa intikama kalkışmalarının, kendilerini Allah'ın ve elçisinin bol ihsanından zengin kılmasından başka (bir nedeni) yoktu.” İntikamcıdır münafık. Akşama kadar, yani böyle hasta ve psikopat ruhludur, nasıl intikam alırım, onun düşüncesi içerisindedir. Veyahut nasıl birilerine bir şeyler söylerim de Müslümanlara saldırtırım veyahut Müslümanın aleyhinde nasıl haber yayarım, diye bununla uğraşır münafık. Akşama kadar ana konusu budur, yani beynindeki tek konu budur, yemek, içmek, uyumak ve Müslümanlardan intikam almak. Başka bir konusu yoktur münafığın. Bak, “Oysa intikama kalkışmalarının, kendilerini Allah'ın ve elçisinin bol ihsanından zengin kılmasından başka (bir nedeni) yoktu.” Yani onlara, Allah, elçisi kanalıyla veyahut Mehdi (a.s.) kanalıyla onlara en güzel iyilikleri yapar, en güzel ikramları sunar, en iyi ortamlarda yaşatır.
Ama bu onların azgınlığını ve ona karşı öfkelerini artırıyor. Mesela en güzel şekilde giyiyor, en güzel şekilde yiyor, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) zamanında, değil mi? Huzurlu bir ortam, kötü söz işitmiyor, yanlış bir konuşma olmuyor, çok sevecen, sevgi dolu güvenli bir ortam. Münafığa bu yetmiyor. Münafık pislik içinde yaşamak ister, pislik sever. Diyorum ya, domuzun kirli yerinde kan emme ve ayrılamaz da. Yapıştı mı kene gibi kanı sürekli emer. Şimdi zannedersin ki kene arada uçacak falan zannedersin, şöyle hafif bir tur atar gelir, yine gelir kene oraya yapışır. Çünkü kan oradadır. Bu pisliğin içinde işin ne dersin, “orada kan var, beni bu ilgilendiriyor” der münafık.
Sayın Adnan Oktar'ın 2 Ekim 2010 tarihli röportajından Tevbe Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Tevbe Suresi, 74’de. “Oysa andolsun, onlar inkar sözünü söylemişlerdir ve İslamlıklarından sonra inkara sapmışlardır ve erişemedikleri bir şeye yeltenmişlerdir” Yani çok büyük iddiaları oluyor. Mesela en büyük olmak isterler. Peygamber (s.a.v.)’den de üstün olmak ister, Allah’tan da üstün olmak ister (haşa), öyle bir şeyleri vardır. Bak; “Oysa Peygamber (s.a.v.)’den intikam almaya kalkışmalarının, kendilerini Allah'ın ve elçisinin bol ihsanından zengin kılmasından başka (bir nedeni) yoktu” diyor. Rahatlık adamlara rahatsızlık veriyor. Peygamber (s.a.v.)’in verdiği imkanlar, zenginlik, güç, itibar, saygı, ferahlık, neşe, iyilik ortamı, bereket ortamı bak; “Allah'ın ve elçisinin bol ihsanından,...” bol ihsanından. Mehdilik vasıfları olduğu için Peygamberimiz (s.a.v.) hep dağıtıcı. En Büyük Mehdi olduğu için dağıtıcı. Bak; “...bol ihsanından zengin kılmasından başka (bir nedeni) yoktu.” Rahatlık ve ferahlık onlarda hasetlik duygusunu meydan getiriyor. Ve kıskançlığı meydana getiriyor ve o yüzden de öfkeye ve kine dönüşüyor. Ama bir zorluk içerisinde olmuş olsa yapmayacak. Zenginlik ve ferahlık kudurmasına neden oluyor münafığın. Yani kıskançlık duyuyor Müslümanların o rahatlığına.
Sayın Adnan Oktar'ın 2 Aralık 2011 tarihli röportajından Al-i İmran Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Allah, Tevbe Suresi 74’de münafıklar için diyor ki; “Allah'a and içiyorlar ki (o inkar sözünü) söylemediler.” “Alenen inkarı söylemediler” diyor. Kendi iddiaları bu, “biz inkara ait bir ifade kullanmadık, dinsiz değiliz, Müslüman’ız, bir eksiğimiz yok” diyorlar. “Oysa andolsun, onlar inkar sözünü söylemişlerdir.” Yani farkında değiller. İnkara ait çok fazla sözleri var, çok fazla ifadeleri var, farkında değiller. “Ve İslamlıklarından sonra inkara sapmışlardır ve erişemedikleri bir şeye yeltenmişlerdir.” İslamlıklarından sonra inkara sapıyorlar, inkara saptıklarının da farkına varmıyorlar. Yahut farkına varılmadığını düşünüyorlar. “Ve erişemedikleri bir şeye yeltenmişlerdir.” Münafıkların ilk yapacağı şey hemen Müslümanlardan intikam almaya kalkmaktır. Suç işlediklerini bildikleri için, ahlaksızlık yaptıklarını bildikleri için, Müslümanlardan ayrıldıklarında hemen psikopatlık, ahlaksızlık ve alçaklık yaparlar. Ya ihbarda bulunmak, ya Müslümanları mağdur durumda bırakmak, ya aleyhlerinde yazı çıkartmak, ya aleyhlerinde dedikodu çıkartmak şeklinde hemen intikama kalkışıyorlar.
“Oysa intikama kalkışmalarının, kendilerini Allah'ın ve elçisinin bol ihsanından zengin kılmasından başka (bir nedeni) yoktu.” Allah’ın elçisinin, mesela asrımızda kimdir? Hz. Mehdi (a.s). Peygamberimiz (s.a.v) zamanında Resulullah (s.a.v). Son derece iyi davranıyor Müslümanlara. Onlara her türlü imkan sağlıyor, kolaylık sağlıyor, iyilik sağlıyor. Fakat o rahatlık onlara tabiri caizse batıyor. Bu sefer ahlaksızlık yapmaya karşı daha cüret buluyorlar. Halbuki zor durumda yaşasalar belki bunu yapmayacaklar. Ama rahatlık battığı için azgınlaşıyorlar. Daha beter, daha azgın, daha çok talepte bulunan, daha gözü dönmüş ve karaktersiz bir yapıya giriyorlar. “Eğer tevbe ederlerse kendileri için hayırlı olur” diyor Allah. “Eğer yüz çevirirlerse,” eğer itaat etmez, söz dinlemezlerse, “Allah onları dünyada da, ahirette de acı bir azapla azaplandırır.” “Dünyada da intikam alacak” diyor Allah münafıklardan. Mesela çökertiyor Allah, berbat hale getiriyor, neşelerini kaçırıyor, hastalık veriyor. Ahirette de cehennem azabıyla azaplandırır. “Onlar için yeryüzünde bir koruyucu-dost ve bir yardımcı yoktur” diyor Allah Tevbe Suresi, 74’te.
Sayın Adnan Oktar'ın 15 Temmuz 2013 tarihli sohbetinden Kuran'da peygamberlerin zenginliğinin övülmesi ile ilgili ayet açıklamaları.
ADNAN OKTAR: Bakın diyor ki Allah ayette; “Rabbin sana bolca ihsan edecek mal ve imkan verecek. Böylece sen, hoşnut kalacaksın.” Duha Suresi, 5 ve 8. Bağnazlar bu ayeti kabul ediyor musunuz? Etmez. Allah diyor, Allah. Allah’ın dediğini kabul etmiyorsunuz. “Bir yoksul iken seni bulup zengin etmedi mi?” diyor Allah. Bak zengin, zengin neye denir? Malı, mülkü, her şeyi bol ve taşana derler. “Zengin etmedi mi?” Bunu da kabul etmiyorsunuz. Allah’ın ayetini inkar ediyorsunuz.
Diyor ki Allah Tevbe Suresi, 74’de, şeytandan Allah’a sığınırım: “Allah’ın ve elçisinin bol ihsanından” bak Peygamberimiz (s.a.v) o kadar bol ihsanda bulunuyor ki kendi malından. “Zengin kılmasından başka bir nedeni yoktu” diyor. Peygamber (s.a.v)’e düşmanlık ediyorlar da, Peygamber (s.a.v) de onlara müthiş mal ve para veriyor, imkan veriyor. “Bundan dolayı ona düşman oldular” diyor Allah ayette. Bütün Peygamberler zengindi. Bırakın bu numaraları, bırakın bu münasebetsizlikleri. Hz. İbrahim (a.s), Kuran’da övülür zenginliği, Hz. İbrahim (a.s)’ın. Hz. Yusuf (a.s), Hz. Süleyman (a.s) hepsi zengindi.
Allah, tabii Müslüman’ın zengin olmasını ister. Mesela Hz. Mehdi (a.s) geldiğinde bütün İslam alemi zengin olacak. İnsanların Allah fakir olmasını istemez. Hatta “yardımlaşın” diyor, “birbirinize mal dağıtın, para dağıtın, zenginliği bu şekilde yayın” diyor Allah.
Mesela Hz. İbrahim (a.s)’ın zenginliği övülür. Uzun uzun Cenab-ı Allah anlatır Hz. İbrahim (a.s)’ın zenginliğini. Hz. Süleyman (a.s)’ın zenginliği çok çok uzun anlatılır. Hz. Yusuf (a.s)’ın zenginliği çok uzun anlatılır. Ne hikmetse bunlar zengin olacaklar, bunlar köşeyi dönecek, okullar açacak, başka bir şey yapacak, işte mesela ticarete atılacak, holdingler kuracak, Peygamber (s.a.v) de fakir olacak. Peygamber kadınların yaşlı olanlarıyla beraber olacak. Bitkin olan, hasta olanla beraber olacak. Yemek yemeyecek, karnında taş olacak, evi böyle ottan olacak, kulübe olacak, sürünecek yani tabiri caizse bunların kafasına göre. Bunlar da köşeyi dönecekler. Yok öyle kafa.
Hz. Davud “Biz” diyor Cenab-ı Allah Sad Suresi 20’de- “onun mülkünü güçlendirmiştik” diyor Hz. Davud (a.s) zengindi diyor Cenab-ı Allah. “Bizim güç sahibi kulumuz Davud’u hatırla”.
Nisa Suresi, 54; “İbrahim’e ve ailesine Kitabı ve hikmeti verdik. Onlara büyük bir mülk de verdik” diyor, bak mülk zenginlik verdik diyor Allah. Hz. Süleyman (a.s) bak ne diyor Neml Suresi 16’da. Şeytandan Allah’a sığınırım: “Bize her şeyden bol bir nimet verildi” diyor Hz. Süleyman (a.s), “bol nimet verildi” diyor.
Hz. Yusuf (a.s)’ın zenginliği ünlüdür, bilinir. Bak diyor ki Hz. Yusuf (a.s), Yusuf Suresi, 54’de: “Beni bu ülkenin Mısır’ın hazineleri üzerine bir yönetici kıl” bütün hazinelerin sahibi oluyor. “Yeryüzünü Yusuf’a güç ve imkan ve iktidar verdik”. “Rabbim sen bana mülkten bir pay ve onu yönetme imkanı verdin.” Bütün Mısır’ın mülkü ona veriliyor, Hz. Yusuf (a.s)’a.
Bakın diyor ki Hz. Süleyman (a.s) için Cenab-ı Allah, Sad Suresi, 39- “İşte bu bizim vergimizdir. Ey Süleyman artık sende hesaba vurmaksızın dağıt” diyor veyahut muhafaza et.
Sayın Adnan Oktar'ın 29 Ekim 2015 tarihli sohbetinden ticareti ve dünya çıkarlarını bahane ederek Müslümanlardan uzak durmanın yanlışlığı ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Yunus Suresi 12’de Cenab-ı Allah, insan karakterini vurguluyor, bir kısım insanların bozuk karakterini vurguluyor; “İnsana bir zarar dokunduğunda, yan yatarken, otururken ya da ayaktayken Bize dua eder; zararını üstünden kaldırdığımız zaman ise, sanki kendisine dokunan zarara Bizi hiç çağırmamış gibi döner-gider” (Yunus Suresi 12) diyor. Şimdi insanları görüyoruz işte ticaret peşinde, eğlence peşinde. Kardeşim, sen tamam böyle bir şeyler yapıyorsun, kendini de kandırıyorsun, Allah için yapıyorum diye kandırıyorsun. Allah bela verdiğinde, çok zavallılaşıyorsun. Bütün inananları, herkesi ayağa kaldırıyorsun. Ama bela gidince, sanki hiç ölmeyecekmiş gibi, sanki hiç hastalanmayacakmış gibi, yine balıklama fitnenin içerisine, İslam’dan, Kuran’dan uzak olmanın peşine takılıyorsun. Müslümanlardan uzak oluyorsun, onu da kar biliyorsun. Halbuki sen İslam’dan, Kuran’dan, Müslümanlardan uzak olduğun her dönemde, her saniye aleyhine günah yazılıyor, her saniye.
O her saniyenin hesabını vereceksin. İslam’dan uzak, Kuran’dan uzak, Müslümanlardan uzak yaşamak, haramdır. Sen onu kolay bir şey zannediyorsun ama o her saniyeyi ahirette saniye saniye açıklayacaksın. Uçağa bindiğin andan itibaren, uçakta otururken, indiğinde, yollarda gezinirken Allah sana soracak; “Müslümanlardan neden uzak oldun, İslam’dan neden uzak oldun, neden Allah’ın dinini yaymadın?” diye. Çünkü Allah diyor ki; “ne alışveriş, ne bir ticaret onları Allah’ı anmaktan alıkoymaz.” Seni alıkoyuyor. Peygamberimiz (s.a.v)’i dinlemek için, bir yerde toplanmaları gerekiyor. “Ticaret var” diyorlar, “mal geldi.” Herkes koşuşturuyor. Peygamberimiz (s.a.v)’i ayakta bırakıyorlar. O koştukları her adımın hesabını verecekler. Peygamberi ayakta bırakmanın her dakikasının, her saniyesinin hesabını verecekler. Allah orada iyi bir şey yaptınız demiyor, “kötülük yaptınız” diyor. Sen ticarete koşuyorsun ama dünya ticaretinden senin kazanacağın bir şey olsa bile o dünyada kalıyor. Sen süratle ölüp gideceksin.
Dinden uzaklaşmak için, Müslümanlardan uzaklaşmak için, İslam davasından uzaklaşmak için, adam seyahati seçiyor kendisine, beynini uyuşturmaya çalışıyor. Seyahatleri de rahatlatmıyor diyor “ben bu geldiğim yerden sıkılıyorum” diyor “biraz daha ileriye gideyim” diyor. Oraya gidiyor “ben burada da sıkılıyorum” diyor, “biraz daha ileriye gideyim” diyor. “Burada olmadı ben Hong Kong’a gideyim” diyor, “burada da olmadı New York’a gideyim” diyor. “Burası da beni sıktı” diyor, başka yere gidiyor. Kardeşim sen hastalığı kalbine oturtmuşsun. Kalbin çıkmadığına göre, kalbinle beraber o hastalık gidecek, her yere gidecek seninle. “Kalpleri parçalanmadıkça” diyor “o fitneden, o kafadan vazgeçmezler” diyor Allah ayette. Hakikaten de vazgeçmiyorlar.
ERDEM ERTÜZÜN: “Siper edinerek kaçanları Allah bilir” diye bildiriyor Hocam ayette.
ADNAN OKTAR: Tabii, Peygamber (s.a.v) mesela sohbet ediyor, kaçmak için fırsat kolluyor “acaba ne yapabilirim? Ticareti mi bahane etsem, evi mi bahane etsem yahut herhangi bir olayı mı bahane etsem?” Kuran’da bahanelerden çok örnekler vermiş ama onlar sembolik örnekler tabii, birçok örnek. Orada amaç kaçmak, İslam’dan, Kuran’dan, Allah’tan, Kitap’tan uzak olmak istiyorlar. Kardeşim ticaret yapıyorsun da, ticaretini sana yaratan kim? Sen ne kadar akılsız adamsın? “Kazandım” diyor. Kazandığını sana beyninde gösteren kim? “Ben falanca yere uçup gidiyorum” diyor. Beyninde sana uçmayı gösteren kim? Sen nereye gitsen zaten Allah’tan uzaklaşamazsın. Allah senin şah damarından daha yakın. Nereye kaçıyorsun? Allah’tan uzaklaşacağını zannediyor kaçmakla, İslam’dan, Kuran’dan uzaklaşacağını zannediyor. Müminlerden uzak durmak demek, Allah’tan uzak durmak demektir. Kuran’dan uzak durmak demek, Allah’tan uzak durmak demektir. İslam davasından uzak durmak demek, Allah’tan uzak durmak demektir.
“Çok şükür Müslüman’ım.” Paraları sayarken Müslüman’ım dersin sen. Ama nefsinin çıkarlarına aykırı olan bir şeyle karşılaştığında tamamen Allah’a karşı oluyorsun, Allah’ın rızasına karşı oluyorsun. Niçin bahaneler üretiyorsun kendine? Çünkü ticaret dediğinde, amacı sadece ticaret değil, Allah’tan uzak olmak oluyor. O ticareti yapayım da o ticaretle Allah yoluna sarf edeyim diye değil. Dininin amacı ne? Allah’ın dinini yaymak. Sen peygamberi ayakta bırakıyorsun. Sen kazandığın paranla peygamberi ayakta bırakmaya tedbir almak durumundasın. Sen kazandığın paranla peygamberi ayakta bırakmak için harcıyorsun, parayı peygamberi ayakta bırakmak için harcıyorsun. Dolayısıyla şeytanın yolunda kullanıyorsun, nefsin yolunda kullanıyorsun. Oradan senin bir kazancın olmaz. Ticareti, çıkarı, şunu bunu bahane ederek, dünya gezmelerini bahane ederek, İslam adına yaptığını da iddia ederek İslam’a zarar verenler, Allah’ı kandıramazlar.
EMRE ACAR: Allah ayetinde “size harcama yetkisi verdiğimiz” diye buyuruyor Hocam.
ADNAN OKTAR: Tabii.
GÖKALP BARLAN: Bir ayette de yüce Rabbimiz şöyle buyuruyordu Adnan Bey. Kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım. “Sen de sabah akşam onun rızasını isteyerek dua edenlerle birlikte sabret. Dünya hayatının aldatıcı süsünü isteyerek gözlerini onlardan kaydırma” diye buyuruyor.
ADNAN OKTAR: Dünya hayatının aldatıcı süsü, hem de ne aldatıcı. Bin bir türlü hastalıklar oluyor, bin bir türlü rahatsızlıklar oluyor. Kitaplarda, Allah niye bu kadar insanlara bela veriyor, çile veriyor? Kardeşim belaya, çileye rağmen Allah’a yaklaşamıyor adam. Ki Cenab-ı Allah’ın rahmetinden yine bu belanın azlığı. Aslında bu belayı Cenab-ı Allah üç misline, beş misline, on misline çıkarsa, hiç birinin alnı secdeden kalkmaz. Belayı az verdiği için, bu durum oluyor zaten. Bu Allah’ın rahmeti. Allah rahmetiyle insanlara şefkat gösterdiği için bu durum oluyor. Yoksa istese büyük bir bölümünü diyelim, epey bir bölümünü perişan eder, süründürür, yerden kalkamayacak hale getirir. Ne ticarete gücü yeter, nefes almaya bile gücü yetmez. Allah’ı anmaktan başka yapacağı hiçbir şey kalmayabilir. Allah bunu istese, yapar. Onun için dünyada verilen belalar, aslında çok az olan bela. Allah’a karşı yapılana karşı, insan aklıyla baktığımızda, çok çok az olduğunu anlıyoruz. Allah rahmetiyle azaltıyor. Yoksa Allah belayı yağmur gibi yağdırır ve Kendine yaklaştır. Israrla Allah’ı unutma peşindeler. Tabii bir kısım insanlar için bu sözlerim, belirli insanlar için.
BÜLENT SEZGİN: Allah ayette şöyle diyor, şeytandan Allah’a sığınırım. “Günahlarından dolayı Allah onlara azap edecek olsaydı, yeryüzünde kimse kalmazdı” diyor.
ADNAN OKTAR: Tabii ki, işte bu ayet ona işaret ediyor. “İstesem hepinizi hizaya getiririm” diyor Allah “ama yapmıyorum” diyor “kendi isteğinizle yapın” diye.
Cuma Suresi 11‘de Cenab-ı Allah, şeytandan Allah’a sığınırım. “Oysa onlar (kendilerini tümüyle Allah'a ve İslam'a teslim etmeyenler) bir ticaret ya da bir eğlence gördükleri zaman, (hemen) ona sökün ettiler” o tarafa koştular “ve seni ayakta bıraktılar. De ki: “Allah'ın Katında bulunan, eğlenceden ve ticaretten daha hayırlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır.” (Cuma Suresi, 11) Hayırlıdır, hayırsızdır demiyor Allah, daha hayırlıdır. Sen daha hayırlı olanı seçmiyorsun. Daha hayırlıyı seçmezsen, karşılığı Allah’ın gazabıdır. Ticarette de hayır var, Allah hayırsızıdır demiyor.
MUHAMMET KÜRŞAT: Bir ayette de Allah, şeytandan Allah’a sığınırım. “Size güzel bir ticareti haber vereyim mi? Allah’a ve Resulü’ne iman ederseniz mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda mücadele ederseniz bu sizin için daha hayırlıdır” diye bildiriyor.
ERDEM ERTÜZÜN: Başka bir ayette Hocam, şeytandan Allah’a sığınırım. “Kendilerine verdiklerimizle az bir süre yesinler yararlansınlar” diye bildiriyor Allah.
ADNAN OKTAR: Bak, az bir süre. Görüyor musun Kuran’daki sırrı? “Az bir süre.” Adam gelmiş mesela elli yaşına, kırk beş yaşına, kırk yaşına, kardeşim kaç senen kalmış geriye? Zaten ondan sonra hep hastalıklar, belalar. Diyor ki; “doksan yaşıma kadar yaşarım.” Yaşama sayılır mı o? Kırk yaşından sonra, bin bir türlü hastalık geliyor. Her yıl daha da hastalık riski artıyor. İşte şeker, ülser, şudur budur, kanserler peş peşe. Çünkü vücut artık ölümü istiyor belirli bir yaştan sonra. Altmış yaşına kadar yaşamak bile bir marifet, bir üstünlük oluyor. Yetmiş yaşına kadar yaşayana “yaş yetmiş, iş bitmiş” diyorlar. Seksen yaşına kadar, doksan yaşına kadar yaşıyor ama çok perişanlıkla yaşıyor. O zaman dünyanın neyine sen bağlanıyorsun? Neyine hırs yapıyorsun? Delirmiş gibi para yığma. Kardeşim para yığdın yığdın yığdın yığdın tamam, sonra ne olacak? Sonra kendin bir tabak yemek yiyebiliyorsun, kolesterolden dolayı yiyemiyorsun kilo alacağım diye.
Elbise de hadi on tane elbisen olsun, giydin, ne olacak? Hiçbir şey olmaz. Gez gez gez, yürü de yürü her yerin binaları aynı. Hong Kong’a da gitsen, betondan yapılıyor, New York’a da gitsen betondan taştan yapılıyor değişen bir şey yok ki. Asfaltlar her yerdeki asfalt. İnsanların her yerde yüzündeki anlamsız ifade, büyük bölümü öyle. Hemen hemen dünyanın her yerinde egoist, bencil bir yapı var. Çok nadir yerlerde daha değişik. O zaman neyi arıyorsun sen sokaklarda? Sokaklarda sen mutluluğu bulamazsın, sevgiyi, neşeyi bulamazsın. Farz edelim Çin’de bir restorana gidiyor, adamlar diyorlar “hoş geldiniz” kapıda. Kardeşim senin karakaşına, kara gözüne değil paran için yapıyorlar. Paran olmazsa seni uçtu uçtu yaparlar, direkt kapıdan dışarı atarlar seni. Yahut da bulaşıkhaneye iner orada bulaşıkları yıkarsın iki gün. “Param yok kusura bakmayın” diyebiliyor mu adam? O zaman senin paran için sana sevgi gösteriyor. Birçok yer böyledir. Onlardan mı mutlu oluyorsun yani? Sen gerçek mutluluğu arayacaksın, gerçek sevgiyi arayacaksın.
ENDER DABAN: Bir ayette Allah şöyle buyuruyordu, şeytandan Allah'a sığınırım “Kim Allah'tan korkup sakınırsa Allah onu bir çıkış yolu gösterir ve ona hesaba katmadığı bir yerden rızıklandırır” diye buyruluyordu.
ADNAN OKTAR: İşte delice bir gayrete dönüşüyor bu sefer; dünya onlardan kaçıyor onlar onu kovalıyor, ticaret onlardan kaçıyor onlar ticareti kovalıyor, para onlardan kaçıyor, onlar parayı kovalıyor, mal onlardan kaçıyor, onlar malı kovalıyor. Müslüman’da da tam tersidir; o Allah'a doğru gider, o Allah'a doğru giderken, mal-para onu kovalar, onun peşinden gider.
KARTAL İŞ: Bir ayette şeytandan Allah'a sığınırım “De ki benim namazım, ibadetlerim, ölümüm ve dirimim alemlerin Rabbi olan Allah içindir” diyor, İnşaAllah.
ADNAN OKTAR: Bizi zannediyor ki böyle Ortodoks Müslüman’ız; böyle denmesi için gerekiyor falan. Kardeşim dünyanın hakikati, gerçek bir şeyden bahsediyoruz. Sürünüyorsun işte, görüyoruz süründüğünü, alenen sürünüyorsun yani. İstediğin yere kaç, bak, Allah diyor ki, “yıl içerisinde onları bir kaç defa belaya uğratmamız, onların dikkatini çekmiyor mu? Ondan ders almıyorlar mı?” diyor. Adam anlamıyor, daha hala dünyada müthiş bir şeyler var zannediyor.
TARKAN YAVAŞ: Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım “Kim Allah'ın zikrinden yüz çevirirse ona bir geçim sıkıntısı vardır.” diye Cenab-ı Allah buyuruyor, Hocam inşaAllah ayette.
ADNAN OKTAR: Sıkıntılı bir hayat.
KARTAL GÖKTAN: Müminler için de, şeytandan Allah'a sığınırım “Erkek olsun, kadın olsun kim salih bir amelde bulunursa biz onu güzel bir hayatla yaşatırız” diye buyuruyor Allah.
ADNAN OKTAR: Mesela bu bir mucize. Salih, samimi. Samimi derken, insanlara karşı samimi değil, Allah'a karşı samimi. Önce Allah'a samimi olacak, Allah'a samimi olunca insanlara da samimi olur. Yani o yanlış anlaşılıyor da olabilir. “Ben ticarette işte dürüst adamım, samimiyim” öyle değil. Allah'a samimi olacaksın, Allah'a samimi oldun mu bütün hayatın Allah için olur, Allah için yaşarsın.
OKTAR BABUNA: Allah bir ayette şöyle buyuruyor, şeytandan Allah'a sığınırım “İnkar edenlerin amelleri dümdüz bir arazideki seraba benzer. Susayan onu bir su sanır, nihayet ona ulaştığında bir şey bulamaz ve yanında Allah'ı bulur. Allah da onun hesabını tam olarak görür. Allah hesabı seri görendir.” İnşaAllah.
ADNAN OKTAR: Bak bütün bu ayetler, Allah'ın bu sırlı sistemini açıklıyor. Ve bu sırlı sistemi dünyada fiilen, açık ve alenen görüyoruz. “İşte millet herkes ticaretinde işinde gücünde” Kardeşim, ayrı ayrı sürünüyorlar Allah'tan uzak olanlar. Sen onu görmüyorsun, çantasına bakmıyorsun, eczaneye kaç defa uğrar bilmiyorsun, hastaneye kaç defa gider bilmiyorsun, çektiği acıları sıkıntıları bilmiyorsun. Mesela sosyetenin bir toplantısı oluyor işte, “Ferhunde Hanımla kocası geldi, Necmiye Hanımla beyi geldi” diyor, adamlar iki büklüm olmuş. Aç bak çantalarına, adam kalp ilacı yanında, tansiyon ilacı yanında, romatizma ilacı yanında, ülser ilacı ilacı yanında. Zor bela; onlar günlerce hazırlık yapıyor ayakta durabilmek için, oraya gelebilmek için. Bin bir türlü hastalıkları var. Birçoğunun ikinci adresi neredeyse hastane.
GÖKALP BARLAN: Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım “Sanma ki onlara verdiğimiz mal ve çocuklarla biz onların hayırlarına koşuyoruz” diye buyuruyor Yüce Rabbimiz, Hocam inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Mesela malı oluyor, malı onu sinir hastası yapıyor; çekler ödenmedi, senetler ödenmedi, mallar bozuk çıktı bilmem ne. Oğlu oluyor, okula gitmiyor yahut derslerinde başarısız yahut yeteri kadar başarılı olmuyor; ülser oluyor onun yüzünden. Hatta vücut direnci düşüyor, kanser oluyor yani artık ızdırap içerisinde yaşıyor.
ENDER DABAN: Bir ayette Allah şu şekilde bildiriyordu, şeytandan Allah'a sığınırım “Onların malları ve çocukları seni imrendirmesin. Allah onları dünya hayatında azaplandırmak ve canları inkar içindeyken zorlukla çıkmasını ister” diye buyuruyor.
ADNAN OKTAR: Çocuğun olması, tamam kardeşim çocuğun var da, çocuğun da senin peşin sıra gelecek, o da etten kemikten, sen de etten kemiktensin. Çocuğun da sen de hepiniz öleceksiniz. Öyle bir şey yok, sonsuz olacağını zannediyor öyle bir şey yok. Bir de ondan sonra da kıyamet kopacak, bütün tamamı gidiyor. Yani ceddin, sülalen, kemiklerin falan hepsi beraber, tuz buz oluyor, her yer darmadağın oluyor. “Bir tek Allah baki kalacak” diyor. Cenab-ı Allah önce melekleri de hepsini öldürüyor, melekler de yani son Azrail (a.s)'a kadar hepsini öldürüyor, ondan sonra hepsini diriltiyor. Kimseyi sağ bırakmıyor Allah önce. En son Azrail (a.s) kalıyor, en son da onu öldürüyor; Azrail (a.s), Cebrail (a.s).
BÜLENT SEZGİN: Allah dünya hayatının aldatıcı bir meta, süs olduğunu söylüyor, ayette şöyle belirtiyor, “Dünya hayatının aldatıcı süsünü isteyerek gözlerini onlardan kaydırma” yani samimi Müminlerden kaydırma “kalbini bizi zikretmekten gaflete düşürdüğümüz, kendi istek ve tutkularına uyan ve işinde aşırılığa gidene itaat etme” diyor inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Mesela diyor ki, “Ben para kazanıyorum Allah'a, dine hizmet edeceğim ileride” diyor. Kardeşim yaşın gelmiş bilmem kaça, hızla ölüme doğru gidiyorsun. Kalbin tutar ölürsün, tansiyonun çıkar ölürsün, araba çarpar ölürsün. Sen nereden biliyorsun o kadar yaşayacağını? Ve sen iyi düşün, sadece zengin olmak istiyorsun sen. İslam'a para vermek istemesin. Mevcut halihazırda vermiyorsun da, paran olunca daha da kudurursun, daha da sıkı olursun, daha da azacaksın, o para seni daha da delirtecek. Allah'tan daha da uzak olacaksın. Peygamberimiz (s.a.v.)'in yanında öyle sahabelerden birisi var, “Ya Resulullah” diyor “Bana dua et de malım mülküm olsun, İslam'a hizmet edeyim.” Peygamber (s.a.v.) diyor ki, “Bu halin iyi yanımda oluyorsun akşam sabah, gece de yanımda oluyorsun, sabah da yanımda oluyorsun” diyor. “Bu haline şükret istersen” diyor.
“Yok, Ya Resulullah sen bana dua et de, malım mülküm olsun. Ben İslam'a dağıtayım. Ağırıma gidiyor, hoşuma gitmedi bu durum” diyor. Peygamberimiz (s.a.v.) dua ediyor koyunları oluyor biraz beş-on tane, sonra elli-altmış-yüze çıkıyor, sonra binlere çıkıyor. İlk önce gün aşırı gelmeye başlıyor. Sonra haftada bir gelmeye başlıyor, sonra ayda bir gelmeye başlıyor, sonra hiç gelmiyor. Kendini helak ediyor. “Ne yapıyorsun?” diyor. “Koyunlarla ilgileniyorum da, onun için” diyor. Kardeşim, koyunlarının hepsi ölecek, sen de öleceksin etme çatma, etten kemikten onlar da. Sen de etten kemiktensin. Nerede koyunların şu an? Yok. O zaman Peygamber (s.a.v.)'le beraber sen hizmet etmiş olsaydın, sonsuza kadar cennette en güzel şekilde yaşayacaksın. Bak kendini helak ettin. İmtihan ortamı olduğu için, Peygamber (s.a.v.) de bir şey demiyor ama nasihat ediyor “Bu halin iyi.” Israr da ediyor Peygamberimiz (s.a.v.), “bak sen benim yanımda kal, böyle güzel” diyor.
“Yok, sen bana dua et Ya Resulullah” diyor. Binlerce koyunu oluyor. Gelmiyor ondan sonra. Yani mal arttıkça, bazı tiplerin azgınlığı da artar. Kazanamayınca, daha da azgınlaşır, daha da yırtıcı olur. Kazanamamayı Müslümanlıktan kaynaklanıyor diye düşünür, yani iman ettiği için, Allah'a yakın olduğu için. O zaman Müslümanlara, Allah'a, Kitap'a daha da kinlenir, daha da uzaklaşır. Uzaklaştıkça, Allah daha da batırır, daha batırdıkça daha da Müslümanlara azgınlığı artıyor, İslam'a, Kuran'a karşı, helak olup gidiyor. “Senin yüzünden biz bu uğursuzluğa uğradık” diyorlar. “Uğursuzluğunuz kendinizden” diyor Allah. “Sana düşmanlıkları” diyor ayette, “senin onlara Allah'ın rahmeti vesilesiyle zengin etmen” diyor. Zengin oldukça Peygamber (s.a.v.)'e öfkeleri daha da artıyor, azgınlaşıyorlar.
Zengin olunca değil mi şükretmesi lazım, daha yakınlaşması lazım. Daha azgınlaşıyor, daha enaniyet, kibir geliyor, daha uzaklaşıyor. Onun için dünyada bu belalar niye geliyor, hastalıklar niye geliyor falan diye düşünürler. Bir kısım Müslümanlar diyor ki, “ben iyi insanım, bana bela gelmez.” O çok acayip bir şey olur. İmtihan ortamında sen hususi olarak çok ciddi şekilde kollanırsan, bu aklın ihtiyarını alır. Senin de aklın ihtiyarını alabilir. Sen de imtihan oluyorsun, senin sabretmeyeceğin ne malum? Onun için mesela peygambere de hastalık geliyor. Rahatsızlık. Mesela Hz. Eyüp (a.s) başta olmak üzere baya şiddetli sıkıntılar dokunuyor.
Şeytandan Allah'a sığınırım, “gerçekten evlerimiz açık diyorlar, peygamber den izin istiyorlar, oysa onların evleri açık değildi” diyor Allah. “Onlar yalnızca kaçmak istiyorlardı” diyor. Müslümanlardan uzak durmak istiyorlar, başka bir dertleri yok. Ama bahane anlaşılıyor, mesela konuştuğunda, hemen bir uğursuzluk olduğu anlaşılıyor üslubunda. Mesela gerçekten evlerimiz açık, yani çoluk çocuk orada, insanlar orada zor durumdalar, ne yapacağız? Peygamber (s.a.v.)’in evi açık değil mi, herkesin evi açık. Sonra toptan helak olacaksın, Allah esirgesin.
ENDER DABAN: “Mücadele etmeyi bilseydik, mutlaka sizinle beraber gelirdik” diye söylüyorlar.
TARKAN YAVAŞ: “Çıkılacak yol onlara uzak geldi” diyor.
ADNAN OKTAR: “Bizi mallarımız ve ailelerimiz meşgul etti” diyor. Malın da batacak, ailen de batacak, hepsi yok olacak.
Sayın Adnan Oktar'ın 19 Şubat 2016 tarihli sohbetinden münafıklarla ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Ve rahatlık hep azdırır münafığı, münafık normalde gariban, zavallıdır başlangıçta sonra kudurur azar züppeleşir. Sonra azamet kazanır. Normalde başlangıçta çok saftır, acizdir, zenginleşince imkan verilince kudurur. Bak diyor ki ayette Tevbe Suresi, 74. “Oysa intikama kalkışmalarının” yani Müslümanlara, imama, Peygamber (s.a.v.)’e saldırganlaşmalarının, ağlayıp zırlamalarının, kepazelik çıkartmalarının pislik yapmalarının, “Kendilerini Allah'ın ve elçisinin bol ihsanından zengin kılmasından başka (bir nedeni) yoktu” Onları zenginleştirdiği, rahatlaştırdığı için kuduruyorlar diyor Allah. Münafık o yüzden kudurur. Kudurdukça azgınlaşır, azgınlaştıkça kudurur ve ukalalık züppelik hemen anlaşılır. Mesela bir salona bir yere girdiğinde o pis elektriği şeytan olduğu için hemen anlaşılır o azametinden büyüklük hissinden hemen anlaşılır. Sürekli kendisine özel muamele yapılmasını ister münafık.
Çok özel biri olduğuna inanır, ayette hep görüyoruz. Mesela Musa (a.s) kavminde de görüyoruz. O devrin münafıkları tek bir münafığa bağlı ama hepsinde çok büyük enaniyet var. Hepsinde büyüklük hissi var. Hepsi Mısır kültürüne hayran. Mısır kıyafetleri giymek istiyorlar, Mısırlılar gibi konuşmak istiyorlar, Mısırlılar gibi yemek yemek istiyorlar. Tam bir züppe o zamanın en güçlü devleti o olduğu için o devlete karşı köpek gibi alçakçasına bir hayranlık duyuyorlar. Yalakalığı da kabul ediyorlar onlara yancılık yapmayı da, her şeyi kabul ediyor. Müslümanları beğenmiyorlar ama.
SAYIN ADNAN OKTAR'IN KOCAELİ TV VE ABA TV'DEKİ CANLI RÖPORTAJI (2 EKİM 2010)
ADNAN OKTAR: Nisa Suresi, 54. Şeytandan Allah’a sığınırım. “Yoksa onlar, Allah'ın Kendi fazlından insanlara verdiklerini mi kıskanıyorlar?” Münafıklar, müminlere verilen nimetleri acayip kıskanırlar. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’i de acayip kıskanmışlardı, rahatlığını, huzurunu, zenginliğini, Allah’ın ona çok fazla eş nasip etmesini, zaferlerini, güzelliğini, yakışıklılığını, kudretini, hepsini kıskanıyorlardı, maşaAllah. MaşaAllah, Peygamberimiz (s.a.v.)’e maşaAllah. Onlara da Allah lanet etsin. Münafıklar çok sinsidir. Yani çok titiz bir sinsilikleri vardır. Mesela Müslümanlara zarar vermek istediklerinde, psikolojik savaşla yaparlar bunu. Küfür alenidir, açıkça saldırır. Mesela müşrikler de aleni saldırıyorlar. Münafıkların sinsi savaş yöntemi vardır, mesela gözlerini kullanır münafıklar hep, gözü ile pis bakar. Gözüyle rahatsız eder. Kuran’da; “gözleriyle seni neredeyse devirecekler” diyor. Peygamberimiz (s.a.v.)’e bakan insan, aşık bakışı ile bakması lazım, sevgi ile bakması lazım. Öyle bakmıyor. Böyle kudurmuş hayvan gibi bakıyor.
Allah; “gözlerin hain bakışlarını bilir,” diyor Allah ayette. Mesela bak, bu yöntemlerden bir tanesi. Münafıklar hem ahmaktır ama aleni savaştan, aleni mücadeleden de kaçınırlar. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in yanından, sohbet anındayken, bir kişi kalkıp ayrılmak istiyor, kalkıyor. Cübbeli veyahut neyse kıyafeti üzerinde elbisesi veyahut uzun bir gömlek de giymiş oluyor. Yani onun elbisesinin genişliği, vücudunun cesametine güvenerek; münafık tam onun hizasına gelip tam onun paralelinde onunla beraber yürüyor. Yani çıkarken böylece Peygamberimiz (s.a.v.)’in görmemesini sağlayacak. Uzaktan baktığın zaman bir kişi gidiyor görünüyor, ama normalde iki kişi gidiyor. Şimdi münafığın orada vermek istediği mesaj şu; burada birkaç noktaya dikkati çekiyor. Birincisi, alenen belli olacak bir gizlenme metodunu yapıyor, fakat Peygamber (s.a.v.)’in bunu fark edemeyeceği kanaatinde (haşa), kendince buradan bir mesaj veriyor. İkincisi, oradakilere bir münafıkane mesaj veriyor. Yani, bak Peygamber (s.a.v.) (haşa) beni fark edemiyor, görüyor musunuz? Yani siz de böyle yaparsanız, sizi de fark edemez.
Dolayısı ile o, onun dikkati ile benim kurnazlığımı bir kıyaslayın. Ben daha kurnaz ve zekiyim. Ama bak Peygamber (s.a.v.) fark edemiyor (haşa), oyun oynuyorum, diyor, anlaşıldı mı? Eğer başarılı olur da çıkarsa, yani fark edilmezse de, oradaki münafıkları da çok heyecenlandırıyor. Yani, amma uygulama yaptı, müthiş bir şey. Ben daha değişiğini yapayım o zaman. Daha münafıkane, daha beğenilecek, münafıklarca daha takdir edilebilecek bir eylem yapayım, diyor. Münafıkların böyle; münafıkların beğenmesi için, yaptığı bu tarz çok eylemler olur, yani sezdirmeden vurma münafığın özelliğidir. Onların kendine has bir hali de var. Mesela Allah diyor ayette; “eğer istersem sen onları simalarından tanırsın, bozuk konuşmalarından da anlarsın” Simalarında da bir bozukluk oluyor. Pis bir elektrikleri ve pis bir iticilikleri oluyor münafıkların. Yani yüzünde bir nur, bir ferahlık olmaz. Müslümanları irite eder, rahatsız eder, Allah’ın dilemesiyle. Allah dilerse, bunu hissettiriyor Allah. Mesela münafıkların konuşmaları da çok sinsi olur, yani dikkat vermek gerekir. Mesela konuşma arasında o, bazı kelimelerde (haşa) Peygamber (s.a.v.)’in aleyhine konuşmalar yapıyor. Ama dikkat verilirse fark edilecek gibi yapıyor, yani müthiş bir zeka gösteriyor aslında.
Bediüzzaman da diyor; “şeytan gibi zeki olurlar” Yani müthiş bir zekaya sahip oluyorlar. Öyle bir cümle kuruyor ki, ancak münafığın fark edebileceği gibi. Yani onun, o konuda ustalaşmış münafıkların fark edebileceği gibi bir üslup böyle. Çünkü Müslüman hüsn-ü zan ettiği için, hayıra yorduğu için, onun kardeşi olarak güzel bir şey söylediğini düşünüyor, iyi bir şey söylediğini düşünüyor. Halbuki o cümlenin içerisinde birçok gizli mesaj saklı olmuş oluyor. Onu diğer münafık gördüğünde, münafık şehveti duyuyor, münafık heyecanı duyuyor. Böyle şeytani bir heyecan duyuyor. Yani o eylemden onu başarılı bulduğu için, hayranlıkla dolu bir zevk alıyor, şeytani bir zevk alıyor. Nasıl böyle bir yarasa kan içmekten zevk alır, pislik böceği pislikten nasıl zevk alırsa; mesela adam psikopat, boynundan vuruyor, kan akıyor, diyor Amerikalı asker. Hoşuna gittiğini söylüyor. Şehvet duyduğunu söylüyor, sevişmekten daha güzel geliyor bana, diyor. Onun gibi, münafık da bununla hayat bulur. Yani bir yarasa gibi, onun kanı odur. Pislik yapmaktan zevk alır. Her pislik yaptığında, o, ona bir gıda olur. Onunla hayat buluyor o. Mümin de, her güzellik yaptığında içi ferahlıyor.
Mesela cehd yapıyor, küfre darbe indiriyor. Bilimsel darbe. Bir iman hakikati anlatıyor, bir hayırlı hizmet yapıyor. Müslümanların bulunduğu yeri temizliyor. Onlara bir yiyecek yapıyor veyahut içecek bir şey getiriyor veyahut onları maddi yönden destekliyor. O, onunla mutlu oluyor. Münafık da, Müslümanlara yaptığı pisliklerle, rezilliklerle, yaptığı adiliklerle mutlu olur. Ama bunu açıkça, alenen yapamayacağı için, münafığın olağanüstü bir zekaya, olağanüstü bir itinaya, olağanüstü bir gizlenmeye ihtiyacı oluyor. Kuran da buna çok işaret etmiş. Mesela bak, Peygamber (s.a.v.)’e bakıyor kalabalık içerisinde ama pis bakıyor. Bir tek Peygamber (s.a.v.)’in görebileceği gibi oluyor. Şimdi Peygamber (s.a.v.) dese ki; “niye öyle bakıyorsun?” Birden bakışını düzeltebilir ve dolayısı ile Peygamber (s.a.v.)’e de kendince bir (haşa) tuzak kurmuş oluyor. Ama Peygamber (s.a.v.)’in sözüne zaten oradaki müminler inanırlar, iman ederler. Yani onun sözü şey olmaz. Yani münafık için Peygamber (s.a.v.)’i (haşa) mat etmek, çok hayatidir. Onunla kendini yücelttiğini düşünür, yükselttiğini düşünür. Onun için, mesela Peygamberimiz (s.a.v.) diyor ki; “savaşa çıkacağız, cihada çıkacağız” diyor.
Şimdi Peygamber (s.a.v.)’i (haşa) mahcup edip, açmaza sokacağını düşünerek; hava çok sıcak, Ya Resulullah, diyor. Ahmak, Peygamber (s.a.v.) bilmez mi onu? Havanın sıcaklığını bilmez mi? Ama münafık kafasına göre o, Peygamber (s.a.v.)’in (haşa) dikkatinin kapalı olduğunu (haşa) ve onu akıl edemediğini düşünür. Münafık aslında hayret edilecek derecede de aptaldır. Hem çok şeytani zekası vardır, ama akıl yönünden çok abartılı aptaldır. Yani sıcaklığı kim bilmez? Herkes bilir, artık alenen biliniyor. Peygamber (s.a.v.)’in onu bilemediğini ve hesaplayamadığını düşünüyor. Bu sıcakta çıkılmaz, diyor. O münafıklara da mesaj vermiş oluyor. Bak, Peygamber (s.a.v.) (haşa) sıcağı bile fark edemiyor, bu havada çıkılamayacağını, diyor. Ve koruyucu görünümü ile münafık ortaya çıkar. Hep kurtarandır münafık, hep kurtarır. Mesela Müslümanları sıcaktan kurtarmış olur, aileyi kurtarmış olur. Ailem açıkta, diyor. Hep kurtarandır. Mesela diyor ki; savaşmayı bilseydik gelirdik. Yani savaşmayı bilmeyen insanı güya Peygamber (s.a.v.) savaşa sürmüş oluyor, onun kafasına göre (haşa), anlaşıldı mı? Orada da Peygamber (s.a.v.)’i (haşa) insanların gözünde yok etme arzusu var. Yani Peygamber (s.a.v.)’e olan saygıyı ve sevgiyi, güveni yok etmek için münafık çok uğraşır. Ve çift amaçlı olmuş oluyor, iki tane. Hem kendini yüceltmek, hem de Peygamber (s.a.v.)’i insanların gözünde etkisiz hale getirmek, yani önemini azaltmak haşa. Ona çok özen gösterir münafıklar. Ama bunları çok şeytani yapar. İlk bakışta; gaflet gözüyle bakana, haklı gelecek gibi bir üslupla konuşur.
Onun için diyor ki Allah; “konuştuklarını da dinlersin” “Konuştuklarını dinlersin,” diyor. Bak o çok manidar, çünkü çok zekice konuşur. Yani zahirine bakılırsa, yani Kuran gözüyle, akıl gözüyle bakılmadığında haklı gibi görünür. Ama Kuran ve akıl gözüyle bakıldığında, arkasındaki şeytanlık anlaşılır. Yani bir oyun olduğu anlaşılır. Bilakis Peygamber (s.a.v.)’in sözünün doğru olduğu, onun yanlış olduğu ve yalan olduğu anlaşılır. Münafığın bu vasıflarını Cenab-ı Allah Kuran’da çok detaylı anlatmıştır. Yani itinalı bakıldığında, bu sarihaten görülür. Bak diyor ki mesela Cenab-ı Allah Tevbe Suresi, 74’de. “Oysa andolsun, onlar inkar sözünü söylemişlerdir ve İslamlıklarından sonra inkara sapmışlardır ve erişemedikleri bir şeye yeltenmişlerdir” Yani çok büyük iddiaları oluyor. Mesela en büyük olmak isterler. Peygamber (s.a.v.)’den de üstün olmak ister, Allah’tan da üstün olmak ister (haşa), öyle bir şeyleri vardır. Bak; “Oysa Peygamber (s.a.v.)’den intikam almaya kalkışmalarının, kendilerini Allah'ın ve elçisinin bol ihsanından zengin kılmasından başka (bir nedeni) yoktu” diyor. Rahatlık adamlara rahatsızlık veriyor. Peygamber (s.a.v.)’in verdiği imkanlar, zenginlik, güç, itibar, saygı, ferahlık, neşe, iyilik ortamı, bereket ortamı bak; “Allah'ın ve elçisinin bol ihsanından,” bol ihsanından. Mehdilik vasıfları olduğu için Peygamberimiz (s.a.v.) hep dağıtıcı. En Büyük Mehdi olduğu için dağıtıcı.
Bak; “bol ihsanından zengin kılmasından başka (bir nedeni) yoktu” Rahatlık ve ferahlık onlarda hasetlik duygusunu meydan getiriyor. Ve kıskançlığı meydana getiriyor ve o yüzden de öfkeye ve kine dönüşüyor. Ama bir zorluk içerisinde olmuş olsa yapmayacak. Zenginlik ve ferahlık kudurmasına neden oluyor münafığın. Yani kıskançlık duyuyor Müslümanların o rahatlığına. Bak, şeytandan Allah’a sığınırım. “Kendi başlarına kaldıklarında ise, size olan kin ve öfkelerinden dolayı parmak uçlarını ısırırlar. De ki: ‘Kin ve öfkenizle ölün.’”diyor Cenab-ı Allah, Al-i İmran Suresi, 119. Yani akıl almaz öfkeye açık oluyorlar. Nefrete akıl almaz açık oluyorlar. Yani böyle bir sapık kini vardır, sapık öfkesi vardır, delice bir öfke. Onun için, öfkenin şiddetinden cinayet eğilimli oluyor, o kadar yüksektir. Münafıklarda hep cinayet eğilimi vardır, yatkındırlar. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) zamanında da, suikast planladılar. Hz. Ali (r.a.) yatağına yattı, hiçbir şey yapamadılar, inşaAllah. Defalarca suikast girişiminde bulundular. Çünkü münafıklarda acayip bir sapık gerlim vardır, yani öfke. Şiddetli bir öfke vardır Müslümanlara karşı.
Bak diyor ki Mümtehine Suresi, 2’de; “size düşman kesilirler, ellerini ve dillerini kötülükle size uzatırlar” Normalde diliyle, ama eliyle de işte cinayet işlemek istiyor. Cinayet içindir, elini uzatmasının sebebi cinayettir. Veyahut yakıp yıkmak, sökmek, atmak, anlaşıldı mı? Müslümanlara. Ama dillerini de kötülükle size uzatırlar. Ama bunu yaparken Kuran ile ve hadis ile hareket ediyorlar. Münafık öyle, o zaman münafık olmaz zaten. Doğrudan küfür adına ortaya çıksa, direkt kafirdir o. Münafığın özelliği, din ve Allah adına ortaya çıkmasıdır. Daha takva olma iddiası ile ortaya çıkar münafık. İslam’ı daha mükemmel yaşama iddiası ile ortaya çıkar, “dillerini kötülükle size uzatırlar”dan kasıt bu. Yani ayette anlatılan o. Kuran’ı ve hadisi kullanıyorlar. Ama şeytani bir amaçla kullanıp; bir kısmını tabii, işine gelen yönlerini değiştirerek, dillerini eğip bükerek, Müslümanların hak olan tavırlarını batılmış gibi göstermeye çalışıyorlar. Mesela Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e yaptıkları tavırlardan bunu anlıyoruz, uygulamadan bunu anlıyoruz.
Al-i İmran Suresi, 118. “Onlar size kötülük ve zarar vermeye çalışıyor, size zorlu bir sıkıntı verecek şeyden hoşlanırlar” Bak, “Onlar size kötülük ve zarar vermeye çalışıyor,” diyor Cenab-ı Allah. Yani ne tür zarar verebilir? Mesela gidip ihbarda bulunur, yalan şahitlik yapar, oyun oynar, gider Müslümanların arasında fitne karıştırır. Müslümanlara ayrı ayrı iftira tarzında bilgiler verir. Müslümanların Müslümanlarla bağlantısını kesmeye çalışır, ama her türlü zarar bu tabii. Yani maddi, manevi her türlü zararı vermeye çalışır. “Size zorlu bir sıkıntı verecek şeyden hoşlanırlar” Mesela Müslümanların tutuklanması, hapse atılması, cefa görmeleri, şehit edilmeleri, hepsi. “Buğz (ve düşmanlıkları) ağızlarından dışa vurmuştur,” diyor Allah. Yani adam kendini tutamıyor. “Dışa vurmuştur, sinelerinin gizli tuttukları ise, daha büyüktür” diyor Allah. Yani içindeki volkanlar gibi çok şiddetli bir kin. Ama dışarıdan tabii nezaketli bir üslup kullanıyor, münafık buna çok dikkat eder. Çünkü öbür türlü yakalanır. Hem din üslubuyla, dinle Kuran’a uygun gibi görünen, hadise uygun gibi konuşması gerekiyor, hem de kendince kısmen nezaketli gibi konuşması gerekiyor. Münafık buna dikkat eder. Ama zaman zaman da sapıtır, onun için bak diyor ki; “sinelerinin gizli tuttukları ise, daha büyüktür” Ama “size sıkıntı verecek şeyden hoşlanırlar. Buğz (ve düşmanlıkları) ağızlarından dışa vurmuştur,” taşıyor artık. Taştığı için kontrol edemiyorlar, dışa vurmuştur. “Sinelerinin gizli tuttukları ise, daha büyüktür” Yani kahredici bir kin ve nefret içindedirler diyor Allah. “Size ayetlerimizi açıkladık; belki akıl erdirirsiniz” diyor Allah. Yani düşünün diyor Allah. Al-i İmran Suresi, 118.